EKONOMİ - 19 Ocak 2017 Perşembe 11:21

Fiyat makasını daraltmanın yolu üretici birliklerinden geçer

A
A
A
Fiyat makasını daraltmanın yolu üretici birliklerinden geçer

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarladan markete 5-6 kata varan, hem üreticinin hem de tüketicinin mağdur olmasına yol açan üretici market fiyatlarıyla ilgili olarak, “Yıllardır dikkat çektiğimiz tarladan markete fiyat farkının Cumhurbaşkanımız Erdoğan tarafından da dile getirilmesi, tedbir alınmasını istemesi çözüm için bizi umutlandırmıştır” dedi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yapımı tamamlanan "SGK Hizmet Binalarının Toplu Açılış Töreni"nde yaptığı konuşmada, son dönemde döviz kurlarında yaşanan hızlı artışın rasyonel sebeplere dayanmadığına, meselenin üreticileri ve tüketicileri tedirgin ederek, ekonomiyi yavaşlatmak olduğuna vurgu yaptığını belirtti.
Üretici-market fiyat farkını azaltmak için
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bakıyorsunuz tarlada domates 1 lira ama geliyor buraya çarşıya, pazara, eve aldığımız zaman 7-8 liraya kadar çıkıyor. Ne bu, bu arada olanlar kimler? İnsaf, insaf. ’Bu işe kesinlikle bir çözüm bulmamız lazım’ dedik. Hep biz gençken bunları çok kullanırdık, ’aracı tefecilere lanet olsun’ derdik. Şimdi hikaye aslında buraya dayanıyor" dediğini ve kendilerinin yıllardır vurguladığı soruna dikkati çektiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Cumhurbaşkanımız, çiftçinin, bu konuda dikkatli olmasını istedi; tedbir alınması, adımların buna göre atılması gerektiğini vurguladı. Bu son derece önemli bir konudur. Üretici ile market arasındaki fiyat farkını makul seviyelere çekemezsek tarımda sürdürülebilirliği sağlayamayız.
Biz fahiş kar peşinde değiliz; üretici olarak istikrarlı, yeterli gelir elde edelim, tüketicimiz de makul fiyatlardan ürün tüketsin istiyoruz.
Üretici-market fiyat farkını azaltmak için;
Ürün üreticinin elinden çıkıp tüketiciye ulaşana kadar ki uzun zincirin tüm halkaları gözetim altında tutulmalıdır.
Nakliye, ambalajlama ve depolama maliyetleri desteklenmelidir.
Pazarlama kanallarının sayısı azaltılmalı, disipline edilmelidir.
Kooperatifler ve üretici birlikleri mali ve idari yönden güçlenmeli, fonksiyonel hale getirilmelidir. Üretici örgütlerinin, pazar analizi yapabilen, piyasaları özellikle dünya piyasalarını takip eden profesyonel kadrolarla ve yöneticilerle idare edilmesi sağlanmalıdır.
Tüketici örgütleri güçlendirilmeli, piyasayı kontrol edebilecek duruma getirilmelidir.
Üretim planlaması yapılmalıdır.
Yapısal sorunlar çözülerek, girdi fiyatları makul seviyelere çekilerek üretim maliyetleri düşürülmeli, verimli üretimle üretici gelirleri artırılmalıdır.”
Birlikler, TMO garantörlüğüyle piyasaya girmeli
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde fındıkta da bu tür oyunların oynandığını konuşmasında belirttiğini hatırlatan Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Cumhurbaşkanımız, fındığı depolara yığıp, parasını önceden ödeyenler olduğunu, buna alivre satış denildiğini, vatandaşın parayı peşin aldığı için fındığı onlara verdiğini anlattı.
Biz de her zaman dikkatle vurguluyoruz. Alivre satıştan ‘vazgeçin’ diyoruz. Üreticimize de ‘fındığınızı emanete bırakmayın’ diyoruz. Fındıkta üreticilerimizin ve Odalarımızın fiyatlardaki dalgalanmaya, istikrarsızlıklara tahammülü kalmadığını, birliklerin gerektiğinde, Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) garantörlüğünde piyasaya girmesi ve alım yapması gerektiğini dile getiriyoruz. Ürünün pazarlaması, piyasanın düzenlenmesi ve tekelleşmenin önlenmesinde TMO etkin rol oynamalıdır. Ofis, kiraladığı veya inşa ettirdiği depoları birliklerin kullanımına vermelidir.
Başka çare de yoktur. Birliklerin mali güçleri alım yapmalarına imkan tanımıyor. İşin mali büyüklüğü birliklerin gücünü aşıyor. Üretimi sürdürmek istiyorsak, çiftçimizi tarlada tutmak istiyorsak bu sorunu çözmemiz gerekiyor.”
“Fındıkta, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dediği gibi ‘alavere, dalavereye’ fırsat vermeden TMO depoları kurmalı, garanti vererek birliklerin piyasaya girmesini ve alım yapmasını sağlamalı, üreticinin sömürülmesini önlemelidir” diyen Bayraktar, üreticinin emanete fındık bırakmaması, tüccarın da alivre satış yapmaması gerektiğini bildirdi.
Gelişmiş her ülkenin stratejik ürünlerini korumak, bu ürünlerden en fazla geliri, katma değeri elde etmek için azami çaba gösterdiğini, dünya piyasalarını kontrol ettiğini belirten Bayraktar, “Ülkemizin de böyle hareket etmesi gerekir. Üretiminde dünyada ilk sıralara geldiği bir ürünü en iyi şekilde değerlendirmeli, en fazla katma değeri sağlamalıdır. Sadece ülke içinde dünya piyasalarında o üründeki fiyatları etkilemelidir. Fındığın çok büyük bölümünü üretirken, borsasının Hamburg’da olmasına izin vermemelidir. Ürünü işlenmiş olarak satmalıdır” dedi.
“Gelişmiş ülkelerde devlet gerekirse şirket kurup piyasaya giriyor”
Ülke için büyük önem taşıyan stratejik sektörlerde, devlet gerekirse şirket kurup piyasaya girdiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Serbest piyasanın hakim olduğu Norveç’te Statoil, Brezilya’da Petrobras, Malezya’da Petronas gibi devlete ait şirketler var. Petrolü bulan Norveç ve Brezilya bu işin tekelini devlet petrol şirketlerine verdiler. Özel şirket gibi çalışan, siyasi müdahaleden uzak bu şirketler dünya çapında şirketler haline geldiler.
Çok büyük bölümleri özelleşse bile Almanya’da Volkswagen’in, Fransa’da Renault’nun hala 5’de 1’i devlettedir. Devletin hisseleri de engelleyici hisse konumundadır. Volkswagen’i koruma yasası bile var. Sebebi belli. Bir Volkswagen, 120 üretim tesisinde, 10 milyon araç üretiyor, 610 bin kişi çalıştırıyor, 225 milyar doların üzerinde ciro yapıyor. Fransa başta olmak üzere hala Avrupa’da kamu bankalarının önemli bir ağırlığı bulunuyor. Bu şirketlerin bizdeki KİT’lerden farkı, özel sektör gibi çalışmalarıdır. Ülkemizde de özellikle yabancı hakimiyeti ve tekelleşmenin görüldüğü, piyasada istikrarın sağlanmadığı fındık gibi alanlarda devlet güçlü sermayeli şirket kurup, piyasayı domine edebilir.
Kanada Buğday Kurumu
Daha önceleri Kanada Buğday Kurumu olarak görev yaparken 2013 yılında özelleştirilen G3 Kanada Limited Şirketi, tahıl, yağlı tohumlar, özel ürünler alım satımında bulunuyor. Şirket, yurtiçi ve yurtdışı satışlarda, ürün alımından limana hatta alıcı limanına teslime kadar bütün işlemleri yapıyor. Ürünün pazarlanması ve olumsuz şartlardan, afetlerden dolayı ürün az olduğunda oluşan riskler, şirket tarafından karşılanıyor.
ABD Ürün Kredi Şirketi
ABD Ürün Kredi Şirketi (CCC), devletin sahip olduğu ve işlettiği bir şirket. Çiftçi gelirleri ve fiyatlarının istikrarını sağlamak, çiftçiyi desteklemek ve korumak için kurulmuş. Ürün arzını dengelemek, piyasada yeterli düzeyde ürün bulunmasını sağlamak ve yardımları dağıtmak gibi işlevleri var. Üreticilere kredi veriyor, ürün satın alıyor, girdi sağlıyor, ürünlerin pazarlanmasına yardımcı oluyor. Kurum, depo kiralıyor. Amerikan Hazinesi’nden talep ettiği zaman 30 milyar dolar borç alabiliyor. Yenilenebilir yakıt üretim ve pazarlamasına, çevre programlarına finansman da sağlıyor.
Hollanda, Danimarka gibi ülkelerde bu şirketlerin işlevlerini birlik ve kooperatifler yapıyor. Sermaye yapıları çok güçlü, piyasayı kontrol ediyorlar, dünya piyasalarında da etkin olarak faaliyet gösteriyorlar. Üyelerine düzenli, istikrarlı, iyi kazanç sağlıyorlar. Çok başarılı örnekler dünyada var.”
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın, bize gelip KİT’leri kapatın, kamu bankaları satın derken, gelişmiş ülkelere böyle bir baskı yapmadığını dile getiren Bayraktar, “tarımda da EBK, SEK, Yemsan gibi kamu kuruluşları fiilen tasfiye edildi. Bu kuruluşlar, özel sektör mantığıyla, serbest piyasa düzeni kurallarıyla, tekel oluşturulmadan çalıştırılabilirdi. Nitekim, ihtiyaç hasıl oldu EBK, bizim de her platformda dile getirmemiz ve taleplerimiz üzerine Et ve Süt Kurumu’na (ESK), müdahale kurumuna dönüştürüldü. Bu kurum, şimdi yeniden satış reyonları açıyor” dedi.
Rusya’ya ihracat
Tarım ve gıdada ihracatın gittikçe artan bir önem taşıdığını, bazı ürünlerde ihracatın çok büyük paylara ulaştığını belirten Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Yaş sebze ve meyvede Rusya pazarı çok önemli. En büyük ihracat pazarımız. Ambargo üreticimizi çok kötü etkiledi. Cumhurbaşkanımız Erdoğan, konuyu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştüğünü ve domates, üzüm gibi ürünleri satmak istediklerini Putin’e aktardığını ifade etti.
Sadece Ocak-Aralık döneminde Rusya’ya yaş sebze ve meyve ihracatımız yüzde 62,1 azaldı. Bu alanda, 2015 yılı Ocak Aralık döneminde Rusya’ya 875,4 milyon dolarlık ihracatımız vardı, 2016 yılının aynı döneminde bu rakam 543,7 milyon dolarlık azalmayla 331,7 milyon dolara indi.
Rusya mandalina, portakal, kayısı, şeftali ve erikte ambargoyu kaldırdı ama üzüm, domates, elma, lahana, brokoli, salatalık, armut, çilek, soğan, karanfil, tavuk ve hindi etinde yasak sürüyor.
Bu sorun Rusya ile daha sıkı ilişkiler kurularak çözülmeli, tüm ürünlerde ambargo kaldırılmalıdır.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dediği gibi iki ülke arasındaki ticarette Ruble ve TL kullanılarak Rusya ve Türkiye’ye yönelik döviz kuru baskısı da azaltılmalıdır.”
Üretici-market fiyat makası
En son Ocak ayı başında düzenledikleri ve tarımın 2016 yılını değerlendirdikleri, beklentileri aktardıkları basın toplantısında, 2016 yılı Aralık ayı sonu, üretici ve market arasındaki fiyat farkını kamuoyuyla paylaştıklarını bildiren Bayraktar, Aralık ayında kuru kayısının 5 kat, portakalın 4,6 kat, elmanın 4 kat, kuru soğanın 3,6 kat, süt, marul ve kuru üzümün 3,4 kat, kuru incirin 3,2 kat, mandalina ve maydanozun ise 3,1 kat fazlaya tüketiciye satıldığının görüldüğünü belirtti.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kütahya Kütahya’da "Oyunuzu hizmet ve eser siyasetinden yana kullanın" çağrısı AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay, AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu ve AK Parti Kütahya İl Genel Meclisi Adayı Muhterem Kılıç, 31 Mart’ta halka "Oyunuzu hizmet ve eser siyasetinden yana kullanın" çağrısında bulundular. AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay, seçim sürecinde Kütahya merkezde 58 bin haneye ziyaret gerçekleştirdiklerini ifade etti. Önsay, "Artık pazar günü sandığa gidiyoruz. Bir seçim kampanyası sürecinin daha sonuna geldik. Bu süreçte Kütahyalı hemşehrilerimize bizlere kapılarını açtığı için teşekkür ediyoruz. Hakikaten güzel bir kampanya süreci geçirdik. Tabii AK Parti seçimden seçime kampanya yapan bir parti değil, biz 28 Mayıs günü akşam Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla 31 Mart seçimleri için hazırlık yapmaya başladık. Bu süreçte, öncesinde henüz adayımız belli değilken ‘Mahallede gezek var’ programı ile 41 mahallemizde vatandaşlarımızla bir araya geldik. Dertlerini dinledik, taleplerini aldık. Sonraki süreçte 18 Ocak’ta Sayın Kamil Saraçoğlu adayımızın Cumhurbaşkanımız tarafından Kütahya AK Parti belediye başkan adayı gösterilmesinden sonra da yine sahada olmaya gayret ettik. Bu süreçte pek çok faaliyet yürüttük. ‘Mahalle Bizim Kütahya Bizim’ programımızı gerçekleştirdik. Yine 41 mahallemizde, mahallelerimizin sorunlarına hakim olduğumuzu, önceki ziyaretlerimizde o mahalleye dair beklentileri Başkanımız vatandaşlarımıza izah etti, projelerini anlattı. Bütün bu sürecin devamında yine son 10-15 günden beri Ramazan akşamlarını bir fırsat olarak görerek kapıları çalmaya devam ettik. Bütün bu süreçte toplam 58 bin hane ziyareti gerçekleştirdik. Bu tabi Kütahya için önemli bir sayı. 100 bin civarında seçmene ulaşabildiğimiz anlamına geliyor. 100 bin insana ulaşmak 58 bin kapıyı çalmak çok kolay bir süreç değil. Bu süreçte vekalet gösteren kadın kollarımıza, gençlik kollarımıza Merkez ilçedeki arkadaşlarımıza, ana kademedeki yönetim kurulu arkadaşlarıma, herkese teşekkür ediyorum. Tabi sadece 150 kişilik teşkilatımız değil, bunun dışında gönüllü olarak yine bu faaliyetlerde bize destek olan tüm gönüldaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz. İnşallah hayırlısıyla pazar günü hep beraber sandıklara gidelim, reyimizi ortaya koyalım. Kütahya’mızın bundan sonraki 5 yılda ne olacağına hep birlikte karar verelim. AK Parti belediyecilik anlamında önemli bir marka. Sayın Cumhurbaşkanımızın bütün bu hareketi 1994’ten itibaren belediyecilikle başlamış bir hareket ve hakikaten önemli başarılara imza atıldı. Biz son 5 yıldan beri AK Parti olmayan bir belediye ile yaşadık. Bunun neler getirdiğini hep beraber gördük. İnşallah 31 mart günü ben inanıyorum ki Kütahyalılar Sayın Cumhurbaşkanımıza bir vefa göstereceklerdir ve yine Ak Parti’ye Sayın Cumhurbaşkanımıza, Kamil Saraçoğlu Başkanımıza destek vereceklerdir ve inşallah hep beraber bundan sonraki 2028 seçimlerine kadar Kütahya’da 3 vekilimizle, teşkilatımızla ve Belediye Başkanımız Kamil Saraçoğlu ile beraber şehrimizi büyütmeye ve geliştirmeye yönelik çalışmaya devam edeceğiz" diye konuştu. "Kütahyalılar demokrasinin unsurlarını yerine getiren bir yapıya sahip" AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu, 31 Mart’ta Kütahya’nın tekrar AK Belediyecilikle tanışacağını dile getirdi. Saraçoğlu, "Süreç Cumhurbaşkanımızın AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı olarak 18 Ocak’ta bizi ilan etmesiyle başladı. O günden bugüne yaklaşık 70 günlük bir süreyi geride bıraktık. 70 günlük süre boyunca biz hem hemşehrilerimizle bir araya geldik, esnaflarımızla bir araya geldik. Onları tek tek ziyaret ettik. Mahallelerimizde toplantılar gerçekleştirdik ve bu süre zarfında da biz geçmiş dönemde yaptığımız tüm projeleri halkımızla paylaştık ve yeni dönemde de hangi projeleri hayata geçireceğiz, hangi çalışmaları Kütahya’da yapacağız anlattık. Kütahya’yı daha iyi yerlere götürmenin gayreti içerisinde olacağımızın sözlerini verdik. Tabii ki geçmişte yaptığımız projelerimizi gelecekte yapacağımızın teminatı olarak gösterdik. Bu süreçte tüm hemşehrilerimize çok teşekkür ediyoruz. Artık seçim çalışmalarımızı noktalıyoruz. Bundan sonra 31 Mart’ta İnşallah tüm Kütahyalı seçmenlerimiz sandığa gidecek, biz susacağız onlar konuşacaklar ve tercihlerini gerçekleştirecekler. Tabi Kütahya halkı demokrasiye bağlı ve demokrasinin unsurlarını yerine getiren bir yapıya sahip. Geçmiş dönemde de belki Türkiye genelinde en yüksek seçime katılım oranları Kütahya’dadır. Bu dönemde de ben tüm seçmenlerimi özellikle AK Parti seçmenlerini sandığa davet ediyorum. Onlar da vatandaşlık görevlerini yapacak İnşallah 31 Mart’ta da biz tekrar AK Parti belediyeciliğini Kütahya Belediyesi’nde başlatmaya hemşehrilerimizle beraber hazır olduğumuzu dile getirmek istiyorum. Bir fetret dönemi yaşandı. Artık onun sonu geldi. İnşallah 31 Mart’ta sandıklar açılacak ve herkes bu çıkan sonuca razı olacak. Biz de hemşehrilerimizin kullanmış olduğu oyların başımızın üstünde yeri olduğunu beyan etmek istiyorum. İnşallah bu seçimi aldığımız andan itibaren de kollarımızı sıvayarak Kütahya halkına hizmetkar olmaya devam edeceğiz. Seçimlerin hem Kütahya’mıza, hem ülkemize hem de İslam coğrafyasına hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu süre zarfı boyunca, tüm teşkilatımızla beraber il teşkilatımız, Merkez ilçe teşkilatımız, Kadın Kolları, Gençlik Kollarıyla, Belediye Meclis üyelerimizle beraber, çalmadık kapı, sıkmadık el bırakmadık ve bu nokta itibarıyla da tüm hemşehrilerimizle kucaklaşma imkanı bulduk. İnşallah seçimler hayırlı uğurlu olsun diyorum" ifadelerini kullandı. "31 Mart pazar günü, sadece bu yerel seçim olarak görülmemeli" AK Parti Kütahya İl Genel Meclisi Adayı Muhterem Kılıç, AK Parti’nin 22 yılda yaptıklarının bundan sonra da yapacaklarının teminatı olduğunu belirtti. Kılıç, "Adaylık süreci 2 aya yakın bir süre önce belli oldu. Biz bu adaylık sürecinden beri merkez köylerimizin hemen hemen tamamını gezdik, vatandaşlarımızla hasbihal ettik, taleplerini aldık, beraber istişareler yaptık. Köylerimize yol, su, altyapı hizmetleri konusunda neler yapılabilir, yerinde gördük, gezdik, notlarımızı aldık. Tabi, malum iki gün kaldı seçimlere. 31 Mart pazar günü, sadece bu yerel seçim olarak görülmemeli, bu seçimde belediye başkanı, belediye meclisi, il genel meclisi, muhtar ve ihtiyar heyetini seçeceğiz ama sadece bu şekilde bir seçim olarak görülmemeli. Bu yaşadığımız bölgenin ve Türkiye’mizin önümüzdeki 5 yılını kapsayacak bir geleceğimizin oylamasıdır. Geçen yıl da milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerimizi yaptık. Bu seçim daha da önem arz ediyor çünkü 5 yıl bir seçimsizlik süreci olacak ve AK Parti’mizin 22 yılda yaptığı hizmetlerin artık doruk noktasında yapılabilecek olan hizmetleri yapmamız için vatandaşımızın oylarını daha dikkatli kullanmalarını ve küçük bazı olumsuzluklara bakarak kanmamalarını dolayısıyla AK Parti’yi oylarıyla ve dualarıyla desteklemelerini talep ediyoruz. İnşallah önümüzdeki süreçte yapılması gereken, eksik kalan hizmetleri son derece gayretli bir şekilde yapacağız çünkü AK Parti’nin 22 yılda yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır ve bu şekilde bir çalışma gerçekleştireceğiz" şeklinde konuştu.
Kütahya Bakan Özhaseki: "Deprem bölgesinde evleri teslim ediyoruz" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Kütahya’da AK Parti önceki dönem ve mevcut yönetim kurulu üyeleri ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle iftarda bir araya geldi. AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay ve AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu’nun ardından kürsüye gelen Bakan Özhakesi, deprem bölgesinde halen 300 binden fazla konut inşaatının devam ettiğini ifade etti. Özhaseki, "Son 6 Şubat’ta bile tam 18 ilimiz etkilendi. 14 milyon insan zarar gördü. 680 bin konutumuz yıkıldı. 170 bin kadar da iş yerimiz yerle bir oldu. 850 bin bağımsız birim. Dile kolay. Zarar 104 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Manevi zarar, onu ölçecek bir alet daha çıkmadı. Evleri teslim ediyoruz, hangi eve gitsek oturup çay içtiğimizde, o geceye geliyor konu. Evin sahibi biraz sonra olayları anlatmaya başlıyor hem o ağlıyor hem de biz ağlamaya başlıyoruz. Şu anda 300 binden fazla inşaatımız devam ediyor. Köylerde çelik karkastan evler yapıyoruz. Aslında yıkılan evler belki taştandı, basit evlerdi, aralarında harç bile yoktu bazılarının. Olsun Cumhurbaşkanımızın talimatı, ‘Madem o evler yıkıldı, hepsini en iyisiyle yapacağız’ dedi. Ve şimdi çelik karkastan evler yapıyoruz. Şehirlerin merkezlerini yapıyoruz bir taraftan. Bir taraftan altyapılarıyla ilgili büyük bir bütçe temin ettik. Altyapılarına başladık, gece-gündüz çalışıyoruz. 76 bin evimizi teslim ettik. Her ay bundan sonra da 10-15 bin evi vermeye devam edeceğiz" dedi. "Şimdi bütün bilim adamları diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere" Bakan Özhaseki, konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu eleştirdi. Özhaseki, "Son dönemde hiç anlayamadığımız başka bir şey çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı başını çekiyor. Sonra onun kuyrukları Anadolu’da devam ediyorlar. Algı belediyeciliği diyorlar. Ne oluyor algı belediyeciliği olunca? Yapmadığını yapmış gibi sunma. Olmadığı halde olmuş gibi. Beyefendi tatilde çalışıyormuş gibi yan gelip yatıyor veya İngiliz büyükelçisiyle bir yerde, restoranda yemek yiyor ama iş başındaymış gibi gösteriyor. Ne kadar ayıp bir şey ya. Bunu da belediye bütçesinden yapıyorlar. Şimdi bütün bilim adamlar diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere. Evet hepimiz takip ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçen seneki ayırmış olduğu pay, 485 milyon lira. Ama algı operasyonları için beyefendiyi övmek için, beyefendi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı veya da cumhurbaşkanı yapabilmek için tuttukları trol ordusuna verdikleri, ayırdıkları para 900 milyon lira. Bu para cebinizden çıkıyorsa bir şey demem, hoş karşılamam, bir şey demem. Eğer belediye bütçesiyse benim bir kuruşluk da hakkım varsa, haram olsun arkadaşlar. Doğru değil arkadaşlar. Bu dönemde böyle bir belediyecilik gördük. Hükümetin yaptığının üstüne yatmak, onun yaptıklarını kendi yapmış gibi anlatmak. Ya ayıptır günahtır" diye konuştu.