GENEL - 10 Nisan 2017 Pazartesi 10:51

Suriyeli Gençler Komitesi: “Avrupa’da Suriyeli çocuklar fuhşa sürükleniyor”

A
A
A
Suriyeli Gençler Komitesi: “Avrupa’da Suriyeli çocuklar fuhşa sürükleniyor”

Suriyeli Gençler Komitesi, Avrupa’nın asimilasyon politikasının, Suriye halkına savaş kadar zarar verdiğini belirterek, Avrupa’ya giden Suriyeli çocukların fuhşa sürüklendiğini, eğitim sürecinden koparıldığını ve dejenere edildiğini ileri sürdü.

Suriyeli Gençler Komitesi, Avrupa’nın asimilasyon politikasının, Suriye halkına savaş kadar zarar verdiğini belirterek, Avrupa’ya giden Suriyeli çocukların fuhşa sürüklendiğini, eğitim sürecinden koparıldığını ve dejenere edildiğini ileri sürdü. Komite, 5 binin üzerinde Suriyeli çocuğun Avrupa’da kaybolduğuna da dikkat çekti.


Şiddet ve Göç Mağdurları Rehabilitasyon ve Adaptasyon Merkezi (SOHRAM) bünyesinde faaliyet yürüten Genç Suriyeliler Komitesi, Avrupa’nın mültecilere yaklaşımına tepki gösterdi. İhlas Haber Ajansı’na (İHA) açıklamalarda bulunan Komite Sözcüsü Vectoria Daoud, Avrupa’nın Suriyeli mültecilere uyguladığı politika ile Türkiye’nin politikası arasında büyük farklar olduğunu belirtti. Avrupa’ya giden Suriyeli çocukların eğitim sürecinden koparıldığını kaydeden Daoud, “Çocuklarımızın eğitim sürecinden koparılmasını, halkımızın kültürünün, varlığının yok edilmesi tehlikesiyle bir görüyoruz. Orada çocuklarımızın eğitimi ile ilgili sistemli düzenli bir eğitim programına rastlamıyoruz. Toplumumuz eğitim sürecinden koparıldı. Bu eğitim sürecinden koparılarak Suriye halkı yok edilmeye çalışılıyor” dedi.



“Mültecilere ırkçı yaklaşıyorlar”


Avrupa’da mültecilere yönelik tamamen ırkçı bir yaklaşımın söz konusu olduğuna dikkat çeken Daoud, “Entegrasyonu uygulamıyorlar. Kiralık ev aradığımızda özellikle Almanya’da ev vermiyorlar. Bizleri kamplarda izole etmeye, kamplara mahkum etmeye çalışıyorlar. Bu oradaki kardeşlerimizin ciddi sıkıntılar yaşamasına sebep oluyor. Özellikle gençlerin üzerinde ciddi bir dejenerasyon var. 14-15 yaşından başlamak üzere, genç kızlarımız Alman kültürüne uygun davrandığında tamamen bir dejenerasyon yaşıyor. Kendi benliğini kullanamaz hale geliyor. Özellikle bizim çok sakıncalı gördüğümüz kadın erkek ilişkilerinde kendi kültürümüzün benimsemeyeceği büyük bir savrulma yaşıyorlar. Özellikle eğitim yaşındaki çocuklara din özgürlüğü tanınmıyor. Müslüman dinine yönelik özgürlüklerini kısıtlıyorlar. Toleranslı yaklaşmıyorlar. Şüpheci ve baskıcı yaklaşıyorlar. Bu haklarını talep edenlere ise terörist bir muamele yansıtıyorlar. Bu da gençlerimizi tedirgin ediyor ve sıkıntılı bir durum oluşturuyor” diye konuştu.



“Kayıp kız çocukları daha fazla”


Suriyeli Gençler Komitesi olarak ellerinde çok net bir veri olmadığını ama aldıkları bilgilere göre 5 binin üzerinde çocuğun kayıp olduğuna dikkat çeken Daoud, şunları kaydetti:


“Özellikle Yunanistan, Bulgaristan gibi balkan sınırları içerisinde çok büyük kayıplar olduğu ve o göç koşullarının getirdiği durumlardan da kaynaklı kayıplar yaşandığını biliyoruz. Bizim tahminize göre 5 binin üzerinde çocuk kayıp ve bu çocukların nasıl ve ne şekilde kayboldukları hakkında ne yazık ki çok net bilgilere sahip değiliz. Kayıplar arasında kız çocukları daha fazla. Organ mafyasının bu konuda daha etkili olduğunu düşünüyoruz ama fuhuş konusunda da malumatlarımız var. Suriyeli mülteciler arasında organ kaçakçılığı çok sıkça konuşulan ve büyük bir sorun olarak görülen bir kaçakçılıktır. Bu insanlık dışı uygulamaya ne yazık ki birçok etkili devlet ve kuruluşlar gerekli duyarlılığı göstermemektedir. Hatta konu mülteciler olduğunda göz yumuyorlar.”



“Avrupa’ya gidenler kültürel olarak yok oluyor”


Avrupa’nın mülteci politikasında gözlemledikleri en önemli noktalardan birinin asimilasyon politikası olduğunu söyleyen Daoud, şöyle dedi:


“İnsanlara zoraki bir asimilasyon politikası uyguluyorlar. Bir insanın bir dili, bir kültürü öğrenmesi bazen bir ömrü alıyor ama Avrupa ‘2-3 yıl içerisinde bütün kültüründen, dininden, her şeyinden vazgeçip benim kültürüme entegre olacaksın ya da seni topluma entegre etmeyeceğim ve kabul etmeyeceğim’ yaklaşımında. Avrupa’nın bu politikası Suriye halkına savaş kadar zarar vermiştir. Savaşta ölenler ölüp gidiyor. Avrupa’ya gidenler de kayboluyor, kültürel olarak yok oluyor, din olarak yok oluyor, varlık ve kişilik olarak yok oluyor. Bir yerde Suriye’de fiziksel bir katliam söz konusu, göç politikasında ise beyaz bir katliam söz konusudur. Her ikisi de Arap halkına ve Ortadoğu’ya yöneltilmiş bir soykırımdır. Bir katliamdır. Benim bütün idealim ülkeme geri dönmektir. Çoğu Suriye vatandaşı da benim gibi düşünüyor. Biz savaşın ülkemizde bitmesini istiyoruz. Bu savaş bizim değil Bu savaş Suriyelilerin savaşı değil, bir emperyalist savaş. Başka devletlerin birçok devletin savaşıdır. Bu savaş bitirilmelidir. Bu savaş bittiği zaman ülkemize geri dönüp ülkemizi tekrar inşa etmek, emperyalizmin o barbarlığını, yıkımlarını yeniden imar etme hedefini, idealini hep güçlü tutuyoruz.”



“Türkiye bizi biz olarak kabul etti”


Türkiye’nin Suriyeli mültecilere Avrupalılar gibi davranmadığını vurgulayan Daoud, “Avrupa gibi bize baskıcı, bizi asimile edici, yok sayıcı bir politika gütmedi. Bize Suriyeliler gibi yaklaştığı için Türkiye’ye teşekkür ediyorum. Bize imkanlarının var olduğu sürece bir imkan sundular ve bu imkanlarla bizi ayakta tutmaya, ülkemize geri döndürebilme koşullarını oluşturmaya çalıştılar. Özellikle Türkiye halkına, Türkiye devletine teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Bize ne din baskısı yaptılar, ne kültür baskısı yaptılar. Bizi biz olarak kabul ettiler. Bizimle ekonomilerini paylaştılar. Bunun için teşekkür etmek istiyorum” ifadelerini kullandı.


Komite üyesi Siphan Daoud ise Avrupalıların dil öğrenmeden hiçbir şekilde Suriyelilere iş vermediğini anlatarak, şu ifadelerde bulundu:


“Ama Türkiye, biz bu güveni gösterdi, bize iş ve çalışma verdi. Bu sebeple Türkiye’nin politikası Suriye halkına çok büyük bir katkı sundu. Avrupalılar mültecilerle ilgili konuşmalarında sürekli aşağılayıcı bir üslupla, sadece paraya muhtaç dilenciler gibi algılıyorlar ama Türkiye bize tam tersini yaptı. Hürriyeti ve özgürlüğü verdi. Bu çok önemli bir ayraçtır Avrupa ile Türkiye politikası arasında. Avrupa’nın tek uyguladığı şey, bana benzeyeceksin, bana entegre olacaksın, benim dediğimi yapacaksın ve kendi kimliğini, varlığını, kişiliğini inkar edeceksin.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Bir babanın çocuğuna yaptığı akıl almaz görüntüler Erzurum’da bir babanın çocuğunu halı sahada feci şekilde darp etmesi saniye saniye kameralara yansıdı. Yakutiye Hilalkent semtinde meydana gelen olayda, bir şahsın küçük yaşlardaki çocuğu feci şekilde dövmesi vatandaşlardan tarafından cep telefonu ile kaydedildi. Halı sahada gerçekleşen olayda; bir adamın çocuğu tekme tokat darp ettiği görülüyor. Alınan bilgilere göre; olayın ortaya çıkmasından sonra H.K’nın darp ettiği talihsiz çocuğun oğlu H.İ.K. (9) olduğu belirlendi. Çocuğunu tekmeleyerek yere düşüren baba, oğlunun boğazına sıktıktan sonra yeniden yere fırlattı ve sonrasında tekrar sırtına tekme attığı görüldü. H.İ.K.’nin halı saha içerisinde ilerleyerek top oynamaya devam ettiği anlarda ise hıncını alamayan baba H.K.’ye yeniden saldırdı. Çocuğuna bu sefer de kafa atan baba, ardından yeniden tokat atıp tekmelemeye devam etti. Bu anları kameraya alan vatandaşın tepki dolu sözleri de gözlerden kaçmadı. Erzurum İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı Çocuk Şube Müdürlüğü ekipler ihbar üzerine harekete geçti ve yapılan çalışma sonucu babanın kimliğini belirlendi. Polis, baba hakkında ‘kasten yaralama’ suçundan işlem yaptı. Baba H.K., verdiği ilk ifadesinde oğlu H.İ.K.’nın küçük kardeşine küfür ettiği için darp ettiğini söyledi. Savcılığa sevk edilen baba hakkında soruşturma devam ediyor.
Zonguldak Polisliği bırakıp dünya turuna çıktı, Malezya’da kaçırıldı 13 saat dehşeti yaşadı Zonguldak’ta yaşayan Melih Bektaş, 5 ay önce polislik mesleğini bırakarak dünya turuna çıktı. 12 ülke gezen Bektaş, Malezya’da bıçaklı gaspa uğradı. Tapınakta 13 saat rehin tutulan gencin, kamera, dron, ehliyet ve pasaportunu çalan zanlılar, bankadan da 62 bin lirasını aldı. Malezya Polisi ile zanlılardan 2’sini yakalatan Bektaş, başlattığı hukuk mücadelesini sürdürüyor. 31 yaşındaki Melih Bektaş, dünyayı gezmek için 10 yıl boyunca görev yaptığı polislik mesleğinden 5 ay önce istifa etti. Dünya turuna çıkan Bektaş, bir taraftan da sosyal medyada içerik üretmeye başladı. Türkiye’de bulunduğu zamanda birçok gezgini evinde ağırlayan Bektaş, Güney Amerika ziyaretinin ardından Asya kıtasına ziyaretler gerçekleştirdi. Hindistan, Sri Lanka ülkelerinin ardından Malezya’ya geçen Bektaş, burada otostop çekerek yoluna devam etmek istedi. Kendisini görünce duran bir kişinin “Gideceğin yere kadar bırakırım” demesiyle aracına binen Bektaş, “On dakika arkadaşıma uğrayıp para alacağım” diyerek gittikleri yerde çetenin bulunduğu bölgeye geldiklerini fark ettiğini anlattı. Polislik mesleğinin tecrübesiyle arkadaşına konum attı Etrafını saran kişilerin “Kaçma; seni öldürürüz” diye tehditlerde bulunduğunu anlatan Melih Bektaş; “Beş ay önce istifa ettim. Asya’yı gezmeye başladım ve Asya kıtasındaki ülkeleri gezmek için yola çıktım. İlk durağım Hindistan’dı, Hindistan’dan sonra, Sri Lanka’dan Malezya’ya geçtim. Malezya’da da üçüncü günümde başıma böyle bir olay geldi. Orada kaçırıldım, gasp edildim. Ben uzun süredir gittiğim ülkelerde de otostopla seyahat ediyorum. Yine çok merkezi bir yerde bu hızlı geçiş işlemlerin altında kameraların olduğu bir yerde bir otostop çektim. Bir şahıs durdu. Arabanın içerisinde bir şahıs vardı. Ve şahıs beni gideceğim yere kadar bırakacağını söyledi. Çok otostop çektiğim için herhangi bir şüphe görmedim durumda. Sonra sadece yolda giderken on dakika arkadaşına uğramak istediğini, ondan para alacağını söyledi. Oraya gittiğimizde de artık zaten örgüt içerisindeydim. Beni gasp eden bir tane uyuşturucu karteli ve yanında bulunan beş kişi vardı. Bunlar beş kişiydi. Etrafımda, başımda bekleyenler vardı. ‘Kaçma. Bak seni öldürürüz’ diyen bazı insanlar vardı. Orada beni gasp ettiler, bıçakla gasp ettiler bu arada. Elimdeki bütün malzemeleri zorla aldılar. Olayı anladığım esnada artık tamam. Melih yani on yıllık mesleğin verdiği tecrübeyle de. Arkadaşıma konum atmıştım. Zaten o da son konum oldu” dedi. Malezya’da polislik yapıp zanlılardan ikisini yakalattı Önce bir süre Hindu tapınağında tutulduğunu, burada ensesinden bıçaklandığını, başında bıçak bilendiğini anlatan Bektaş, çetenin elinden kurtulduktan sonra Malezya Polisi ile birlikte polislik yapıp zanlılardan ikisini yakalattığını anlattı. Havanın aydınlanmasının ardından gözleri ve elleri bağlı şekilde ıssız bir yere bırakıldığını, ellerini çözdükten sonra çantasına baktığında kamera, dron, ehliyet ve pasaportunun olmadığını gören Melih Bektaş, yoldan geçen araçları durdurmaya çalıştığını anlattı. Kendisini görünce yavaşlayan bir motosiklet sürücüsünün telefonuyla Türkiye Büyükelçiliğini aradığını söyleyen Bektaş şöyle devam etti: “Havanın aydınlanmasını beklediler. Yani on üç saat. Neden on üç saat derseniz eğer, artık beni bıraktıkları zaman artık yavaş yavaş hava aydınlanma aşamasına gelmişti. Issız bir yerde bıraktılar beni. Ve ellerim, gözlerim bağlı bir şekildeydi. Ben zaten indikten sonra direkt gözümü açtım. Zaten telefon kablosuyla bağladılar bu arada elimi. Biraz boşluk bırakmıştım. Ondan rahat bir şekilde kurtulup çantamı kontrol ettim. Baktım çantada zaten pasaport falan hiçbir şey yok. Ondan sonra araç durdurmaya çalıştım. Bulunduğum yerde tek tük nadir araçlar geçiyor ve araçlar durmuyorlar korktukları için. Orada da en son bir motosiklet yavaşladı. Yavaşladığını gördüm. Üzerine önüne doğru geçip ellerimi açınca artık orada durdu ve dedim ki lütfen polisi ara. Çünkü baldırım kanıyor. Ensemde, boynumda kan lekesi var. Dedim ki soyuldum, gasp edildim, bıçaklandım, polisi ara. Bir yandan da orada çocuğun telefonundan büyükelçiliğin acil numaraları var. O numarayı bulup oradan büyükelçiliğe telefon ettim.” Samuray kılıcı ile başında bekleyen zanlıların, kendisine ait banka kartlarıyla ATM’den para çektiğini de anlatan Bektaş, Malezya Polisi’ne yaptığı ihbar sonrası tapınağın bulunduğu bölgede iki zanlıyı yakalattığını söyledi. İki haftalık soruşturma sürecinden sonra arkadaşlarının yardımıyla uçak bileti alarak Türkiye’ye gelen Bektaş, başlattığı hukuk mücadelesini sürdürüyor. Bektaş, “Polislerle önce konuma gittik. Konumda orada bir tane şahıs. Onu yakaladılar. Tapınakta. Hemen bir şahsı gördük. O şahıs da benim başımda bekleyen dediğim gibi bana saldırmayın. Ama benim başımda nöbet bekleyen, kaçmayın etmeyeyim diye. Bekleyen bir şahıstı. Ben orada olay olduktan sonra beş altı gün boyunca kaldım. Yani uçak biletini arkadaşlarım aldı. O süreyi bekliyordum. Ve buraya geldim. Ben telefonla oradaki polislerin WhatsApp telefon numarasını aldım. Telefonla iletişime geçmeye çalışıyorum. Açmıyorlar. Yoğun olduklarını söylüyorlar. Ve bu arada onlar bana diyorlardı sana ulaşabilir miyiz filan diye. Şu anda ben burada avukat tuttum. Kendi imkanlarımla iletişime geçmeye çalışıyorum. İçerik ürettiğim için enstrümanım, laptop, telefonum, pasaportum, kimlik kartlarım. Sürücü belgemi aldılar. Aslında avukat tutma sebebi de bir devlet bankasındaki hesabımdan 62 bin lira çekildi. Zarara uğradık. İstediğimiz şey tek adaletin tecelli etmesi, kanunun yürümesi. Bunun için de yetkililere sesimizi duyurmaya çalıştık. Hala bu mücadelem devam ediyor. Çünkü hala mağduriyetim devam ediyor. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bir pasaporta sahibiz ve gittiğimiz yerlerde de başımıza böyle bir olay gelebilir. Umarım kimsenin başına gelmez. Umarım kanun işler ve bu şahıslar bulunur. Malzemelerim bulunur” dedi. Dünyayı gezmeyi sevdiğini, tanıştığı insanlarla kültür alışverişi yaptığını söyleyen Bektaş, gezilerine devam edeceğini sözlerine ekledi.
Kayseri Gazete Talas yine dopdolu Talas Belediyesi tarafından 5 yıldır aralıksız olarak yayınlanan Gazete Talas’ın son sayısı okurlarıyla buluştu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’nin ‘100 Apartmana 100 Kütüphane’ uygulamasını öven sözlerini yansıtan “Talas’ı Türkiye’ye Örnek Gösterdi” manşetiyle çıkan Gazete Talas’ta ayrıca iki sayfa bulmaca yer alıyor. Büyük yatırım ve hizmetlerin yer bulduğu gazetede ayrıca Talas Belediyesi tarafından dayanıklı konutlar temalı kentsel dönüşüm faaliyetlerine geniş olarak yer veriliyor. Tamamı renkli 16 sayfadan oluşan ve okurlara ücretsiz olarak ulaştırılan Gazete Talas’ta yatırım ve hizmetler, kültür sanat, kırsal hizmetler, yol, yeşil alan gibi konuların yanı sıra Başkan Yalçın’ın göreve geldiği 5 yıl önceki seçim vaatlerinin yer aldığı 100 Ağartan Projeleri, Türkiye’ye örnek gösterilen Şeffaf Oda’da Başkanla Başbaşa uygulamasının 100. buluşması gibi konular da işleniyor. Gazetede ayrıca Türkiye Yüzyılı bestekârı Yücel Arzen’in Talas’taki konseri kültür sanat faaliyetleri arasında yer bulurken, Başkan Yalçın’ın göreve geldiği günden bu yana ilçeye kazandırdığı “Tıpkı Basım Mushaflar ve Kur’an-ı Kerim Sergisi”, “Çanakkale’den Cumhuriyete 100. Yıl Müzesi”, “Şuşa Azerbaycan Evi”, “Su Medeniyetleri Galerisi” ve “Talas Sanat Galerisi” gibi 5 müze yer alıyor. Bunların yanı sıra kırsal mahallelere yapılan hizmet ve yatırımlar arasındaki sosyal tesislerin de bulunduğu gazetede, Başkan Yalçın’ın 5 yılda aldığı 10 ödüle yer veriliyor.