EKONOMİ - 09 Kasım 2018 Cuma 10:39

13'üncü SteelOrbis Çelik Konferansı gerçekleşti

A
A
A
13'üncü SteelOrbis Çelik Konferansı gerçekleşti

13'üncü SteelOrbis Çelik Konferansı Türkiye, uluslararası çelik sektörü oyuncuları ve üst düzey yöneticileri ile bir araya getirdi.

Uluslararası konuşmacıların sunumları ile küresel pazarlar hakkında bilgi veren ve ünlü ekonomistlerin Türkiye ve dünya ekonomisi hakkındaki yorumları ve sektör dışı konuşmacıların katılımıyla 13'üncü SteelOrbis Çelik Konferansı Türkiye gerçekleşti. Ekonomist Murat Sağman'ın da katılımcılar arasında yer aldığı konferansta çelik sektörünün özel isimleri sektörün sorunlarına ve çözüm yollarına değindi, ekonomiyle alakalı tespit ve çözüm önerileri ile ilgili görüşlerini sundu. 

2018 içinde dünya çelik sektöründe göstergelerin olumlu olduğunu ve bunun çoğunlukla Çin’den kaynaklı olduğunu söyleyen Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Dr. Veysel Yayan, “Yılın ilk dokuz ayında dünya ham çelik üretiminde görülen yüzde 4,7’lik büyüme içinde Çin’in katkısı yüzde 6,1, diğer hızlı gelişen ülkeler yüzde 20 ve üzerinde büyüme gösteren İran ve Vietnam" dedi.

"Kapasite kullanım oranlarında mütevazi bir iyileşme var"
2018 yılında ham çelik üretiminin önceki yıla göre düşebileceği yönünde göstergeler bulunduğunu çünkü tüketimin çok gerilediğini ifade eden Yayan, “Kapasite kullanım oranlarında mütevazi bir iyileşme var. Beş yıldır aynı noktalarda seyreden kapasite kullanım oranlarının yurt içindeki talebin yetersizliğinden değil, ithalatı teşvik eden dış ticaret politikasından kaynaklanıyor" şeklinde konuştu.

"Çinli çelik üreticileri daha dengeli bir üretim ve satış politikası izliyor"
'Çelik Piyasalarında Yeni Ufuklar" konferansında, küresel çelik sektörünün gündemindeki konuları ve Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri ele alarak, katılımcılarla gelecek döneme dair görüşlerini paylaşan Oyak Maden Metalürji Gurubu Pazarlama ve Satış Koordinatörü Başak Turgut, “Çin artık çok kontrollü hareket ediyor. Özellikle devlet teşviklerini çok önemli bir mekanizma olarak kullanıyor. Piyasaya ciddi bir likidite sunuyor ve alt yapı harcamalarına yüksek yatırımlar yapıyor. Çinli çelik üreticileri ise daha dengeli bir üretim ve satış politikası izliyor. Bu şartlar altında önümüzdeki dönemde Çin’in küresel piyasalarda bir problem teşkil edeceğini düşünmüyorum. Öte yandan, tüm ülkeler kendi sanayilerini korumak adına adımlar atarak, sanayi üretimlerinin desteklenmesi ve ekonomilerinin belirli bir istikrara oturması için çalışıyor" dedi.

"2019 yılında gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin yavaşlaması bekleniyor"
2019 yılında gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin yavaşlamasını beklediklerini, gelişmekte olan ülkeler için ise büyüme tahminlerin kesin olmadığını belirten JFE Steel Corporation Kurumsal Planlama Yöneticisi Kazuo Mike Fujisawa, Çin’in küresel yatırımlara olan katısının giderek azaldığını söyledi.

Japonya ve Güney Kore’de çelik talebinin 2018 ve 2019 yıllarında sabit kalmasının beklendiğini belirten Fujisawa, Güney Doğu Asya ülkelerinde ise talebin kademeli olarak arttığını ifade ederek, Hindistan’da da çelik talebinin yüzde 6-6,5 gibi yüksek bir artış kaydederek 2022 yılında 113 milyon ton, 2030 yılında 300 milyon ton olacağının tahmin edildiğini söyledi. Fujisawa’ya göre, Avrupa’da çelik talebi devamlı bir yükseliş kaydedecek, ABD’de çelik tüketiminin normal bir artış gösterecek.

Konferansın üçüncü oturumunda Çelik Boru İmalatçıları Derneği (ÇEBİD) Genel Sekreteri Mehmet Zeren, Yassı Çelik İhracat İthalat ve Sanayicileri Derneği (YİSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Demiruz ve Bilecik Demir Çelik Genel Müdürü Muammer Bilgiç çelik sektörü genelinde üretim, tüketim, ithalat ve ihracat rakamlarını katılımcılarla paylaştı.

2017 yılında 5 milyon ton üzerinde boru üretimi yapıldığını bu yılın ilk ayında ise Nisan'dan itibaren iç piyasadaki daralmayla birlikte üretimde düşüş görüldüğünü belirten ÇEBİD Genel Sekretörü Mehmet Zeren, "Yıl sonunda ise üretimde önceki yıla oranla yüzde 10-15 gibi bir küçülme bekleniyor" ifadelerini kullandı.

İhracatta şu ana kadar bir sıkıntı yaşamadıklarını söyleyen Zeren, "Geçtiğimiz sene 1,57 milyon ton olan ihracat, bu sene Ocak-Ekim döneminde 1,76 milyon ton. İthalatta ise az da olsa yüzde 5,45 oranında bir düşüş görüldü" açıklamalarını yaptı.

Türkiye’nin 2017 yılında 17,7 milyon ton olan yassı tüketiminin bu yıl sonunda da çok fazla düşüş göstermeyeceğini belirten yassı sektörü hakkında bilgi veren Gökhan Demiruz, “2018 yılı için ihracatta 1 milyon ton artış, ithalatta ise 1 milyon ton düşüş bekliyoruz. Toplam ithalatın yüzde 38’ini dahilde işleme rejimi kapsamında yapıldı” açıklamalarında bulundu.

Katılımcıları uzun ürünlerdeki son rakamlar hakkında bilgilendiren Muammer Bilgiç, "Eylül ayında Türkiye’nin tarihindeki en yüksek ihracatı ancak aynı ayda 91 ayın en düşük uzun üretimini ve 79 ayın en düşük uzun ürün tüketimini gerçekleştirdiler" dedi.

ABD ve AB'nin en büyük tüketiciler olduğunu dolayısıyla bu bölgelerdeki önlemlerin en kritik etkiye sahip olduğunu belirten ve bazı ülkelerin bu bölgelere ihracat yapamaz hale geldiğini söyleyen Güvenç Temizel, "Özelikle Section 232 vergilerinin tüm dünyada çelik akışlarını değiştiriyor, bu yüzden diğer ülke ve bölgeleri ABD’ye girmeyen malların nereye gideceği korkusu sarıyor. Bu nedenle AB’nin koruma önlemi soruşturması başlattığını, Kanada’nın önce ABD’ye yüzde 25 vergi getirip daha sonra da koruma önlemi soruşturması açıyor" açıklamalarında bulundu.

Koruma önlemlerinin ikiye ayrılması gerektiğini söyleyen Fatih Çıtak ise "Birinci grubun gerçekten haksız ticareti önlemek için zorunlu bir koruma olduğunu ikinci grubun ise Section 232 gibi herhangi bir analize dayanmayan sadece ulusal güvenlik ya da başka karşı argümanlarla getirilenlerin ise dünya ekonomisi için bir risk oluşturuyor" şeklinde konuştu.

Gülçin Coşkan

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Doç. Dr. Savaş Eğilmez; “Türk Devleti birçok bölgede barışı tesis ediyor” Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Eğilmez, Türk devletinin bir çok bölgede barışı tesis ettiğini söyledi. Türklerin tarihleri boyunca coğrafi olarak çok geniş, ekonomik olarak zengin, nüfus olarak kalabalık ve çok uluslu, askeri olarak da çok güçlü devletler kurduğunu ifade eden Doç. Dr. Savaş Eğilmez, “Türk kültürünün ve Türk iktidarının en önemli unsurları adalet ve hoşgörüdür. Dolayısıyla kurdukları devletlerle hakim oldukları coğrafyalarda ve yönettikleri kavimler üzerinde adaleti, hoşgörüyü ve dolayısıyla da barışı tesis etmeyi başarmışlardır. Son devletimiz Türkiye Cumhuriyeti, coğrafi olarak Türk tarihinin küçük diyebileceğimiz devletlerinden biridir. Türk Devleti yüz ölçümü olarak seleflerine nazaran küçük olsa da kültürel mirasının ortaya çıkardığı etki oldukça büyüktür. Türk ordusunun varlığı, Cumhuriyet döneminin en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Nitekim son yıllarda Türk Devleti’nin çeşitli alanlarda mesafe kat edip oldukça güçlenmesi, bahsettiğimiz güçlü mirastan gelen sorumlulukla birleşince, bulunduğu her bölgede barışı tesis eden Türk ordusunun varlığı, Cumhuriyet döneminin en geniş sınırlarına ulaşmıştır” diye konuştu. Türk Devletinin; KKTC, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk, Libya, Suriye, Irak, Katar, Somali’de barışı koruma adına askeri varlığını sürdürmeye devam ettiğini anlatan Doç. Dr. Savaş Eğilmez, “Aynı zamanda Türk donanması, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi ile artan gerginliklerin tam da merkezinde, enerji ve bölgesel çıkarlar üzerinde çok önemli bir güç odağı olarak Akdeniz ve Ege denizlerinde devriye gezip, bölgenin tamamına güçlü varlığını hissettirmeye devam ediyor” diye konuştu. Libya Doç. Dr. Savaş Eğilmez, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Libya’nın doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter, ülke içinde daha fazla bölgeyi silah zoruyla kontrolü altına alırken, darbeci lidere bazı Avrupa ve bölge ülkeleri de destek veriyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, ve Fransa gibi ülkelerin desteğini alan Hafter’in, Nisan 2019’da milislerine Trablus’u ele geçirmek için saldırı emri vermesiyle, zaten uzun süredir istikrarsızlıkla boğuşan Libya yeni bir şiddet sarmalına sürüklendi. Hafter, bölgesel destekçilerinden tedarik ettiği mali kaynak, ağır silah, paralı asker, silahlı insansız hava araçları (SİHA), savaş uçakları ve bunları kullanacak askeri danışmanlık desteğiyle Trablus’un kapılarına kadar dayandı. Başından beri Hafter ve bölgesel destekçilerinin, başkenti ve ülkeyi silah zoruyla kontrol altına alma niyetindeki bu darbe girişimine karşı çıkan Türkiye, uluslararası meşruiyete sahip Libya hükümetine desteğini açıkladı. Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan hükümeti desteklemek için Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) bağlı askeri uzmanlar Libya’ya gelerek, Libyalı muhataplarına danışmanlık hizmeti vermeye başladı. Türkiye’nin destekleri neticesinde Libya’da Başbakan Fayez al-Sarraj hükümeti Hafter’e karşı üstünlüğü ele geçirdi. Suriye Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesi, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleştirilen en büyük dış operasyonlardan biri. Türk devleti, 2016 yılında hem DEAŞ hem de ABD destekli PKK/PYD terör örgütüne karşı Suriye’nin kuzeyine yönelik barış harekâtları düzenlemeye başladı. Türk Devleti, Mart 2017 tarihinde Fırat Kalkanı, bir yıl sonra Zeytin Dalı ve Ekim 2019 tarihinde düzenlediği Barış Pınarı harekâtları ile Suriye’deki yerleşim yerlerine barış ve huzur getirdi. Türk birlikleri ayrıca, Suriye’deki savaştan Türkiye’ye kaçan 3 milyondan fazla Suriyeliyi evlerine dönmeye teşvik etmek ve yeni bir mülteci dalgasını önlemek ayrıca bölgede bir terör koridoru oluşmasını engellemek amacıyla Kuzey Suriye’nin önemli bir kısmını kontrol altında tutmaya devam ediyor. Irak Kuzey Irak bölgesi PKK terör örgütünün yapılanması nedeniyle hayati öneme sahiptir. Uzun yıllardır bölgeye yerleşen ve yayılan terör örgütü Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmektedir. İrili ufaklı birçok kamp bölgeye yayılmış durumdadır. Terör örgütü Türkiye, İran ve Suriye sınırlarının sağladığı avantajları kullanmaktadır. Her üç sınıra yakın olmak örgüte uygun coğrafya, maddi imkân ve silah temini açısından güvenli bir ortam sağlamaktadır. Uyuşturucu ticaretinden silah ve insan kaçakçılığına kadar birçok alanda önemli gelirler elde edilmektedir. Suriye ve Lübnan’dan Kandil bölgesine geçişle beraber Türkiye’yi hedef alan birçok terör eylemi bu bölgeden yönetilmiştir. Türkiye içine rahatlıkla geçilerek terör faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Kandil bölgesi sahip olduğu zorlu coğrafi şartlar ve İran-Irak sınırlarını kapsayan konumuyla PKK terör örgütünün rahatlıkla hareket edebildiği bir bölge konumundadır. Türkiye’nin bu bölge üzerinde direkt bir kontrolünün olmaması terör örgütünün kendini güvende hissetmesine yol açmaktadır. 1980’lerden itibaren TSK gerçekleştirdiği başarılı sınır ötesi operasyonlarla PKK’yı birçok kez dağılma noktasına getirdiyse de bu bölgenin sahip olduğu konum sayesinde örgüt yeniden toparlanabilme imkânı yakalamıştır. Bu durum karşısında terörle mücadeleyi daha etkin kılabilmek için Türkiye bölgede askeri üsler kurma yoluna gitmiştir. Katar Türkiye ile Katar arasında varılan anlaşma gereği Türk askerinin başkent Doha’da bulunan El Rayyan Üssü’nde bulunması kararlaştırıldı. Katar’da açılan askeri üsse izin veren ilk adım olan “Türkiye-Katar Askeri İş Birliği Anlaşması” 2015’in Mart ayında Meclis Genel Kurulu’ndan ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın onayından geçmişti. Resmi kaynaklara göre Katar’da bulunacak Türk birliğinin asli görevi; “Gerçekleştirilecek müşterek/birleşik tatbikatların ve eğitimlerin vasıtasıyla Katar’ın savunma imkânının ve kabiliyetlerinin geliştirilmesinin desteklenmesi, her iki tarafın da diğer ülkelerin silahlı kuvvetleri ile eğitim/tatbikatlar icra edebilmesi, terörizmle mücadele ile uluslararası barışa katkı sağlamak” şeklinde belirlenmiştir. Somali Türkiye, 2017 yılında en büyük denizaşırı üssünü Mogadişu’da açtı; burada Türk askerleri, onlarca yıldır süren iç çatışmalarla harap olmuş bir ülkenin yeniden inşasına yardımcı olmak amacıyla Somalili askerlere eğitim veriyor. Türkiye, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Erdoğan’ın 2011’deki ziyaretinden bu yana Afrika Boynuzu’ndaki yerini güçlendirerek eğitim, sağlık ve güvenlik gibi hizmetlerin canlandırılmasına yardımcı oluyor. Türkiye 2015 yılında Somali ile savunma ve sanayi anlaşmaları da imzalandı. Azerbaycan Türkiye silahlı kuvvetlerinin ayrıca Kardeş ülke Azerbaycan’da faaliyetlerini sürdürüyor. Türkiye, işgalci Ermenistan ile mücadelesinde ortak askeri eğitim ve tatbikatların yanı sıra başta Türk yapımı insansız hava araçları, füzeler ve elektronik savaş cihazlarının da bulunduğu yeni savunma sistemleri sağlama noktasında Azerbaycan’ı bir çok alanda desteklemektedir.”