YEREL HABERLER - 19 Şubat 2017 Pazar 13:34

Aziziye’den Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Yeni Türkiye paneli

A
A
A
Aziziye’den Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Yeni Türkiye paneli

Erzurum’da Aziziye Belediyesi ve Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) İl Temsilciliği tarafından “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Yeni Türkiye” paneli düzenlendi.
Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü Konferans Salonu’nda düzenlenen ve moderatörlüğünü Araştırmacı Yazar Tarkan Zengin’in yaptığı panele, TV Programcısı Erkan Tan, 25. dönem AK Parti Şanlıurfa Milletvekili ve Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mazhar Bağlı ile Gazeteci-Yazar Fadime Özkan konuşmacı olarak katılarak sunum yaptılar. Panele, AK Parti Erzurum İl Başkanı Mehmet Emin Öz, Aziziye Belediye Başkanı Muhammed Cevdet Orhan, Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Eyüp Tavlaşoğlu, İl Milli Eğitim Müdürü Ercan Yıldız, AK Parti Aziziye İlçe Başkanı Gürbüz Keleş, Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası Erzurum Şube Başkanı Orhan Akgüloğlu, TÜGVA Erzurum İl Temsilcisi Mustafa Kahveci, kamu kurum ve kuruluşlarını yöneticileri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, muhtarlar, teşkilat mensupları ve vatandaşlar katıldı.
Orhan: “Çok daha güzel ve müreffeh yarınlar ülkemizi bekliyor”
Panel öncesi bir konuşma yapan Aziziye Belediye Başkanı Muhammed Cevdet Orhan, Ak belediyecilik anlayışıyla hareket ederken, Türkiye’nin gündemini ilgilendiren konularla ilgili organizasyonlar gerçekleştirdiklerini söyledi. Türkiye’nin hükümet sisteminin değişmesi, daha güzel, daha iyi yarınlar açısından 16 Nisan’da yapılacak olan referandumun çok önemli olduğuna işaret eden Başkan Orhan, “Bu sistemle ilgili kafamıza takılan soruları, bilmemiz gereken konuları işin ehillerinden, işin üstatlarından öğrenmemiz gerektiğinin bilincindeyiz. Aziziye Belediyesi olarak daha önce 2016 yılının mayıs ayında başkanlık sistemi ve yeni Türkiye konulu bir panel düzenlemiştik. O zaman da ülkemizde bir sistem değişikliğine ihtiyaç olduğunu biliyorduk ve bu konuyu ilçe gündemimize taşımıştık. Maalesef 2016 yılının temmuz ayında hiç de istenmeyen bir durumla karşı karşıya kaldık. Bir takım kendini bilmezler, darbe teşebbüsünde bulundu, başarılı olamadılar. Biz kurucu genel başkanımız ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yolunda yürüyoruz. 16 Nisan’da da milletimizin ‘evet’leriyle taçlandıracağı bir sistem değişikliğiyle Türkiye’de çok daha güzel ve çok daha müreffeh yarınlara kavuşacağımızın farkındayız. Bu konuda toplantılar düzenlemenin, istişareler yapmanın ve hele hele alanında uzman ehil kişilerin bizleri aydınlatmalarının çok çok önemli olduğunu biliyor ve kendilerine teşekkür ediyorum.” dedi.
Kahveci: “Türkiye’nin geleceğe bugünkü sistemle taşınma şansı yok”
TÜGVA Erzurum İl Temsilcisi Mustafa Kahveci de, yeni Türkiye’nin yarınlarını, geleceğin mihenk taşı olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni konuşmak için alanında uzman kişilerle bir araya geldiklerini hatırlattı. Kahveci, “Sivil yönetimin vesayetçi yapılara karşı güçlü olması, ekonomik ve güvenlik politikalarının daha etkili yürütülmesi bakımından milli iradenin daha fazla güçlenmesi gerektiği, bir süredir yaşadığımız sıkıntılarla beraber daha fazla anlam kazanmıştır. Türkiye büyüyor gelişiyor. Hem büyümüş, hem de büyüme potansiyeli olan Türkiye’yi daha ileri taşıyacak sağlam geniş bir binaya taşınmamız gerekiyor. Hepimiz farkındayız ki, Türkiye’nin artık geleceğe bugünkü sistemle taşınma şansı yoktur. Bizler Türkiye’yi daha istikrarlı bir ülke haline getirmek, dünyada daha fazla söz sahibi yapmak için sivil inisiyatifin ve halkın görevinin fazla olduğunu biliyoruz. Daha hızlı yürümek ve daha hızlı kalkınmak ve gelişmek için, ayağımızdaki prangaları çıkarmak zorundayız. Bilsinler ki, bizler bu topraklar üzerinde plan yapanların planlarını başlarına çevirecek Allah’a iman etmişiz. İnanıyoruz bu süreçten de galip gelecek olan milletimiz ve ülkemizdir. Milletimizle birlikte bu yolda kararlılıkla, sabırla ve cesaretle yürümeye devam edecek, dünya mazlumlarının umudu olan Türkiye’yi hak ettiği yere ve hedeflere doğru taşıyacağız.” diye konuştu.
Tavlaşoğlu: “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi iyi anlatılmalı”
Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanvekili Eyüp Tavlaşoğlu da, bu toplantılarda yapılacak olan sistem değişikliğinin neler getireceğinin ortaya çıkacağını kaydetti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin iyi anlatılması gerektiğinin altını çizen Tavlaşoğlu, “Türkiye’nin kuruluşundan itibaren sistem konusunda hep cumhurbaşkanlarıyla başbakanların çatışmasına sahne olmuştur. 2002 yılından önce ülkemizin yaşadığı sistem sorununu hepimiz biliyoruz. 2002 yılında 10 yaşında olan gençler bugün 25 yaşındalar. Bunlar Türkiye’nin çok önemli bir bölümünü oluşturuyor. Son yapılan seçimler döneminde internette arama motorlarından en fazla aranan kelime ‘koalisyon nedir?’ olmuş. Gençlerimizin 2002’den önce koalisyonların getirdiği sorunları, ülkemizin yaşadığı sıkıntıları bilmediği gibi, o dönemlerde parti başkanlarının iktidar ortağı olmak adına, ne kadar sistem dışı çirkin oyunlar içerisine girdiklerini gençlerimiz bilmiyor. Bu konuda konuşmacıların aydınlatacağını inanıyorum.” şeklinde konuştu.
Zengin: “Anayasalar sadece hukuki metinlerden ibaret değildir”
Açılış konuşmalarının ardından panele geçildi. Paneli yöneten Tarkan Zengin, Türkiye’de yıllardan beri bir anayasa değişikliğinin hep tartışıldığını, ama nedense yeni bir anayasanın bir türlü yapılamadığını belirtti. “Çünkü anayasayı yapanlar anayasa eliyle, bir iktidar oluşturdular ve bu iktidarı da kaybetmek istemiyorlar.” diyen Zengin, “Ancak şunu bilelim ki, beş generalin yaptığı anayasa 80 milyona ulaşmış Türkiye’nin, bugün ekonomik, demokratik kriterler açısından Türkiye’yi geleceğe taşıyacak bir yapısı yok. O nedenle yeni bir anayasa gerekiyor. Biz uzun zamandır yeni bir sistem, başkanlık sistemini tartışıyorduk. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi önerdi. 18 maddelik bir sistem ortaya çıktı.” ifadelerini kullandı. Anayasanın sadece hukuki metinlerden ibaret olmadığına işaret eden Zengin, “Anayasalar aynı zamanda bir ülkenin vizyonunu, gelecek tasavvurunu, yine bir ülkenin içinde bulunduğu mevcut durumunu anlatan toplumsal metinlerdir. Neden ihtiyaç vardır diye sorarsanız, ilginç bir şey, 12 Eylül anayasasını yapanları biz yargılandı. O darbeyi yapan paşaların rütbeleri söküldü, ceza verildi. Ama hala onların yaptığı anayasayla 2017’nin Türkiye’sini yürütmek istiyoruz. Bu çok garip bir durum ve bundan artık kurtulmamız lazım.” dedi.
Prof. Dr. Bağlı: “15 Temmuzda bir cesaret örneği gördük”
Panelistlerden Prof. Dr. Mazhar Bağlı, 15 Temmuz gecesi dünyanın hiçbir toplumunda görülmeyecek, başka hiçbir sosyolojinin üretemeyeceği, bir cesaret örneği ve ülkesini savunma kahramanlığı mücadelesi verildiğini vurguladı. Prof. Dr. Bağlı, “15 Temmuz’da köprünün üzerinde bir hanımefendi tankın üzerine doğru yürüyor. Gözünüzde canlanmıştır, sırtında çanta olan hanımefendi ve her adım attığında bir kurşun sıkıyorlar. O kurşunların üzerine yürümeye devam ediyor. Bu normal şartlarda cesaretle falan açıklanacak bir durum değildir, insani durum değildir. Çok cesur bir insan olursunuz ama ölümün üstüne kimse gidemez. 13. kata çıkıp alçaktan uçan uçağa kafa atıp düşüp şehit olan bir insan yeryüzüne gelmiş değildir bizden başka. Tankın önüne yatmak gibi bir hasletimiz var, top mermisini eliyle tutmak gibi bir hususiyetimiz var. Biz kurtuluş savaşını da aynen böyle kazandık. Erzurumlular, Urfalılar Antepliler bu işi çok iyi bilirler.” diye konuştu.
Kendisinin 2007 yılında Avrupa Birliği resmi raportörünün müzakerecilerinden birisi olduğuna işaret eden Bağlı, “Ben de Türkiye’de demokrasinin gelişmesi noktasında çok çalıştım. Hem milletvekili olduğum dönemde Avrupa’ya gittiğimde, hem akademisyen olarak, hem de eli kalem tutan bir gazeteci, bir yazar olarak bu konuyu konuştum ve üzerinde durduk. Peki bu bizim demokrasi çetelemizi tutanlar, 15 Temmuz’da nerede yer aldılar. 240 sene bize demokratikleşin, kalkınacaksınız, gelişeceksiniz, ilerleyeceksiniz diyen sahtekarlar neredeydiler. 15 Temmuz’da kimin yanında yer aldılar. Suudi Arabistan’dan 9 saat sonra açıklama yaptı Avrupa Birliği demokrasinin yanında olduğunu belirtir. Çetenin yanında yer aldılar. Bize bundan sonra hiç kimse sahtekarca, yalanlarla ‘Türkiye’de demokrasinin gelişmesini istiyoruz’ falan kimse demesin. Millet zaten demokrasinin gelişmesinin bizzat teminatıdır. Bizzat zaten bu ülkede kendi isteklerimiz doğrultusunda bir iradenin gerçekleşmesi için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduğumuzu bütün dünyaya göstermiştik, gerekirse bir daha gösteririz. Bu demokrasiyi, bu ülkeye tahkim etmek için varız. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de Türkiye’de demokrasinin gelişmesi için hazırlanmış bir sistemdir.”
Özkan: “Güçlü bir liderimiz olmasaydı, çoktan işgal edilmiştik”
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin rahmetli Menderes’in ‘yeter söz milletindir’ dediği günden ve bunun bedelini bir darağacında, canını orada teslim ederek verdiği bir dönemden beri tartışıldığını kaydeden Gazeteci Yazar Fadime Özkan da, “Bu hikaye bugün başlamadı. Yani ‘yeter söz milletindir’ sözünü hakim kılmak için siyaset, bu aziz milletin ferasetiyle her seferinde kendi alanını genişletmeye sözünü hakim kılmaya çalıştı. Ama sistem öyle kurulmuştu ki, asla halkın dediğinin olmayacağı, bilakis statükoyu koyanların, bu sistemi böyle oluşturanların her defasında döve döve, tankla tüfekle, gerekirse başbakan asarak, bir sistem halihazırda. Mevcut sistem de bu zemin üzerinde. Ne kadar restore edilirse edilsin. Biz bunun örneklerini tarihimizde yaşadık. Bu sitem değiştirilmemesi halinde nasıl bir bedel ödediğimizi ve ödeyeceğimizi biliyoruz. Şuanda bir devlet millet bütünleşmesi var. Şuanda halkın feraseti, sesi, gücü, çok yüksek. Siyasi bilinci çok yüksek bir toplumuz. Bu bütün şehirlerde, ülkenin her tarafında böyle. Bunların hepsi büyük kazanımlar. Sandığa gittiğinde halk kendi iradesini orayla yansıtıyor. Bu bir şekilde hükümete ve meclise yansıyor. Ama bir yere kadar. Nihayetinde biz daha bu yaz 15 Temmuz’da bir işgal girişimiyle karşı karşıya kaldık. Eğer güçlü bir liderimiz olmasaydı, güçlü bir partili örgütsel yapısı olmasaydı, bu kadar güçlü ve kararlı bir milleti olmasaydı, biz çoktan işgal edilmiştik. Esir, yüzü yerde insanlar olarak yaşayacaktık. Bunun geri doğru çok evresi vardır, işte 27 nisan muhtırası, daha geriye gittiğimizde 28 şubat, daha geriye gittiğimizde her darbe dönemi, siyasetçilerinin tutuklanıp bir yere tıkıldığı bir siyasi sistem. Çünkü bu sistemi güçlü bir vesayet, zayıf bir siyaset olarak kurmuş. İki bakanıyla birlikte asılmış bir başbakanın o fotoğrafı her birimizin zihnine nakşedilmiş olması, milletin üzerinde de, bu ülkede siyaset yapan halkın üzerinde de, siyasetçinin üzerinde de çok büyük bir travması var. O yüzden 27 Nisan muhtırasına kadar bu ülkede bütün darbe girişimleri başarılı oldu. 28 Şubat’ta nihayetiyle başarılı olmuş bir darbedir. Sonuçta hükümeti alaşağı etti, kendi buyruklarını tesis ettiler. Büyük bir travma yaşandı. Toplumun özellikle seçilmiş bir kesimi dindarları üzerinden, ama 27 Nisan’da aynı şeyi başaramadılar. Çünkü bu defa halkın iradesini, sözünü, onurunu yere düşürmeyen bir hükümet vardı. Ve kendi memuruna askeri de dahil olmak üzere, kendine muhtıra veren, tank yürüten, operasyon yapan, meclise cumhurbaşkanı seçtirmeyen o statükoya ‘hadi oradan’ diyebildi. Biz hala bu hikayeyi tamam etmeye çalışıyoruz. Hala bir ucuyla zayıfız, yarımız. Çünkü bu defa fiilen yapamadıklarında, postmodern yapamadıklarında, bunu daha içeriden hücrelere sızarak, içeriden devletin bütün kurumlarını, ordusu da dahil olmak üzere ele geçirerek işgal etme gibi, inanılmaz komplike bir işgal girişiminde bulundular. Temizlenmeye çalışıyoruz, ama hala emin değiliz. Çünkü büyük bir hasar aldık aslında. Bu hasar tespit raporlarını devlet daha iyi biliyor. Bu kanser hücrelerin temizlenmesi, oraya sağlam sağlıklı yeni hücrelerin oluşması için zamana ihtiyacımız var. Ama öte taraftan bu coğrafyanın da kendi zamanı var. Şuanda tik tak tik tak bölgede bir şeyler olmakta. Bütün dünyada oluyor. Ama sınırımızın öte tarafında iki devlet fiilen çöktü. Suriye’de insanlar topraksız vatansız kaldı. Ve bizim gözümüzün önünde yaşandı. Bizim tehdit edildiğimiz şeyler de bu. O yüzden Türkiye elbette güçlü bir devlet, güçlü bir millet. Bunları görüyor ve tedbirini alabiliyor ama, bunun hukuki olarak altyapısını oluşturulması ve sistemin o boşluklarının da kapatılması gerekiyor.”
Erkan Tan: “Hayırcılar kafa karıştırıp, zihin bulandırmak istiyorlar”
Panelde son olarak söz alan ünlü TV Programcısı Erkan Tan, üslubu ve esprileriyle keyifli anlar yaşattı. Konuşmasına başlarken, izleyiciler arasında yer alan bir gence yaşını soran Erkan Tan, 18 cevabını alınca “Sayın Milletvekilim” diye hitap etmesi salonda gülüşmelere sahne oldu. Erkan Tan, “Bazıları yeni anayasanın 18 maddesini anlamadıklarını ifade ediyorlar. Bunun anlaşılmayacak neyi var. 18 yaşına giren genç kardeşimiz parti aday gösterirse milletvekili olabilecek. Bu kadar basit. Bir diğer madde, mahkemeler bağımsız olacaktı. Ama gördük ki dibine kadar bağımlıymış. Birçoğu bu alçak katil sürüsü Fetullahçıymış. Mahkemeler bağımsız da, tarafsız da olacak diyoruz, CHP zihniyeti beğenmiyor. E siz söyleyin ne koyalım, şantöz mü olsun, piyanist mi, ne olsun onu söyleyin onu koyalım. Onu da söylemiyorlar. İşte, hayırcılarla mücadele etmek çok zor. Maddeler çok basit, anlaşılmayacak bir yönü yok. Kafa karıştırmak, zihin bulandırmak için özellikle yapıyorlar. Şimdi temel neden ne, niye yapıyorlar bunu. Düşman düşmanlığını yapacak. Bu Allah’ın emri, kıyamete kadar düşman düşmanlık yapacak. Onların görevi bu. Peki düşmanların yerine başka biri daha bize düşmanlık yaptı. Adı bizden, soyadı bizden, ama kalbi bizden olmayan, ruhu bizden olmayan, aklı bizden olmayan, içimizdeki haçlılar var. İşte onlar görevini yapacaklar. Kamera önünde müttefikimiz, ama arkasında terör örgütlerin destekleyenler elbette ülkemizde güçlü bir iktidar görmek istemezler. Onlar bu ülkede koalisyon olsun, her parti başka yöne çeksin istiyorlar.” dedi.
Erkan Tan konuşmasını şöyle tamamladı: “7 Haziran’da Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘gel sen başbakan ol’ şeklindeki, çirkin ve ahlaksız teklifini kabul etseydi ki, Allah ondan razı olsun kabul etmedi. Koalisyon hükümeti nasıl olacaktı biliyor musunuz. CHP, MHP, HDP. Düşünebiliyor musunuz, Milli İstihbarat Teşkilatı Selahattin Demirtaş’a bağlı olabilecekti. Şaka değil komik. İçişleri Bakanı sırtını YPG’ye dayayan HDP’li vekil olabilirdi. Bunlar şaka değil, komik. Böyle bir durum koalisyon değil, korku filmi olur ancak. Türkiye’de hiç kimse hayır diyecek olanlara hain, terörist demedi. Ne Başbakan Binali Yıldırım, ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunu söyledi. Hiçbir AK Partili dili sürçmek şeklinde bile olsa, hayır diyeceklere kötü bir şey söylemedi. Yalan söylüyorlar. Sadece şunu söylediler bazı teröristler hayır diyor. Yani o eli kanlı terör örgütü, katil sürüsü Fetullah Gülen ve arkadaşları hayır deyin demiyor mu, Kandil’deki teröristbaşı hayır demelisiniz demiyorlar mı. Bunların siyasi uzantıları hayır diyor. Bunların dışında hayır diyeceklere kimse kötü bir söz söylemedi. Peki evet diyecek olanlara ne dediler, hain demediler mi, satılmış demediler mi. Kemal Kılıçdaroğlu bir toplantıda kan dökülür, başkanlığı kan dökmeden getiremezsiniz demedi mi, ne demek kan dökmek, bunlar hep sizin aklınızı karıştırmak için, algı operasyonu yapıyorlar.”
Panelin sonunda izleyicilerin sorularını cevaplandıran konuşmacılara, protokol üyeleri Erzurum’un yöresel ürünlerinden çeşitli hediyeler takdim etti.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara İYİ Parti Genel Başkanı Akşener: “Mansur Yavaş, artık CHP Genel Merkezi’nin ev kölesi olmuştur" İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş hakkında, "Bugün geldiğimiz noktada Mansur Yavaş, artık CHP Genel Merkezi’nin ev kölesi olmuştur” dedi. İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, Ankara’nın Keçiören ilçesinde gerçekleştirilen iftar programına katıldı. Burada konuşan Akşener, her dönemde zorbalığa ve zorbalara karşı durduklarını belirterek, “Milletimizin istikbaline kastedenler mücadele etmek için her türlü fedakarlığı yapanlar olduk. Bir yerde haksızlık gördüğümüz vakit kim olduğuna bakmaksızın hakkı savunanlar, haksızlığa uğrayanların yanında kaya gibi duranlar olduk. 2019 yılında Ankara büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, istifayı bastığı CHP’den yeniden aday olması engellendiğinde yanında biz vardı. 2020 yılında Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in ayağını kaydırmak isteyenlerin karşısında bir tek biz vardık. 2022 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na hapis cezası haberini aldığımda Saraçhane’ye koşan bir tek biz vardık. Ama heyhat, bugün geldiğimiz noktada aldığımız karara saygı göstermek yerine hepsinin teker teker hainlik ettiği de biz olduk, İYİ Parti oldu” ifadelerini kullandı. “Mansur Yavaş, artık CHP Genel Merkezi’nin ev kölesi olmuştur” Seçimlere hür girme kararı aldıklarından beri Antalya’daki ve İstanbul’daki meclis üyelerinin CHP’den liste garantisiyle istifa ettirildiğini ifade eden Akşener, “Pazarlıkların en çirkini burada Ankara’da oldu. Hatta ABB Başkanı Mansur Yavaş, geçenlerde çıktığı televizyon programında kendi ağzıyla olanı biteni itiraf etti. Partimizden istifa ettirdiği il, ilçe başkanlarının, Ankara teşkilat mensuplarımızın şu anda kendisiyle çalıştığını söyledi. Biz bunları zaten biliyorduk. Bunu alenen televizyonda itiraf etmesine, bu pişkinliğe şaşırdım. Böyle bir ahlaksızlıkla böbürlenen bu şuursuzluğa şaşırdım. Bundan daha 12 ay önce görmek isteyipte maalesef göremediğimiz bu cesarete de ayrıca şaşırdım. Bugün geldiğimiz noktada Mansur Yavaş, artık CHP Genel Merkezi’nin ev kölesi olmuştur” açıklamasında bulundu. “Bana abla demeyin, istemiyorum” "İşi düşen hemen abla edebiyatına başlıyor” diyen Akşener, sözlerine şöyle devam etti: “Ben artık CHP yöneticilerinin yüzüne ‘abla, abla’ deyip sonra yoldaş medyalarında bana ve partime küfür kıyamet sövdürmelerinden gerçekten sıkıldım. İYİ Partililere CHP’ye kazandırdığı sürece iyi insanlar deyip kendi yolumuzda yürüdüğümüzde ‘bunlar AKP’li, faşist ve sağcı’ diye saldırmalarından artık bıktım. Beni, partimi ve bizi destekleyen vatandaşlarımızı sürekli CHP’ye bir şeyler kazandırmak zorunda olan paryalar olarak görme şımarıklığından da artık usandım. Bana abla demeyin, istemiyorum. Çünkü sizin bana vıcık vıcık riyakarlıkla abla demeniz beni samimiyetle ablası, kardeşi ve annesi gören milletimize yapılmış koca bir hakarettir.”
İstanbul Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Uraloğlu: "Kilyos Tüneli, 2026 yılı sonunda hizmete açılacak" Kilyos Tüneli şantiyesinde incelemelerde bulunan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, "İnşallah projemizi 2026 yılının sonuna doğru bitirerek hizmete açacağız. Sarıyer-Kilyos Tüneli ile vatandaşlarımız Avrupa Yakasını neredeyse bir boydan bir boya geçebilecek" dedi. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Kilyos Tüneli şantiyesinde incelemelerde bulundu. Uraloğlu, incelemenin ardından yaptığı İncelemenin ardından açıklama yaptı. Uraloğlu, Bakanlık olarak İstanbul’da yaptıkları yatırımlar ile İstanbul’un trafiğine önemli ölçüde nefes aldırdıklarını belirterek, “15 Temmuz Şehitler Köprüsünden günde yaklaşık 200 bin civarında araç, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden 250 bin, Avrasya Tüneli’nden 80 bin civarı, Marmaray’da günde yapılan 300 sefer ile günde yaklaşık 650 bin insanımızı taşıyoruz. Kuzey Marmara Otoyolu’nda, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden günde yaklaşık 150 bine yakın bir araç geçişi oluyor ve bunun önemli bir bölümü de ağır taşıt trafiği. Bir yandan da bu yapılan yatırımların yapılmadığını düşünelim, bırakın İstanbul’u tüm Türkiye’yi etkilemiş olurdu. Bu projelerin ne kadar kıymetli olduğunu hep beraber yaşayarak görüyoruz” diye konuştu. “Bu projelerin ne kadar kıymetli olduğunu yaşayarak görüyoruz” Avrasya Tüp Tüneli, Marmaray, Kuzey Marmara Otoyolu başta olmak üzere çok büyük projeleri hayata geçirdiklerini vurgulayan Bakan Uraloğlu, "Bugün baktığımızda 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden günde yaklaşık 180-200 bin civarında araç geçişi oluyor. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden yaklaşık 250 bin araç geçiyor. Avrasya Tüneli’nden 80 bin civarında araç geçiyor. Marmaray’da 300 sefer yapılıyor günde ve orada yaklaşık 650 bin insanımızı taşıyoruz. Kuzey Marmara Otoyolu’nda Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde günde yaklaşık 150 bine yakın araç geçişi oluyor ve bunun önemli bir bölümü de araç taşıt trafiği. Bunların bir an olmadığını düşünelim. Bütün Türkiye’yi etkilemiş olurdu. Bu projelerin ne kadar kıymetli olduğunu yaşayarak görüyoruz. Ancak bir ihtiyaçtan öte sadece bir siyasi duruş ile bu projeyi eleştirdiler. Projemiz bugün Avrupa’nın birincisi, dünyanın altıncı büyük havalimanlarından. Geçen yıl 78 milyon kişi seyahat ettirmişiz. Hedefimiz 200 milyon ve ona yönelik yeni terminal binası ve pistlerin yapımına devam ediyoruz” dedi. “Bugünü, yarını değil, ileriki yüzyıllar planlıyoruz” Bakan Uraloğlu, İstanbul ile ilgili bir deprem riskinin bulunduğuna da işaret ederek, “İstanbul depremine yönelik ulaştırma yapılarıyla ilgili bütün önlemlerimizi aldık. Eski yapılmış olanları güçlendirdik. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün tabliyesini askıya aldık yeniden yaptık. Gece çalıştık, İstanbullu vatandaşlarımızın fark etmemesini sağladık. Bütün viyadüklerdeki deprem takozlarından tutun güçlendirilmesine kadar bütün çalışmalarımızı yaptık. Normal kullanımda ne lazımsa bunu planlarken bir taraftan da deprem durumunda İstanbul’un, öncelikle İstanbul’a acil yardım ekiplerinin ve malzemelerinin nasıl gireceği ve vatandaşların ulaşımı için projeler yapıyoruz. Bugünü, yarını değil, ileriki yüzyıllar planlıyoruz” diye konuştu. Sarıyer-Kilyos Tüneli hakkında bilgi veren Bakan Uraloğlu, ”Projemiz Kilyos’tan başlayıp Karadeniz’den İstanbul’un kuzey noktalarından başlayıp Sarıyer’e oradan Çayırbaşı Tüneli devamında da Beşiktaş’a kadar uzanacak. O güzergahtaki bütün yerleşime hizmet edebilecek. Avrupa Yakasını neredeyse bir boydan bir boya geçebilecek olan ve Murat Kurum Başkanımızın de bahsettiği ‘İki Yakaya İki Tünel’ projesinden bir tanesidir. İlk etapta burayı bitirdiğimizde ciddi bir hizmet görecektir. Devamında Beşiktaş’a kadar uzatılması gündemimizde olan işlerden bir tanesi” ifadelerini kullandı. “Zamandan 30 dakika tasarruf sağlayacağız” Bu projeyle ilgili sahilden başlayarak yaklaşık 8 bin 200 metrelik bir güzergahta yapılan 7 bin metrelik tünelin yaklaşık yüzde 30’unu bitirdiklerini açıklayan Uraloğlu, iki tüpte toplam 3 bin 850 metrelik kazı gerçekleştirdiklerini bildirdi. Çalışmaların 7 gün 24 saat devam ettiğini de belirten Uraloğlu şöyle konuştu: “İnşallah projemizi 2026 yılının sonuna doğru bitirerek hizmete açacağız. Bir kısmını tünel delme makinesi TBM ile bir kısmını ise normal aç kapa yöntemi ile yapacağız. TBM ile yüzde 60’ını geçiyoruz. Onun da imalatı yapılarak Çin’den geldi ve kurulumunu yapacağız. 110 civarında makine ve 550 kadar çalışanımızı 24 saat çalışıyor. Tüneli bitirdiğimiz de 350 bin nüfusa hizmet edecek. Devamını Beşiktaş’a kadar düşündüğümüzde İstanbul’un sahil şeridinin tamamına, Avrupa tarafının tamamına hizmet etmiş olacak. Tamamlandığında Sarıyer’den 35 dakika süren seyahat süresi sadece 5 dakikaya düşecek. Bunu Kilyos’tan Kuzey Marmara Otoyolu’na bağlayacağız. İsterseniz doğu istikametine ister batı istikametine gidin. İstanbul’un kuzeyindeki, Zekeriyaköy, Uskumruköy gibi yerleşimlere bağlantısı kolaylıkla sağlanmış olacak. En kıymetlimiz zamandan 30 dakika tasarruf sağlayacağız. Yakıttan ve karbon emisyonundan da önemli tasarruf sağlayacağız.” “1 Nisan’dan Sonra Daha Verimli Çalışmalara İmza Atacağız” Bakan Uraloğlu, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı olarak İstanbul’da hiçbir yatırıma ara vermediklerini ve çalışmalar devam ettiklerini söyledi. Uraloğlu, “Bildiğiniz gibi İstanbul’da tüm çalışmalarımızı yapıyoruz. Ancak daha iyi hizmet edebilmemiz için tüm belediye başkanlarımızla birlikte çalışabilmek önemli. Bizim için onlarla yapacağımız birliktelik çok kıymetlidir. Bu nedenle biz Cumhur İttifakı olarak gerek Sarıyer’de gerek İstanbul’un tamamında, inşallah 1 Nisan’dan itibaren de daha verimli daha iyi çalışmalara beraberce imza atmış olacağız” dedi. Öte yandan Kilyos Tüneli’ni ziyaretin ardından Bakan Uraloğlu, Sarıyer Merkez Mahallesi’nde esnaf ziyaretinde bulunarak Sarıyerliler ile bir araya geldi.
Mardin Uzmanından "1 milyon varil petrol" iddiası Jeoloji Mühendisi Fahri Çelik, yaptığı araştırmalar sonucunda Türkiye’de 2 sene içinde günlük 1 milyon varil petrol üretimine ulaşılacağını iddia etti. Jeolojik konumuna bakıldığında Türkiye’yi kalkındıracak en büyük projenin petrol olduğunu söyleyen Jeoloji Mühendisi Fahri Çelik, "Güneydoğu bölgemizde ve Türkiye’nin bazı noktalarında yaptığım araştırmalar sonucunda güzel veriler elde ettim. Türkiye’de yaklaşık 80 bin varil petrol üretimi yapılıyor. Geçen haftalarda Cumhurbaşkanı konuşmalarında Şırnak’ta günlük 100 bin varil çıkarmayı hedeflediklerini söyledi. Türkiye yaklaşık olarak kendi ihtiyacını yüzde 10 ve yüzde 15 oranında karşılayabiliyor. Mardin, Batman ve Hakkari bölgelerinde yaptığımız araştırmalar sonucunda 2 sene içinde günde 1 milyon varil petrol çıkabilecek kapasite keşfettik. 4 sene sonra da günlük 1 milyon 500 bin varil petrol üretimi gerçekleşecek imkan var. Bu gerçekleştiği taktirde 1 milyonu ülke için kullanılsa, kalan 500 bin varil de dış ülkelere satılır" dedi. Türkiye’nin en büyük sorununun petrol ve doğalgaz çıkarılmaması olduğunu dile getiren Çelik, ülkenin çok zengin yer altı kaynaklarına sahip olduğunu söyledi. Çelik, "Sondaj kuyuları açılmalı ve petrol noktalarında jeoloji mühendislerinin araştırması ile iyi şekilde çalışmalar yapılarak petrolün hangi formasyonda olduğu belirlenmelidir. Yer altı zenginliklerimizi kullanabilirsek Türk parası değer kazanacaktır" diye konuştu.
Ankara Ülkü Ocakları Genel Başkanı Yıldırım’dan, ABB Başkan Adayı Turgut Altınok’a destek Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, ülkücü hareketin Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) Başkan adayının Turgut Altınok olduğunu ifade etti. Genel Başkan Ahmet Yiğit Yıldırım, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, 31 Mart Pazar günü yapılacak olan seçimlerin Türkiye’nin istikbali için hayati önemde, stratejik bir seçim olduğunun altını çizdi. Yıldırım, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Türkiye’nin bölgesinde etken bir ülke olduğunu kaydetti. Yıldırım, Türkiye’nin Cumhur İttifakı ile siyasette yakaladığı güçlü liderlik ve istikrar ile Türk Devleti’ni çağın şartlarına hazır hale getirerek, dosta güven düşmana verir bir yapıya kavuşturduğunu söyledi. “Devlet düşmanlarının ‘kent uzlaşısı’ adı altında kanser hücresi gibi belediyelerimize sızmaya çalıştıklarını görmekteyiz” Türk ve Türkiye düşmanlarının yer aldığını ve adına ‘kent uzlaşı’ denilen oluşumun belediyelere sızma girişimine şahit olduklarını belirten Yıldırım, “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve milletinizin helal hazinesini; terör örgütü PKK’ya aktaran siyasetçi görünümlü bölücü teröristlerin; vatan, millet, din ve devlet düşmanlarının ‘kent uzlaşısı’ adı altında kanser hücresi gibi belediyelerimize sızmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Bu bağlamda kendisini; milliyetçi, vatan sevdalısı gibi pazarlayarak bölücülerin kullanışlı bir aparatı olmuş, ihanetin değirmenine su taşıyan ‘Kent Uzlaşısı’ ürünü olan bu kişilerin kutsal davamızla, ülkümüzle ve Türk milliyetçiliğiyle zerre kadar alakası yoktur, olamaz” ifadelerine yer verdi. Yıldırım açıklamalarının devamında şunları kaydetti: "‘40 yıllık geçmişimi geride bıraktım’ diyerek kendini Kandil’in uzlaşıcısı pozisyonuna düşürmüş, CHP’ye pazarlayan, DEM’cilerle omuz omuza yürüyen, bölücü terör örgütü PKK’nın elebaşı terörist Abdullah Öcalan’dan ’Apo Bey’ diye bahseden, maneviyatsız kişilik Mansur Yavaş ve onun beslemelerinden de asla ’Türk Milliyetçisi’ olmaz olamaz. Bölücülerin oylarıyla seçildikten sonra Ankara’daki 5 yılını hizmetsiz, projesiz tamamlayan Mansur Yavaş olsa olsa Birleşik Krallığın dostu ‘Yoldaş Mansur’ olur. Ankara’da avukat kimliği altında akçeli işler kovalayan, sahte senet, vergi kaçırma, kaset satma, tehdit, şantaj işlerine adı karışan, belediye başkanlığı döneminde adı rüşvet skandalıyla anılan Mansur Yavaş’ın Londra’da görüştüğü siyasilerin genelde terör örgütü PKK’ya destek veren Unmesh Desai, Jeremy Corbyn gibi kişiler olması ve Chatham House’da kurgulanması aslında onun küresel çetenin bir uşağı ve piyonu olduğunun en büyük kanıtıdır ve göstergesidir." Yıldırım, "‘Yerel özerklik şartını getireceğim’ diyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun ardından terör örgütü PKK’nın en büyük talebi olan ‘Belediyelerde mali özerklikten yanayım. Yerel yönetimler özerkliğini öncelikle mali özerklik yaparak belirlersiniz’ diyen Mansur Yavaş’tan başkası değildir. Mansur Yavaş, Ankara’ya hiçbir hizmeti ve hayrı dokunmayan, terör örgütlerinin elinde oyuncak olmuş, iradesini bölücü oylar için ipotek vermiş, çapsız, siyasi mankurttan başka biri değildir. Hal böyle iken Mansur Yavaş gibi birine milliyetçi ve vatanperver yakıştırması yapmak, Türk milleti ve devletine hakarettir” dedi. Ahmet Yiğit Yıldırım, Cumhur İttifakı’nın ABB Adayı Turgut Altınok’a desteklerini yineleyerek şunları söyledi: “Milliyetçi Ülkücü Hareketin Ankara’daki adayı bellidir; çalışkan, üretken ve saygın bir kişi olan Cumhur İttifakı’nın Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sayın Turgut Altınok’tur. Liderine, davasına ve teşkilatına bağlı Ankaralı her bir ülküdaşımın gönlü de, duası da, oyu da Cumhur İttifakı’nın kıymetli adayı Sayın Turgut Altınok’tan yanadır. İnanıyorum ki; 31 Mart seçimleri Cumhuriyetimizin Başkenti Ankara’mızda, terör örgütleriyle kol kola girmiş, ’Kent Uzlaşısı’ adı altında DEM’lenenlerin değil, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedefine inanmış, üretken belediyecilik anlayışına sahip Cumhur’un zaferiyle sonuçlanacaktır."