EKONOMİ - 22 Aralık 2014 Pazartesi 15:24

Ağır siyasi dalgalanma endişe verici

A
A
A
Ağır siyasi dalgalanma endişe verici

TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer, özellikle yakın coğrafyada enerji piyasalarını doğrudan etkileyen Rusya ve Ukrayna arasında süregelen gerilim ve Orta Doğu’da gözlemlenen ağır siyasi dalgalanma endişe verici boyutta olduğunu açıkladı.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer’in ‘World Energy Outlook 2014’ raporu Türkiye tanıtımı açılış konuşması yaptı. Özellikle yakın coğrafyada enerji piyasalarını doğrudan etkileyen Rusya ve Ukrayna arasında süregelen gerilim ve Orta Doğu’da gözlemlenen ağır siyasi dalgalanma endişe verici boyutta olduğunu açıklayan Dinçer

“2014 yılı itibarıyla küresel ekonominin zayıf toparlanma eğilimi bir dizi jeopolitik risk ile gölgelenmiş durumdadır. Üstelik yeni tecrübe etmeye başladığımız bu küresel ölçekte etkileri olan jeopolitik risklerin artması hiç de azımsanacak bir olasılık değildir. 2015 yılına girerken, bir yandan mevcut jeopolitik risklerin ne şekilde yönetileceği konusunu iyi öngörmek ihtiyacı içerisindeyiz, diğer yandan ise, gerek gelişmiş gerek gelişmekte olan ülke gruplarında sistematik olarak düşüş gösteren büyüme oranlarının yönetimi sorunu ile karşı karşıyayız.

Böyle bir arka planda, enerji başta olmak üzere tüm emtia piyasalarındaki hareketlilik gerek 2014 yılı gerekse önümüzdeki yılı ayrıca kritik bir dönem haline getirmektedir. Petrol fiyatı başta olmak üzere emtia piyasalarında gözlemlemekte olduğumuz bu olağanüstü hareketlilik, fırsat ve tehditleri içinde barındıran bir gelişme. Ama bu gelişme her durumda küresel iktisadi toparlanmayı daha karmaşık hale getirmekte” olduğunu ifade etti.

Dinçer “ABD ve Kanada’da konvansiyonel olmayan petrol üretimi artıyor. Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da bazı ülkelerde üretim yeniden hızlanıyor. Bunun yanı sıra, Çin’deki büyüme kaybının kalıcı bir niteliğe dönüşmesi, Rusya’ya yönelik kapsamlı yaptırımların dünya ticareti üzerindeki olumsuz etkisi ile birlikte küresel ekonomik toparlanma beklenenden de daha yavaş gerçekleşiyor. Hem arz ve hem talep dengesindeki bu değişim, petrol fiyatlarını 2009 yılındaki seviyesine düşürmüş durumda. Mevcut durum, enerji denklemini değiştiriyor.

Enerji politiği, oyuncuları farklılaştırırken, enerji ekonomisi de konvansiyonel olmayan kaynakların gelişimine bağlı olarak önemli bir değişime uğradı. ABD’nin kaya gazı üretimine bağlı olarak net enerji ihracatçısı olması ve P5+1 müzakerelerinin bölge ekonomisi ve enerji denklemi üzerindeki etkileri kuşkusuz takip edilmesi gereken önemli gelişmelerdir. Elbette, petrol fiyatlarındaki bu serbest düşüş durumunun farklı ülkeler için farklı sonuçları olacak. Bu durumda, enerji ithalatçısı bir ülke olarak düşen enerji fiyatlarının hem enerji sektörümüz hem de ekonomimizin bütünü için önemli bir fırsat penceresi yaratması mümkündür, ancak bu fırsat penceresini en iyi şekilde kullanabilmek için bir dizi reform ihtiyacı içinde olduğumuz açıktır. Bir başka deyişle, düşük enerji fiyatlarının rehavetine kapılmamalıyız. Bu çerçevede, enerji piyasasının serbestleşmesine yönelik düzenlemeleri hayata geçirmeli; düşük karbon teknolojilerine geçişi ve enerji verimliliği yatırımlarını hızlandırmalıyız.

Enerji fiyatlarının neden olacağı cari işlemlerdeki olumlu gelişme ancak rekabet gücümüzü ve toplam faktör verimliliğini artıracak olan bir dizi yapısal reformun hayata geçirilmesiyle kalıcı hale dönüşebilir. Bu yapısal reform listesi TÜSİAD’ın ayrımlı bir şekilde çalıştığı ve düzenli bir şekilde hükümetle paylaştığı bir listedir; bu yapısal reform listesinin en azından bir bölümünün genel seçimlerden önce hayat geçmesi elzemdir” ifadelerini kullandı.

Dinçer sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’yi, onu hem içinde bulunduğu gelişen piyasa ekonomisi grubundan hem de sanayileşmiş ülke büyüme dinamiğinden ayıran bazı fırsatları var Bu fırsatların önemli bir bölümü kalkınma başlıklarıyla, bir bölümü ise yapısal reformları gerçekleştirme performansıyla ilişkilendirilebilir. Türkiye doğru yapısal reform kümesini doğru zamanda uygulamak suretiyle şu aralar yüzde 3’ler civarına kilitlenmiş büyüme düzeyini yeniden yüzde 5’lere doğru çekebilir. Bu durumda, çevre coğrafyamızda yaşanan siyasi belirsizliklere rağmen Türkiye uzun dönem büyümesini yine yüzde 5’ler seviyesine çıkarabilir.

Bu da doğal olarak, doğal gaz tüketimimizin 2023’te 70 milyar metreküpe çıkmasına, elektrik talebimizin ise 2020 yılına kadar yıllık ortalama yüzde 5,5-6 civarında artmasına sebep olacaktır. Öte yandan, 2023 perspektifi veri alındığında, enerji sektöründeki yatırım ihtiyacımızın da 120 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu artan enerji ihtiyacı bir yandan arzın güvenliğini kritik hale getirmekte ama bir yandan da enerjinin etkin kullanımı için bir dizi verimlilik politikası, piyasa yapısı ve idari kapasitede bazı reformların hayata geçirilmesini gerektirmektedir.

Daha önce belirttiğim gibi, jeopolitik riskler enerji piyasalarını her açısıyla değiştiriyor ve zorlaştırıyor ama bulunduğumuz coğrafya, kabul etmemiz gerekir ki Türkiye’yi jeopolitik risklere aşırı duyarlı hale getirmekte. Bu nedenle plan ve stratejilerimizin sürekli revize edilerek orta-uzun vadeli bir yapıda geliştirilmesi kaçınılmaz. Bu noktada enerji sektörüne sadece ulusal ihtiyaçlar çerçevesinden bakmamalıyız. Bulunduğumuz jeostratejik konum, enerji üreticisi ve tüketicisi ülkelerin projeksiyonlarını plan ve stratejilerimizin ayrılmaz bir parçası yapmamızı gerektiriyor. Bu yaklaşım Türkiye’yi bir enerji hub’ı yapma projesinin de olmazsa olmaz bir unsuru”.

Enerji yatırımları doğası gereği büyük ölçekli ve uzun vadeli olmak durumunda olduğunun vurgulayan Dinçer: “Bu noktada, özel olarak altını çizmek istediğim husus öngörülebilirlik… Makroekonomik ve politik istikrar; yapısal reformlarda kararlılık; şeffaf ve yatırımı özendirici hukuki düzenlemeler, öngörülebilir enerji piyasaları ve dolayısıyla sektördeki yatırım kararları açısından da kritik önem taşıyor. Makroekonomik istikrarda geçtiğimiz 10 yılda Türkiye’nin büyük kazanımları oldu. Bu kazanımların devamlılığının ancak yapısal reformlara olan bağlılığımız ile sağlanabileceğini her fırsatta yineliyoruz. Ekonominin bütünü için önermekte olduğumuz bu reformlar enerji piyasalarında yatırım ortamının iyileştirilmesi konusunda da geçerliliğini koruyor” ifadelerini kullandı.

Dinçer; “Tariflemeye çalıştığım bu resmin etkili bir şekilde hayata geçirilebilmesine yönelik önemli adımlar atıldı ve bu süreç devam ediyor. Elektrik Piyasası Kanunu’nda yapılan değişiklikten sonra, Doğal Gaz Piyasası Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik tasarı da bizim için özel önem arz ediyor. TÜSİAD olarak arzumuz, bu tasarının serbest, şeffaf ve likit bir doğal gaz piyasası oluşturacak şekilde ivedilikle yasalaşmasıdır. Zira elektrik piyasasında arzu edilen serbestleşme, doğal gaz piyasası serbestleşmeden sağlanamayacaktır. Bu noktada bir diğer önemli husus BOTAŞ’ın piyasadaki payıdır. Tasarıda belirtildiği üzere BOTAŞ’ın ithalattaki payının düşürülerek diğer piyasa oyuncuları gibi hareket etmesinin sağlandığı bir piyasa yapısı oluşturulmalıdır. Öte yandan, enerji piyasalarının bütününde enerji fiyatlarının arz-talep dengesinde ve maliyetleri yansıtır bir şekilde oluşması az önce bahsettiğim öngörülebilirliğin sağlanmasının yanı sıra kamu maliyesinin sürdürülebilirliği için de birincil önceliğimiz olmalı. Fiyat öngörülebilirliğinin şeffaf bir pazarda oluşabilmesi içinse EPİAŞ’ın likit ve işler bir piyasa olarak faaliyete geçmesi büyük önem taşıyor” dedi.

"TÜSİAD OLARAK ENERJİ KAYNAKLARIMIZI ÇEŞİTLENDİMEMİZİN ÖNEMİNİ HER FIRSATTA DİLE GETİRİYORUZ"

TÜSİAD olarak enerji kaynaklarımızı çeşitlendirmemizin önemini her fırsatta dile getirdiklerini ifade eden Dinçer: “Bakanlığımızın da gerek yerli kaynakların geliştirilmesine gerek yeni tedarik kaynaklarına erişim sağlamasına yönelik gösterdiği ciddi çabaları mevcut. Hem ‘Yerli Kaynaklara Dayalı Enerji Üretim Öncelikli Dönüşüm Programı’, hem de Bakanlığımızın bu ayın başında paylaştığı Stratejik Plan, bu amaca yönelik birçok önemli eylem içeriyor. Bu noktada, ilgili eylemler hayata geçirilirken yerli fosil kaynaklarımıza yönelik teşvik ve desteklerin piyasayı olumsuz yönde etkileyecek unsurlar içermemesine özen göstermemiz gereğine dikkat çekmek istiyorum. Şuana kadar arz güvenliğinin tedarik ayağına yoğunlaştım. Ancak talep tarafında da alabileceğimiz birçok tedbir mevcut. Enerjinin hem üretim hem de tüketim tarafında verimlilik, enerji ithalatçısı ve büyüyen ekonomiler için ihmal edilemeyecek kadar önemli bir konu. Enerji talepleri yatay seyreden gelişmiş ekonomilerle karşılaştırdığımızda, enerji talepleri hızla artan gelişmekte olan ülkelerin enerji verimliliğine yönelik yatırımlarının oldukça düşük kaldığını görüyoruz. Türkiye olarak bu istatistiğin istisnası olmamız gerekiyor. Enerji verimliliğinde, özellikle sanayide önemli kazanımlar elde edebiliriz. Bu vurguyu Enerji Verimliliğinin Geliştirilmesi Programında da memnuniyetle görmekteyiz. Bununla birlikte, tüketime yönelik tedbirlere yoğunlaşırken, enerji üretim süreçlerimizi de gözden geçirmeyi ihmal etmemeliyiz. Enerji üretimindeki teknolojik ilerlemeler, verimliliğin önemli derecede artırılmasını mümkün kılıyor. Netice itibariyle, enerji üretimindeki verimliliğin üzerinde titizlikle durulması gerektiğine inanıyoruz” dedi.

Dinçer konuşmasına şöyle devam etti: “Geçtiğimiz hafta sonu enerji sektörünü de son derece yakından ilgilendiren İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 20. Taraflar Konferansı sonuçlandı. İklim değişikliği müzakerelerine TÜSİAD olarak büyük önem gösteriyoruz ve her sene olduğu gibi bu sene de Lima’daki konferansa katılım sağladık. Buradaki gelişmeleri Ocak ayında yapacağımız bir toplantı ile de değerlendirmeyi planlıyoruz. Bu konferansta gelinen nokta, küresel sıcaklık artışını sınırlandırma hedefine yönelik 2020 yılı sonrasına ilişkin katkıların ortaya konacak olması nedeniyle önümüzdeki dönem için son derece önemli. Hepimizin bildiği gibi 2015 yılı sonunda bu sürecin bir anlaşmayla sonuçlanması bekleniyor.

Bu öngörülen anlaşmanın hayata geçirilmesi, enerji bağlantılı politikaların hassasiyetle ele alınmasını gerektirecek. Arz güvenliği açısından önemli bir fırsat sunan yenilenebilir enerji kaynakları, içerisinde bulunduğumuz bu zor denklemde düşük karbon teknoloji ağırlıklı bir ekonomik yapıya geçiş için de önemli bir role sahip. Yenilenebilir enerji yatırımlarımız artmakla birlikte, yaratılabilen kapasite yeterli olmaktan çok uzak. Potansiyelimizin neden bu derece düşük bir bölümünün yatırıma dönüştürülebildiği konusunun ciddiyetle irdelenmesi ve bu noktada yatırım ortamının iyileştirilmesi için ilgili tedbirlerin alınması gerektiğine inanıyoruz. Bu doğrultuda, ’Yerli Kaynaklara Dayalı Enerji Üretim Programı’nda yer alan yenilenebilir enerjiye yönelik eylem maddelerinin güçlendirilmesinin önemini vurgulamak isterim”.

Enerji piyasalarında yaşamakta oldukları mevcut kısıtların ve bölgesel belirsizliklerin daha rekabetçi, daha şeffaf, daha verimli ve daha az karbon yoğun bir enerji piyasasına geçiş için bir fırsat olarak görülmesi gerektiğini vurgulayan Dinçer: “Bu dönüşümü kolaylaştıracak stratejik vizyonun benimsenmesi ve düzenlemelerin bu bakış açısıyla uygulamaya konulması gerektiğine inanıyoruz. 1 Aralık’ta Türkiye’nin başkanlığını devraldığı G20’nin önümüzdeki dönemde öncelikli konularından birinin ‘enerjinin sürdürülebilirliği’ olması ve bahsetmekte olduğumuz tüm bu hususları küresel ölçekte tartışma fırsatı, vizyonumuza kuşkusuz önemli katkılar yapacaktır. B20 önerilerine yönelik iş dünyasının en temel önceliği olarak öne çıkan sürdürülebilir ve yeşil büyüme konularının da bu G20 başlığı ile çakışıyor olması, bu konuda 2015’te somut adımlar atılması umudunu artırmıştır” ifadeleri ile konuşmasını bitirdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Ali Koç: "İsteğimiz, TFF seçimlerinin haziran ayı başında olması" Kulüpler Birliği Başkanı Ali Koç, TFF seçimlerinin haziran ayı başında yapılmasının uygun olduğunu belirtirken, kulüplerin ortak düşüncesinin yeni bir kadroyla yeni sezon hazırlıklarının yapılmasının daha iyi olacağını aktardı. Kulüpler Birliği Vakfının Maslak’ta bulunan binasında basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Fenerbahçe ve Kulüpler Birliği Başkanı Ali Koç, 18 Temmuz’da yapılacağı açıklanan Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) seçimli genel kurulunun, tarihinin değiştirilmesinin tek gündem maddesi olduğunu dile getirdi. Koç, "Türk futbolunun menfaati için seçimlerin en kısa zamanda yapılması. Bunun için muhtelif yöntemler var. Hukuken bunun iki yöntemi var. İmza toplamayla seçime gidersek en erken haziran ayının üçüncü haftasında seçim oluyor. Ama bizim istediğimiz haziran ayının başında olması. Bunun için de Türkiye Futbol Federasyonunun alacağı kararla mümkün. 18 Temmuz’un, yeni sezon yapılanması ve yeni gelecek başkanın elini kolunu bağlaması açısından uygun olmayacağını düşünüyoruz. Bu konuda fikir birliği var. Diyalogla yapalım, diyalog ve imzayla yapalım, imzayla zaten yapmak zorundalar gibi değişik düşünceler var. Burada mutabık kalınan konu, seçimlerin en kısa tarih olan haziran ayı başında olması. TFF’nin iradesiyle yapılacak seçimin en çabuk yapılma takvimi 22 gün. Bugünden hareket edersek mevcut sezonun bitiminde seçimlerin yapılması söz konusu. Yeni gelecek federasyonun önünün daha açık olacağını düşünüyoruz. kulüpler Birliği olarak ortak hareket etme kararı aldık. Haziran ayı için seçim isteyeceğiz. Bir heyet oluşturduk. Bu heyet, TFF’yi ziyaret ederek aldığımız kararları, duygu ve düşünceleri kendilerine aktarıp, erken seçimi neden talep ettiğimizi anlatacaklar. Bu arada imza toplama süreci de devam edecek. Arada bayram olmasaydı imzalar çoktan toplanmıştı" şeklinde konuştu. "TFF yöneticilerinin kulüpleri arayarak destek konuşmaları yapmalarını yadırgadık" Toplantıda hemfikir oldukları konunun seçimlerin erken yapılması kararı olduğunu belirten Koç, şunları söyledi: "Aramızda bir konudan rahatsız olan kulüplerimiz var. İsim vermeyeceğim ama TFF yöneticilerinden bazılarının özellikle alt lig kulüplerini arayarak menfaat ve maddi anlamda destek konuşmaları yapmalarını son derece yadırgadık. TFF’nin bir yönetim kurulu üyesinin kulüpleri arayarak bu nebze kulüpleri arayarak ’imza vermeyin’ demelerini sizlerin önünde açıklamak istedik. Doğru olanı, bu arkadaşın istifa etmesidir. Burada şu anda 14 kulüp var, 6 kulüp toplantıya katılamadı. Ama net bir şekilde hepimizin tek vücut olduğu konu haziran başında seçimin yapılması. İnşallah arzuladığımız noktaya hep beraber gelebiliriz. Şayet federasyonumuz bu yönde hareket etmeyi kabul etmediği takdirde biz ikinci alternatifi elimizde tutacağız. O da birkaç gün içinde tamamlanacaktır. İmza verenler, vermeyenler diye bir ayrıştırma aramızda yok. Hepimiz bir an önce erken seçim yapılmasını istiyoruz. Burada en memnun olduğumuz konu, bir an evvel seçimin yapılması." "Genel kanı mevcut başkanın aday olmayacağı, olmasının da yanlış olduğu yönünde" TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin yapılacak seçimli genel kurulda aday olup olmayacağıyla ilgili de konuşan Ali Koç, "Mevcut başkanın aday olup olmayacağı da kafa karışıklığı konusu oldu. Bazı kulüplerde aday olacağı, bazı kulüplerde aday olmayacağı bilgisi var. Bizim anladığımız aday olmayacağı yönünde. Ancak çoğumuzun düşüncesi, yeni bir kadroyla yeni sezon hazırlıklarının yapılması daha iyi olur" ifadelerini kullandı. "Geçmişteki yöntemlere ses çıkarmazsak, aynı sorunlar devam edecektir" Diyalog konusunda bazı başkanların hemfikir olduğunu belirten Koç, yayın ihalesiyle ilgili de sorulan soruya yanıt vererek, "9 kişilik bir komite var. Orada Dursun Özbek var, Göksel Gümüşdağ var, ben varım. Bizler ana parametreleri onaylamıştık, detaylar kalmıştı. Sonrasında da rekabet kuruluna gidecekti. Son yaptığımız sorgulamada rekabet kurulu tarafından onaylandığının bilgisi geldi. Dursun Başkan gibi düşünen başka başkanlar da var. Diyalog kanallarını açık tutup orada belirleyeceğimiz 4 arkadaşımızla ikna sürecini hayata geçirmek istiyoruz. Daha şık ve zarif yöntem olduğu için bunu tercih ediyoruz. İkna yönetimi meyve vermediği takdirde diğer cephanenin cebimizde olmasını istediğimiz için imza sürecini devam ettiriyoruz. Net sayı vermeyeceğim şu anda ama arefe günü 100’e yakın imzaya geldik. Söz veren, bayramdan sonra imza vereceğini belirtenlerle sayı 200’ü buluyor. Burada hatırı sayılır sayıda başkanların düşüncesi de, bundan sonrasının doğru kurgulanması, çok adaylı bir seçim olması, futbolun içinden gelen insanlar tarafından çok adaylı seçimle federasyonun belirlenmesi. Bundan sonrasını kurgulamazsak, geçmişteki yöntemlere ses çıkarmazsak, aynı sorunlar devam edecektir" diye konuştu. Ali Koç, yabancı sayısı ve Türkiye Kupası formatıyla ilgili, "Her iki konuda da bizlerle ciddi istişareler ve toplantılar sonrasında karar alındı. Kulüplere rağmen alınan bir karar değil. Yeni gelecek yönetimin de bunu devam ettireceğini düşünüyoruz. Bizim buna karşı herhangi bir düşüncemiz yok, beraber alınmış bir karardır" değerlendirmesinde bulundu.
Ankara Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan enflasyon mesajı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ekonomi, güvenlik, deprem, hak ve özgürlükler ile terörle mücadele başta olmak üzere acil sorunlarımıza odaklanmış bulunuyoruz" dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı’nın ardından millete sesleniş konuşmasını gerçekleştirdi. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ebedi azaptan kurtuluş olan bir Ramazan-ı Şerif’in, bayramın geride bırakıldığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, rahmet, bereket ve yardımlaşma ayı olan ramazanın manevi iklimini en güzel şekilde teneffüs etmek için gayret gösterdiklerini belirtti. Ramazan Bayramı’nı da ruhuna uygun şekilde, kırgınlıkların giderildiği, birlik ve beraberliğin perçinlendiği bir kardeşlik şölenine dönüştürüldüklerini söyleyen Erdoğan, İdari izinle 9 güne çıkan bayram tatili boyunca tüm Türkiye genelinde ciddi insan ve araç trafiğinin yaşandığını ifade ederek, "Kara, hava ve demir yollarımızı kullanan kişi sayısı 120 milyonu geçti. Gerek yollarımızın kalitesi gerekse emniyet birimlerimizin aldığı tedbirler sayesinde bu yoğun süreci geçmiş yıllara göre az bir kayıpla atlattık. Muhalefetten gelen eleştirilere rağmen hizmete aldığımız köprülerin ve otoyollarımızın trafiği ne kadar rahatlattığını bir kez daha görmüş olduk” diye konuştu. Sadece Osmangazi Köprüsü’nden 5-14 Nisan arasında geçen araç sayısının 941 bini aştığını ifade eden Erdoğan, "İstanbul Havalimanında 2 milyon 213 bin yolcuya hizmet verildi. Antalya Havalimanımız 14 Nisan Pazar günü 11 bin 260 yolcuyla 2024’ün en yüksek rakamına ulaştı. Yüksek hızlı trenlerle 1 milyon insanımız seyahat etti. Benzer rakamlar diğer ulaştırma projelerimiz için de geçerlidir. Kamu-özel işbirliğiyle devletin kasasından tek kuruş çıkmadan hayata geçirdiğimiz projelerimizin milletimizin hayatını kolaylaştırma yanında ülkemiz ekonomisine de katkı sağlamasından memnuniyet duyuyoruz” değerlendirmesini yaptı. Çalışma, Turizm ve İçişleri Bakanlıkları vasıtasıyla tedbir ve denetimleri yoğunlaştıracaklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bayramın üçüncü günü Antalya’da meydana gelen teleferik kazasıyla herkesin yüreklerinin dağlandığını söyledi. Erdoğan, 1 vatandaşın yaşamını yitirdiği, 17’sinin yaralandığı elim kazada 174 insanın kabinlerde saatlerce mahsur kaldığını, AFAD ve Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere devletin birimlerinin yoğun gayretleri neticesinde 23 saat süren bir tahliye operasyonuyla 174 vatandaşın burunları kanamadan kurtarıldığını kaydetti. Kurtarma çalışmalarını gece gündüz demeden büyük bir titizlikle sürdüren 2 bin 200’den fazla personelin her birine teşekkür eden Erdoğan, kurtarılan vatandaşlara "geçmiş olsun" dileklerini iletti, yaralılara acil şifalar diledi. "Maalesef aynı vicdansızlığın bayramdan hemen önce Beşiktaş’ta yaşanan yangın faciasıyla ilgili de sergilendiğini gördük" Yaşanan olayla ilgili ihmali, kusuru ve sorumluluğu olanlara dair yargının süratle harekete geçtiğini, bilirkişi oluşturularak bir ön rapor hazırladığını vurgulayan Erdoğan, soruşturma kapsamında bu hattı işleten firma ile bakımdan sorumlu firma yetkililerinin aralarında yer aldığı 5 kişinin tutuklandığını, 8 şüpheli hakkında adli kontrol kararı verildiğini belirtti. Ana muhalefet partisi yöneticileri ve medya organlarının daha olayın ilk anından itibaren hadiseyi sulandırma, devletin kurumlarını töhmet altında bırakarak asıl sorumluları koruma çabalarının olduğunu kaydeden Erdoğan, "Maalesef aynı vicdansızlığın bayramdan hemen önce Beşiktaş’ta yaşanan yangın faciasıyla ilgili de sergilendiğini gördük. İhmaller ve skandallar zincirinin bir sonucu olarak, rızkının peşindeki 29 emekçi kardeşimiz İstanbul’un göbeğinde hayatını kaybetti. Ancak ne sendikalardan ne basın yayın kuruluşlarından ne de muhalefet cephesinden kayda değer hiçbir tepki gelmedi. Güya hak, hukuk ve adalet adına Van’a koşanlar, Beşiktaş’ta göz göre göre can veren işçiler için tek bir adım dahi atmadılar. Bunun adı sadece vicdansızlık değil, aynı zamanda iki yüzlülüktür” dedi. Hiç kimsenin siyasi kimliğini öne sürerek, sorumluları adaletten kaçıramayacağının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hem Antalya’daki hem de Beşiktaş’taki cinayetlerin faillerinin yargıya hesap vermesi için üzerimize düşeni yapacağımızın bilinmesini özellikle istiyorum. Birilerinin ihmali veya sorumluluğu dolayısıyla benzer acıların tekrar yaşanmaması için Çalışma, Turizm ve İçişleri bakanlıklarımız vasıtasıyla tedbirlerimizi ve denetimlerimizi daha da yoğunlaştıracağız” dedi. "31 Mart seçimlerinin ilk kazananı sandıktır, sandığın namusu ve itibarıdır" Yüksek Seçim Kurulunun 2 Ocak tarihli açıklamasıyla başlayan 31 Mart Mahalli İdareler seçim maratonunun suhuletle tamamlandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerin huzur içinde, en ufak bir şaibeye mahal vermeden neticelenmesinin demokrasinin kazanç hanesine yazıldığını bildirdi. Erdoğan,” Bu başarı tablosunun oluşmasında hizmeti geçen her kademedeki kamu görevlilerini ve siyasi partilerimizi tekrar tebrik ediyorum" dedi. Milletin takdiriyle göreve gelen belediye başkanları, meclis üyeleri ve muhtarlara muvaffakiyetler dileyen Erdoğan, "Seçimler sonrasında muhalefet partilerinin bir kısmının sergilediği sorumlu ve ağır başlı tavrı takdirle karşıladığımızı ifade etmek isterim. Yarınki grup toplantımızda seçim sonuçlarını tüm yönleriyle, kapsamlı bir şekilde değerlendireceğiz. Burada bir hususa değinmekte fayda görüyorum. Bir süredir istisnasız her seçim öncesinde tedavüle konulan ’son seçim’ propagandasının 31 Mart’la beraber tamamen safsatadan ibaret olduğu anlaşılmıştır. Türkiye, tüm menfi kampanyalara rağmen, bir seçimi daha alnının akıyla, dünyaya örnek olacak bir olgunlukla gerçekleştirmiştir. 31 Mart seçimleri son 22 yıldaki 18’inci demokrasi bayramı olarak siyasi tarihimize geçmiştir. 31 Mart seçimlerinin ilk kazananı sandıktır, sandığın namusu ve itibarıdır” ifadelerini kullandı. Rüştünü, gücünü ve yetkinliğini tartışmasız bir şekilde tekrar ispat eden Türk demokrasisinin, bu seçim sürecinin en büyük galibi olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunu ülkemiz, milletimiz ve gelecek kuşaklar adına kıymetli bir kazanım olarak görüyorum. Muhalefetin de artık bu konuda gerekli dersi çıkaracağını, bir daha böyle temelsiz, basit ve demokrasimize faydadan çok zarar veren argümanların arkasına sığınmayacağını ümit ediyorum” açıklamasını yaptı. Hükümet ve siyaset kurumu olarak son 21 yıldır olduğu gibi gelecekte de demokrasinin standartlarını yükseltmeye devam edeceklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu iradenin yakın zamandaki en net tezahürünün bugün 7’nci yıl dönümü idrak edilen 16 Nisan 2017’deki Anayasa Değişikliği halk oylaması olduğunu hatırlattı. Türkiye’nin, bu halk oylamasıyla yaklaşık 200 yıllık bir tartışmaya nihai noktayı koyduğunu, yönetim modeli tercihini Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden yana kullandığını belirten Erdoğan, "16 Nisan halk oylaması, modern dönem siyasi tarihimizin en büyük milli irade devrimlerinden biri olarak demokrasi mücadelemizde yerini almıştır. 14-28 Mayıs seçimleriyle de parlamenter sisteme geri dönüş tartışmaları bir daha açılmamak üzere yine milletimiz tarafından kapatılmıştır. Siyaset kurumunun, eskiye dönüş tartışmalarıyla vakit kaybetmek yerine mevcut sistemin daha da iyileştirilmesine mesai harcamasının Türkiye için çok daha faydalı olacağına inanıyorum” dedi. Böyle bir adım atılması halinde uygulamadaki 6 yıllık tecrübeler ışığında kendilerinin de bu sürece gerekli katkıyı sunmaktan memnuniyet duyacağını belirten Erdoğan, Türkiye’nin son 10 ayına damga vuran seçim gündeminin geride kaldığını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ekonomi, güvenlik, deprem, hak ve özgürlükler ile terörle mücadele başta olmak üzere acil sorunlarımıza odaklanmış bulunuyoruz. Kovid-19 salgınıyla başlayan, sonrasındaki gelişmelerle derinleşen küresel ekonomik kriz, özellikle enflasyon boyutuyla halen devam ediyor” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, üretim, istihdam, yatırım ve enflasyonu kontrol altına alma konusunda gelişmiş ekonomiler dahil hemen herkesin ciddi sıkıntılar yaşadığını kaydetti. "Ekonomideki yol haritamıza sıkı sıkıya bağlı kalıyoruz" Yakın çevredeki gerilimlerin ve çatışmaların da etkisiyle olumsuzlukların yansımalarının Türkiye’de de hissedildiğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir taraftan her gün bir yenisi patlak veren bölgesel krizleri yönetirken diğer taraftan da ekonomideki yol haritasına sıkı sıkıya bağlı kaldıklarını dile getirdi. Geçen sene uygulamaya koydukları Orta Vadeli Programın (OVP) müspet sonuçlarını görmeye başladıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "2023 yılını yüzde 4,5’lik büyüme oranıyla kapattık. Tarihimizde ilk kez milli gelirde 1,1 trilyon doları, kişi başına düşen gelirde ise 13 bin doları aşmış olduk. Satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük 11’inci ekonomisiyiz. 2024’ün ilk çeyreğine ait veriler net ihracatın büyümemize önemli katkı sağladığını ortaya koyuyor. 2024 yılının ocak-mart arasında ihracat, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 3,6 oranında artışla 63,7 milyar dolara yükseldi” dedi. Mart ayı ihracatının ise 22 milyar 578 milyon doları bulduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu rakamla en yüksek 3’üncü mart ayı ihracat değerine ulaşıldığını söyledi. İthalatta ağustos ayından bu yana aylık azalış trendinin devam ettiğini kaydeden Erdoğan, "İhracatın ithalatı karşılama oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 1,3 puan artışla yüzde 75’i yakaladı. İhracatın da pozitif etkisiyle büyüme oranımızın yıl sonunda yüzde 4’e yaklaşacağına inanıyoruz” açıklamasını yaptı. Özellikle istihdam piyasasının güçlü bir ivme gösterdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün açıklanan şubat ayı rakamlarına göre istihdam mevsim etkilerinden arındırıldığında yıllık bazda 1 milyon 156 bin artışla 32,4 milyona ulaştığını İşsizlik oranını ise yüzde 8,7 olarak gerçekleştiğini açıkladı. "Enflasyonun ücretli kesimde yol açtığı sıkıntıları yakinen biliyoruz" Tüm dünya gibi Türkiye’nin de temel sorununun hayat pahalılığıyla katmerleşen enflasyon baskısı olduğunu belirten Erdoğan şunları söyledi: "Emeklilerimiz başta olmak üzere enflasyonun ücretli kesimde yol açtığı sıkıntıları yakinen biliyoruz. Bu konuda tavrımız palyatif tedbirlerle günü kurtarmak yerine enflasyonu düşürerek kalıcı refah artışını sağlamaktır. Kendimiz bedel ödesek dahi ülkemize, milletimize ve gelecek nesillere bedel ödetecek her türlü popülist adımdan uzak durduk, duracağız. Abuk sabuk vaatlerin adeta havada uçuştuğu 31 Mart seçim sürecinde maruz kaldığımız onca baskıya rağmen seçim ekonomisi uygulamayarak milletimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirdik.” “Bu kararlı duruşumuzun Türkiye ve Türk ekonomisi için ne kadar kıymetli olduğunu inşallah zamanla hep birlikte daha da iyi göreceğiz" diyen Erdoğan, yıllık enflasyonun senenin ikinci yarısından itibaren piyasa beklentileriyle de uyumlu bir şekilde düşüşe geçmesini beklediklerinin altını çizdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, uygulanan politikaların etkisiyle cari açıkta daralmanın başladığını söyleyerek, “Ocak ayında yıllık cari açık geçen seneye kıyasla 15 milyar dolar azalarak 37,5 milyar dolara geriledi. Altın ve enerji hariç tutulduğunda 34,6 milyar dolarlık cari fazla gerçekleşti. Olağanüstü bir durum olmaması halinde sene sonunda cari açığın milli gelire oranla yüzde 2,5 seviyesinde gerçekleşmesini öngörüyoruz. Kendi enerji kaynaklarımızı devreye aldıkça inşallah bu oranlar daha da iyileşecek. Gabar petrolü ve Karadeniz doğal gazı keşiflerimizle uzun yıllar sonra bu sektörde ilk defa özgüven kazandık. Bayramın ikinci günü Gabar’daki petrol üretiminde günlük 40 bin varilin üzerine çıkmayı başardık. 2024 sonu hedefimiz günlük 100 bin varile ulaşmak. Bunun için de gece gündüz demeden çalışıyoruz. Van ve Hakkari’deki yeni kuyularımızda yapacağımız keşiflerle üretim rakamlarını çok daha yukarılara taşıyacağız. Yeni dönemde Orta Vadeli Programımızı güçlendirecek adımlar atacağız. Ekonomi ekibimiz bununla ilgili hazırlıklarını yaptı. İnşallah çok yakında bunları kamuoyuyla paylaşacağız” ifadelerini kullandı. "Böyle olmadığını bildikleri halde jet yakıtı konusunda iftira atanları asla ve asla unutmayacağız" İsrail’e yönelik ihracat kısıtlamasına öncülük eden ülkenin Türkiye olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu hakikate rağmen hükümetin haksız ve buram buram fırsatçılık kokan ithamlara maruz kaldığını söyledi. "Özellikle böyle olmadığını bildikleri halde jet yakıtı konusunda iftira atanları asla ve asla unutmayacağız" diyen Erdoğan,”Türkiye katliamların çok öncesinde İsrail’e askeri amaçla kullanılabilecek hiç bir malzemenin satışına izin vermemiştir” dedi. İran-İsrail gerilimi ile ilgili değerlendirmede bulunan Erdoğan, "İsrail hükümeti ateşi bölgeye yaymak için provakatif adımlar atmaktadır. İsrail’in uluslararası hukuku ve Viyana Sözleşmesi’ni çiğneyerek Şam’daki İran büyükelçiliğini hedef alması bardağı taşıran son damla oldu. Bir kaç ülke dışında tepki veren çıkmadı. İran’ın cevabı karşısında hemen kınama yarışına girdiler. Öncelikle kınanması gereken Netanyahu’nun ta kendisidir. 13 Nisan gecesi yüreklerimizi ağzımıza getiren gerilimin müsebbibi Netanyahu ve gözünü kan bürümüş yönetimidir. Türkiye olarak özellikle son 2 gündür Gazze’deki katliamların geri plana itilmemesi için temaslarımızı daha da artırdık. Tüm aktörleri artık saldırılara son vermeye ve sorumluluk içinde hareket etmeye davet ediyoruz. Gazze’de zulüm ve soykırım durmadıkça bölgemizin yeni gerilimlere gebe olduğu açıktır” şeklinde konuştu. Savunma sanayii ürünlerini ihraç ettiğimiz ülke sayısı 185’e çıktı Savunma sanayii ürünlerini ihraç ettiğimiz ülke sayısının 185’e çıktığını söyleyen Erdoğan, "İHA ve SİHA’lar kara araçları, deniz platformları başta olmak üzere ihraç edilen ürün çeşidi ise 230’u buldu. 2012’den bugüne kadar toplam 50 ülkeyle 770 adet insansız hava aracı için sözleşme imzaladık. Sadece 2023 yılı İHA ihracatımızın toplam tutarı 1,8 milyar dolara ulaştı. Bir dönem tabanca dahi verilmeyen ülkemiz 110’dan fazla ülkeye yüksek kaliteli hafif silahlar ve tabanca ihraç ediyor. Geçtiğimiz Şubat ayında beşinci nesil savaş uçağımız KAAN ilk uçuşunu başarıyla gerçekleştirdi. KIZILELMA ve ANKA-3 ile artık bu alanda farklı bir lige yükseliyoruz. Bundan on sene, on beş sene, yirmi sene önce tohumlarını serptiğimiz projelerin hamdolsun bugün meyvelerini toplamaya başladık. Türkiye’nin gurur kaynağı olan savunma şirketlerini ahlaksızca hedef alınmasının gerisinde işte bu eşsiz başarı hikâyesi vardır. Zihni sömürge hâline getirilmiş beşinci kol elemanları yerli ve millî firmalarımıza ülkemizin yüz akı teknoloji projelerine saldırarak iplerini ellerinde tutanlara karşı diyet borçlarını ödemeye çalışıyor. Maalesef ülkemizde muhalefet aktörleri de bunlara destek veriyor, sahip çıkıyor, müfterilerin gönüllü avukatlığını üstleniyor. Savunma şirketlerimize yönelik bu hayâsız akınlar karşısında elbette biz teslim olmayacak, asla geri adım atmayacağız. Terör örgütlerine nefes aldırmayan, güvenlik güçlerimizin eli, kolu, gözü olan, Türkiye’nin itibarını ve nüfuz alanını artıran, Türk ekonomisine katma değer üreten, hasılı her alanda iftihar vesilemiz olan şirketlerimizin yanında olmayı kararlılıkla sürdüreceğiz. Savunma sanayinde tam bağımsız Türkiye hedefine ulaşıncaya kadar durmadan, dinlenmeden mücadele edeceğiz” açıklamasını yaptı.