POLİTİKA - 22 Mart 2017 Çarşamba 14:22

Cami Planlama ve Tasarımı Projesi 1. Çalıştayı

A
A
A
Cami Planlama ve Tasarımı Projesi 1. Çalıştayı

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, “Şehirler ihya edilirken cami mantığı, külliye mantığı, cami merkezleri gibi mantık hiç düşünülmediği için birçok hastalık da yanında geliyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, “Şehirler ihya edilirken cami mantığı, külliye mantığı, cami merkezleri gibi mantık hiç düşünülmediği için birçok hastalık da yanında geliyor. Sonra ‘camiyi unutmuşuz’ diyorlar” dedi.


Diyanet İşleri Başkanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ortaklaşa yürüttüğü ‘Cami Planlama ve Tasarımı Projesi 1. Çalıştayı’nın açılışı, Ahmet Hamdi Akseki Camii sergi salonunda gerçekleştirildi. Programın açılış konuşmasını yapan Bakan Özhaseki, “Camiler daima medeniyetimizin gerek mimari açıdan, gerek toplumsal açıdan merkezi durumunda olmuşlar. Kadim şehirlerimize baktığımız zaman bunu çok rahat hissederiz. Anadolu’daki bizim yine en köklü medeniyetimizin işaretlerini bugün bile taşıdığı tarihi eserlerle bünyesinde barındıran şehirlere baktığımız zamanda bu duyguyu hissederiz. İstanbul bunun bir örneğidir, Konya, Kayseri bunun bir örneğidir. Erzurum’a baktığımız zaman bunu hissederiz zaten” diye konuştu.


Medeniyetin güçlü olduğu, onunla iftihar edildiği dönemlerde de Selatin camilerinin ortaya çıktığını kaydeden Özhaseki, “Ama bir mantık vardı. Bu mantık hiç değişmez. Orada külliye mantığı vardır. Camiyi merkeze koyarlar. Etrafına da onun gerekli olan biraz daha ona yardımcı olabilecek unsurlarıyla donatırlar. Medreseyi mutlaka ecdat koymuş caminin yanına. Onun yanı sıra orada hamamı koymuş günün ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için. Mutlaka fakir fukaranın gelip orada karnını doyurabileceği bir mekan oluşturmaya çalışmışlar. Bazen de hastaneler konulmuş. Bu külliye mantığı hakim olduktan sonra da çarşısını, pazarını ve insanların alışverişlerini de koymuşlar. Hayatın merkezi orası ama 5 vakit ezan okunduğunda koş camiye gel. Alışveriş eden adamı, iş yapan adamı, sağdaki soldaki eğitim yapan insanı ezan okunuyor bir camiye gel. 5 vakit de olsa hatırla. Çünkü insanoğlu çok unutkan ve biraz da Kur’an’daki sıfatlarla belki de ayıplanacak bazı vasıfları üstünde taşıyor. İkide bir gitmenin Allah’ın huzurunda durmanın, ona söz vermenin hazzını, kendi içerisindeki idrakını yaşasın istemişler. Bu mantık kaybolduktan sonra zaten şehirler ihya edilirken cami mantığı, külliye mantığı, cami merkezleri gibi mantık hiç düşünülmediği için birçok hastalık da yanında geliyor. Sonra ‘camiyi unutmuşuz’ diyorlar. Nereye camiyi yaparız, boş yerlere. Boş yerler neresi, parklar. Şimdi başlıyoruz yeniden imarı mahvetmeye, perişan etmeye” değerlendirmesinde bulundu.



“Bazen öyle gariplikler yapıyoruz ki caminin içerisinde, insan oradaki şekillerden, resimlerden, çiçeklerden, bir şeylerden rahatsız oluyor”


“Bir başka sıkıntı da şu bana göre; aslında caminin bir taraftan siluetiyle ilgili, sıkıntıları olduğu gibi mimarisiyle ilgili sıkıntıları olduğu gibi bir taraftan da içinin fonksiyonuyla ilgili de günümüzde bir hastalık taşıyoruz” diyen Bakan Özhaseki, “Diyanet İşleri Başkanlığı kendisine verilen görevi yaptığı için bu konuların çoğundan uzak hareket etmek durumunda. Yani daha çok Diyanet İşleri Başkanlığını kanunen imamlar ve cami arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir kurum gibi atfetmişiz, görmüşüz, oraya hapsetmişiz. Onun dışındaki bütün konular dışında gelişiyor. Ne gelişiyor? Cami mimarisi bunun dışında gelişiyor. İmar planlarında caminin konulması bir başka kurumda. Sonra cami yapılırken bir başka kurum yetkili. Bizim en güzel anlarımızı geçireceğimiz, belki de en sade şekilde gidip Allah’a yöneleceğimiz, ruhumuzu dinlendireceğimiz, kendimize gelebileceğimiz mekanların iç donanımında bile bazen öyle gariplikler yapıyoruz ki caminin içerisinde insan, oradaki şekillerden, resimlerden, çiçeklerden, bir şeylerden rahatsız oluyor. Ben orada dinlenmek, Allah’a yönelmek istiyorum. Fakat asr-ı saadette ve devam eden kadim geleneğimizde olmayan bir sürü şekillerle, resimlerle içeriyi rahatsız eder bir hale getirmişiz. Bir taraftan dışarıdan baktığımız zaman gecekondu camiler koymuşuz, bir taraftan da içinde bizi böyle rahatlatacak bir fonksiyondan uzak hale gelmişiz” ifadelerini kullandı.



“Keşke açık oturumları camilerde yapsak da biraz Ümmet-i Muhammed rahat etse, akşam o kavgalardan, didişmelerden uzak bir vaziyette ruhlarını dinlendirseler”


Bakan Özhaseki, konuşmasını şöyle sürdürdü:


“Emekli ağabeylerin bir araya gelip para toplayarak yaptıkları, kıt kanaat icra edebildikleri bir cami inşasında da onlardan çok ciddi bir şekilde mimari, estetik falan bekleyemiyorsunuz. Başka türlü ilişkilerin içine karıştığını da bazen duyduğumuzda daha da rahatsız olur hale geliyoruz. Bunun bir düzenlenmesi lazım. O camileri kadınlara kapattık. Camilerimizi çocuklarımıza, gençlerimize kapattık. Halbuki orada toplanmalıyız, sohbet etmeliyiz, dertlerimizi konuşmalıyız, muhabbet etmeliyiz. Başka salonlarda toplandığımızda belki kavga ederiz. Ama ben camide konuşulduğu zaman böyle bir duyguyla insanların konuşacağını zannetmiyorum. Hakk’ın huzurundalar, Allah’ın evindeler. Ne kötülük söyleyecekler ki. Ne hakaret edecekler ki, kimin gıybetini edecekler ki, hangi iftirayı yapacaklar ki. Keşke o camilerde konuşsak, keşke açık oturumları camilerde yapsak da biraz Ümmet-i Muhammed rahat etse. Akşam o kavgalardan, didişmelerden uzak bir vaziyette ruhlarını dinlendirseler. Camilerin içine yüklenecek fonksiyonları da mutlaka önemli. Bir taraftan tabi ki bundan sonra imar planlarında camilerin yerleşmesi, bir taraftan caminin silueti, mimarisi, bir taraftan içine yüklenecek fonksiyonlar noktasında bundan sonra Başkanımızla, ekibiyle Bakanlığımız arasında yürütülecek bu çalışmalarda inşallah makul bir mecraya oturacağız burada.”



“En büyük hataları burada yapmışız”


Cami projesi yarışması açtıklarını hatırlatan Özhaseki, 250 kadar proje geldiğini ve cami yaptırmak isteyenlere gelen 250 projeden birisini beğenip yapmalarını, rastgele yapmalarını istediğini anlattı. Bakan Özhaseki, “Bir taraftan da düşünmediğimiz bir şey var. Ülkemizin yüzde 42’si deprem bölgesi. Ne yazık ki 50’lerden sonra yaptığımız şehirleşmede ilk çağlardan bile, son bizim Anadolu’da kurduğumuz iki medeniyetimiz olan Selçuklu’nun ve Osmanlı’nın kurulduğu ve yaşadığı dönemlerde üzerine bir tek çöp bile çakılmayan alüvyonlu araziler ve çürük araziler üzerine 50’lerden sonra biz şehir planları inşa etmişiz. En büyük hataları burada yapmışız. Oralarda da ne yazık ki deprem olduğu zaman önce camiler yıkılıyor. Şöyle de bir kılıf uyduruyoruz ‘Kader canım ne yapalım.’ O zaman da birçok insan dinden imandan oluyor. Diyorlar ki, ‘Eğer bu kaderse Allah niye kendi evini yıkıyor ki? Madem deprem kötü insanlara helak olarak verilir, camiden niye başlıyor ki Cenab-ı Allah?’ Hem bir taraftan bizim dışarıda gözüken yüzümüz, hem de içimizdeki inançlar bakımından da baştan sonra bir revizeye ihtiyacımız var gibi geliyor bana” açıklamasında bulundu.



“Senelerce Diyanet İşleri ve din işleri ile uğraşan grubu biraz dışladık bizler devlet olarak”


Bilim adamlarının toplumdaki gelişmeleri daha çok bileşik kaplar misaliyle özetlediğini söyleyen Özhaseki, “Orada hangisi öndedir konusu biraz tartışmalı ama eğitim mi öndedir, zenginlik mi öndedir? Orada büyük bir çoğunluk ‘Eğitim öndedir’ diyerek başlıyor. Eğer bir yerde eğitim doğru verilirse o zenginliği getirir yanında. Eğitim zenginliğe ulaştırır adamı, kültüre ulaştırır, sanatta en iyi yere getirir, insanları biraz daha nazik, hoşgörülü yapar, ilişki biçimi bakımından daha nezih bir ortama kavuşturur insanı. Ama değilse, eğitimsizlik varsa o fakirliği getirir, kabalığı getirir, geriliği getirir, cahilliği getirir, kan, gözyaşı ardı arkasına söker gelir. Senelerce Diyanet İşleri ve din işleri ile uğraşan grubu biraz dışladık bizler devlet olarak. Daha sonra 28 Şubatlara doğru geldiğimiz zaman zaten öyle bir dışlanmışlık hissiyle savrulduk ki kendi değerlerimizi, içimizdeki akideleri bile doğru dürüst çıkıp başımız dik bir şekilde savunamaz, söyleyemez duruma geldiğimiz de çok oldu. Bu dışlanmışlık, itilmişlik, din duygusundan uzaklaşma doğrusu toplumda çok büyük hasarlar oluşturdu, çok büyük yaralar açtı” dedi.



“FETÖ diye bir bela var”


“Şimdi uğraştığımız belalara bir bakar mısınız” diyen Bakan Özhaseki, “FETÖ diye bir bela var. FETÖ diye bir bela eğer gerçekten Diyanet İşleri Başkanlığının anlatmış olduğu sade, arı, duru İslam düşüncesi, imam hatip okullarında verilmiş olan Kur’an ve sünnet çizgisindeki bir akide, hakikaten toplumda yer etmiş olsaydı FETÖ diye bir bela kopar mıydı? Emin olun kopmazdı. Önce ailelere gidip fakirlerin en zeki çocuklarını seçtiler, dediler ki ‘Bakın çocuklarınızı okutmak istiyoruz, eğitim vereceğiz, bu ağabeyler de yardımcı olacak, matematik dersi verecek.’ Aileler çocuklarını teslim ettiler, zaten gariban insanlar. Burada fakirin en zeki çocuğunu seçiyorlar ama öbür taraftan da en cömert, en saf zenginlerimizi seçiyorlar ki paralarını alalım diye. İkisini bir araya getirdiler. Az çok ne okuduklarına vesaire dikkat ettim. Bir dergi ile başlıyor, en fazla kendi inandıkları hocalarının kitabıyla devam ediyor. Bir türlü Kur’an ve sünnet çizgisine çıkmıyor eğitim kategorisi” ifadelerini kullandı.



“Hala hapishanedekilere hikayeler anlatıyorlar”


Bakan Özhaseki, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Çocukları önce ailesinden koparıyorlar, sonra dininden koparıyorlar, sonra milliyet bağından koparıyorlar, sonra hocasına bağımlı bir robot haline getiriyorlar. O çocuk, her şeyi hocasının bildiğine inanıyor, her şeyi hocasının verdiği fetva ile amel ederek hayatı şekillendirmeye çalışıyor. Gün geliyor, ‘vur’ diyorlar vuruyor, ‘öldür’ diyorlar öldürüyor. Peki senin uğruna uğraştığın ve her zaman kalkıp 5 vakit namaz kıldığın, İslam dediğin şey nerede ki? Ne ola ki bu? O işin aslından çok uzaklaşmış vaziyette. Diyanet İşleri Başkanlığını belli bir alana hapsetmek, onun asli işlerini yapmasını engellemek, senelerce dışlamak ve arı, duru İslam bilgisinin verilmemesi başımıza bu belayı da çıkardı. Hala hapishanedekilere ‘Hocamız rüyasında gördü. Efendim, duvarlar yıkılıyor, melekler geliyor kanatlarını çırpıyor, sizi alıp götürüyorlar’ filan diye hikayeler anlatıyorlar. İşin özünden uzaklaşmanın getirdiği bir felaket olsa gerek. Bir başka felaket, IŞİD, DEAŞ ne derseniz deyin adına bir proje örgüt, işin çok özünün olduğunu zannetmiyorum, temel bir felsefesinin olduğunu da kabul etmiyorum. Bildiğimiz İslami akımlar vardır o akımlar içerisinde temel ve tarihi, kadim bir geleneğin devamı gibi de görünmüyor. Biraz derme çatma ama sanki bir proje örgüt. Bir taraftan bütün dünyanın oraya gelip savaşmalarına sebebiyet veriyor, herkes menfaatlerini orada kolluyor, bütün dünya geldi şimdi Suriye üzerinde hak iddia ediyor, büyük toplantılar yapılıyor ve karşıya bir hedef koydular ona doğru savaşıyorlar. Bir taraftan da işin acı tarafı, bütün İslam dışı toplumlara şunu söylüyorlar: ‘Bakın Müslümanlar bu işte, kafaları keserler, vahşi bunlar, kan akıtırlar, yobaz bunlar, geri’ ve herkes de kaçıyor.”



“Gençleri dinden, Allah duygusundan, Peygamber sevgisinden uzaklaştırarak doğrusu istedikleri sonucu da elde etmeye doğru yaklaşmışlar”


Dinin güzelliğini bilmemenin toplumda oluşturduğu hasarlardan birisinin de DEAŞ belası olduğunu söyleyen Bakan Özhaseki, “Son dönemlerde biraz PKK belasının açtığı yaraları sarabilmek adına hükümet görevlisi olarak, koordinatör bakan olarak Güneydoğu’ya gidiyorum. Orada teröristler tabii ki çukurlar kazıp öz yönetim ilan ederek, Türkiye’yi bölecek bir plan peşindeler. Allah’a hamdolsun ki onların planları tamamıyla ters yüz oldu, şehirler temizlendi, köyler temizlendi, dağlar temizlendi. Sınır ötesinde güzel bir harekat var. Rabbim şehit haberleri aldırmasın ama oralarda güvenliğimizi sağlayacak güzel işler oluyor. Bütün bunları yaparken evi yıkılan, dökülen, kırılan ne kadar vatandaşımız varsa onların da evlerini yapmaya çalışıyorum, yaralarını sarmaya çalışıyorum ama orada gördüğüm bir şey var o da şu; insanlar PKK belasının kucağına nasıl düşmüşler? Önce bu iş 40 sene önce sanki bir hak arama mücadelesi gibi başlamış, insanlara Cenab-ı Hakk’ın verdiği her türlü hakkı ve hukuku yasaklayarak biz önce zulmetmişiz, adını söyletmemişiz, dilini konuşturmamışız, tuhaf tuhaf işler yapmışız, türküsünü söylettirmemişiz. Bu baskılar karşısında bir hak arama mücadelesi gibi başlayan iş daha sonra örgütlerin kucağına düşmüş, dış dünyadaki emperyalistlerin kucağına düşmüş, onların güdümünde devam etmeye başlamış ve sonra onlar hayatiyetini sürdürmeyi din dışı bir toplum oluşturmakta bulmuşlar. Gençleri dinden uzaklaştırarak, kadınları dinden uzaklaştırarak, Allah duygusundan uzaklaştırarak, Peygamber sevgisinden uzaklaştırarak doğrusu istedikleri sonucu da elde etmeye doğru yaklaşmışlar. Evlere girip eğer çocuk onların örgütlerine katılmazsa çocuğunu baskıladığı için anne babayı çocuklarının önünde dövmüşler, camilerin kapısında birçok insana ‘Gidin buraya girmeyeceksiniz’ demişler, baskılarla İslam’dan uzaklaştırmışlar, Müslümanlıktan uzaklaştırmışlar, Hz. Peygamber’in hayatını hiç kimsenin hayatına sokmamışlar. O topraklardaki, o güzelim insanlar ne yazık ki dinden uzaklaştırılarak böyle bir belayla da karşı karşıya kalmışız. Herhalde Diyanet İşleri Başkanlığımıza burada da çok iş düşüyor, üzerimizden sorumluluğu atmak adına söylemiyorum ama bu konuları baştan sona bizim yeniden bir daha gözden geçirmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kütahya Kütahya’da "Oyunuzu hizmet ve eser siyasetinden yana kullanın" çağrısı AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay, AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu ve AK Parti Kütahya İl Genel Meclisi Adayı Muhterem Kılıç, 31 Mart’ta halka "Oyunuzu hizmet ve eser siyasetinden yana kullanın" çağrısında bulundular. AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay, seçim sürecinde Kütahya merkezde 58 bin haneye ziyaret gerçekleştirdiklerini ifade etti. Önsay, "Artık pazar günü sandığa gidiyoruz. Bir seçim kampanyası sürecinin daha sonuna geldik. Bu süreçte Kütahyalı hemşehrilerimize bizlere kapılarını açtığı için teşekkür ediyoruz. Hakikaten güzel bir kampanya süreci geçirdik. Tabii AK Parti seçimden seçime kampanya yapan bir parti değil, biz 28 Mayıs günü akşam Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla 31 Mart seçimleri için hazırlık yapmaya başladık. Bu süreçte, öncesinde henüz adayımız belli değilken ‘Mahallede gezek var’ programı ile 41 mahallemizde vatandaşlarımızla bir araya geldik. Dertlerini dinledik, taleplerini aldık. Sonraki süreçte 18 Ocak’ta Sayın Kamil Saraçoğlu adayımızın Cumhurbaşkanımız tarafından Kütahya AK Parti belediye başkan adayı gösterilmesinden sonra da yine sahada olmaya gayret ettik. Bu süreçte pek çok faaliyet yürüttük. ‘Mahalle Bizim Kütahya Bizim’ programımızı gerçekleştirdik. Yine 41 mahallemizde, mahallelerimizin sorunlarına hakim olduğumuzu, önceki ziyaretlerimizde o mahalleye dair beklentileri Başkanımız vatandaşlarımıza izah etti, projelerini anlattı. Bütün bu sürecin devamında yine son 10-15 günden beri Ramazan akşamlarını bir fırsat olarak görerek kapıları çalmaya devam ettik. Bütün bu süreçte toplam 58 bin hane ziyareti gerçekleştirdik. Bu tabi Kütahya için önemli bir sayı. 100 bin civarında seçmene ulaşabildiğimiz anlamına geliyor. 100 bin insana ulaşmak 58 bin kapıyı çalmak çok kolay bir süreç değil. Bu süreçte vekalet gösteren kadın kollarımıza, gençlik kollarımıza Merkez ilçedeki arkadaşlarımıza, ana kademedeki yönetim kurulu arkadaşlarıma, herkese teşekkür ediyorum. Tabi sadece 150 kişilik teşkilatımız değil, bunun dışında gönüllü olarak yine bu faaliyetlerde bize destek olan tüm gönüldaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz. İnşallah hayırlısıyla pazar günü hep beraber sandıklara gidelim, reyimizi ortaya koyalım. Kütahya’mızın bundan sonraki 5 yılda ne olacağına hep birlikte karar verelim. AK Parti belediyecilik anlamında önemli bir marka. Sayın Cumhurbaşkanımızın bütün bu hareketi 1994’ten itibaren belediyecilikle başlamış bir hareket ve hakikaten önemli başarılara imza atıldı. Biz son 5 yıldan beri AK Parti olmayan bir belediye ile yaşadık. Bunun neler getirdiğini hep beraber gördük. İnşallah 31 mart günü ben inanıyorum ki Kütahyalılar Sayın Cumhurbaşkanımıza bir vefa göstereceklerdir ve yine Ak Parti’ye Sayın Cumhurbaşkanımıza, Kamil Saraçoğlu Başkanımıza destek vereceklerdir ve inşallah hep beraber bundan sonraki 2028 seçimlerine kadar Kütahya’da 3 vekilimizle, teşkilatımızla ve Belediye Başkanımız Kamil Saraçoğlu ile beraber şehrimizi büyütmeye ve geliştirmeye yönelik çalışmaya devam edeceğiz" diye konuştu. "Kütahyalılar demokrasinin unsurlarını yerine getiren bir yapıya sahip" AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu, 31 Mart’ta Kütahya’nın tekrar AK Belediyecilikle tanışacağını dile getirdi. Saraçoğlu, "Süreç Cumhurbaşkanımızın AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı olarak 18 Ocak’ta bizi ilan etmesiyle başladı. O günden bugüne yaklaşık 70 günlük bir süreyi geride bıraktık. 70 günlük süre boyunca biz hem hemşehrilerimizle bir araya geldik, esnaflarımızla bir araya geldik. Onları tek tek ziyaret ettik. Mahallelerimizde toplantılar gerçekleştirdik ve bu süre zarfında da biz geçmiş dönemde yaptığımız tüm projeleri halkımızla paylaştık ve yeni dönemde de hangi projeleri hayata geçireceğiz, hangi çalışmaları Kütahya’da yapacağız anlattık. Kütahya’yı daha iyi yerlere götürmenin gayreti içerisinde olacağımızın sözlerini verdik. Tabii ki geçmişte yaptığımız projelerimizi gelecekte yapacağımızın teminatı olarak gösterdik. Bu süreçte tüm hemşehrilerimize çok teşekkür ediyoruz. Artık seçim çalışmalarımızı noktalıyoruz. Bundan sonra 31 Mart’ta İnşallah tüm Kütahyalı seçmenlerimiz sandığa gidecek, biz susacağız onlar konuşacaklar ve tercihlerini gerçekleştirecekler. Tabi Kütahya halkı demokrasiye bağlı ve demokrasinin unsurlarını yerine getiren bir yapıya sahip. Geçmiş dönemde de belki Türkiye genelinde en yüksek seçime katılım oranları Kütahya’dadır. Bu dönemde de ben tüm seçmenlerimi özellikle AK Parti seçmenlerini sandığa davet ediyorum. Onlar da vatandaşlık görevlerini yapacak İnşallah 31 Mart’ta da biz tekrar AK Parti belediyeciliğini Kütahya Belediyesi’nde başlatmaya hemşehrilerimizle beraber hazır olduğumuzu dile getirmek istiyorum. Bir fetret dönemi yaşandı. Artık onun sonu geldi. İnşallah 31 Mart’ta sandıklar açılacak ve herkes bu çıkan sonuca razı olacak. Biz de hemşehrilerimizin kullanmış olduğu oyların başımızın üstünde yeri olduğunu beyan etmek istiyorum. İnşallah bu seçimi aldığımız andan itibaren de kollarımızı sıvayarak Kütahya halkına hizmetkar olmaya devam edeceğiz. Seçimlerin hem Kütahya’mıza, hem ülkemize hem de İslam coğrafyasına hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu süre zarfı boyunca, tüm teşkilatımızla beraber il teşkilatımız, Merkez ilçe teşkilatımız, Kadın Kolları, Gençlik Kollarıyla, Belediye Meclis üyelerimizle beraber, çalmadık kapı, sıkmadık el bırakmadık ve bu nokta itibarıyla da tüm hemşehrilerimizle kucaklaşma imkanı bulduk. İnşallah seçimler hayırlı uğurlu olsun diyorum" ifadelerini kullandı. "31 Mart pazar günü, sadece bu yerel seçim olarak görülmemeli" AK Parti Kütahya İl Genel Meclisi Adayı Muhterem Kılıç, AK Parti’nin 22 yılda yaptıklarının bundan sonra da yapacaklarının teminatı olduğunu belirtti. Kılıç, "Adaylık süreci 2 aya yakın bir süre önce belli oldu. Biz bu adaylık sürecinden beri merkez köylerimizin hemen hemen tamamını gezdik, vatandaşlarımızla hasbihal ettik, taleplerini aldık, beraber istişareler yaptık. Köylerimize yol, su, altyapı hizmetleri konusunda neler yapılabilir, yerinde gördük, gezdik, notlarımızı aldık. Tabi, malum iki gün kaldı seçimlere. 31 Mart pazar günü, sadece bu yerel seçim olarak görülmemeli, bu seçimde belediye başkanı, belediye meclisi, il genel meclisi, muhtar ve ihtiyar heyetini seçeceğiz ama sadece bu şekilde bir seçim olarak görülmemeli. Bu yaşadığımız bölgenin ve Türkiye’mizin önümüzdeki 5 yılını kapsayacak bir geleceğimizin oylamasıdır. Geçen yıl da milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerimizi yaptık. Bu seçim daha da önem arz ediyor çünkü 5 yıl bir seçimsizlik süreci olacak ve AK Parti’mizin 22 yılda yaptığı hizmetlerin artık doruk noktasında yapılabilecek olan hizmetleri yapmamız için vatandaşımızın oylarını daha dikkatli kullanmalarını ve küçük bazı olumsuzluklara bakarak kanmamalarını dolayısıyla AK Parti’yi oylarıyla ve dualarıyla desteklemelerini talep ediyoruz. İnşallah önümüzdeki süreçte yapılması gereken, eksik kalan hizmetleri son derece gayretli bir şekilde yapacağız çünkü AK Parti’nin 22 yılda yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır ve bu şekilde bir çalışma gerçekleştireceğiz" şeklinde konuştu.
Kütahya Bakan Özhaseki: "Deprem bölgesinde evleri teslim ediyoruz" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Kütahya’da AK Parti önceki dönem ve mevcut yönetim kurulu üyeleri ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle iftarda bir araya geldi. AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay ve AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu’nun ardından kürsüye gelen Bakan Özhakesi, deprem bölgesinde halen 300 binden fazla konut inşaatının devam ettiğini ifade etti. Özhaseki, "Son 6 Şubat’ta bile tam 18 ilimiz etkilendi. 14 milyon insan zarar gördü. 680 bin konutumuz yıkıldı. 170 bin kadar da iş yerimiz yerle bir oldu. 850 bin bağımsız birim. Dile kolay. Zarar 104 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Manevi zarar, onu ölçecek bir alet daha çıkmadı. Evleri teslim ediyoruz, hangi eve gitsek oturup çay içtiğimizde, o geceye geliyor konu. Evin sahibi biraz sonra olayları anlatmaya başlıyor hem o ağlıyor hem de biz ağlamaya başlıyoruz. Şu anda 300 binden fazla inşaatımız devam ediyor. Köylerde çelik karkastan evler yapıyoruz. Aslında yıkılan evler belki taştandı, basit evlerdi, aralarında harç bile yoktu bazılarının. Olsun Cumhurbaşkanımızın talimatı, ‘Madem o evler yıkıldı, hepsini en iyisiyle yapacağız’ dedi. Ve şimdi çelik karkastan evler yapıyoruz. Şehirlerin merkezlerini yapıyoruz bir taraftan. Bir taraftan altyapılarıyla ilgili büyük bir bütçe temin ettik. Altyapılarına başladık, gece-gündüz çalışıyoruz. 76 bin evimizi teslim ettik. Her ay bundan sonra da 10-15 bin evi vermeye devam edeceğiz" dedi. "Şimdi bütün bilim adamları diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere" Bakan Özhaseki, konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu eleştirdi. Özhaseki, "Son dönemde hiç anlayamadığımız başka bir şey çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı başını çekiyor. Sonra onun kuyrukları Anadolu’da devam ediyorlar. Algı belediyeciliği diyorlar. Ne oluyor algı belediyeciliği olunca? Yapmadığını yapmış gibi sunma. Olmadığı halde olmuş gibi. Beyefendi tatilde çalışıyormuş gibi yan gelip yatıyor veya İngiliz büyükelçisiyle bir yerde, restoranda yemek yiyor ama iş başındaymış gibi gösteriyor. Ne kadar ayıp bir şey ya. Bunu da belediye bütçesinden yapıyorlar. Şimdi bütün bilim adamlar diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere. Evet hepimiz takip ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçen seneki ayırmış olduğu pay, 485 milyon lira. Ama algı operasyonları için beyefendiyi övmek için, beyefendi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı veya da cumhurbaşkanı yapabilmek için tuttukları trol ordusuna verdikleri, ayırdıkları para 900 milyon lira. Bu para cebinizden çıkıyorsa bir şey demem, hoş karşılamam, bir şey demem. Eğer belediye bütçesiyse benim bir kuruşluk da hakkım varsa, haram olsun arkadaşlar. Doğru değil arkadaşlar. Bu dönemde böyle bir belediyecilik gördük. Hükümetin yaptığının üstüne yatmak, onun yaptıklarını kendi yapmış gibi anlatmak. Ya ayıptır günahtır" diye konuştu.