SAĞLIK - 30 Mayıs 2017 Salı 09:34

Endoskopik Ultrasonografi pankreasta detaylı görüntüleme sağlayacak

A
A
A
Endoskopik Ultrasonografi pankreasta detaylı görüntüleme sağlayacak

Gastroentoroloji Uzmanı Prof.

Gastroentoroloji Uzmanı Prof. Dr. Yıldıran Songür, Endoskopik Ultrasonografi(EUS) ile yemek borusu, mide, bağırsaklar gibi sindirim sistemi organlarının duvarlarında gizlenen kitle ve lezyonları kolaylıkla belirleyebildiklerini kaydetti.


Memorial Antalya Hastanesi Pankreas Hastalıkları Merkezi Bölüm Başkanı Gastroentoroloji Uzmanı Prof. Dr. Yıldıran Songür, mide, bağırsak, pankreas ve karaciğer hastalıklarının yanı sıra endoskopik ve ultrasonografik tanı yöntemleri üzerine çalıştığını kaydetti.


Gastroentorolojinin yemek borusu, mide, bağırsaklar, pankreas, karaciğer ve safra yolları hastalıklarını incelediğini dile getiren Prof. Dr. Songür, "Gastroenterolojik hastalıkların teşhisinde en büyük yardımcımız endoskopik yöntemler. Biz, örneğin kalp ya da böbrek hastalıklarından farklı olarak, sindirim sisteminin, midenin, bağırsakların içine girip, bu organların hastalıklarını çok rahat bir şekilde görüntüleyebiliyoruz. Bu detaylı görüntüleme sonucunda, gerekirse biyopsi alıp patolojik incelemeye gönderebiliyoruz" diye konuştu.



"EUS’la kolay biyopsi"


Endoskopinin tedavide en büyük yol göstericileri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yıldıran Songür, "Endoskopiyle mide bağırsak sisteminin içinde yer alan lezyonu (ülser, tümör vb) görüntüleyip, biyopsi alabiliyoruz. Ancak lezyonlar her zaman açık şekilde görünmeyebiliyor. Bazen mide, bağırsak duvarının arkasında yer alabiliyor. Bir şişlik var ama kaynağını bilemiyoruz. Bu durumda endoskopik ultrasonografi ( EUS) cihazıyla o duvarın arkasındaki hastalığı teşhis etmeye çalışıyoruz. Endoskopik ultrasonografi, hem endoskopik olarak bize lezyonu gösteriyor, hem de ultrasonografik görüntüleme olduğu için teşhisimizi kolaylaştırıyor. Ayrıca o lezyondan hastaya zarar vermeden biyopsi almamızı sağlıyor" dedi.



"Pankreası en detaylı inceleme EUS’la"


Pankreası en detaylı gösterebilen cihazın EUS olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Songür, "Pankreası bilgisayarlı tomografi de, MR da çok iyi gösterir, ama hastalığın durumuna göre hepsinin yeri ayrıdır. Örneğin bilimsel çalışmalara göre EUS, pankreasta 2 santimetreden küçük lezyonları daha iyi gösteriyor. Tanı ve tedavide, karın üzerinde yaptığımız ultrasonografiden başlayarak, bilgisayarlı tomografi, MR, EUS hepsini gerektiğinde kullanıyoruz. Bu algoritmanın EUS kısmını bölümümüzde biz uyguluyoruz" ifadelerine yer verdi.



"Pankrasın görülmesi zor"


Pankreasın görülmesi zor bir organ olduğuna değinen Prof. Dr. Yıldıran Songür, "Pankreas, karnımızın en derin kesimlerinde, omurganın ön tarafında, midenin arkasında yer almakta. Dolayısıyla normal ultrasonla bakmaya çalıştığınız zaman araya gaz ve diğer organlar girmesi nedeniyle görülmesi zor. Halbuki EUS ile mideden, pankreasa en yakın, en uygun noktadan, detaylı inceleme yapıyoruz" dedi.



"İyi görüntüleme, erken tanı"


Prof. Dr. Songür, EUS’un en çok yarar sağladığı alanlardan birinin yemek borusu kanalıyla ulaşılabilen mediastinal hastalıklar olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Songür, "Mediastinal alan denince kalp ve akciğer arasında kalan, büyük damarların yer aldığı, cerrahi yöntemler dışında pek girilemeyen bir alandan bahsediyoruz. EUS, bu alandaki lezyonları detaylı inceleyebilmemizi ve tereyağından kıl çeker gibi, etrafa zarar vermeden biyopsi almamızı sağlıyor. En önemlisi hasta biyopsiden hemen sonra rutin hayatına devam edebiliyor" açıklamasında bulundu.


İyi görüntüleme ile hastalıkların daha erken tanısının konulabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Songür, EUS’un başta kanser olmak üzere akciğer ve pankreas hastalıklarının teşhisinde çok önemli katkı sağladığını belirtti.


EUS’un Antalya’da ilk kez uygulanmaya başladığını işaret eden Prof. Dr. Songür, işlemin tanı koymada ortalama 15, biyopsi almada ise 20-25 dakikalık bir zaman aldığını sözlerine ekledi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat: "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil" İran ve İsrail krizinin daha da tırmanarak bir savaş çıkmasının kısa vadede mümkün olmadığını belirten Bursa Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil. İsrail, Amerika’nın bölgeye dahil olarak İran’a yönelik bir operasyon yapılma taraftarı. İran tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında ise net bir biçimde İsrail’e doğrudan savaşmak gibi bir niyeti yok. Bu aşamada her iki devletin de karşılık geri adım atarak krizi sonlandırmasını bekliyoruz" dedi. Orta Doğu’da yaşananları değerlendiren Bursa Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "Orta Doğu son dönemlerde yine ciddi krizlerle karşı karşıya gelmiş durumda. Özellikle İran ile İsrail arasındaki kriz, kronikleşmiş bir hal almaya başladı. Bu tür rekabetlerde aktörlerin karşısına üç farklı seçenek çıkar. Birincisi aktörlerden biri karşı tarafa blöf yapar, karşı taraf ise geri adım atarak bir saygınlık veya stratejik kayıp yaşamakla birlikte krizin son bulmasına imkan tanır. İkinci seçenekte ise, aktörler karşılıklı olarak bir geri adım atma durumu tercih ederler, bu durumda da kriz kendiliğinden son bulur. Son olarak üçüncüsünde ise, aktörler mevcut pozisyonlarından taviz vermezler. Daha sert adımlar atmaya başlarlar. Bu da kaçınılmaz olarak aktörler arasında bir savaşa yola açarlar" dedi. "İran ve İsrail krizi, daha da tırmanarak bir savaşa yol açması kısa vadede mümkün değil" Bu 3 senaryo üzerinden İran-İsrail ilişkisini değerlendiren Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "İran ve İsrail arasındaki ilişkilerde ilk senaryonun gerçekleşmeyeceğini çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Her iki tarafta geri adım atma niyetinde değil. Bunu hem İsrail’in Şam’daki büyükelçilik saldırısında gördük. Hem de İran’ın İsrail’e misilleme olarak insansız hava araçları ve balistik füzelerini kullanarak yaptığı saldırıda net bir biçimde gördük. Dolayısıyla iki tarafta geri adım atma niyetinde değil. İkinci seçeneği bir tarafa bırakacak olursak, üçüncü seçenekteki gibi tarafların krizi daha da tırmandırarak bir savaşa yol açması ise kısa vadede mümkün olmayacak gibi görünüyor" ifadelerine yer verdi. "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil" İran tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında İran’ın net bir biçimde İsrail’e doğrudan savaşmak gibi bir niyetinin olmadığını belirten Polat, "Diğer taraftan İsrail ise İran ile savaşma konusunda o kadar isteksiz değil. Ancak bunun da bazı şartları var. İsrail, Amerika’nın bölgeye dahil olarak İran’a yönelik bir operasyon yapılma taraftarıdır. Ancak ABD cephesine bakıldığında ise hem bu yıl içerisinde yapılması planlanan seçimlerin başkan üzerindeki baskısı, hem de Amerika’nın uzun yıllardır yaklaşık 15 yıldır Orta Doğu’ya doğrudan angaje olmamak gibi bir stratejik yaklaşımı söz konusudur. Bu opsiyonu da kısa vadede pek mümkün kılmıyor. Dolayısıyla önümüzde tek bir seçenek kalıyor. Bu aşamada aktörlerin krizi yavaş yavaş iki tarafın da geri adım atarak sonlandırmasını bekliyoruz. Mevcut durumda bu senaryonun gerçekleşme ihtimalini yüksek görüyorum. Özellikle İran ile İsrail arasındaki kriz kronikleşmeye başladı diyebiliriz" dedi. "Türkiye, Orta Doğu’da mümkün mertebe krizlerin barışçıl bir biçimde çözümlenmesini arzuluyor" Türkiye’nin, 7 Ekim’den beri bölgesel krizlerin artık bir noktada durması gerektiği yönünde bir politika benimsemiş durumda olduğunu ifade eden Polat, "Malum, son 15 yıldır Orta Doğu’da yoğun bir rekabet söz konusu bölgesel aktörler arasında. Buna bir de devlet dışı silahlı aktörler ve başarısız devletler eklenmiş durumdadır. Dolayısıyla Orta Doğu, 2000 yıllarının başından 2010 yıllarına kadar olan kısmen istikrarlı dönemini özlemiş durumdadır. Dolayısıyla Türkiye, ne İran-İsrail arasında, ne de İsrail-Hamas arasında böyle bir çatışmanın devamlılığı yönünde bir politika arzulamıyor. Türkiye, Orta Doğu’da mümkün mertebe krizlerin barışçıl bir biçimde çözümlenmesini arzuluyor. Bu çerçevede de girişimlerini sürdürüyor. Türkiye’nin kendi çıkarları açısından da bu oldukça önemli. Aksi takdirde, çeşitli insani krizler, terör örgütlerinin yeniden palazlanması gibi veya başarısız devletlerin ortaya çıkması gibi Türkiye’nin güvenliğini yanından ilgilendiren başka kriz alanları ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye, bu tür krizlerin daha barışçıl yollarla çözümü için mücadele ediyor" şeklinde konuştu.
Van Van-Bahçesaray kara yolunda çalışmalar devam ediyor Van’da çığ riski nedeniyle 119 gün önce kapalı tutulan Van-Bahçesaray kara yolunun ulaşıma açılması için çalışmalar devam ediyor. Van’da 22 Aralık 2023 tarihinde yağan kar yağışı ile birlikte düşen çığlar sonucu Van-Bahçesaray yolu ulaşıma kapandı. Yapılan çalışmalar sonucu yol 29 Aralık 2023 tarihinde ulaşıma açıldı. Ulaşıma açılan yol araç trafiğine açılmadan önce Van İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan Çığ Tehlikesini Belirleme ve İzleme Komisyonu` üyelerinin bölgede yaptığı inceleme sonucu çığ riski devam ettiği için yol araç trafiğine açılmadı. İlerleyen günlerde etkili olan kar yağışı ve birçok noktaya düşen çığlardan dolayı yol yeniden ulaşıma kapandı. “Van-Bahçesaray yolu 119 gündür kapalı” Yaklaşık 119 gündür çığ tehlikesinde dolayı kapalı tutulan Van-Bahçesaray karayolu, Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Görentaş Şantiye ekipleri, Ramazan bayramı sonra bölgede çalışma başlattı. Kar kalınlığının yer yer 5 metreyi bulduğu bölgede, ekipler çığ riskine karşı büyük titizlikle çalışmalarını yürütülüyor. Çalışmalar 2020 yılında ilki 4 Şubat, ikincisi ise 5 Şubat’ta meydana gelen çığ faciasında 11 jandarma, 9 güvenlik korucusu olmak üzere 42 kişi hayatını kaybettiği bölgede yürütülüyor. Yolun kapalı olmasından dolayı aynı bölgeye yine büyük bir çığ düştü. Yolun kapalı olmasından dolayı olumsuz bir durum yaşanmadı. Ekipler yoğun bir mesai harcayarak yola düşen çığları açarak çalışmalarını sürdürüyor.