POLİTİKA - 22 Şubat 2018 Perşembe 15:54

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2017 Özel Ödülleri sahiplerini buldu

A
A
A
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2017 Özel Ödülleri sahiplerini buldu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bizim orta boy şehrimizin nüfusu kadar yerden onca sporcu, sanatçı, bilim insanı çıkabiliyorken, Türkiye’nin 81 milyonluk demografik varlığı ile bunların gerisinde kalıyor olmasını anlayabilmek, hazmetmek mümkün değil” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bizim orta boy şehrimizin nüfusu kadar yerden onca sporcu, sanatçı, bilim insanı çıkabiliyorken, Türkiye’nin 81 milyonluk demografik varlığı ile bunların gerisinde kalıyor olmasını anlayabilmek, hazmetmek mümkün değil” dedi.


Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde düzenlenen Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Sanat Özel Ödülleri töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk tarihi, edebiyatı, dili, plastik sanatları, mimarlık, arkeoloji, müzik ve sahne sanatlarının yanı sıra halkbilim, tiyatro, opera, bale, sanat tarihi, fotoğrafçılık, sinema ve kütüphanecilik alanlarında bugüne kadar çok sayıda isim ve kuruluşa verilen Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödüllerine 2017 yılında sahip olan isimlerden övgü ile bahsetti. Erdoğan, “Türk sinemasının bir dönemine senarist ve yönetmen olarak damgasını vurmuş olan Sefa Önal elbette bu alanda ödüle ziyadesiyle layıktır. Kanun sazını icrası ve araştırmacı kişiliği ile Türk sanat müziğimize çok önemli katkılarda bulunmuş olan Cüneyt Kosal elbette bu ödüle ziyadesiyle layıktır. Osmanlı sanat tarihine olan vukufiyeti genç nesillere de örnek olan Nurhan Atasoy elbette bu ödüle ziyadesiyle layıktır. Tasavvuf tarihinin yanı sıra geniş bir alanda nitelikli eserleri ile mümbit bir kalem olan Süleyman Uludağ hocamız elbette bu ödüle ziyadesiyle layıktır. Geleneksel ve çağdaş sanat eserlerini ülkemizin her köşesine taşıma konusundaki gayretini yakından bildiğimiz Baksı Müzesi bu ödüle elbette fazlasıyla layıktır” diye konuştu.



“Kültür ve sanat en az ekonomi ve savunma sanayi kadar önemlidir”


Bu tür ödüllerin kendi alanlarında zaten şevk, gayret, heyecanla çalışan, üreten insana dair en önemli yetenek olan eser ortaya koyma becerisini gösteren kültür ve sanat insanlarına millet ve devlet olarak şükranın bir ifadesi olduğunu söyleyen Erdoğan, “Ödül için çalışılmaz ama yapılan güzel işlerin ödüllendirilmesi de bir vefa borcudur. Bu gün bu borcumuzun 2017 faslını ödemek üzere buradayız. Milletler için kültür ve sanat en az ekonomi ve savunma sanayi kadar önemlidir. Ekonomi ve savunma sanayi sizin dünyanın somut güçleri ile olan güçlerinizde belirleyicidir ama kültür ve sanat da somut olmayan unsurlar karşısındaki konumunuzu tayin eder. Bu ikisi birlikte bir ülkeyi ve milleti yükseltir. Türkiye’nin 2023 hedeflerinin somut unsurları için gece gündüz çalışırken kültür ve sanatı da asla ihlal edemeyiz. Bakınız büyük mütefekkir Cemil Meriç ne diyor, ‘Zavallı Türk aydını batılı dostları alınmasınlar diye hazinelerini gizlemeye çalışır, sonra unutur hazineleri olduğunu düşmanın putlarını takdis eder, hayranlıklarını benimser. Dev bu arada papağanlaşır.’ Biz Türk milleti olarak asla papağanlaşmayacağız. Bunun için önce kendi hazinelerimize sahip çıkacağız. Bize unutturulan ve unutturulmaya çalışılan tüm hazinelerimizi keşfederek adeta ortaya bir envanter koyacağız. Bu büyük birikimin ışığında geleceğe bırakacağımız yeni hazineleri üretmenin gayreti içinde olacağız. Baksı Müzesini, Odunpazarı Müzesini böyle görüyorum” şeklinde konuştu.



“Peki bu hakikat birilerine coğrafyamızın kaderini belirleme hakkı verir mi?”


“Biliyorum ki şimdi birileri yine bu sözlerimize bakarak bizi yanlış anlayacak, bizi yine batı düşmanlığı ile itham edecek” diyen Erdoğan, kimseye düşmanlıklarının olmadığını kaydederek, “Biz dünyada nerede iyi olan, güzel olan, faydalı olan bir şey varsa onu bulmak, almak ve değerlendirmekle mükellef olduğumuza inanıyoruz” dedi.


Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü:


“Maziden atiye kurduğumuz köprüyü her geçen gün daha da güçlendirerek 2053 ve 2071 vizyonlarımızı güçlendiriyoruz. Ancak bu şekilde geleceğin dünyasında hak ettiğimiz yere ulaşabileceğimizi düşünüyoruz. Medeniyetimizin büyük sosyoloğu ve siyaset bilimcisi İbn-i Haldun, ‘Coğrafya kaderdir’ diyor. Peki bu hakikat birilerine coğrafyamızın kaderini belirleme hakkı verir mi? Kesinlikle hayır. Kaza ve kaderin sahibi rabbimizdir. Bize düşen kendi irademiz ve gücümüz nispetinde çalışarak kaderimizin gerçekleşmesine imkan tanımaktır. Onun için coğrafyamızın şuan içinde bulunduğu durumu kaderimiz olarak değil, kaderimize giden yolda bir işaret, bir ikaz, bir merhale olarak görüyoruz. Biz bir olursak, iri olursak, diri olursak, kardeş olursak, hep birlikte Türkiye olursak kaderimizde ona göre şekillenecektir. Daima en iyisini umarak, en kötüsüne de hep hazırlıklı bulunarak yolumuza devam edeceğiz.”



“Bu bir inancın, imanın bir neticesidir”


Bu sabah itibariyle Afrin’de bin 829 teröristin etkisiz hale getirildiğini kaydeden Erdoğan, “Bu bir inancın, imanın bir neticesidir. Dağ taş demeden, gece gündüz demeden şuanda bu savaşı, bu mücadeleyi askerimiz sürdürüyor, tüm imkanları ile. Bazı yalan yanlış şeyler çıkıyor, hiç birine aldırmadan yolumuza devam ediyoruz” şeklinde konuştu.



“Demek ki bir şeyleri eksik bırakmışız”


Kültür ve sanat konusunda bir varlık ortaya koymanın her kula nasip olmayacağını söyleyen Erdoğan, “Allah bazı kullarına bu konuda cömert davranmış, bazı kullarına da başka hususlarda aynı cömertliği göstermiştir. Allah vergisi olan kültür ve sanat kabiliyetlerinin keşfi, geliştirilmesi, ülke içinde ve dışında bilinmesinin, görülmesinin sağlanması hususunda hem devlete hem de sivil toplum kuruluşlarımıza önemli görevler düşüyor. Gelişmiş ülkelerin spordan sanata her konuda daha okul öncesinden başlayarak çocukların kabiliyetlerini, eğilimlerini tespit etmeye yönelik mekanizmalar kurduklarını biliyoruz. Artık anaokulları süreci bunun en güzel ifadesi. Ülkemizde bu konuda çok büyük gelişmelere sahip. Ülkemizde benzer bir yaklaşımı hayata geçirmemiz gerektiğine çok daha farklı bir şekilde inanıyorum. Anasınıfından itibaren ilkokul, ortaokul ve hatta lise yılları boyunca sürekli öğrencilerimizin yeteneklerini ve yönelimlerini belirlemek üzere çalışmalar gerçekleştirmeliyiz. Bizim orta boy şehrimizin nüfusu kadar yerden onca sporcu, sanatçı, bilim insanı çıkabiliyorken, Türkiye’nin 81 milyonluk demografik varlığı ile bunların gerisinde kalıyor olmasını anlayabilmek, hazmetmek mümkün değil. Kabiliyetse bizim evlatlarımızdaki kabiliyet başka hiçbir yerde görmedim dersem yeridir. Evlatlarımıza güveneceğiz, inanacağız, biz inanıyoruz, güveniyoruz. Bunu başaracaklar. Çalışkanlıksa bizim milletimizin çalışkanlığının ve fedakarlığının örneği pek az bulunur. Yanımızda komşular var, inanın doğru dürüst çalışmıyorlar, paraysa acayip para alıyorlar ama tembeller, bizim insanımız gibi değiller. Bu durumda sorunu insan keşfetme ve insan yetiştirme sistemimizde, daha doğrusu sistemsizliğimizde arayacağız. Hani bir söz var, ‘Öyle saldım çayıra Mevla’m kayıra’ mantığı ile bu işlerin içinden çıkamayız. Geçtiğimiz 15 yılda her alanda tarihi başarılara imza atarken eğitim-öğretim ve kültür konusunda niye nispeten geride kaldığımız konusunda hep hayıflanıyorum. Demek ki bir şeyleri eksik bırakmışız. İnşallah önümüzdeki dönemde bu eksikleri tespit edip ortadan kaldıracak, geçmişin kayıplarını telafi etmenin yanında geleceğe güzel bir miras bırakacak eğitim-öğretim ve kültür politikalarını hayata geçireceğiz” ifadelerini kullandı.


Türk tarihi, edebiyatı, dili, plastik sanatları, mimarlık, arkeoloji, müzik ve sahne sanatlarının yanı sıra halkbilim, tiyatro, opera, bale, sanat tarihi, fotoğrafçılık, sinema ve kütüphanecilik alanlarında bugüne kadar çok sayıda isim ve kuruluşa verilen Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödüllerine 2017 yılında; Cüneyt Kosal (Mûsikî), Safâ Önal (Sinema), Prof. Dr. Nurhan Atasoy (Sanat Tarihi), Prof. Dr. Süleyman Uludağ (Tasavvuf Tarihi) ile Baksı Müzesi (Kültür ve Sanat Kurumu) layık görüldü.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul İstanbul’da pişkin müşteriler kamerada: Sigara içirmeyince ücretini ödemeyip kaçtılar Güngören’den Mecidiyeköy’e gitmek için taksiye binen üç kişi, sürücünün araçta sigara içilmesine izin vermemesinin ardından ücreti ödemeden araçtan indi. Taksi sürücüsünün, “90 liramı verir misin?” sözlerine karşılık yolcu, “Benim param yok. Git, onlardan al. Paramla beni rehin mi alacaksın” şeklinde pişkin bir cevap verdi. Yaşanan tartışmayı taksi sürücüsü cep telefonu kamerasıyla kaydetti. Güngören Merter’de dün akşam saatlerinde meydana gelen olayda taksi sürücüsü İsa Ünver, yol kenarında kendisini durduran üç kişiyi aracına aldı. Şişli Mecidiyeköy’e gitmek için yola çıkan takside yolcular, bir anda sigara içmek istediklerini belirtti. “Paramla beni rehin mi alacaksın?” Ünver’in aracının içinde sigara içilmesine izin vermemesinin ardından yolcular ile sürücü arasında tartışma çıktı. Bunun üzerine araçtan inen yolcular, 90 liralık taksimetre ücretini ödemek istemedi. Ünver’in, “90 liramı verir misin” sorusuna, “Paramla beni rehin mi alacaksın? Benim param yok, git onlardan al” diyerek cevap veren pişkin yolcular ücreti ödemeden araçtan ayrıldı. O anlar taksi sürücüsünün cep telefonu kamerası tarafından kaydedildi. Kaydedildiğini gören şahıs ise “Hem beni sosyal medyaya atacaksın hem de para isteyeceksin” diyerek uzaklaştı. “Sen niye karışıyorsun?’ diyerek araçtan ineceklerini söylediler” Taksi sürücüsü İsa Ünver ise, “Bugün E-5’te ilerlerken bir arkadaş Merter’de beni durdurdu. Kendisiyle birlikte iki tane de kadın bindi. Bana Mecidiyeköy’e gideceklerini söylediler. Kavşaktan dönüp Mecidiyeköy istikametine bağlanacağım esnada araçta sigara içmek istediler. Araçta sigara içmenin yasak olduğunu ve buna izin veremeyeceğimi bildirdim. Arkadaş bunun üzerine söylenmeye başladı. ‘Biz içiyoruz, kimse karışmıyor. Sen niye karışıyorsun? diyerek araçtan ineceklerini söylediler. İndirmek için müsait bir yere yanaştım. 90 liralık taksimetre ücretine itiraz ettiler” dedi.
İstanbul Beşiktaş’ta o eve yine araç çarptı: 3. kez faciadan dönülen anlar kamerada Beşiktaş Yıldız Mahallesi’ndeki bir apartmanın bodrum katındaki daire, 3 ayda içinde 3. kez meydana gelen kaza nedeniyle bir kez daha hasar aldı. Ehliyetsiz olduğu ve boş viteste seyrettiği iddia edilen sürücü, aracının kontrolünü kaybedince kısa süre önce tadilatı biten eve daldı. Ölen ya da yaralının olmadığı kazada evde bir kez daha hasar oluşurken, dehşet anları kameralara yansıdı. Beşiktaş Yıldız Mahallesi’ndeki bir apartmanın bodrum katındaki daire, 3 ay içerisinde 3. kez meydana gelen kaza nedeniyle bir kez daha hasar aldı. O dairede yaşaya Selver Yaprak ise 23 Nisan sabahı uyandıktan kısa süre sonra dışarıdan gelen çarpma sesiyle dışarı koştu. Saat 06.30 sıralarında 34 GAV 509 plakalı otomobiliyle dik bir yokuştan inen Erten Çayir (58), aracın kontrolünü kaybedince Selver Yaprak’ın yaşadığı eve çarpmıştı. Yaprak, gördüğü manzara karşısında şaşkınına döndü. Pencere demirlerinin daha büyük bir kazanın önüne geçtiği olayda yaralanan olmazken otomobil sürücüsü ve mahalleli büyük bir panik yaşadı. Eve çarpan Çayir, büyük bir şok yaşadı. İddiaya göre ehliyetsiz olan sürücünün yardımına koşan vatandaşlar, onu sakinleştirmeye çalıştı. Kazanın sabah erken saatlerde olması sebebiyle sokakta kimsenin olmaması facianın önüne geçti. Dehşet anları kameraya yansıdı Dehşet anları ise güvenlik kameralarına anbean yansıdı. Görüntülerde, Erten Çayir’ın direksiyon hakimiyetini kaybettiği aracın, Selver Yaprak’ın evine daldığı görülüyor. “3 ayda üçüncü kaza” 3 ay içerisinde evine 3 araç daldığını söyleyen Selver Yaprak, “Yine aynı şey, yine aynı kaza bir ay önce de olmuştu. Bu sabah yine bir gürültüyle uyandık. O saatte ben uyuyordum, kazadan 10 dakika önce su içmeye kalkmıştım. Yine yokuştan inen araba girdi bu 3 ayda üçüncü kaza. 1 ay önce olan kazanın masrafının ödemesini dün aldık bugün yine araba girdi. Kazanın ardından ben dışarı çıktığımda sürücü şoktaydı. Komşumuz sakinleştirmeye çalışıp su vermiş. Sabah saat 6 gibi bana sütçü geldi kaza olduğunda uyanıktım. Yine demirler değişecek, camlar değişecek” diye konuştu. “Deprem oldu sandık ama bu kazalara alıştık” Bu kazalarının toplamda 6 kere yaşandığı söyleyen apartmanın 30 yıldır yöneticisi olan Coşkun Ökol, “Bu apartmanda 60 yıldır yaşıyorum. 30 yıldır da yöneticisiyim. Bu yaşadığımız olay 3 ayda 3 kez oldu. Benim çocukluğumdan bu yana da 3 kez daha olmuştu. Bu olayı 6 kez yaşadık. Önlem alınmıyor, buraya iki tane baba koymakla önlem alındı zannediliyor. Bu yokuşa hız kesici koydular, 2 tane koydular ama az. Arabalar yine vites boşta iniyorlar, yine hızlı geliyorlar ve apartmanın içine giriyorlar. Buna engel olamıyoruz, çözüm bulunması lazım. Yokuş iniş değil çıkış yapılabilir, hız kesici sayısı artırılabilir, buraya çelik halat konulabilir. Sabahın altısında deprem oluyor zannettik. Burada trajikomik bir durum var. Biz buna alışıyoruz, depremde bile korkmayacağız bu gidişle. Sokağın kalabalık olduğu bir anda bu kazanın sonu ölümdür. Yokuş dik ve boş viteste gelen bir arabayı durdurmak imkansız. Şoförün ehliyeti yoktu, suçunu kabul ediyor. Sonrasında el frenine asıldım ama durduramadım diyor. Boş viteste indikten sonra bir değil iki tane el freni çeksen ne olur. Birinci viteste inse hiç böyle sorunlar olmayacak” dedi