SAĞLIK - 18 Nisan 2017 Salı 11:52

Sessiz böbrek taşlarına dikkat

A
A
A
Sessiz böbrek taşlarına dikkat

Üroloji Uzmanı Doç.

Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Necmettin Penbegül, böbrek taşının genellikle dayanılmaz ağrılarla kendini gösteren önemli bir sağlık problemi olduğunu belirterek, rahatsızlığın 70 yaşına kadar erkeklerin yüzde 19’unda kadınların ise yüzde 9’unda ortaya çıktığını ancak her zaman ağrıya neden olmayıp sessizce de gelebildiğini vurguladı.


Memorial Diyarbakır Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Necmettin Penbegül, böbrek taşlarının modern yöntemlerle tedavisi hakkında bilgi verdi. Böbrek taşı hastalığında en yaygın görülen belirtinin ağrı oluşması olduğuna dikkat çeken Penbegül, “Ağrı, çoğunlukla taşın böbrekten idrar kesesine idrarın akışını kısmen ya da tamamen engellemesi sonucu oluşur. Bu ağrı kimi zaman çok hafif olabilirken, kimi zaman hastaneye yatmayı gerektirecek kadar şiddetli olabilir. Tipik olarak ağrı azalabilir veya artabilir ancak tamamen kaybolmaz. Böbrek ağrısı genellikle 20-60 dakika sürer. Ağrı kaburgaların altında sırt bölgesinde veya karnın alt bölgesinde olur ve kasığa doğru ilerleyebilir. Bu ağrı esnasında bulantı-kusma, sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, sızı ve bunlara sürekli idrar yapma hissi eşlik edebilir. Bunlar taşın hareket ettiğinin veya düşüyor olduğunun bir göstergesi de olabilir” dedi.



“Böbrekte taş oluşumu her zaman belirti vermeyebilir”


Böbrek taşlarının bazen hiçbir belirti vermeden sessizce oluşabildiğini vurgulayan Penbegül, “Bazı durumlarda tesadüfen herhangi bir nedenle yapılan radyolojik tetkiklerle de tanı konulabilmektedir. Tanıda en zararsız yöntem ultrasonografidir. Ultrasonografi özellikle gebelerde, çocuklarda ve radyasyona maruz kalmak istemeyen hastalarda kullanılan ilk yöntemdir. Ancak bu tanı yönteminde çok küçük veya böbrekten çıkıp kanala düşen taşlar görülemeyip gözden kaçırılabilir. Böbrek taşının tanısında en sık kullanılan yöntem ise ilaçsız (kontrastsız) bilgisayarlı tomografi yöntemidir. Tomografi sayesinde hem en küçük taşlar görülebilmekte hem de yapılacak ameliyat ya da müdahaleyi planlayabilmek için 3 boyutlu görüntüler elde edilebilmektedir. Özellikle ailesinde taş bulunanlar ve daha önce taş düşürenler düzenli sağlık kontrolleri ile sessiz böbrek taşlarının olup olmadığını kontrol ettirmelidirler” diye konuştu.



“Doğal yollardan taş ameliyatı yapılabiliyor”


Kapalı böbrek taşı ameliyatlarında böbrekteki taşa iki farklı yoldan ulaşılarak taş parçalandığını anlatan Penbegül, şunları kaydetti:


“Bu yollardan birincisi idrarın geçtiği kanallar kullanılarak çok ince kıvrılabilir kameralı aletler ile böbreğin içine ulaşmaktır. Bu aletlerin içerisinden lazer kablosu gönderilerek böbreğin içindeki taşlar mümkün olduğunca en ufak parçalara ayrılır. Daha sonra bu taşların rahat dökülebilmesi için böbrek içerisine bir stent (kateter) bırakılır. Bu stent hasta tüm taşlarını döktükten sonra yine daha basit bir ameliyatla çıkartılır. Bu yöntem genellikle 2 cm’den küçük taşlar için uygulanır. Kırılan taşlar aletler ile dışarı alınmaz sıklıkla hastanın kendiliğinden dökmesi beklenir. Bu ameliyat yönteminde kanama ihtimalinin az olması bir avantaj iken kateterin çıkarılması için ikincil bir ameliyat gerektirmesi dezavantaj olarak kabul edilmektedir.”



“Düğme büyüklüğünde kesiler ile taş ameliyatı”


Böbrek taşlarına kapalı yöntemle ulaşmanın ikinci yolunun ise hastanın sırt bölgesinden böbreğin içerisine doğru yaklaşık 1 santimetre genişliğinde bir tünel oluşturulması olduğunu dile getiren Penbegül, şunları söyledi:


“Bu tünel içerisinden gönderilen kameralı aletler ile böbreğin içindeki taşlar görülür ve taşlar bir bütün halinde veya kırılarak aynı yoldan dışarı çıkartılır. Bu yöntemde azda olsa kanama ihtimali söz konusudur. Son zamanlarda kapalı böbrek taşı ameliyatı teknolojik gelişmeler sayesinde daha da küçük tünellerden yapılabilir hale gelmiş durumdadır. Standart bir PNL ameliyatı 1cm genişliğinde bir tünel içinden yapılırken; günümüzde bu tünel çapı küçültülerek ameliyat hem hasta hem de hekim için daha konforlu hale getirildi. Mini PNL adı verilen ameliyatta 0,7 santimetrelik tünel, Ultra-mini PNL ameliyatında 0,4 cm’lik tünel ve son olarak da Micro-PNL ameliyatında bizim geliştirdiğimiz ve dünyada kapalı böbrek taşı ameliyatında kullanılan en ince tünel olan 0,2 santimetrelik tünel (Microsheath) kullanılmaktadır. Tünel çapı azaldıkça ameliyata bağlı kanama gibi bazı istenmeyen durumların görülme ihtimali çok azalmaktadır. Ayrıca ameliyat sonrası iyileşme süreci de hızlanmaktadır. Ultra-mini PNL denilen yöntem daha çok 3-14 yaş aralığındaki küçük çocuklarda tercih edilmektedir. Daha küçük çocuklarda ise Micro-PNL dediğimiz yöntemi tercih etmekteyiz.



“Açık ameliyatın dezavantajları tarih oluyor”


Tüm dünyada hemen hemen tüm açık ameliyatların yerini eğer yapılabiliyor ise kapalı ameliyat yöntemleri aldığına işaret eden Penbegül, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Kapalı ameliyatın en önemli üstünlüğü, vücut dokularının normal yapısı korunduğu için iyileşme sürecinin çok hızlı olmasıdır. Kapalı ameliyat yöntemlerinde ameliyat daha kısa sürebilmekte, hasta daha hızlı normal yaşam faaliyetlerine dönmekte, hasta hastanede daha az kalmakta, ameliyat sonrasında daha az ilaç kullanmakta ve tedavi maliyetlerini olabildiğince düşürmektedir. Ayrıca taş hastalıkları kabaca yüzde 50 oranında tekrar edebilen bir hastalıktır. Açık ameliyat olan bir hastada, taşı tekrar ettiğinde bir kez daha açık ameliyat olması zor bir durumdur. Ancak kapalı ameliyatlarda, tekrar yapılacak ameliyatlarla ilgili fazla bir zorluk yaşanmamaktadır. Hastanın taşı tekrar etse bile defalarca kapalı yöntemlerle tekrar ameliyat olabilmektedir.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bolu Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.