POLİTİKA - 24 Şubat 2017 Cuma 14:13

Bakan Bozdağ: Yeni sistem Cumhuriyetin tam anlamına uygun

A
A
A
Bakan Bozdağ: Yeni sistem Cumhuriyetin tam anlamına uygun

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Anayasa değişikliğine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "Şimdi bu Anayasa değişikliği esasında Cumhuriyetin literatürdeki tam tanımına uygun bir biçimde Türkiye’yi yönetecek hükümetin yürütme yetkisini kullanacak hükümetin doğrudan halk iradesiyle sandıkta belirlenmesi, iktidarın halk tarafından seçilmesini oraya koyuyor. Referandumun özü de bu" dedi. 

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) "Cumhurbaşkanlığı Sistemi Anayasal Tasarımı" konulu etkinliğinde konferans verdi. Türkiye’deki hükümet sistemi tartışmalarının bugünün tartışması olmadığını belirteren Bakan Bozdağ, "Benim üniversite yıllarında yaşadığım tartışmalar var, benden önceki büyüklerin lise üniversite yıllarında yaşanan tartışmalar var. Esasında Türkiye’nin sürekli gündemlerinden biri olmuştur. Merhum Necmettin Erbakan ve merhum Alpaslan Türkeş siyasal hayatlarının daha ilk adımlarını atarken Türkiye için hükümet sistemi değişikliğini tek başlı, güçlü bir yürütmeyi arzu ettiklerini ifade etmişler ama bunu yapacak güçleri yok.

Merhum Demirel ve merhum Özal ise devleti yönetmek tecrübelerinden sonra hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanlığı tecrübelerinden sonra bu tecrübelerin kendilerine öğrettikleriyle beraber Türkiye’nin parlamenter sistemle yoluna devam edemeyeceğini ve yeni bir hükümet sistemine ihtiyaç duyulduğunu tek başlı bir yürütmenin şart olduğunu en üst düzeyde ifade etmişlerdir. Bunlardan durumu en zor olanı merhum Demirel’dir. Çünkü rahmetli Özal bu konuyu dile getirdiğinde ona en ağır eleştirileri yönelten, şahsa göre sistem istiyor, kendine sistem istiyor eleştirilerini yapan merhum Demirel kendisini daha sonra yaşadıkları üzerine Türkiye için parlamenter sistemin değişmesi gerektiğini çok çarpıcı örnekler üzerinden vurguladı. Ama hem merhum Demirel’in hem de merhum Özal’ın bu sistem değişikliğini yapacak, siyasal gücü yoktu. Ama ülke menfaati bunu gerektiriyordu. İfade ettiler, daha sonraki kuşaklara bu gerekliliği karşılama konusunda büyük bir alt yapı bıraktılar" diye konuştu.

"AK Parti gücünün zirvesinde istiyor"

Bozdağ, konuşmasına şöyle devam etti:
"Sayın Cumhurbaşkanımız daha işin başında konunun gerekliliğini vurguladı ve AK Parti gücünün zirvesinde olduğu bir dönemde, bunu yapabilecek kudrete sahip olduğu bir dönemde hem parlamentoda çoğunluk elinde, hem hükümet AK Parti de hem de AK Parti’nin kurucu lideri sayın Genel Başkanımız Türkiye’nin Cumhurbaşkanı. Bütün bu imkanların elinde olduğu ortamda diyor ki yasama böyle, yürütme böyle, Cumhurbaşkanı böyle ama Türkiye için sistem değişikliğini istiyorum. Diyorlar ya şahsı için mi istiyor veya neden istiyor? Bunun şahıs için istenmediğini, Türkiye için bunun istendiğinin en somut göstergesidir."

"Zayıf iktadar ve istikrarsızlıklarla Türkiye hep kaybetti"

"Eğer şahsi nedenle bir talep olsa bu talep gündeme gelmez" diyen Bozdağ, "Peki AK Parti neden bunu arzu ediyor? Bir defa Türkiye’nin yaşadığı parlamenter sistem tecrübesi ve Türkiye’nin bulundu coğrafya bu ülkenin ve bu milletin bekası, güçlü olması her an söz sahibi, kudret sahibi olması için güçlü bir siyasal iktidarın varlığını ve sürekli bir istikrarın varlığını şart koşmaktadır. Zayıf iktidarla istikrarsızlıklarla Türkiye hep kaybetti. 93 yıllık Cumhuriyet döneminde 65. Cumhuriyet Hükümetini kurmuşuz. Yasamada bir istikrar yok, yasama istikrarı yok. Çünkü yasama 5 yılda bir yada 4 yılda bir seçim demiş baktığınızda seçimlerin çoğu süre dolmadan yapılmış. Yürütmede de bir istikrar yok, güçlü iktidar da yok" açıklamasında bulundu.

"Mevcut sistem ahlak ve hukuk dışı operasyonlara açık"

Bozdağ, "AK Parti 280 ile iktidar olmuş olsa Türkiye’yi dönüştüren büyük reformların altına imza atabilir mi? Atamaz. Bazı vekilleri rahatsız eden kararlar alabilir mi? Alamaz. Vekil gelip diyebilir ki bu karardan rahatsızım bunu bir daha düşün. Düşünmezsen benim gibi düşünen 5-6 arkadaşım daha var. Medyanın, sermayenin, güç odaklarının bazı menfaat çevrelerinin rahatsız olduğu ama milletin menfaati olan kararların altına cesurca zayıf bir iktidar atabilir mi? Atamaz. Transferler yapabilirler parayla, tehditle, şantajla iktidar değişiklikleri yapılabilir. Çünkü bu sistem güç merkezlerinin mevcut iktidarlara her türlü ahlak ve hukuk dışı operasyonlar yapmasına izin verecek bir yapıya da sahip. 12 Mart, 28 Şubat süreçlerinde bunu gördük, Güneş Motel olayında onu gördük. En son merhum Ecevit’in yaşadığını gördük. Büromda oturuyorum, bakanın biri istifa ediyor, o daha bitmeden ikinci biri bakan istifa ediyor son dakika veriliyor. Merhum Ecevit’e operasyon çekiyorlar" dedi.

"Operasyonlara kapalı, milletin iradesini korunaklı kılan bir yapıya ihtiyaç var"

Mevcut sistemde güç odaklarının iktidarları iktidardan indirme ve bir şekilde değiştirme noktasında çok büyük hukuk ve ahlak dışı yöntemlerle güç devşirme fırsatı bulduğuna dikkat çeken Bakan Bozdağ, "Türkiye bu kapıları açık tutarak iktidarları her daim operasyonlara karşı korunaksız bırakarak bu coğrafyada yoluna daha fazla devam edemez. Onun için operasyonlara kapalı, milletin iradesini korunaklı kılan bir yapıya ihtiyaç var. Onun için de bu sistemin değişmesi, değiştirilmesi gerekiyor. Türkiye’de çift başlı yürütmenin doğurduğu çok büyük tartışmalar oldu. Merhum Özal ile Mesut Yılmaz arasında, merhum Demirel ile Tansu hanım arasında, merhum Ecevit ile Sezer arasında, Sayın Cumhurbaşkanımız ile Sezer arasında çok büyük tartışmalar ve çatışmalar oldu" ifadelerini kullandı.

"Türkiye Cumhurbaşkanı ile Başbakanın hükümetin kavgalarıyla önümüzdeki yıllar içerisinde zaman kaybetmemeli enerjisini buraya harcamamalıdır”

"Türkiye Cumhurbaşkanı ile Başbakanın hükümetin kavgalarıyla önümüzdeki yıllar içerisinde zaman kaybetmemeli enerjisini buraya harcamamalıdır" ifadelerini kullanan Bozdağ, "Onun için yürütmedeki çift başlılığı ortadan kaldırıp yürütmedeki istikrarı sağlayacak güçlü bir yürümeyi temin edecek sistem değişikliğine Türkiye’nin gitmesi lazım. Sezer Anayasayı fırlattı, bedelini kim ödedi? Biz ödedik. Demirel ile Çiller kavga etti 5 Nisan 1994 ekonomik krizi ile bedelini bütün Türkiye ödedi. Geçmişte de bu kavgaların bedelini bütün Türkiye ödedi. O zaman bu kavgaları biterek bir değişime Türkiye’nin ihtiyacı var. En son 2007 yılında Cumhurbaşkanı seçim yoluyla büyük bir kavga yaşandı. Anayasa çiğnendi, bir e-bildiri yayınlandı, hükümet olarak parlamento olarak biz meseleyi çözemeyince seçime gitme kararı aldık, millet meseleyi çözdü. Cumhurbaşkanını artık halk seçecek dendi" dedi.

"Türkiye’de her zaman güçlü aktörler yetişmiyor"

Bakan Bozdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Peki 2014’de de Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu Türkiye’de bir kriz oldu mu, kaos oldu mu? Olmadı. Anayasa Mahkemesinden istediğimiz karar çıkmazsa bu kan demektir diye açıklama yapan ana muhalefet partisi liderleri oldu mu? Olmadı. Falandan filandan Cumhurbaşkanı olmaz diye ahkam kesenler oldu mu? Olmadı. Neden çünkü kararı verme yetkisi millete verildi ve millete gidildi, ilk defa Türkiye herhangi bir kriz ve kaos neden olmaksızın Cumhurbaşkanını seçti. Kim kazandı? Türkiye kazandı. Türkiye’nin yaşadığı gerilimleri, tartışmaları, kavgaları hukuk dışı Türkiye’nin milleti tarafından seçilen iktidarları iktidardan etme çalışmalarını sona erdirecek siyasi istikrarı sağlayacak güçlü iktidarı kuracak yeni bir sisteme ihtiyaç var. Parlamenter sistem bunu yapıyor mu? Yapmıyor. Şimdi tek başına iktidar var. Doğru. Siyasi bir istikrar var. Bu da doğru. Ama parlamenter sistemin doğasından kaynaklı zorunlu bir sonuç değil, zaman zaman ortaya çıkan sonuç. O da güçlü liderler, milletle buluşan aktörler ortaya çıktığında hep netice vermiş. Merhum Özal gibi, merhum Adnan Menderes, sayın Cumhurbaşkanımız gibi biri çıkmış. Böyle halk istikrarlı bir döneme geçmiş. Sandıkta istikrara oy vermiş güçlü iktidarlar kurmuş. Ama parlamenter sistemde değişikliğe gitmezsek istikrarın tesisi, güçlü iktidarların kurulması için sürekli Tayyip Erdoğan'lara, sürekli Turgut Özal'lara, sürekli Adnan Menderes'lere bunun gibi insanlara ihtiyaç duyacağız. Türkiye’de her zaman böyle güçlü aktörler yetişebiliyor mu? Milletle buluşan böyle liderler çıkabiliyor mu? Çıkmıyor. O zaman öyle bir sistem kurmalıyız ki doğası gereği siyasi istikrarı doğursun, güçlü iktidar kursun."

" Hızlı karar alma ve uygulama mekanizmalarını hayata geçirdiği bir hükümet sistemine Türkiye’yi el birliği ile geçirmek zorundayız"

Türkiye’de hem PKK, hem DEAŞ, hem DHKP-C, hem FETÖ terörü olduğunu, yanı başımızda Suriye’de, Irak’ta çatışmalar olduğunu aktaran Bozdağ, "Türkiye üzerinde hesabı olanlar var ve en son yaşadığımız 15 Temmuz darbe teşebbüsü gösterdi ki bu hesabı olanların hesabı da kapanmış değil. Bu coğrafyada zayıf iktidarla her türlü operasyona açık iktidarlarla siyasi istikrarsızlıklarla Türkiye’nin ve Türk milletinin daha fazla yoluna devam edebilme imkanı yoktur. Her seçimi siyasi istikrar doğurduğu, güçlü iktidar kurduğu, hızlı karar alma ve uygulama mekanizmalarını hayata geçirdiği bir hükümet sistemine Türkiye’yi el birliği ile geçirmek zorundayız. Aksi takdirde etrafımızın yangın yerine döndüğü bir ortamda zayıf iktidarların ve istikrarsız ortamların Türk milletine, Türkiye devletine kaybettireceği çok şey vardır. Bunu sadece şu sorumun cevabını kendi kalbinizde vererek bulursunuz. Eğer 2003’de Irak’ın işgaliyle başlayan, Suriye’de yaşananlar DEAŞ ve başka bölgemizde olup biten bütün olaylara baktığımızda Türkiye’de milletin sandıkta kurduğu güçlü AK Parti iktidarı olmasa zayıf iktidarlar olsaydı, istikrarsız ortamlar olsaydı, acaba etrafımızda meydana gelen bu yangınlar, çatışmalar Türk milletine ve Türk devletine nasıl bedeller ödetirdi. Türkiye bu gün nerede ve nasıl olurdu? Herkesin bunu değerlendirmesi lazım" şeklinde konuştu.

"Cumhuriyetin gerçek anlamda hayata geçirilmesini sağlıyor"

7 Haziran seçimlerinde istikrarsızlık çıktığını ve Türkiye’nin bambaşka bir Türkiye’ye birkaç ay içerisinde hemen dönüşüverdiğini söyleyen Bozdağ, "Onun için biz diyoruz ki Türkiye’nin bundan sonra istikrarsızlığa sokulmaması, belirsizliğe itilmemesi, kargaşaya kaosa mecbur bırakılmaması bakımından yetkinin halkta olması ve halkın siyasal istikrarı tesis edeceği yeni bir düzene geçilmesi lazım. Onun için de Türkiye’ye özgü bir hükümet sistemi çalışması yapıldı. Meclis’te görüşüldü, milletin huzuruna getirildi. Ne getiriyor bu? Bu Cumhuriyetin gerçek anlamda hayata geçirilmesini sağlıyor.

Cumhuriyetin tanımı literatürde yapılıyor. Devleti yönetenlerin miras yoluyla genetik yolla veya başka bir yoldan belirlenmediği esasında halkın iradesiyle belirlendiği bir yapıyı anlatıyor. Cumhuriyet odur. Halkı seçtiklerinin halkı yönetmesi bir noktada. babadan oğla yönetimin geçmemesi veya miras yolu veya genetik veya da çok az seçkinci grup eliyle olmaması demek" değerlendirmesinde bulundu.

"Cumhuriyetin anlamına tam uygun"

Türkiye’de 1923 yılından beri Cumhuriyetin olduğunu ifade eden Bozdağ, şöyle konuştu:
"23 yılında bu yana Türk halkı doğrudan ülke yönetimini yapan kişileri seçme yetkisini kullandı mı kullanmadı mı? Tek bir kişi 65 tane hükümet kuruldu, bu hükümetlerin tamamını halk sandıktan çıkarmıştır diyemez. Neden? Çünkü Türkiye’de tek seçim yapılıyor. Sadece milletvekilliği seçimi yapılıyor. 24, 61, 82 anayasası Türk milletine milletvekillerini yani milletvekillerinin oluşturduğu yasamanın seçimini yaptırıyor. Yürütme seçimi yapılmıyor.

Yürütmeyi kim seçiyor, yasama kendi arasından seçiyor. Üye tam sayısının salt çoğunluğuna sahip olursa oradan güven alıyor, yürütme meydana getiriyor. Cumhuriyetin ruhuna bu tam uygun mu? Doğrudan Cumhuriyeti seçme yetkisini Cumhuriyet esasında ülkeyi yönetenlerin halktan almasını emrediyor. Şimdi bu Anayasa değişikliği esasında Cumhuriyetin literatürdeki tam tanımına uygun bir biçimde Türkiye’yi yönetecek hükümetin yürütme yetkisini kullanacak hükümetin doğrudan halk iradesiyle sandıkta belirlenmesi, iktidarın halk tarafından seçilmesini oraya koyuyor. Referandumun özü de bu. Halka sorulacak ana soru: Siz Türkiye’yi yöneten, yönetecek olan hükümeti doğrudan seçmek istiyor musunuz? İstemiyor musunuz? Eğer hükümeti doğrudan seçmek istiyorum diyorsa ‘Evet’ oyu vereceksin. Yok ben hükümeti doğrudan seçmeyin kardeşim vekiller var ben onlara yetki vereyim onlar seçsin ben kendimi bu konuda yeterli görmüyorum diye düşünüyorsa veya başka gerçekleri var o çerçevede başka birilerini aracı kılıyorsa o da ‘Hayır’ diyecektir.

Millete yetki veriliyor şu anda. Yasama seçimi yapma yetkisinin yanına doğrudan yürütmeyi seçme yetkisi veriliyor. Bu da egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir deniyor ya bu egemenliği yasama seçiminde verilmesi yanında hükümet seçiminde de tam anlamıyla millete verilmesidir. Onun için bu düzenleme Cumhuriyeti yok eden bir düzenleme değil, Cumhuriyetin ruhuna uygun bir biçimde Türkiye’de tam anlamıyla hayata geçiren bir düzenlemedir. Rejim değişikliği ile de alakası yoktur." 

Pelin Üzek

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Düzce 786 Milyon Euro hibe desteği sağlanacak DÜZCE(İHA) –Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) tarafından Düzce’de çiftçilere hibe desteği imkanları anlatıldı. Düzce Valiliği Toplantı Salonu’nda ki toplantıya Vali Selçuk Aslan, TKDK Ankara İl Koordinatörü Dr. Mehmet Ali Çakal ve Tarım Orman İl Müdürü Esra Uzun, İl protokolü, sivil toplum örgütleri temsilcileri, üreticiler ve girişimcilerin katıldığı bu toplantıda bölgedeki çiftçilere ve yatırımcılara yeni hibe imkanları hakkında bilgi verildi. IPARD III, Avrupa Birliği ve Türkiye’nin ortak fonundan finanse edilen bir program olduğu ve 81 ilde uygulanacağı ve toplamda 786 milyon Avro hibe desteği sağlanacağı bildirildi. Vali Selçuk Aslan, toplantıda yaptığı konuşmada "IPARD III programı ile ilimizde kırsal kalkınma ve tarım sektöründe ek bir destek başlatmış oluyoruz. Düzce’nin bu programdan iyi fayda sağlayacak iller arasında yer alacağına inanıyorum" dedi. Dr. Mehmet Ali Çakal, programın yalnızca tarımsal üretimi desteklemekle kalmayıp, aynı zamanda çevre koruma ve yenilenebilir enerji kullanımını da teşvik ettiğini belirtti. Çakal, "Yeni irtibat ofisimiz aracılığıyla, Düzce’den gelen projelerin değerlendirilmesini sağlayacağız" şeklinde konuştu. İl Müdürü Esra Uzun ise, Düzce’nin tarımsal potansiyeline vurgu yaparak, IPARD III’ün kırsal altyapı modernizasyonuna büyük katkı sağlayacağını ifade ederek "Bu desteklerle, ilimizdeki kırsal altyapımız daha modern hale gelecektir" dedi. Toplantı TKDK uzmanlarının IPARD III programının içeriği hakkında bilgi vermesinin ve soruların cevaplanmasının ardından sona erdi. IPARD III Programıyla; Tarım işletmelerinin rekabet gücünün artırılması, Yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaştırılması, Gıda güvenliği, hijyen, çevre koruması ve hayvan refahı standartlarına uyum sağlanması, Yeni pazar fırsatları ve teknolojiye dayalı inovasyonun teşviki, AB standartlarına uyum, çevre dostu yatırımlar ve istihdamın artırılması ve Kırsal alanlarda ekonomik faaliyet düzeyinin yükseltilmesi ve kırsal nüfusun desteklenmesi gibi konularda projeler beklenmektedir.
İstanbul KAMİAD ‘Şehir Toplantıları Etkinliği’ni İstanbul’da gerçekleştirdi Kamu Müteahhitleri ve İş İnsanları Derneği paydaşları İstanbul’da düzenlenen Şehir Toplantıları Etkinliği’nde bir araya geldi. Kamu Müteahhitleri ve İş İnsanları Derneği (KAMİAD) paydaşları, İstanbul’da bir otelde düzenlenen Şehir Toplantıları Etkinliği’nde bir araya geldi. Toplantıya KAMİAD Genel Başkanı Ali Adıgüzel, İstanbul Ticaret Odası’nın 44, 45 ve 46 nolu meslek komitelerinin başkanları ve bir çok müteahhit katıldı. Etkinlik, dünyadaki 5 büyük yapı fuarından biri olan ’46. Yapı, İnşaat Malzemeleri ve Teknolojileri Fuarı’ vesilesiyle yapıldı. Başkan Adıgüzel toplantıda yaptığı konuşmada 6 Şubat’ta meydana gelen depremde inşaat sektörünün ne kadar önemli olduğuna değindi. Adıgüzel, kamu müteahhitliği sektörünün karşılaştığı sorunlara da yer verdi. Başkan Adıgüzel, toplantıda yaptığı konuşma sonrasında ise katılımcıları dinleyerek sorularını da yanıtladı. İstanbul Ticaret Odası’nın 44, 45 ve 46 nolu meslek komitelerinin başkanları ile gerçekleşen toplantıda konuşan KAMİAD Başkanı Ali Adıgüzel, “KAMİAD ailesi olarak şehir toplantılarımızın ilkini 6 Şubat depreminin yıl dönümü vesilesiyle 16-17 Şubat tarihleri arasında orada gerçekleştirdik. Toplantılarımızın ikincini ise ülkemizde her yıl düzenlenen, dünyadaki beş büyük yapı fuarından biri olan ‘46. Yapı, İnşaat Malzemeleri ve Teknolojileri Fuarı’ vesilesiyle İstanbul’da yapmaktayız” dedi. “Kamu müteahhitliği, istisna bir meslek gurubudur” Kamu müteahhitliğinin, altyapı ve yapı projelerinde devletin doğrudan veya dolaylı olarak rol aldığı bir yapılanma türü olduğunu kaydeden KAMİAD Başkanı Adıgüzel, “Kamu müteahhitliği, büyük ölçekli projelerin finansmanını sağlamak, teknik becerileri ve deneyimi kullanmak, kalite standartlarını sağlamak ve toplumun genel refahına katkıda bulunmak gibi önemli avantajlar sunan istisna bir meslek gurubudur. Ancak mesleki alanda uzun yıllardan beri karşılaştığımız ve çözüm aradığımız sıkıntılarımızın olduğu da su götürmez bir gerçektir” şeklinde konuştu. "Fiyat farkı hesabı reel piyasa artışlarını karşılamıyor" Kamu müteahhitliği sektörünün karşılaştığı sorunlara da değinen Başkan Adıgüzel, “Kamuya ait binaların yapım işinin asgari bir yıldan fazla sürmesi ve buna karşın anahtar teslimi götürü bedel işlerin yüksek enflasyon karşısında yapılamayışı, sözleşmelerde verilen fiyat farkı hesabının reel piyasa artışlarının karşılamaması. Kamu kurumları ile imzalanan sözleşmelerde her ne kadar yüklenici bir işin tarafı kabul edilse de ihale kanununun yükleniciyi koruyan hükümlerinin neredeyse hiç olmayışı ve tarafların eşitlik ilkesinin olmayışı sebebiyle hep alttan alan kurumun kamu müteahhitleri olmasıdır. Üçüncü en önemli problem, ihale kanunu uyarınca en düşük teklife işin verilmesi ve ülkemizde yüklenici bolluğu yüzünden yaşanan aşırı rekabet ortamı nedeniyle, işlerin çok düşük fiyatlarla ihale edilmesidir. Dördüncüsü yüklenici hak edişlerinde yaşanan ödeme gecikmeleri, altyapı eksiklikleri ve kamu ihale süreçlerindeki karmaşıklık. Beşinci en temel sorun ise kamu kurumlarının eksik proje ve şartnamelerle işleri ihale etmesi ve yapım süreçleri içinde bu eksikliklerin giderilmesi nedeniyle geciken süre ve olumsuz şartların yüklenicinin aleyhine işlemesidir” ifadelerini kullandı. “Kamuya ait binaların, deprem toplanma merkezi olarak seçilmiş olması bizler için kaynağı olmuştur” İnşaat sektörünün 6 Şubat’ta meydana gelen depremde ne kadar önemli olduğuna dikkat çeken Başkan Adıgüzel, “Ülkemizde 6 Şubat depremi, inşaat sektörünün ne kadar önemli bir iş kolu olduğunu bir kez daha göstermiştir. Depremin yıkıcı etkisi ne kadar büyük olsa da; kamu müteahhitleri tarafından yapılan binaların çok az oranda hasar görmesi, afet bölgesinde özellikle Toplu Konut İdaresi tarafından yapılmış konutların nerdeyse hasarsız olarak ayakta kalması, elbette doğru yapılan uygulamaların bir sonucudur. Bölgede kamuya ait binaların, deprem toplanma merkezi olarak seçilmiş olması ve depremden etkilenen vatandaşlarımızın bu binalarda ağırlanması, yaşadığımız büyük acıyı dindirmese de bizler için bir nebze gurur kaynağı olmuştur” diye konuştu. “Sorunlarımızın çözülmesini talep etmekteyiz” Adıgüzel konuşmasının devamında ise, “Biz KAMİAD olarak, her şeyden önce kamunun yararına çalışan ve devletinin emrinde hizmet eden iş insanları olarak; öncelikle ‘yüklenici’ adının saygın bir meslek olması için 4734 ve 4735 sayılı yasanın bazı eksikliklerin giderilmesini, sorunlarımızın çözülmesini talep etmekteyiz. Özellikle son yıllarda yüksek enflasyon ile birlikte iş yapamaz bir hale gelen yüklenicilerin ve devlet ihalelerinin uygulamadaki sorunlarını içeren sektörel raporlarımızı başta Kamu İhale Kurumu Başkanlığı’na, Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na sunmuş bulunmaktayız. Sonuç olarak; bizler bu çalışmaları yaparken siz meslektaşlarımızdan bize destek vermenizi, bir araya gelmenin ne kadar büyük bir güç oluşturduğunu görmenizi istiyoruz” diye konuştu.