POLİTİKA - 21 Temmuz 2017 Cuma 17:10

Bir terör örgütünün bitmeyen senaryosu: "Nuriye Gülmen ve Semih Özakça gerçeği"

A
A
A
Bir terör örgütünün bitmeyen senaryosu: "Nuriye Gülmen ve Semih Özakça gerçeği"

İçişleri Bakanlığı Araştırma ve Etütler Merkezi (AREM), 135 gündür açlık grevini sürdüren ve tutuklu bulunan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın DHKP-C bağlantılarına ilişkin 56 sayfalık bir kitapçık hazırladı.

İçişleri Bakanlığı Araştırma ve Etütler Merkezi (AREM), 135 gündür açlık grevini sürdüren ve tutuklu bulunan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın DHKP-C bağlantılarına ilişkin 56 sayfalık bir kitapçık hazırladı.


İçişleri Bakanlığı Araştırma ve Etütler Merkezi (AREM) tarafından “Bir terör örgütünün bitmeyen senaryosu Nuriye Gülmen ve Semih Özakça gerçeği” isimli 56 sayfalık Türkçe ve İngilizce dillerinde bir kitapçık hazırlandı. Kitapçıkta, KHK ile görevlerinden ihraç edilme gerekçesiyle 135 gündür açlık grevinde olan tutuklu Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın geçmişte katıldıkları eylemlerden de fotoğraflar ve söylemler yer alıyor.


Kitabın giriş bölümünde hazırlanma amacına yönelik şu ifadelere yer verildi:


“Elinizdeki bu kitapçık, birilerinin görmezden geldiği ve göstermemeye çalıştığı; yaptıkları kanlı eylemleri değişik algı oyunlarıyla unutturmaya, neredeyse basit bir öğrenci eylemi gibi pazarlamaya, hatta tescilli katillerini dahi şirin fotoğraflarla masum bir genç kız olarak dünyaya yutturmaya çalıştıkları DHKP-C’nin son dönemdeki yeni bir algı operasyonunun deşifresine yöneliktir.”


Kitapçıkta, Gülmen ve Özakça’nın 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında ilan edilen OHAL kararnameleri ile görevlerinden ihraç edilme süreçleri ve eylemin, 9 Mart’ta 2017’de açlık grevine dönüştürüldüğü anlatılıyor.


Söz konusu iki isimin eylem süreçleri içerisinde medyada ikonlaştırıldığından bahsedilerek, “FETÖ soruşturması mağduru” imajı verilmeye çalışıldığı ancak aslında her iki ihracın gerekçesinin FETÖ soruşturması ile herhangi bir ilgisinin olmadığı belirtildi.


Gülmen hakkında devam eden 12 tane dava ile ilgili detayların bulunduğu kitapçıkta, bu davaların hepsinin bir terör örgütüyle iltisaklı olduğu; davalardan bir tanesinde mahkemenin mahkumiyet kararı verdiği ve dosyanın Yargıtay aşamasında olduğu; devletin resmi kayıtlarında açıkça görüldüğü ifade edildi. Ayrıca Gülmen’in, 2013 yılında Gezi Olayları sırasında tutuklanarak 109 gün cezaevinde yattığına dikkat çekildi.


Semih Özakça’nın kariyerinin de içerik itibarıyla Nuriye Gülmen’den pek farklı olmadığı vurgulanarak, “silahlı terör örgütüne üye olma”, “kamu malına zarar verme”, “basit yaralama”, “kemiklerin kırılmasına sebebiyet verecek şekilde kasten yaralamak”, “terör örgütü propagandası yapmak” gibi suçlardan hakkında Ağır Ceza ve Asliye Mahkemelerinde devam eden 4 ceza davası olduğu vurgulandı.


Kitapçıkta; eylemin iki ikon isminin DHKP-C bağlantısının 25 Mayıs 2017’de ilk kez kamuoyu ile paylaşıldığı kaydedildi. Bu iki ismin de yaptıkları eylemleri inkar etmediği kaydedilerek, Gülmen’in 13 Haziran 2015’te bir gazetede “...katıldığım hiçbir eylemden, yaptığım hiçbir fiilden pişmanlık duymadığımı belirtmek istiyorum. Bana katıldığım üç eylemden soruşturma açıldı, oysa bunlar gibi onlarca eyleme katıldım, katılmaya devam ediyorum. .... Devrimci kimliğimden dolayı işten atıldım. Şimdi devrimciliğin verdiği güçle ve haklılık bilinciyle direniyorum” şeklinde yer alan ifadeleri hatırlatıldı.


“Nuriye Gülmen ve Semih Özakça eylemlerinin kilit noktası da örgütün bu iç yapısında yatmaktadır”


Öte yandan Gülmen ve Özakça’nın yanı sıra DHKP-C bağlantılı düzenlenen eylemlerin de anlatıldığı kitapçıkta, bu eylemlerde hayatını kaybeden Sabancı ve savcı Mehmet Selim Kiraz gibi isimler anılarak, DHKP-C terör örgütü mensuplarının geçmiş yıllarda yapmış oldukları kanlı terör eylemleri anlatıldı. Konuya ilişkin şunlar kaydedildi:


“Bütün bu eylemleri ve aslında buraya tamamını almadığımız daha birçok kanlı eylemi alt alta değerlendirdiğimizde açıkça görülmektedir ki bazı basın yayın organlarının neredeyse nostaljik bir sol örgüt olarak göstermeye çalıştığı DHKP-C, aktif, kanlı cinayetlere imza atan bir terör örgütüdür. Sabancı ve Savcı Selim Kiraz cinayetleri haricindeki medya görünürlüğünün PKK’nın oluşturduğu terör gündeminin gölgesinde kalması, bir anlamda örgütün iç yapısının yeterince tanınmasını engellemektedir. Aslında Nuriye Gülmen ve Semih Özakça eylemlerinin kilit noktası da örgütün bu iç yapısında yatmaktadır.”


Söz konusu örgütün siyasi kanatta dörde ayrıldığı belirtilerek, Ülke Komiteleri, Bölge Komiteleri, İl Komiteleri ve Demokratik Alan Yapılanmaları olduğu, Gülmen ve Özakça’nın ise bu temasının Demokratik Alan Yapılanmaları içerisindeki birimlerde başladığı anlatıldı.


"Memur ve emek ifadesi kimseyi yanıltmasın"


DHKP-C terör örgütümün içerisinde ayrı ayrı yapılanmaların bulunduğu bazı yapıların memur ve işçi söylemleri ile sempatik bir şekilde anlatılmaya çalışıldığı aktarılarak, “İsimlerinde geçen Memur ve Emek ifadeleri kimseyi yanıltmasın. Öyle masum, kravatlı takım elbiseli paneller düzenleyen yapılar değiller. Emniyet birimlerimiz tarafından 25 Ekim 2000’de, Devrimci Memur Hareketine (DMH) yönelik olarak gerçekleştirilen operasyonda; (4) Adet 2,5 Kilogram toz dinamit, (2) adet 2 Kilogram toz dinamit, (5) adet elektrikli fünye, uzaktan kumanda kontrol lambası, ele geçirilmiş ve çok sayıda DMH mensubu gözaltına alınmıştır” ifadelerine yer verildi.


Devrimci özgürlüğü: “Ya ölüm orucu tutarsın, ya ölürsün, sen seç”


Türkiye’deki sol terör örgütlerinin tarihi incelendiğinde açlık grevi, süresiz açlık grevi ve ölüm oruçlarının örgütler açısından önemli bir eylem türü olduğu ifade edilerek, DHKP-C terör örgütünün 1984, 1996, 2000 ve 2006 yıllarında çok sayıda açlık grevi ve akabinde ölüm orucu eylemi gerçekleştirdiği bu eylemler neticesinde 1984 yılında 4 örgüt mensubunun, 1996 yılında ise çeşitli cezaevlerinde gerçekleştirilen ölüm orucu eylemlerinde 12 örgüt mensubunun öldüğü hatırlatıldı.


Öte yandan, Hayata Dönüş Operasyonuna karşı koyacak güçte olmadıklarını anlayan DHKP-C üst yönetimi tarafından; kamuoyunda, dönemin siyasi iktidarına baskı oluşturmak amacıyla, ölüm orucunu sürdüren örgüt mensuplarına kendilerini yakmaları talimatı verilmiştir.


“DHKP-C’nin, kendi amaçları uğruna bu iki kişiyi gözden çıkarmış olduğu görülmektedir”


Bazı basın yayın organlarında Gülmen ve Özakça’nın alelade bir kamu çalışanıyken devletin FETÖ’cüleri temizlerken ‘kazayla işinden atılan masumlar’ olduğuna inandırılmaya yönelik söylemlerin yer aldığı anlatıldı.


Açlık grevi eylemini bırakmalarına engelin devlet değil, bizzat kendi ideolojileri ve avukatları olduğu vurgulanarak, şunlar kaydedildi:


“23 Mayıs 2017 tarihinde sevk edildikleri adli mercilerce tutuklanan şahıslar, söz konusu açlık grevi eylemini vücut için gerekli asgari vitamin ve besinleri (tuz,bal, limon, madensuyu, şeker gibi) alarak devam etmektedirler. Ayrıca açlık grevi eylemini bırakmalarına engel olan devlet değil, bizzat kendi ideolojileri ve avukatlarıdır. Burada yapılmak istenen, açlık grevi yoluyla devlet iradesinin gasp edilmek istenmesidir. DHKP-C’nin, kendi amaçları uğruna bu iki kişiyi gözden çıkarmış olduğu görülmektedir.”


Kitapçığın sonuç bölümünde ise Türkiye’nin, eli kanlı bir terör örgütünün kara propagandasıyla karşı karşıya olduğuna dikkat çekilerek, ne açlık grevi yapan kişilerin tamamen masum, kendi hallerinde yaşayıp giden kamu görevlileri olduğu ne de devletin bu işlemde ortaya koyduğu bir haksızlık ve yanlış değerlendirmesinin söz konusu olmadığı kaydedildi.


“Devletimiz, hukukun üstünlüğü ve kamu düzeninden yana olan tavrını koruyacak ve egemenlik haklarına yönelmiş her türlü tehdide karşı dimdik ayakta duracaktır”


Sonuç kısmında devletin terörle mücadelesinin ana felsefesinin insan hayatının kutsallığına dayandığı kaydedilerek, “Birileri bu kanlı yapıya bilerek veya bilmeyerek destek olmakta, söz konusu kişiler üzerinden yapılan bu terör örgütü propagandasına alet olmaktadır. Devletimiz, hukukun üstünlüğü ve kamu düzeninden yana olan tavrını koruyacak ve egemenlik haklarına yönelmiş her türlü tehdide karşı dimdik ayakta duracaktır” denildi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kütahya Bakan Özhaseki: "Deprem bölgesinde evleri teslim ediyoruz" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Kütahya’da AK Parti önceki dönem ve mevcut yönetim kurulu üyeleri ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle iftarda bir araya geldi. AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay ve AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu’nun ardından kürsüye gelen Bakan Özhakesi, deprem bölgesinde halen 300 binden fazla konut inşaatının devam ettiğini ifade etti. Özhaseki, "Son 6 Şubat’ta bile tam 18 ilimiz etkilendi. 14 milyon insan zarar gördü. 680 bin konutumuz yıkıldı. 170 bin kadar da iş yerimiz yerle bir oldu. 850 bin bağımsız birim. Dile kolay. Zarar 104 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Manevi zarar, onu ölçecek bir alet daha çıkmadı. Evleri teslim ediyoruz, hangi eve gitsek oturup çay içtiğimizde, o geceye geliyor konu. Evin sahibi biraz sonra olayları anlatmaya başlıyor hem o ağlıyor hem de biz ağlamaya başlıyoruz. Şu anda 300 binden fazla inşaatımız devam ediyor. Köylerde çelik karkastan evler yapıyoruz. Aslında yıkılan evler belki taştandı, basit evlerdi, aralarında harç bile yoktu bazılarının. Olsun Cumhurbaşkanımızın talimatı, ‘Madem o evler yıkıldı, hepsini en iyisiyle yapacağız’ dedi. Ve şimdi çelik karkastan evler yapıyoruz. Şehirlerin merkezlerini yapıyoruz bir taraftan. Bir taraftan altyapılarıyla ilgili büyük bir bütçe temin ettik. Altyapılarına başladık, gece-gündüz çalışıyoruz. 76 bin evimizi teslim ettik. Her ay bundan sonra da 10-15 bin evi vermeye devam edeceğiz" dedi. "Şimdi bütün bilim adamları diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere" Bakan Özhaseki, konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu eleştirdi. Özhaseki, "Son dönemde hiç anlayamadığımız başka bir şey çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı başını çekiyor. Sonra onun kuyrukları Anadolu’da devam ediyorlar. Algı belediyeciliği diyorlar. Ne oluyor algı belediyeciliği olunca? Yapmadığını yapmış gibi sunma. Olmadığı halde olmuş gibi. Beyefendi tatilde çalışıyormuş gibi yan gelip yatıyor veya İngiliz büyükelçisiyle bir yerde, restoranda yemek yiyor ama iş başındaymış gibi gösteriyor. Ne kadar ayıp bir şey ya. Bunu da belediye bütçesinden yapıyorlar. Şimdi bütün bilim adamlar diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere. Evet hepimiz takip ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçen seneki ayırmış olduğu pay, 485 milyon lira. Ama algı operasyonları için beyefendiyi övmek için, beyefendi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı veya da cumhurbaşkanı yapabilmek için tuttukları trol ordusuna verdikleri, ayırdıkları para 900 milyon lira. Bu para cebinizden çıkıyorsa bir şey demem, hoş karşılamam, bir şey demem. Eğer belediye bütçesiyse benim bir kuruşluk da hakkım varsa, haram olsun arkadaşlar. Doğru değil arkadaşlar. Bu dönemde böyle bir belediyecilik gördük. Hükümetin yaptığının üstüne yatmak, onun yaptıklarını kendi yapmış gibi anlatmak. Ya ayıptır günahtır" diye konuştu.
İzmir Hamza Dağ: “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, “‘Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerimi anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim” dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, Selçuk’ta düzenlenen mitinge katıldı. Dağ’a binlerce hemşehrisinin yanı sıra, AK Parti İzmir milletvekilleri Şebnem Bursalı ve Mehmet Muharrem Kasapoğlu, MHP İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu, Cumhur İttifakı Selçuk Belediye Başkan Adayı Dahi Zeynel Bakıcı, MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin, AK Parti Selçuk İlçe Başkanı Hakan Bayraklı ve MHP Selçuk İlçe Başkanı Nuri Yılmaz da eşlik etti. “İzmir kararını vermiştir” Hamza Dağ, 2 ayı aşkın süredir İzmir’in her yerinde hemşeriyle kucaklaştığını belirterek, “Ben, İzmir’imizde artık şunu net bir şekilde görüyorum. 31 Mart için İzmir kararını vermiştir. Bugün de görüyorum ki Selçuk kararını vermiş. Hemşehrim İzmir’in, Selçuk’un her sokağına hizmet istiyor, proje istiyor. İnşallah biz bu hizmetleri de projeleri de şehrimize kazandıracağız” ifadeleri kullandı. “Tek gündemimiz İzmir” Bugüne kadar hiç kimseyi ötekileştirmediğini vurgulayan Dağ, “Bundan sonra da ötekileştirmeyeceğiz. Hiç kimse bizim nezdimizde ayrımcılığa maruz kalmamıştır, kalmayacaktır. Kimse bildiği işin dışında başka bir iş yapmak zorunda kalmayacaktır. Belediye başkanına ne için oy verilir? ‘Eser üretsin, hizmet getirsin, yatırım yapsın, sorunları çözsün.’ Evet; bizim tek gündemimiz İzmir, mesaimizin tamamı bin 294 mahallemiz her sokağında, hanesinde geçecek. İzmir’de istişareyi, ortak aklı merkeze alacağız. İzmir’de tüm projelerimi beraber hazırladık, beraber hayata geçireceğiz. Sorunlara anlık değil sürdürülebilir çözümler üreteceğiz” diye konuştu. “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Seçim çalışması süresince 4 önemli lansman yaptığını vurgulayan, Selçuk için yapacaklarına da değindi. Hamza Dağ, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerim anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim. İzmir’in, Selçuk’un tarihi dokusunu, kültürel mirasını, asırlara sari olan medeniyet birikimini koruyacağız. Selçuk tarımıyla, turizmiyle bereketli ilçelerimizdendir. Bizler de oluşturacağımız eser ve hizmet ekosistemiyle destek olarak parlayan bir yıldız olmasını sağlayacağız.” Miting, Selçuk Belediye meclis üyesi adaylarının tanıtımıyla sona erdi.
Edirne Edirne’de gastronomi yolculuğu başladı Edirne Valiliği, gastronomi turizminin gelişimine katkı sağlamak amacıyla Osmanlı Saray Mutfağı lezzetlerini kitaplaştırılarak gelecek nesillere aktarılacak. Edirne Valiliği tarafından “Topraktan Tabağa Edirne Yöresel Yemekleri Kitabı” tanıtımı iftar programı düzenlendi. Edirne’de valilik öncülüğünde önemli bir projeye imza atıldı. Proje çerçevesinde "Topraktan Tabağa Edirne Yöresel Yemekleri" kitabı oluşturulacak. İftariyelikler, ara sıcaklar, çorbalar, ana yemek, tatlı ve içecekler geçmiş lezzetlere göre sunumla hazırlandı. Tabaklar süslendi, masalar hazırlandı. Ezanın okunmasının ardından oruçlar açıldı. Yemeğin ardından ise duaya geçildi. Devecihan Kültür Merkezi’nde düzenlenen iftar menüsünde geçmişten günümüze gelen lezzetler arasında yer alan bademli terbiyeli tavuk çorbası, ballı gemici böreği, taş kebabı- sarımsaklı pilav, zerde ve ayva şerbeti yer aldı. Geçmişten günümüze gelen ve unutulmaya yüz tutmuş Rumeli, Balkanlar ve Osmanlı Saray Mutfağında yer alan lezzetlerin gelecek kuşaklara aktarılması ve tanıtılması için önemli bir proje çalışmasına imza atıldı. Proje çerçevesinde 87 farklı çeşidin yer alacağı bir kitap oluşturulacak. Edirne’nin kadim ve Osmanlı’ya başkentlik yapmış sultanlar şehri olduğunu söyleyen Vali Yunus Sezer, aynı zamanda balkanlardan gelen insanların yerleştiği ve kendi kültürlerini yaşattığı da bir şehir olduğuna değindi. "Hem Balkan hem de Osmanlı saray mutfağı lezzetleri yaşatılacak" Hem Balkan hem de Osmanlı saray mutfağının yaşatıldığı Edirne’de çok anlamlı bir ilke imza atıldığını söyleyen Vali Yunus Sezer, "Gelecek nesiller Edirne mutfağında neler var diye baktığı zaman ellerinde bir kitap ve kaynak olacak. Bizim somut varlıklarımızın yanı sıra kültürel zenginliklerimiz de çok önemli. Çok büyük emek var. Hem Rumeli hem de saray mutfağına ait 87 çeşit farklı lezzet var. Bunların bir kitapta buluşması çok önemli. Şeflerimiz kendi illeri için farklı bir şey yapmak istiyorlar. Yaklaşık 1 buçuk aydır çalışmalar devam ediyor" dedi. Gastronomi anlamında çok önemli faaliyetler yürütmüş parmakla gösterilen iller olduğunu söyleyen Vali Sezer, "Biz büyük bir hazine üzerinde duruyoruz. Ama kendimizi anlatmakta zorluk çekiyoruz. Bizim bir tava ciğerimiz, bir de ciğer sarmamız var. Dışarıdan insanlara sorduğumuzda neyimiz var diye ’Bir gelip ciğerinizi yeriz’ diyorlar. Bu güzel bir şey aslında. Ama bunun yanına ne koyabiliriz? Bunun üzerinde çalışıp Rumeli Saray ve Osmanlı mutfağını günümüzle uyarlayıp nasıl yaşatabiliriz bunun peşindeyiz" şeklinde konuştu. "Edirne’nin parlayan yıldız olmasını istiyoruz" Edirne’nin her konuda balkanların ve Türkiye’nin parlayan bir yıldızı olmasını istediklerini belirten Vali Sezer, "Bunu da sanayide, ticarette, turizmde, gastronomide eğitimde aktivitelerle birlikte başarmamız lazım. İçinde saray ve Rumeli mutfağının da olduğu birkaç yemeği ve menüyü tava ciğerin yanına ekleyebilirsek zenginleştirebiliriz" ifadelerine yer verdi. Festivallerin yanı sıra marka aday olabilecek lezzetleri de sunabilecekleri bir yerin olmasının çok önem taşıdığını belirten Vali Sezer, "Bunu başarırsak herkes restoranında alternatif bir ürün sunmak isteyecek. Bunu da hazırlanan projelerle hayata geçireceğiz. Valilik olarak bunu yapıp özel sektöre devrederiz. Buna biz öncü oluruz" diye konuştu. "3 hedefe inşallah hep birlikte ulaşacağız" Önlerinde 3 hedef olduğunu ve buna şeflerle birlikte ulaşacaklarını belirten Vali Sezer, birincisinin bu kitabı hazırlamak ve basıp yayınlamak, ikincisinin gastronomi festivalleri düzenlemek üçüncüsünün de bu markalaştırılan yemeklerin daimi sunulacağı tarihi bir yer yapmak olduğunu ifade etti. "Edirne gastronomide de büyük zenginliğine sahip" Edirne’nin tarihi ve kültürel mirasının yanı sıra gastronomi anlamında da büyük zenginliğe sahip olduğunu söyleyen İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk, düzenlenen iftarda saray, Rumeli ve Balkan mutfağından lezzetlerin yer aldığı bir menü hazırladıklarını aktardı. İftar programına, Vali Sezer ve eşi Canan Sezer, Vali Yardımcıları Erdoğan Beypınar ve Eyyüp Batuhan Ciğerci ile eşleri, İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk, şefler, gastronomi yazarları ve basın mensupları katıldı. Devecihan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen iftar programı toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.