EĞİTİM - 14 Aralık 2017 Perşembe 14:14

Gazeteci İsmail Saymaz: "Sosyal medya, medyayı yeni baştan şekillendirecek"

A
A
A
Gazeteci İsmail Saymaz: "Sosyal medya, medyayı yeni baştan şekillendirecek"

Sosyal medyanın medyayı yeniden şekillendireceğini ifade eden Gazeteci-Yazar İsmail Saymaz, "Şu anda üniversiteye gidenler haberi gazeteden değil, sosyal medyadan okuyor.

Sosyal medyanın medyayı yeniden şekillendireceğini ifade eden Gazeteci-Yazar İsmail Saymaz, "Şu anda üniversiteye gidenler haberi gazeteden değil, sosyal medyadan okuyor. Hepsi cep telefonundan. Bu kuşak haberi kendisi Twitter’dan anneleri Facebook’tan okuyor" dedi.


Edirne Belediyesi bünyesinde kurulan Edirne Akademi eğitim faaliyetlerine ‘Medya’ dersi ile devam etti. Eski Vali Konağı’nda bulunan Edirne Akademi’de gerçekleştirilen eğitimde Gazeteci-Yazar İsmail Saymaz ve İletişim Sosyoloğu Doç. Dr. Serdar Taşçı akademiye kayıt yaptıran katılımcılara ‘Medya’ konusunda bilgiler verdi. Eğitime, Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan da katıldı.


‘Medya’ dersinde ilk olarak İletişim Sosyoloğu Doç. Dr. Serdar Taşçı söz alarak Edirne Akademi hakkında ve ‘Medya’ konusunda teorik bilgiler verdi. Taşçı, Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın, Edirne Akademi ile adeta Edirne’ye ikinci bir üniversite kazandırdığını söyledi.


İletişim Fakültesinde okuduğunu ancak birinci sınıftan itibaren çalışmak zorunda da kaldığını ifade eden Gazeteci-Yazar İsmail Saymaz, "Gazeteciliği hep dışarıda öğrendim. Yani çalışırken öğrendim. Yüksek lisansı, tez hariç yaptım. Akademik anlamda, iletişim teorisi anlamında da fena sayılmam. Ama gazeteciliği ben çalışırken öğrendim. Akademisyenlerle de çok iyi anlaştığım söylenemez. Gazeteci temelde; yaşadığı zaman diliminde, halkın geniş çıkarlarını ilgilendiren bir toplumsal gelişmeyi, en kısa sürede halkın kendisine duyurma görevini yerine getirir. Gazetecinin görevi budur. İlgilendiği konu, metinleştireceği konu halkın en geniş çıkarlarını ilgilendiren konudur. Gazeteciliğin hareket noktası, temelde haber dediğimiz şey budur" ifadelerine yer verdi.


Saymaz, "Geleneksel gazetecilikte alışkın olduğumuz hadise şudur; bizde aslında sıra dışı kişilerin, sıradan hayatlarını haberleştirme türü bir eğilim vardır" diyerek gazete manşetlerinden örnekler verdi.



"Sıradan insanların sıra dışı hikayeleri yer bulmuyor"


Saymaz, "Örneğin, bir çatıyı tamir eden 5 tane inşaat işçisinin aslında ikişer bindirilmeleri gereken sepete, 6 kişi birden bindirilmesiyle 10 metreden yere çakılması sonucunda 5’inin ölmesi 1’inin ağır yararlanması haberi bu ülkede, o sayfada yer bile bulamıyor. Bunun aslında ekonomi sayfasının temel gündemi olması gerekmiyor muydu? Bunlar, sıradan insanlar oldukları için aslında bu olağanüstü hikayeler yer bulamıyor. Sıradan insanların olağanüstü hikayelerine yer vererek, gazeteciliği yeni baştan inşa etmek gerekiyor" diye konuştu.


Taşeron işçilerin yıllardır, kadro mücadelesi verdiğini bunun için çeşitli eylemler yaptığını ifade eden Saymaz, "Yıllardır bunun mücadelesi yapıldığı halde, 1,5 milyon insan; Türkiye’de SGK’ya kayıtlı her 10 işçiden biri, Türkiye’deki sendikalı işçilerden yarım milyon fazlası, aileleriyle birlikte 20 milyon insan, taşeronlaşma belası ile yıllardır mücadele edip kadro hakkı istedikleri halde bu ülkede sadece 1 hafta öncesine kadar gazetelerde birinci sayfalara giremiyorlar. Şimdi girmelerinin tek bir sebebi var; Sayın Cumhurbaşkanı’nın taşeron işçilere kadro vermesini açıklaması" dedi.



"Asıl gazetecilik, sıradan insanların sıra dışı hayatları"


Gazetecilerin düşünce ve ifade özgürlüğünün temsilcileri olduğunu anlatan Saymaz, "Asıl gazetecilik, sıradan insanların sıra dışı hayatlarıdır. Gazeteci düşünce ve ifade özgürlüğünün temsilcisidir. Gazeteci herhangi bir partiye, herhangi bir derneğe mensup olmamalıdır. Bu, gazeteciyi sakatlar, daha baştan problemli hale getirir. Gazeteci hem mesleğini icra edip hem de siyaset yapamaz. Bu doğru değildir. Gazeteci düşünce özgürlüğü, demokrasi adına mücadele eder. Demokrasinin olmadığı, düşünce ve ifade hürriyetinin olmadığı bir toplumda gazetecinin iradesi ortadan kalkar, gazeteci mesleğini icra edemez. Demokrasi ve özgürlük onun işinin güvencesidir. Gazeteci yurttaşların daha demokratik ve özgür bir toplumda yaşaması için mücadele yürütür" ifadelerine yer verdi.



"Sosyal medya muhteşem bir mecra"


Sosyal medyanın muhteşem bir mecra olduğunu anlatan Saymaz, "Sosyal medya, önümüzdeki bütün karanlık tabloyu yaracak yeni medyadır. Bir telefon, bir internet hesabıyla okuyucu, izleyici ve yorumcusunuz. Sosyal medya, medyayı yeni baştan şekillendirecek. Şu anda üniversiteye gidenler 1995-2000 doğumlular. Haberi gazeteden değil, sosyal medyadan okuyor. Hepsi cep telefonundan. Bu kuşak haberi kendisi Twitter’dan anneleri Facebook’tan okuyor. Onlar genelde, anne, baba ve vatandaş grubu. Twitter’dan haberi okuyorlar. Eskisi gibi bir gazetenin hepsini almak zorunda değilsiniz. ’Ben tercih ettiğim haberi ve okumak istediğim köşe yazarını okurum. Sen bana 2 tane yazar için bütün gazeteyi okutamazsın. Ben görmek istediğimi, duymak isteğimi alırım’ diyen bir kuşak geliyor. Bu bildiğiniz anlamda basılı gazete düzeninde, yayıncılık düzeyinde değişiklikler olacak. Sosyal medyaya göre gazeteciler kendilerini yenileyecek. Bazı köşe yazarları artık Ekşi sözlük, Twitter ve Facebook diline uygun yazılar yazıyorlar. Spot, vurucu cümleler. Bu, sosyal medyanın belirleyiciliği ve bundan kimse kaçamayacak. Bakarsınız ileri de meclisin sitesinden bile böyle paylaşımlar yapılabilir" dedi.



"Edirne uzlaşma kenti"


Edirne Akademi’de konuşma yapan Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, Edirne Belediye Meclis Salonu’nda yer alan 1902 yılında yapılmış yağlı boya tablodan bahsederek, "Biri dönemin belediye başkanı Dilaver Bey, nam-ı diğer Deli Dilaver ve 12 tane belediye meclis üyesi. Bunların 6’sı Müslüman, 1’i İtalyan, 1 Rum, 1 Bulgar, 1 Romen, 1 Musevi ve 1 Ermeni. Edirne’nin 1902 yılı panoraması, demokratik yapısı bu. Bugünkü Edirne’nin uzlaşma kültürünü, medeniyetler, kültürler bileşkesini, mozaikliğini en iyi anlatan tablo. Hoşgörü lafını hiç sevmem. Hoşgörülen var ve hoşgören var. Edirne bir hoşgörü kenti değil. Edirne uzlaşma kenti. Edirne birbirini anlayan, birbirine değer veren, birbirini seven insanların kenti" diye konuştu.



"Edirne Akademi, Edirne’ye çok yakıştı"


Edirne Akademi’nin Edirne’ye çok yakıştığını ve giderek daha da yakışacağını belirten Gürkan, "İsmail Saymaz’ın, onun gibi değerli yazarların, gazetecilerin, düşünenlerin hep bu akademide yeri olacak. Kapımız açık. Edirne’nin yapısını hepimiz biliyoruz. Ama kesinlikle burası herhangi bir görüşün propagandasının yapıldığı bir yer değil ve olmayacak. Herkes, gelip fikirlerini, düşüncelerini özgürce söyleyebilecek. Çünkü biz bu ülkenin 80 milyonuyla özgürlükleri, demokrasiyi getirme derdindeyiz. Mücadelemiz bu. Hiç kimsenin ne sesi kısılacak, ne sözü susturulacak. Burası Edirne Akademi ve özgür bir akademi olarak yoluna devam edecek" dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın Son siparişini jandarmaya teslim etti, 20 yıl sonra yakalandı Aydın’ın Koçarlı ilçesinde 20 sene önce işlediği cinayet sonrası firar ederek izini kaybettiren ve yemek siparişi yapan bir işletmede kurye olarak çalıştığı öğrenilen firari zanlı, iki aylık çalışmanın ardından jandarmanın verdiği yemek siparişi sonrası yakalanarak cezaevine gönderildi. Edinilen bilgiye göre, Koçarlı ilçesinde 23 Haziran 2004 tarihinde A.B. isimli şahıs, aralarında husumet bulunduğu iddia edilen baba ve iki oğlunun ateşli silahla saldırısında öldü. Olaydan sonra şahıslardan biri yakalanırken, baba ve diğer oğlu K.Ü. kayıplara karışarak izini kaybettirdi. Jandarma özel ekip kurdu A.B.’nin öldürülmesi olayı ile ilgili olarak dosya yeniden ele alınarak İstihbarat Şube Müdürlüğü ve Aydın İl jandarma Komutanlığı Suç Araştırma Timi (JASAT) ekiplerinden oluşan özel ekip kuruldu. Ekipler dava dosyası üzerinde 06 Şubat 2024 tarihinden itibaren çalışmaya başladı. Ekipler davanın zaman aşım süresinin dolmasına az bir süre kala çalışmalarını yoğunlaştırdı. “Son siparişi jandarmaya teslim edince yakalandı” Aydın jandarmasının özel ekibinin titizlikle çalışmasının ardından A.B. isimli şahsın öldürülmesi olayının firari şüphelisi K.Ü.’nün İzmir’in Bornova ilçesinde yemek siparişi verilen bir firmada kurye olarak çalıştığı, olayın diğer failleri olan babası A.Ü.’nün 2018 yılında vefat ettiği, kardeşi A.Ü.’nün ise olayın ardından yakalanarak tutuklandığı belirlendi. Jandarmanın planı başarıya ulaştı Aydın’dan İzmir’e giden özel ekip olayın firarisi K.Ü.’yü yakalamak için hazırladığı planı devreye koydu. Jandarma müşteri olarak şahsın çalıştığı yemek işletmesinden sipariş verdi. Olaydan habersiz K.Ü. hazırlanan siparişi getirerek, jandarma ekiplerine teslim edince 20 yıl sonra yakalandı. 20 yıl sonra tutuklandı İzmir’de özel ekip tarafından yakalanan şahıs, Aydın’a getirildi. Jandarmadaki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen K.Ü. mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine teslim edildi.
Ankara Deprem uzmanından uyarı: “Tokat’ın üzerinde bulunduğu fay hattında beklenen büyük şiddetli deprem hala olmadı” Gazi Üniversitesi DEMAR (Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi) Müdürü Prof. Dr. Abdussamet Arslan, Tokat’ın da üzerinde bulunduğu Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda beklenen büyük şiddetli depremin hala olmadığını kaydetti. Prof. Dr. Abdussamet Arslan, Tokat’ta meydana gelen ve Samsun, Yozgat, Çankırı ve Çorum gibi çevre illerde de hissedilen 5.6 büyüklüğündeki depreme ilişkin açıklamalarda bulundu. Arslan, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, Bingöl çevresinde birleşen Doğu Anadolu Fay Hattı ve Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın birbirleri üzerinde sürekli hareket halinde olduğunu kaydederek, “Son 1 ayda özellikle Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın her iki ucunda hareketlenmeler mevcut. 4’ün üzerinde çok fazla sayıda deprem oldu. Hem Doğu bölgesinde özellikle Adıyaman’ın biraz daha ilerisinde depremler oldu hem de hattın batı ucunda yani Yunanistan’da 4’ün üzerinde depremler oldu. Dolayısıyla bu fay hattının üzerinde bir hareketlenmenin olduğu çok net bir şekilde ortaya çıkıyor” ifadelerini kullandı. Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası Doğu Anadolu Fay Hattı’nın, Kuzey Anadolu Fay Hattı’na doğru 9 metre kaydığını kaydeden Arslan, yukarıya doğru meydana gelen hareket sonucu Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda kırılmalar meydana geldiğini ve Tokat’ın da bu hat üzerinde olduğunu kaydetti. Arslan, iki hattın birleştiği noktalarda bulunan Bingöl, Erzincan, Bitlis ve Muş çevresinde stres birikimi yaşandığını kaydetti. Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde ortaya çıkan jeolojik verilere değinen Arslan, 10 yıl içerisinde bu hat üzerinde 7.0 ila 7.5 büyüklüğünde bir deprem olma ihtimalinin yüzde 90 olduğuna dikkati çekti. "Deprem olan bir bölgede bir kırılmanın tekrar yaşanma ihtimalinin neredeyse sıfır" Deprem olan bir bölgede bir kırılmanın tekrar yaşanma ihtimalinin neredeyse sıfır olduğunu belirten Arslan, sözlerine şöyle devam etti: “Ne zamana kadar? Periyodu doluncaya kadar. Kahramanmaraş depreminin periyodu 450 ila 500 yıl civarındadır. Dolayısıyla da Pazarcık bölgesinde fayın tekrar kırılması için 450 yıla daha ihtiyacımız var ancak buradaki kırık meydana geldiğinde hem Elazığ ve Bingöl’e doğru olan bir bölgede hem de Hatay’ın daha güneyinde olan bölgelerde gerilme birikmesi meydana geldi. 9 metreye ileriye doğru giden hareket, Malatya civarında durdu. Sonra bu hareket bir türlü devam edecek, kırılmayı tamamlayacak.” “Önümüzdeki 10 yılda Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde 7.0 ila 7.5 civarında deprem beklemek yanlış olmaz” Bingöl civarında büyük şiddetli depremin hala olmadığını ifade eden Arslan, “İki fay hattının buluştuğu kavşak nokta olan Bingöl’de henüz beklediğimiz deprem olmadı. Bu depremi de hakikaten bekliyoruz. Kuzey Anadolu Fay Hattı boyunca 7.0 ila 7.5 büyüklüğündeki depremi beklememek çok hata değil ama zamanlamasını söyleyebilmek çok zor. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde kesinlikle 7.0 ila 7.5 civarında deprem beklemek yanlış olmaz” değerlendirmesinde bulundu.
Ankara Atılım Üniversitesi sağlık turizmi alanında sertifikalı program başlattı Ticaret Bakanlığı ile protokol imzalayan Atılım Üniversitesi, sağlık turizminde faaliyet gösterecek olan ve sektöre yeni gireceklere yönelik sertifikalı bir program başlattı. Atılım Üniversitesi tarafından sağlık turizmi alanında sertifikalı program Ticaret Bakanlığı ile iş birliği çerçevesinde başlatıldı. Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Dilaver Tengilimoğlu, Sağlık turizmi hakkında İhlas Haber Ajansı’na (İHA) özel açıklamalarda bulundu. Tengilimoğlu, sağlık turizminin son yıllarda büyüyen alanlardan biri olduğunu belirterek, "Sağlık turizmin de birkaç alt boyut var. Medikal turizm, termal turizm, yaşlı ve engelli turizmi gibi turizm türleri var. Diğer turizm türünde yüzde 4’lerde 5’lerde büyüme varsa sağlık turizminde daha büyük bir büyüme var. Bunda ülkelerin insanların bulundukları ülkelerdeki sağlık, tedavi, rehabilitasyon ve koruyucu sağlık hizmetleri gibi sağlığın iyileştirmesi ile ilgili hizmetlerle ilgili bulundukları ülkelerdeki imkanların kısıtlı olması veya pahalı olması çeşitli nedenlerden dolayı veya gizli tutmak için kendi ülkesinde bilinmesini istemediği için başka ülkelere yönelmekte. Sınır ötesi hasta hareketliliği dediğimiz sağlık turizminde birçok ülke pazardan pay almaya çalışıyor. Pazar payını 3,5 trilyon dolar üzerinde olduğu söyleniyor. Geçmiş yıllarda daha çok gelişmiş ülkeler pay alırken, son yıllarda gelişmekte olan ülkeler, özellikle Türkiye, Hindistan, Malezya, Singapur, diğer Polonya gibi ülkelerinde pazardan almaya çalıştığını görüyoruz" diye konuştu. "Merdiven atlı uygulamaların sıkı denetlenmesi gerekiyor" "Son 15-20 yıl içerisinde gerçekten Türkiye bu alanda büyük bir ivme kazandı, sağlık turizmi alanında büyük bir gelişme katetti" diye konuşan Tengilimoğlu, şunları kaydetti: "Hala da katetmeye devam etmekte. Burada biraz daha planlı programlı ve koordinasyon içerisinde bu sağlık turizmine yönelmemiz gerekiyor. Kontrol dahilinde yönelmemiz gerekiyor. Ülkeye döviz girdisi sağlasın mantığıyla değil de uzun vadeli düşünmek lazım bu alanı. Bu alandaki denetimlerin sıklaştırılması lazım. Merdiven altı uygulamaları özellikle kozmetik cerrahide saç ekimi gibi diğer alanlardaki uygulamaların sıkı denetlenmesi gerekiyor. Her ne kadar Sağlık Bakanlığı sağlık turizm faaliyetinde bulunacak olan kurumlara, kuruluşlara sağlık turizm yetki belgesi verse de bu belgenin de çok kolay verilmemesi gerekiyor. Türkiye’de kozmetik cerrahi son yıllarda çok arttı. Diş yine sağlık turizmiyle ilgili hastaların tercih ettiği alan. Kanser tedavileriyle ilgili, kalp damar hastalıklarıyla ilgili çeşitli branşlarda enfeksiyon hastalıkları hatta obezite, tüp bebek uygulamaları gibi birçok alanda sağlık turizm konusunda Türkiye tercih edilen bir ülke haline geldi." Prof. Dr. Dilaver Tengilimoğlu, Türkiye’nin sağlık turizmi alanında dünyada ilk 10 arasında yer aldığını söyledi. "Eğitimimiz yaklaşık bir buçuk ay sürecek " Geçtiğimiz yıl sağlık turizminde ve yabancı dil eğitiminde sertifikalı bir eğitim programının başlatılması amacıyla Ticaret Bakanlığı ile bir protokol imzaladıklarını ifade eden Tengilimoğlu, şunları söyledi: "Sağlık turizminin gelişmesi konusunda Ticaret Bakanlığının çok büyük destekleri var. Sağlık turizminde faaliyet gösterecek olan, sektöre yeni girecek olanlara yönelik, sektörde halihazırda sağlık turizmi yetki belgesi almış olan kurum ve kuruluşlarda görev olan personelin sertifikalanmasıyla ilgili bir destek bu. Bakanlık sertifika programının yüzde 60’ına destek vermekte, yüzde 40’ına da adaylar veya kurumlar kendi ceplerinden karşılamakta. Bu büyük bir imkân, gerçekten zengin bir program. Bu eğitimlerin ciddi bir şekilde yürütülmesi, bu belge sertifikasyonların sektöre de gerçekten ayırt edicilik bir özelliğinin bulunması bizim için önemli. 24 Nisan’da başlayacak olan eğitimimiz yaklaşık bir buçuk ay sürecek. Online olarak verilecek eğitime Türkiye’nin herhangi bir yerinde kendini bu alanlarda geliştirmek isteyenler katılabilir. Kayıtlar halihazırda devam etmekte. Bu eğitimler Atılım Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi tarafından verilecek. Bu eğitimi başarıyla tamamlayan adaylara sertifikalarını veririz, sektörde de bunun meyvelerini alırız diye ümit ediyorum."