EĞİTİM - 22 Eylül 2017 Cuma 14:21

TEOG’un yerine nasıl bir sistem gelmeli?

A
A
A
TEOG’un yerine nasıl bir sistem gelmeli?

Nesibe Aydın Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mirkan Aydın, “TEOG yerine yüzde 5’lik dilimdeki öğrencilerin girebileceği sınavla ilgili şu şekilde önerimiz mevcut; öğrenciler tek sınava girdikleri zaman çok strese giriyorlar, sınavda heyecanlanabiliyorlar, bilgilerini aktarmakta zorluk çekebiliyorlar.

Nesibe Aydın Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mirkan Aydın, “TEOG yerine yüzde 5’lik dilimdeki öğrencilerin girebileceği sınavla ilgili şu şekilde önerimiz mevcut; öğrenciler tek sınava girdikleri zaman çok strese giriyorlar, sınavda heyecanlanabiliyorlar, bilgilerini aktarmakta zorluk çekebiliyorlar. Bu sınavın birden fazla yapılması, örneğin iki sınav yapılması öğrencinin bu iki sınavdan hangisinden daha yüksek not almışsa o elindeki notla beraber gideceği liseye başvurması bizim açımızdan daha makul bir yöntem olarak değerlendiriliyor” dedi.


Nesibe Aydın Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mirkan Aydın, TEOG’un kaldırılması ve yerine nasıl bir sistem getirilmesi gerektiğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. TEOG’un Türkiye’de tartışmalı bir sınav olduğunu ve her yıl 1 milyon 300 bin civarında öğrencinin bu sınava girdiğini belirten Aydın, “Bu öğrencilerimizin yaşadığı stres, hazırlıkla ilgili tereddütler, dershanelerin kaldırılmasından sonra okulların sınav süreciyle ilgili eksik kaldığı, bu anlamda sınavlarda öğrencilerin hazırlanmasıyla ilgili adaletsizlik olduğu hususunda hem ailelerin, hem okulların hem de eğitimcilerin epeyce tereddütleri olmuştu. Uzun vadeli baktığımız zaman bu sınavın kaldırılmasının olumlu olduğu kanaatindeyiz eğitimciler olarak. Bu dönem itibariyle açılması sebebiyle ailelerin ve öğretmenlerin hazırlıksız yakalanması söz konusu oldu. TEOG’a hazırlık yapan, bir anda emeklerim boşa gitti diye düşünen öğrencilerimiz ve ailelerimiz oldu. Ancak Bakanlıktan yapılan açıklamaların da iç rahatlatıcı olduğunu değerlendiriyoruz. Öğrencilerin ders başarısına odaklanmalarını, sene sonunda yapılacak sistem gereği herkesin istediği okula yerleşeceği açıklandı” diye konuştu.



“Yüzde 5’lik başarı dilimindeki öğrencilerin bir sınava tabi tutularak bu okullara kaydedilmesinin olumlu olacağı kanaatindeyiz”


Eğitimcilerin önerilerine değinen Aydın, “Bununla ilgili eğitimcilerin önerileri şu şekilde oluşuyor; Türkiye büyük bir ülke, 100 milyona yaklaşan nüfusumuz söz konusu, okul sayımız, öğrenci sayımız, öğretmen sayımız oldukça fazla. Dolayısıyla bu mevcut içerisinde tüm okulların aynı standartta olması, hepsinin birbirine eşit olması beklenemez. Bu sistem içerisinde öğrencilerin tercih ettiği, lise eğitimini orada almak için mücadele ettiği okullarımız var. Gerek iyi anadolu liseleri, fen liseleri, sosyal bilimler liseleri olsun hem de belli başlı köklü özel okullarda öğrenciler yer almak için büyük bir yarışın içerisindeydiler. Şimdi aynı öğrenciler tekrar bu okullarda okumak için mücadele edecekler. Konu epeyce tartışılıyor kamuoyunda. En çok öne çıkan konulardan birisi de yüzde 5’lik başarı dilimindeki öğrencilerin bir sınava tabi tutularak bu okullara kaydedilmesi yönünde. Biz eğitimciler böyle bir sistemin gelmesinin olumlu olacağı kanaatindeyiz. Çünkü not ortalaması yüksek, hedefi yüksek öğrencilerin kendi arasında sınava tabi tutularak akademik başarılarına göre bu okullara yönlendirilmesi yüzde 5’lik dilim içerisindeki öğrenciler için olumlu olacaktır. Burada bizim hükümetten, Bakanlıktan beklentimiz bu sene uygulanacak sistemin çok geç kalınmadan duyurulması yönünde olacak. Çünkü ailelerin ve öğretmenlerin bu yönde hazırlıkları söz konusu olacak” ifadelerini kullandı.



“Okul standartlarının eş hale getirilmesi, öğretmen niteliklerinin yükseltilmesi bu yüzde 95’lik dilimde sınava yönlendirilmeyecek çocukların birbirine benzer nitelikte öğrenim alması çok önemli”


Sınava girmeyecek üstün başarıları olan okullarda okumak gibi bir iddiası olmayacak öğrencilerin de adrese dayalı sistemle yerleştirmelerinin söz konusu olduğunu aktaran Aydın, şunları kaydetti:


“Biz bunun uzun vadeli bir yatırım olması gerektiğini düşünüyoruz. Şu şekilde; büyük kentlerle taşradaki okullar arasında çok fazla nitelik farkları var, verilen eğitim hizmeti arasında birbirinden çok fazla farklar söz konusu. Bugün İstanbul, Ankara, İzmir’de başarılı bulunan devlet okullarıyla bazı bölgelerde mahrum kalmış okulların standartları birbirinden çok farklı. Şu anda okul standartlarının eş hale getirilmesi, öğretmen niteliklerinin yükseltilmesi, bu yüzde 95’lik dilimde sınava yönlendirilmeyecek çocukların birbirine benzer nitelikte öğrenim alması çok önemli. Bununla ilgili bizim şu şekilde bir değerlendirmemiz söz konusu; meslek eğitimi artık çok önemli bir gündem oluşturuyor günümüzde. Bugün baktığınız zaman iyi bir teknisyen, aşçıbaşı, sporcu bir banka müdüründen, zaman zaman bir mühendisten daha fazla kazanabiliyor, yeter ki iyi eğitimi olsun, gerekli mesleki formasyonları olabilsin. İlkokul ve ortaokul kademesinde bizce yapılması gereken çocukların ihtiyaçlarını karşılayabildiği, çocuğu iyi bir şekilde yönlendirebildiği, o okulun eğitimini tam bir şekilde alabildiği şekilde yetiştirebilmeli ve okulların çocukları iyi tanıyabilmeleri ve çocuğun daha iyi akademik bir liseye mi gitmesi gerektiği, bir mesleki eğitime yönlendirilmesi mi gerektiği ya da bir genel liseye gidip eğitimine devam etmesi gerektiği şeklinde bir tanıma çalışması yapılmalı. Ülkemizde şöyle yanlış bir kanaat da var; ortaokula gelen çocuk apar topar liseye, liseye gelen çocuk üniversiteye hazırlanmaya başlıyor. O okullar bir üst okulun hazırlığı değildir, bunu bilmemiz gerekiyor. Yapılan çalışmalarda ortaokul öğrencisinin iyi bir ortaokul öğrenimine haiz olup, o müfredattaki kazanımları çok iyi aldıktan sonra bilgisi, becerisi ve yeteneği ölçüsünde Anadolu lisesine mi, fen lisesine mi, spor ya da sosyal bilimler lisesine mi ya da bir meslek lisesine, imam hatipe mi gitmesi gerekiyor bununla ilgili iyi bir yönlendirmeye tabi tutulması gerekiyor. Okullar arasındaki standartların bir an evvel düzeltilmesi, bu yönde hem okullara, hem öğretmenlerimize çok yatırım yapılması gerekmekte.”


Aydın, Türkiye’de öğretmenlere çok yatırım yapılması gerektiğini de vurgulayarak, “Bizim yapmamız gereken en büyük yatırım öğretmenler üzerine olmalı. Gerek TEOG ile ilgili değişikliklerde olsun, gerek LYS ile ilgili değişikliklerde olsun hep uzun vadeli bakmamız ve bu eksikliklerimize kalıcı bir çözüm getirmemiz gerekiyor” dedi.



“Yapılması gereken ders notlarının öğretmenler tarafından sıkı bir şekilde takip edilip okullar tarafından adaletli bir şekilde verilmesidir”


TEOG’da öğrencilerin 4 seansta sınava girdiğini hatırlatan Aydın, her bir sınavın öğrenciler için stres sebebi olduğunu ifade etti. Aydın, “Bu sınavın kaldırılmasının şu anda öğrencilerimiz üzerinde olumlu psikolojik etkilerinin olacağını düşünüyoruz. Burada yapılması gereken öğrencilerin derslere yönlendirilmesi, ders başarısının özendirilmesi ve ders notlarının öğretmenler tarafından sıkı bir şekilde takip edilip okullar tarafından adaletli bir şekilde verilmesidir. Maalesef zaman zaman şahit oluyoruz gerek devlet okullarında, gerek özel okullarda şişirme notlar hormonlu notlar adı altında uygulamalar yapılıyor. Bizim önerimiz şu şekilde; yapılacak sınavlar neticesinde Bakanlığın genel değerlendirmeleri, denetimleri neticesinde okulların verdikleri notların öğrencinin reel akademik durumunu yansıtıp yansıtmadığının çok iyi denetlenmesi gerektiği kanaatindeyim. Bakanlığın bir adımı olmuş, il ve ilçelerde ölçme değerlendirme merkezleri kurulacağından bahsediliyor. Bu merkezlerin okul başarılarını sadece sınav başarısı olarak değil, tüm müfredatın gerektirdiği kazanımların takibi açısından yapılıp İzmir’de bir çocuğun 90 almasıyla, Van’da bir çocuğun 90 almasının aynı çocuk başarısına etkisi olup olmadığının mutlaka sıkı bir şekilde takip edilmesi gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.



“İki sınav yapılmalı”


“TEOG yerine yüzde 5’lik dilimdeki öğrencilerin girebileceği sınavla ilgili şu şekilde önerimiz mevcut; öğrenciler tek sınava girdikleri zaman çok strese giriyorlar, sınavda heyecanlanabiliyorlar, bilgilerini aktarmakta zorluk çekebiliyorlar” diyen Aydın, “Bu sınavın birden fazla yapılması, örneğin iki sınav yapılması öğrencinin bu iki sınavdan hangisinden daha yüksek not almışsa o elindeki notla beraber gideceği liseye başvurması bizim açımızdan daha makul bir yöntem olarak değerlendiriliyor. En azından iki sınavdan hangisinden daha yüksek alırsam onunla başvururum alternatifi öğrenciye sunulabilirse bu yönde öğrencilerimizin biraz daha rahatlayacağı kanaatindeyiz” açıklamasında bulundu.



“Hemen özel hoca arayışına girelim, hemen kurs bulalım gibi arayışlara girilmesin”


Velilere de uyarılarda bulunan Mirkan Aydın, şöyle konuştu:


“Aileler, öğrenciler arasında sadece okulla sınava hazırlanılmaz, okulda yapılan çalışmalar sınavda bizi eksik bırakır şeklinde anlayış mevcut. Biz kurum olarak yaklaşık 30 yıldır üniversiteye hazırlık ve liselere hazırlık süreci içerisindeyiz. Bizim öğrencilerimizden özel dersle, büyük paralar harcayarak çalışmalara tabi tutularak başarılı olmuş bir çocuk yok. Başarının arkasında yıllar boyunca düzenli, tertipli, tekrar çalışması yapan, günlük çalışmaları gününde bitiren, derslerine odaklanan, kendini geliştiren, okuyan, yazan öğrenciler sınavda da başarılı oluyorlar. Sınav eğitimin bağımsız bir parçası değil, eğitimin tamamen içinde bütünsel olarak düşünülmesi gereken bir husustur. Dolayısıyla gerek üniversite sınavının değişmesi hususunda, gerekse TEOG’a alternatif olarak yerine getirilecek sistem hususunda hemen özel hoca arayışına girelim, hemen kurs bulalım gibi arayışlara girilmesin. Gerek devlet, gerek özel okullarda sadece dersini çalışarak ve düzenli tertipli şekilde hazırlanan öğrenciler çok çok üst başarılar elde ettiğini düşünüyoruz. Dershaneler kapatıldı, özel öğretim kursları tek derse düşürüldü, etüt merkezleri de kapatıldı. Bu anlamda üniversiteye ve liselere hazırlık sektörünün çok önemli bir kısmı merdiven altına indi ve kaçak bir şekilde işletiliyor. Gerçekten fahiş ücretlerle bu çalışmalar yapılıyor. Ailelerin hem maddi imkanlarını buraya harcayıp bu yönde kaynak israfına gitmemeleri hem de öğrencilerimizin sadece okula odaklanarak ders başarısıyla bir üst okula girebileceklerini hatırlatmak istiyorum. Tüm öğrencilerimizin okula, dersine, müfredata odaklanmalarını önemle hatırlatıyorum.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Evcil hayvan endüstrisi İstanbul’da buluşuyor Evcil hayvan ürün ve hizmetleri sektörünü bir araya getiren, Türkiye evcil hayvan sektöründeki en büyük organizasyon Petzoo Fuarı, 9-12 Ekim tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Küresel evcil hayvan ürün, malzeme ve aksesuar sektöründe son 5 yılda büyüme kaydedildiği ifade edilirken Uluslararası Evcil Hayvan Ürün, Malzeme ve Aksesuar Tedarikçileri Fuarı (Petzoo) 9-12 Ekim tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Her yıl yerli ve yabancı binlerce ziyaretçiyi ağırlayan fuar uluslararası pazarda yer almak, global iş birlikleri kurmak, marka ve ürünlerini tanıtmak isteyen Türk firmaları için fırsatlar sunuyor. “105 ülkeye mama, 120 ülkeye kedi kumu ihracatı" Evcil hayvan ürünleri sektörünün gelişimi açısından fuarın çok önemli olduğunu vurgulayan Ulusal Fuarcılık Genel Müdürü Selçuk Çetin, “Ulusal ve uluslararası evcil hayvan ürünleri sektörünün bir araya gelmesini sağlayan buluşma noktası fuar, pazar büyütme, sektörü geliştirme, ihracatı arttırma odaklı bir organizasyon. Türkiye’nin markası Petzoo artık dünyanın pek çok ülkesinde tanınıyor. Türkiye pazarında yerli ürün ve hizmetler hakimiyet kurdu hatta yurtdışında da söz sahibi olmaya başladı. 30 bin metrekarelik alanda gerçekleştireceğimiz fuara yoğun bir talep var, şimdiden çok az yerimiz kaldı. Geçen sene katılımcı firma ve markalar, ürünlerini ve hizmetlerini 120 ülkeden gelen 50 bin civarında ziyaretçiye tanıtma imkanı buldu. Bu yıl özellikle yurtdışında yaptığımız özel tanıtım çalışmaları ile çok daha fazla yabancı ilgisi bekliyoruz. Rakamlar Türkiye’nin potansiyelinin ve sektörün globalleşmesinin göstergesidir. Evcil hayvan ürünleri sektörü günümüzde 300 milyar dolarlık dev bir pazar haline geldi. 105 ülkeye mama, 120 ülkeye kedi kumu ihracatı gerçekleştiren Türk pet sektöründe yaklaşık bin firma faaliyet gösteriyor. 2025 yılı sonunda yeni pazar arayışı ile ihracatın 500 milyon dolara çıkacağını öngörüyoruz. Günümüzde evcil hayvanlara dair her türlü ürün ve hizmet Türkiye’de üretilebiliyor. Fuarda, evcil hayvan sahiplerinin ihtiyaç duyabileceği her şeyi bir arada bulmak mümkün” dedi.
Bingöl Binlerce yıllık tarihi olan 5 katlı Zağ Mağaraları turizme kazandırılmayı bekliyor Bingöl’de 2019-2022 yılları arasında yüzey araştırmaları çerçevesinde incelenen 5 katlı Zağ Mağaları’nın binlerce yıllık tarihi olduğu tespit edildi. MS 100 ve 200’lü yıllarda ilk Hristiyanlar tarafından inşa edildiği ileri sürülen mağaraları daha sonra Müslümanlar da ilim merkezi olarak kullandı. Tarihi alanın çevre düzenlemesi yapılarak turizme kazandırılması bekleniyor. Bingöl Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nebi Butasım, Bingöl merkeze bağlı Kuşburnu köyü kırsalında bulunan 5 katlı Zağ Mağaraları hakkında İHA muhabirine açıklamalarda bulundu. Binlerce yıllık tarihi olan mağaralarının ilk Hristiyanlık döneminde kayalar arasına oyma yapılarak inşa edildiğini aktaran Doç. Dr. Butasım, MS 100 ve 200’lü yıllarda Roma İmparatorluğunun zulmünden kaçan Hristiyanların burada ibadet ettiklerini söyledi. 2019-2022 yüzey araştırmaları çerçevesinde mağaraların incelendiğini belirten Doç. Dr. Butasım, ’’Sanat tarihi alanında yaklaşık 20 yıldır Bingöl üzerinden çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmalarımız ekseninde Kültür ve Turizm Bakanlığı Kazılar Daire Başkanlığının izni ve Bingöl Üniversitesinin destek ve katkılarıyla Bingöl merkeze bağlı bulunan Zağ mağaraları üzerinde yüzey araştırmaları yaptık. 3 yıl boyunca yaptığımız araştırmalar neticesinde Zağ mağarasının yek pare bir kayaya oyma yaşam alanı ve manastır kilisesi şeklinde, mini bir şapel halinde yapılan bir kompleks olduğunu tespit ettik. Zağ Mağaralarıyla ilgili tarihsel olarak çok net bilgilere sahip olmasak da içindeki şapel ve yapının genel özelliklerinden M.S. 2’nci yüzyılda yani 100 ve 200’lü yıllar arasında ilk inşa edildiğini, tek tanrıya inanan Hristiyanlar tarafından inşa edildiğini ileri sürüyoruz. O dönemde özellikle tek tanrıya inanan Hristiyanların Roma devleti tarafından kabul edilmediğini biliyoruz. İşte bu tek tanrıya inanan Hristiyanlar Roma imparatorluğundan kaçmak için bu tür yapılar inşa etmişler. Zağ mağarası da bunlardan biri” dedi. ’’Turizme kazandırılmalı’’ 2003 yılında Bingöl’de meydana gelen depremden dolayı ön cephesinin yıkıldığını aktaran Doç. Dr. Butasım, “Zağ mağarası 5 katlı sistem üzerine inşa edilmiş, girişi gizli bir geçitle sağlanmıştır. 2003 Bingöl depreminde ön cephesi tamamen yıkıldığı için ön cephe şuan da açık görünüyor. Şapel dediğimiz alanında büyük kısmı maalesef tahrip oldu. Bu giriş yukarıdan yine kayaya oyulmuş bir asansör gibi düşünelim, bir baca şeklinde kayadan aşağıya doğru iniliyor. Birinci katta odalar mevcut, ikinci katta ise yine odalar sağlı sollu ve su sarnıcı olarak tespit ettiğimiz yerler var. Yine üst katlarda çapraz geçişlerle birbirine bağlantıları sağlayan odalar mevcut. Zağ Mağaraları doğal ve beşeri unsurlardan dolayı tahrip olmaya yüz yüze kalmış bir yapı. Buranın ivedilikle hem yollarının yapılması hem güçlendirilmelerinin yapılması, çevre temizliği gibi çeşitli restorasyonlarının da yapılması önemlidir. Bölgenin ve şehrin turizmine önemli katkılar sağlayacak bir değerdir’’ diye konuştu. ’’600’lü yıllarda Müslümanlar da ilim merkezi olarak kullanmış’’ 634’lü yıllarda Müslümanların ilim merkezi olarak söz konusu alanı kullandığını dile getiren Doç. Dr. Butasım, “Zağ mağarası tabi ilk dönemlerde Hristiyanlar tarafından kullanıldıktan sonra 634’lü yıllardan sonra Diyarbakır’ın fethi ile Bingöl’de İslam akınlarıyla İslam beldesi olmaya başlamış. İşte bu dönemlerden sonra özellikle Osmanlı döneminde Zağ mağaraları yapısına hiç karışılmadan Müslümanlar tarafından kullanılmış. Özellikle bölgede ilmin merkezi haline gelen bir medrese okul olarak hizmet vermiştir” şeklinde konuştu. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğünden alınan bilgilere göre, Zağ mağaralarının restorasyonu için proje hazırlandığı ve turizme kazandırılması için çalışmaların sürdüğü öğrenildi.
Kayseri Başkan Büyükkılıç’a ziyaretçi akını Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, 31 Mart Yerel Seçimleri’nde milletin iradesi ile yeniden güven tazelemesinin ardından şehir protokolünün yanı sıra, sivil toplum kuruluşları, odalar, dernekler, teşkilatlar ve vatandaşlar tarafından ‘hayırlı olsun’ ziyaretleri kapsamında adeta ziyaretçi akınına uğruyor. Yerel yönetim hizmetlerini gönül belediyeciliği anlayışıyla yürüten Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, kamu kurum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile istişareler gerçekleştirerek ortak aklı ön planda tutmaya yeni dönemde de devam ediyor. Başkan Büyükkılıç, yerel seçimlerde yeniden seçilerek Kayseri için hizmetlerine aralıksız devam ederken, tebrik ve teşekkür ziyaretleri kapsamında, Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı Dursun Büyükbaş, Cumhuriyet Başsavcısı Burhan Bölükbaşı, ERÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Kamil Cihan ve heyeti, Milli Yol Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Saraçoğlu ve heyeti, Servisçiler Odası Başkanı Yavuz Ay ve yönetimi, ASKON Başkanı İlker Barlı ve beraberindekiler ile Sarıoğlan Yıldırım Mahallesi Muhtarı Orhan Koçer, İl Müftüsü Yusuf Akkuş ve kentte görev yapan il müdürleri, KİMDER Başkanı Hacı Ali Çakıcı ve heyeti, Büyükkılıç’a ziyarette bulundular. Başkan Büyükkılıç, misafirlerini başkanlık toplantı salonu ve makamında ayrı ayrı kabul ederek, sohbet etti, istişarelerde bulundu. Ziyaretlerin ardından açıklamalarda bulunan Büyükkılıç, Büyükşehir Belediyesi olarak gönül belediyeciliği ve kucaklayıcı hizmet anlayışı çizgisinde gayret gösterdiklerini vurgulayarak, “Nazik ziyaretleri için ziyaretçilerimizin her birine ayrı ayrı teşekkür ederim. El ele, omuz omuza uyum kültürü ve ortak akıl ile hizmet etmeye devam edeceğiz” dedi. Samimi ve sıcak bir ortamda gerçekleşen ziyaretlerde Başkan Büyükkılıç’a hediye takdimleri olurken, Büyükkılıç misafirleriyle ayrı ayrı fotoğraf çektirdi.
Karabük Karabük’te üreticiler ana arı yetiştirmenin püf noktalarını öğrendi Karabük’te arıcılık yapan 26 üreticiye “Ana Arı Yetiştiriciliği" kursu verildi. Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve Karabük Arı Yetiştiricileri Birliği ortaklığında Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı(BAKKA) Teknik Desteği sağlanan “Ana Arı Yetiştiriciliği" kursu düzenlendi. Bal arısı koloni bireyleri ve önemi, ana arı üretim modelleri, kontrolsüz şartlarda ana arı yetiştirme, kontrollü şartlarda ana arı yetiştirme, yapay tohumlama, ana arının gelişmesine etki eden etmenlerin ele alındığı eğitimde kursiyerlerin ana arı yetiştirmek için gerekli olan malzemeleri bilmeleri, hangi zaman ve şartlarda üretim yapılması gerektiğini bilmeleri, en verimli koloniyi oluşturmanın arıcılık alanındaki önemi ve gerekliliğini kavrayabilmeleri, ana arının ve larvaların takibinin önemini bilmeleri, ana arı ve koloni hastalıklarını bilmek ve hastalıklara karşı çözüm üretebilmek gibi becerilere hakim olmaları amaçlandı. Yüksek Ziraat Mühendisi Alim Tutar, Karabük İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından arıcılık yapan üreticilere verilen “Ana Arı Üretim Eğitimi’nin teorik bilgilerinin daha önce verildiğini ve şuanda da pratik olarak devam ettiğini söyledi. Eğitim ile birlikte üreticilerin ana arı yetiştirmek için pratik bilgilere ulaştığını belirten Tutar "İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından her yıl ilimizde arıcılık yapan ya da arıcılık yapmak isteyen çiftçilerimize arıcılık kursu açılmaktadır. Ancak “Ana Arı Yetiştirme Kursu” İl Müdürlüğünün başvurusu, Bakanlık onayı ile ilk defa açılmaktadır. Kursa Alanında uzman Bakanlığında onay verdiği hocalar tarafından verilmektedir. Her arıcımız kendi arılığında bulunan ana arıyı üretmesi ve özellikle kendisine bunu iş kolu olarak görmek isteyen arkadaşlarımız olursa bunlar da ileride ana arı işletmesi oluşturabilmesi için bu eğitim verildi. Çünkü ana arı üretimini ticari maksatla yapabilmesi için bu sertifikaya arkadaşların ihtiyacı var. Bu sertifika olmadan kesinlikle ticari boyutta ana arı üretimi yapan işletme olmaları mümkün değil" dedi. Karabük Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Fuat Alpay, "İlimizde arıcılarımızın en büyük sorunlarından bir tanesi ana arı teminin de sıkıntı yaşamamız. Ana arı üretiminde görülen bazı sıkıntıları aşmak adına İl Tarım ve Orman Müdürlüğümüzle birlikte ana arı yetiştiriciliği kursu düzenledik. Kursun pratik eğitimini Karabük’te Safranbolu, Yenice ve Karabük Merkez olmak üzere üç bölgeye ayırdık" diye konuştu. Alpay, kursa 26 üreticinin katıldığını söyledi.
Bilecik Kadınların çamurdan temizlediği yeşil soğan sofraları süslüyor Türkiye’de yeşil soğanın en çok üretildiği illerin başında gelen Bilecik’te son hasadına başlanan ürün, Türkiye’nin birçok iline gönderiliyor. Marmara Bölgesi’nin sebze üretim merkezlerinden Bilecik’in Söğüt ve İnhisar ilçesine bağlı köylerdeki seralarda yeşil soğanın son hasadı yapılırken temizlenip satış noktalarına gönderiliyor. İklim dolayısıyla mikro klima özelliği taşıyan bölgede ’Marmara’nın Küçük Antalya’sı diye de adlandırılırken, örtü altı tarımın yapıldığı köylerde Aralık ayı gibi başlayan yeşil soğan hasadının sonuna gelindi. Yeşil soğanın hasadında ve temizliğinde çalışanların çoğunluğunu oluşturan kadınlar, sabah ev işlerini tamamladıktan sonra tarlada toplanan ürünleri çamurundan temizleyerek deste haline getiriyor. Hasatta işin yükünü, zahmetini çeken kadınlar, taze soğanın dikim, söküm, toplama, temizleme, yıkama ve paketleme gibi aşamalarının her bölümünde çalışıyor. Temizlenen yeşil soğanlar Marmara Bölgesi olmak üzere Türkiye’nin birçok iline gönderiliyor. "İstanbul, Ankara, Bursa bu şekilde büyükşehirlere göndeririz" Bu yıl hasadı tamamlanan taze soğan hakkında bilgi veren Yakacık Köyü Muhtarı Hüseyin Yıldırım, "Marmara’nın küçük Antalya’sı olarak adlandırılan ovadayız. Marulla beraber taze soğan hasadımız da başladı. Belirli miktarda taze soğan yapıyoruz büyük şehirlere gönderiyoruz. Taze soğan bizim köyde 50 dönüm, 60 dönüm vardır. Biz bunun kurusunu alırız dikeriz onu taze yaparız. 50 dönüm aşağı yukarı 500 ton 600 ton kuru soğan alır ekeriz biz kendi köyümüz olarak. Tabi dışarılarda var daha fazla da üretim oluyor. Biz taze soğanı işleriz, işçiliğini yaparız İstanbul, Ankara, Bursa bu şekilde büyükşehirlere göndeririz" dedi. "Söküyoruz, ondan sonra içeride temizlik yapıyoruz, temizliyoruz güzelce paketleyip gönderiyoruz" Yıldırım açıklamanın devamında, "Söküyoruz, ondan sonra içeride temizlik yapıyoruz, temizliyoruz güzelce paketleyip gönderiyoruz. Geçen sene bu kadar değildi bu sene rekolte fazla. Mesela geçen seneden en az 100-150 ton fazla ekim var. Fiyat şu anda tam şey değil bizim burada 30-40 lira arası yeşili. Tabi halde değişiyor" diye konuştu. "Taze soğan işçiliği zor biraz" Taze soğan üreticisi Kamile Aktaş ise "Burada 8 dönüm oluyor. Taze soğanı yapıyoruz, dikiyoruz bu zamanda işte. Bu ayın sonunda da yapıyoruz yani. Soğan bittikten sonra domatese başlıyoruz, dikiyoruz. Şimdi fiyatlar düşük. Bir iniyor, bir çıkıyor. Yani soğan işçilik olunca biraz zor" dedi. Öte yandan İl genelinde bin 877 dekar alanda yılda 7 bin 600 tonu aşkın yeşil soğan üretiliyor.