POLİTİKA - 29 Ağustos 2016 Pazartesi 18:42

Bakan Çelik’ten AB yetkililerine sert yanıt

A
A
A
Bakan Çelik’ten AB yetkililerine sert yanıt

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, AB yetkililerinin “Türkiye mükellefiyetleri yerine getirse bile üye olamaz” sözlerine ilişkin, "Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerini ciddiyetle, disiplinle ve reform sürecine bağlı olarak sürdürüyoruz. AB sürecine tam üyelik, Türkiye’de bir devlet politikasıdır. Bunu bu vizyonsuzluğa rağmen sürdürmeye devam edeceğiz" dedi.

AB Bakanı ve Başmüzakereci Çelik, Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders’i ağırladı. Görüşmelerin ardından iki bakan ortak basın toplantısı düzenledi. Bakan Çelik, Hollanda’yla ilişkilerin 400’üncü yıl dönümünün kutlandığını hatırlatarak, "Hollanda bizim için ticaret açısından çok önemli bir ülke. Hollanda’yla dünyadaki pek çok meseleye ortak bir bakış açımız var. Türkiye-AB ilişkileri açısından da önemli bir dönem. Pek çok AB siyasetçisi keşke Bert Koenders gibi dostlarımızın gösterdiği tavrı gösterseydi. Ortak değerlerimiz olan demokrasiye, insan haklarına ve hukuka sahip çıkma konusunda o hain darbe girişiminden sonra Türkiye ile bir dayanışma içinde olsalardı. İlk günden itibaren bu dayanışmalarını gösterselerdi ve bu şekilde bütün dünyaya demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti adına güçlü mesajlar verebilseydik ama maalesef bu olmadı. Türkiye ile dayanışma içinde olmak yerine 24 saat sonra Türkiye’ye dönük eleştirilere başlayan pek çok AB yetkilisi oldu. Bugünlerde de bazıları objektif kriterlere dayanarak ’Türkiye mükellefiyetlerini yerine getirse bile yakın zamanda AB’ye giremez’ gibi AB’nin değerleriyle ve kriterleriyle hiçbir ilgisi olmayan açıklamalar yapıyorlar" diye konuştu.

"Bu şekilde keyfi yaklaşımlarla temel değerlerden uzak bir AB söz konusu olacaksa bu AB için bir kaygı konusudur"

Böylesi bir yaklaşımın AB değerleri içerisinde yerinin olmadığını vurgulayan Bakan Çelik, "AB bir siyasi değerler birliğidir ve önemi buradadır. Bu açıklamalar Türkiye için bir üzüntü kaynağı değildir ama ortak tarihimiz olan Avrupa’nın geleceği ve savunduğumuz ortak değerler için bir üzüntü kaynağıdır. Böyle bir birlik düşüncesi olmaz. Bu şekilde objektif kriterlere dayanmayan bir takım değerler konusunda maalesef aşırı sağın dilini kullanan bir yaklaşım olursa Türkiye zaten öyle bir birlik içinde yer almak da istemez. Türkiye AB’ye tam üye olmak istemektedir. Niçin? Demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları konusunda bu ortak değerler temelinde bir siyasi birlik şeklinde hareket etmek için ama eğer bunlar olmayacaksa. Bugün Sigmar Gabriel’in böyle bir açıklaması oldu, Alman Başbakan Yardımcısı’nın, ’Benim politik kariyerim içerisinde Türkiye objektif kriterleri yerine getirse bile üye olamayacak’ gibi bir şey söyledi. Zaten bu şekilde keyfi yaklaşımlarla ya da temel değerlerden uzak bir AB söz konusu olacaksa bu AB için bir kaygı konusudur. Türkiye için bir kaygı konusu değildir" ifadelerini kullandı.

"AB siyasi değerler birliği olmayacaksa, başka türlü yaklaşımlarla yönetilecekse o Türkiye için kıymetli bir birlik olmaktan çıkar" diyen Çelik şöyle devam etti:

"Bizim Türkiye’nin AB ile olan ilişkileri, AB’deki bazı siyasetçilerin bu yanlış yaklaşımlarının dışındadır. O yanlış yaklaşımları bir kenara koyuyoruz, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini bir başka tarafa koyuyoruz. Biz işimizi ciddiyetle, disiplinle ve reform sürecine bağlı olarak sürdürüyoruz. AB sürecine tam üyelik, Türkiye’de bir devlet politikasıdır. Bunu bu vizyonsuzluğa rağmen sürdürmeye devam edeceğiz. OHAL dönemindeyiz ama biz hala reform düşünen bir hükümetiz. Bu reformları Türkiye’nin demokrasisini güçlendirmek için yapmaya devam edeceğiz. AB ortak geleceğimizdir, Avrupa’nın güveni, refahı, Avrupa demokrasilerinin geleceği ortak geleceğimizdir. Biz bugün bir AB üyesi olmasak bile tarih boyunca bir Avrupa devleti de olduk, şu anda da birinci sınıf bir Avrupa demokrasisi olduğunu gösterdik. Hala Sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili ’diktatör’ diyen böyle bir kara propaganda yapan bazı açıklamalar görüyoruz. Diktatörler halkalarına karşı tankların arkasına saklanırlar. Diktatörler tankların karşısına halklarla beraber çıkmazlar. Bu bütün dünyaya demokrasi dersi verilmesi açısından da önemli bir dönüm noktası olmuştur. Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı öldürülmeye çalışılıyor, tankların önüne çıkıyor, F-16’lar tarafından uçağı düşürülmek isteniyor ona rağmen ülkesini terketmiyor. İstanbul’a geliyor, halkıyla bir oluyor ve o tankların yapmaya çalıştığı darbe girişimini engelliyor. Dolayısıyla burada kavram kargaşasına yer yok."

"Kendi güvenliğimiz için attığımız her adımın aynı zamanda AB’nin güvenliğini sağladığını da kimsenin unutmaması gerekir"

15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan tabloyu iyi değerlendirmek gerektiğinin altını çizen Bakan Çelik, "Türkiye FETÖ ile, PKK-PYD ile, DAEŞ ile mücadelesini sürdürecek. Bizim FETÖ ile PKK-PYD ile ve DAEŞ’le yürüttüğümüz mücadele egemen bir devlet olarak kendi güvenliğimiz içindir ama unutmamak gerekir ki Türkiye’nin güvenliği ile AB’nin güvenliği iç içe girmiştir. Kendi güvenliğimiz için attığımız her adımın aynı zamanda AB’nin güvenliğini sağladığını da kimsenin unutmaması gerekir. Dolayısıyla Türkiye’nin DAEŞ ile PKK ile ya da FETÖ ile mücadelesinde ortaya çıkacak bir zaaf sadece Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda AB’nin güvenliğini de tehdit eder. DAEŞ ile yürüttüğümüz mücadele kadar, FETÖ ile yürüttüğümüz mücadeleye de, PKK ile yürüttüğümüz mücadeleye de dostlarımızın verdiği desteğin önemli olduğunun altını çiziyoruz" açıklamasını yaptı.

"Hiç kimsenin bize şu terör örgütü ile mücadele edin ama bu terör örgütünü görmezden gelin deme hakkı yoktur"

Gazetecilerin sorularını cevaplayan Bakan Çelik, bir gazetecinin, "Amerikan Başkanı Obama’nın ’IŞİD olmayan bölgede PYD’ye müdahale kabul edilemez’ dedi. Bu sözleri nasıl değerlendirirsiniz?" sorusu üzerine, "Burada yürütülen mücadele hem Türkiye’nin güvenliği için yürütülen bir mücadele ama dolaylı olarak da zaten AB’nin güvenliğini de sağlayan bir mücadeledir. Dolayısıyla müttefiklerimizin güvenliğine de katkı sağlayan bir mücadeledir. Biz kuşkusuz egemen bir devlet olarak kendi güvenliğimizi sağlamaya muktediriz ve bunun gereğini yerine getiriyoruz. Türkiye oraya girdiği zaman, oraya müdahale ettiği zaman terör örgütlerine ve terörizme karşı müdahale ediyor. Hiç kimsenin bize şu terör örgütü ile mücadele edin ama bu terör örgütünü görmezden gelin deme hakkı yoktur. Burada DAEŞ’in dışındaki terör örgütleri ile çatışma olmamasını isteyenler varsa yapacakları şey şudur; o terör örgütlerini bertaraf etmektir. O terör örgütlerinin Türkiye’ye karşı oluşturduğu güvenlik risklerini bertaraf etmektir. Burada Türkiye’ye bir şey söylemeyeceksiniz, karşı tarafa bir şey söyleyeceksiniz" şeklinde konuştu.

"PYD’nin DAEŞ ile mücadele ettiği yalanı çökmüştür "

Türkiye’nin DAEŞ’e karşı müdahale ettiğinde ilk tepkinin PYD’den geldiğini kaydeden Bakan Çelik, "’Siz bu müdahaleyi yapamazsınız’ dediler. Hatta Sayın Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin DAEŞ ile mücadelesinin haklı olduğunu söyleyen bir açıklama yaptı, ertesi gün PKK ona suikast girişimi yaptı. Bu benim çok dikkatimi çekti kişisel olarak. DAEŞ’e karşı mücadelenize PYD direniyorsa tablo açıktır. PYD’nin DAEŞ ile mücadele ettiği yalanı çökmüştür dedim. Çünkü PYD’nin DAEŞ’le mücadelesi terörizme karşı bir mücadele değil. Bir terör örgütü diğeriyle mücadele ederek orada toprak oluşturmaya çalışıyor, fiili yönetim kurmaya çalışıyor. Şimdi burada şöyle yapıyorlar, diyorlar ki, ’Siz Kürt bölgelerine müdahale ediyorsunuz’. Türkiye Cumhuriyeti Suriye’deki Kürtler’in, Türkmenler’in, Araplar’ın hiçbirinin kazanılanlarına karşı değildir. Esad’la görüşüldüğü zaman da Suriye’deki Kürtler’in hakkının da verilmesi gerektiğini söyleyen ilk kişi Sayın Cumhurbaşkanımızdır" dedi.

"AB çevrelerinden de Türkiye’nin Cerablus’a müdahalesi hakkında olumlu açıklamalar gelmiştir "

Meselenin bir PYD otoritesinin kurulmasına karşı olunduğunu ifade eden Çelik, "Bizim gözümüzde DAEŞ otoritesi, PYD otoritesi, PKK otoritesi ve FETÖ yapılanması arasında fark yoktur. Bir terör örgütü ile mücadele edipte diğer terör örgütüne toprak kazandırmak için oraya girmiyoruz. Bunu kimseye de tavsiye etmeyiz. Türkiye’ye söylenecek hiçbir şey yoktur. Fırat’ın batısında PYD unsuru varsa, PKK unsuru varsa buna müdahale edilecektir. Bu Türkiye’nin ulusal güvenliği ile ilgili bir meseledir, bu politik tercih değildir. Buna bütün müttefiklerimizin doğrudan destek vermesi gerekir. Sayın Biden’in geldiğinde yaptığı açıklamalar da bu bakımdan iyi açıklamalardır. Nitekim AB çevrelerinden de Türkiye’nin Cerablus’a müdahalesi hakkında olumlu açıklamalar gelmiştir terörizme karşı. Tablo ortadadır" diye konuştu.

"El sıkışalım ve her konuyu konuşalım ama kimse kimseye parmak sallamasın, tehdit etmesin"

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ’Türkiye’nin Avrupa’dan destek beklemesi çok normal’ sözlerine ilişkin olarak Çelik, "İstediğimiz şey Avrupa için de doğru olan, Türkiye için de doğru olan dostlarımızın ilk andan itibaren gösterdiği tepkiyi paylaşmalarıydı. Almanya’dan da bu tavrı beklerdik. Geçenlerde Alman AB Bakanını misafir ettim. Dikkat edin Türkiye’nin şimdiye kadar Almanya’daki önemli politikacıların dışişleri bakanının ya da Başbakan Yardımcısı Gabriel’in ya da başkalarının darbe girişiminden bu yana yaptıkları bütün açıklamaları üst üste koyun yüz cümleden bir tanesi Türkiye ile dayanışma içindir. 99’u Türkiye’yi eleştirmektedir. Bu doğru bir şey değil. İkincisi göç krizi söz konusu olduğunda 1 ay içinde defalarca üst düzey Alman yetkilileri Türkiye’yi ziyaret etti ama bir ay geçtikten sonra sadece AB Bakanı geldi. Bugün demokrasi adına dayanışma günüdür. Şunun altını çizmek gerekir, burada ifade etmediğiniz bir cümlesi var. Bence o daha önemli. Bunu değerli dostumla da konuşuyoruz. Diyoruz ki, oturalım karşılıklı olarak birbirimizle konuşalım. Birbirimiz hakkında basında konuşmayalım. Çözülecek işleri konuşmak için el sıkışmak lazım. El sıkışalım ve her konuyu konuşalım ama kimse kimseye parmak sallamasın, tehdit etmesin. Bu ortak değerlerimize de aykırıdır. Siyasi açıdan da akıllı bir tutum değildir" değerlendirmesinde bulundu.

"Stratejik ortaklar birbirleriyle açık, net bir şekilde konuşabilmeliler"

Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders ise şunları kaydetti:

"Mevkidaşıma bu konuda katılıyorum. AB’den belli ifadeler, belli beyanlarda bulunuldu. Türkiye ile AB arasında belki bazı konularda yanlış anlaşılmalar oldu ama gerçekten AB’de kendine yapılan eleştiriyi alabilmeli. Bu Türkiye’den geliyor olsa da ya da iki yönlü anlamda da eleştiri alınabiliyor olmalı. Çünkü stratejik bir ortaklıktan bahsediyoruz. Stratejik ortaklar birbirleriyle açık, net bir şekilde konuşabilmeliler. Tüm Avrupa ve Avrupa kurumları adına biz en güçlü ifadelerle bu girişimi, bu teşebbüsü kınıyoruz. Birbirimizin yüzüne birbirimizle konuşmak çok önemli. Basın mensuplarını çok seviyor olsak da birbirimizin yüzüne bakarak konuşmak çok önemli. Birbirimizi önemsiyor ve seviyoruz ki bu tür olaylar karşısında zaman zaman anlaşamadığımız hususlar da olabiliyor. Ama yüz yüze karşılıklı görüşmek çok önemli. Bu da sadece mülteci konusunda olmamalı. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ekonomi, pek çok alanda biz bu karşılıklı görüşmelerimizi devam ettirmeliyiz. Özellikle de en zor zamanlarda. Türkiye’nin 15 Temmuz’da yaşadığı gibi en kritik anlarda özellikle birlikte görüşmek ve çalışmak işbirliği çok önemli. Bunu diplomatik olarak hoş olsun diye söylemiyorum. Gerçekten realiteye bakıldığında coğrafi açıdan, jeostratejik açıdan gerçekten çok kompleks yerde bulunan Türkiye için bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Mardin TBMM Başkanı Kurtulmuş: "Netanyahu ve çetesinin, savaş suçları mahkemesinde bu katliamın failleri olarak hesap vereceğine inanıyorum" Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, Mardin’de düzenlenen Uluslararası Beytülmakdis Sempozyumu’na katıldı. Kurtulmuş, "Netanyahu ve çetesinin, savaş suçları mahkemesinde bu katliamın failleri olarak hesap vereceğine inanıyorum" dedi. Her yıl farklı ülkede düzenlenen Uluslararası Beytülmakdis Akademik Sempozyumu, Mardin Artuklu Üniversitesinin ev sahipliğinde gerçekleştirildi. TBMM Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un katılımıyla bu yıl 24’cüsü düzenlenen sempozyum ’Akademi ve Siyonizm: Baskılar, Korkular ve İtirazlar’ ana temasıyla gerçekleştirildi. Yurt içi ve yurt dışından katılımlarla hazırlanan Uluslararası Beytülmakdis Akademik Sempozyumu İSRA Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı, Unıversıtı Malaya, Academy For İslamic Jerusalem Studies, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Universitas Djuanda Bogor, Universiti Utara Malaysia ve Kadim Akademi ortaklığında başladı. Sempozyumda konuşan TBMM Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, insanlık tarihinin gördüğü en büyük ve insanlık dışı soykırımın yaşandığını belirtti. Kurtulmuş, "Siyonizm, baskı, tehdit ve korkutmayla akademi dünyasını etkisi altına alıyor. Siyonizm, elindeki ağır silahların yanında akademik anlamda da elinde bulundurduğu tehlikeli anlayış nedeniyle de dünyanın en yıkıcı zihniyetidir. Siyonizmle mücadelede akademik çalışmaların ve akademik kadroların da çok önemli bir rolü ve sorumluluğu vardır. Yeniden güçlü bir şekilde küresel ölçekte insaf ve izan sahibi akademisyenlerin örgütlenmesi gerekiyor. Siyonist anlayış, baskı, tehdit ve korkutmalarla akademi dünyasını sindirmekte, kendilerine karşı eleştirel bakış gösteren kim olursa etkisiz hale getirmekten çekinmemektedir. Özgü olarak lanse edilen batı akademi dünyasında bir çok başarılı bilim insanı siyonizme karşı tutum gösterdiği için ötekileştirilmiş ve üretemez hale getirilmiştir. Araştırmalar engellenmiş, akademik işbirlikleri Siyonizm baskıları sonucu sonlandırılmıştır. Siyonizm zehirli bir güce sahip olsa da Filistin davası haklılığı itibariyle güçlüdür. Siyonist baskılara rağmen dünyanın bütün ülkelerinde ve başkentlerinde Filistin sempatisi artmaya başlaması da bu haklılığın bir sonucudur" dedi. Mardin’den siyonist baskı altındaki batı akademisyenlerine çağrı yapan Kurtulmuş, Türkiye’nin kapısının baskılar nedeniyle ülkelerinden kaçan bilim insanlarına açık olduğunu söyleyerek, siyonizmin baskısı nedeniyle üretemeyen ve görevini yapamayan bilim insanlarını Türkiye’ye davet etti. TBMM Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Netanyahu ve çetesinin savaş suçları mahkemesinde bu katliamın failleri olarak hesap vereceğine inanıyorum. Bütün katliamlarına rağmen bir adım ileriye gidemeyen ve tek bir kişiyi korkutamayan bu katillerin sonu yakındır. Başkenti Kudüs olan, egemen bir Filistin mutlaka kurulacak ve Gazzeliler dünyaya bir zafer yazacaktır." Programda Mardin Valisi Tuncay Akkoyun da bir konuşma yaptı. Kudüs ve Gazze’de yaşanan insanlık dışı soykırımın bir önce sonlanmasını dileyen Vali Akkoyun, aynı medeniyetin eseri olan Mardin ve Kudüs’ün ruhları kardeş iki şehir olduğunu belirterek Mardin’in çok kültürlü sosyal dokusuyla dünyaya örnek bir şehir olmaya devam etmesine karşın Kudüs maalesef bu barış ikliminden uzak bırakıldığını ifade etti. Sempozyumda ükemizden ve dünyanın farklı ülkelerinden insan hakları savunucularına ’Cesaret Ödülleri’ verildi. Saldırılarda ailesini kaybeden, kendisi de yaralanan, Gazzelilere yardımlarına ara vermeden devam eden, akademik çalışmalarla yaşanan soykırımı işleyen Dr. Shaima Abu Shaaban, Diyarbakır’dan siyonizme karşı duruşunu göstermek üzere Gazze’ye giderek Han Yunus ile Refah arasındaki bölgede bulunan bir hastanede her gün yoğun bombardıman altında sağlık hizmeti veren Dr. Taner Kamacı, baskılar ve geçirdiği soruşturmalara rağmen bilimi işgal karşısında tavır almaya devam eden Dr. Stephen Sizer ve Gazze’de yaşadığı evin siyonistlerce bombalanması sonucu babasını kaybeden, Gazze’deki tüm dehşete rağmen El-Cezire muhabiri olarak uluslararası kamuoyunu bilgilendirme görevini cesurca ve başarılı bir şekilde yapmaya devam eden Anas Al-Sharif cesaret ödülü aldı. Sempozyuma TBMM Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un yanı sıra Mardin Valisi Tuncay Akkoyun, milletvekilleri, Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özcoşar, il protokolü, Türkiye’den ve farklı ülkelerden bilim insanları ve akademisyenler katıldı.
Antalya Alanyaspor 2. Başkanı Köseoğlu: “Alanyaspor ilçe ekonomisine ve tanıtımına büyük katkı sağlıyor” Alanyaspor 2. Başkanı Kamil Köseoğlu, Corendon Alanyaspor’un, ilçe ekonomisine ve tanıtımına büyük katkı sağlamaya devam ettiğini söyledi. Alanyaspor’un, Trendyol Süper Lig’in 32. haftasında 15 Nisan Pazartesi günü Galatasaray ile oynadığı karşılaşmayı, yayıncı kuruluş üzerinden 5 kıtada 100’den fazla ülkede milyonlarca kişi tarafından izlendiğini belirten Alanyaspor 2. Başkanı Kamil Köseoğlu, “Karşılaşma öncesinde yayıncı kuruluş tarafından başta tarihi Alanya Kalesi ve deniz manzaralı bir nokta olmak üzere 4 kez canlı bağlantı yapılarak Alanya’nın tanıtımına ciddi bir katkı sağlanmıştır” dedi. “Kış döneminde ekonomiye de hareketlilik sağlıyor” Diğer ulusal televizyon kanallarının da maç öncesi haber bültenlerinde Alanya’dan birçok canlı bağlantı yaparak bu tanıtıma katkıda bulunduğunu dile getiren Köseoğlu, “Çevre illerden maça gelen yüzlerce konuk takım seyircisi de hem Alanya’yı gezip görme fırsatı elde etmiş, hem de ilçe ekonomisine katkıda bulunmuştur. Denizi, kumu, güneşi, tarihi ve ören yerleriyle öne çıkan Alanya’mızın Süper Lig’de temsil edilmesi, yılın 12 ayında reklam katkısı sağladığı gibi, turizm gelirlerinin düşük olduğu kış döneminde ekonomiye de hareketlilik sağlamaya devam ediyor” diye konuştu. Kamil Köseoğlu, Süper Lig’de uzun yıllardır mücadele eden tek ilçe takımı olan, ekonomiye ve tanıtıma büyük katkıda bulunan Alanyaspor’un kıymetini şehir olarak bilmek gerektiğini sözlerine ekledi.
İstanbul Çatalca’da tartıştığı kocası tarafından öldürülen Asya son yolculuğuna uğurlandı Çatalca’da tartıştığı kocası tarafından silahla vurularak öldürülen Asya Can, son yolculuğuna uğurlandı. Olay, dün sabah saat 09.00 sıralarında Çatalca Ferhatpaşa Mahallesi Bayır Sokak’ta meydana gelmiş, aralarında anlaşmazlık olan karı koca tartışmıştı. Tartışmanın büyümesiyle Asya Can evi terk etmek istemiş, bu sırada silahını alan Bahattin Can önce karısını, ardından da kendisini vurmuştu. Asya Can olay yerinde hayatını kaybederken, Bahattin Can ise ağır yaralı olarak ambulansla hastaneye kaldırılmıştı. Eşi tarafından silahla vurularak öldürülen Asya Can, bugün Kaleiçi Mahallesi’nde öğlen namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından Kaleiçi Mezarlığı’na defnedildi. “Böyle sevgi olmaz, bu vahşettir, cinayettir” Asya Can’ın amcası Özgür Beyaz, “Bu gençler zaten anlaşamıyorlardı, yıllardır kavga ediyorlardı. Git gel çok oluyordu. Biz bu durumlara alışmıştık. Dün sabah kalktığımızda öğrendik, eşini yatakta üç kurşunla vurmuş. Bizim de bildiğimiz bu kadar. O kişi ardından kendi başına da sıkmış, şu an komadaymış. Abim şöyle diyor; ’24 yaşındaki kızımı ben gelin edeceğime, toprağa koydum. Böyle sevgi olmaz, bu vahşettir, cinayettir.’ Bundan öncesinde yeğenim çok gitti geldi. Kocasından kaçtı, gitti, geldi. Ailesi de istiyordu ki, iki çocuğu olduğu için yuvası devam etsin, bozulmasın istiyordu. Biz çok mücadele ettik ama olmadı. Daha öncesinde abim yeğenimi Trabzon’a götürdü kocasından kaçırmak için ama olmadı. Tekrar orada barınamadılar, geri geldiler. Kız tekrar kocasına gitmek istedi. Tekrar gidip, tekrar geliyordu. Darp vardı, dayak yiyordu. Bu böyle devam etti. Söylentilere göre yeğenimin eşi uyuşturucu madde bağımlısıymış. Olay da bu şekilde olmuş. Olay anında 7 yaşındaki büyük çocuk okula gidiyor. Küçük olan olay esnasında evin içinde cinayete tanık oluyor. Olayı gören tek kişi o” diye konuştu.