GÜNDEM - 19 Ekim 2016 Çarşamba 16:22

Bakan Özlü: 'Esas önemli olan Ar-Ge projelerini ticari ürünlere dönüştürebilmektir'

A
A
A
Bakan Özlü: 'Esas önemli olan Ar-Ge projelerini ticari ürünlere dönüştürebilmektir'

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, AR-GE projelerinin ticari ürünlere dönüştürülebilmesinin önemli olduğunu vurgulayarak, sanayicilerin Türk Standartları Enstitüsü'ndeki (TSE) teknik komitelere katılmalarını istedi.

Türk Standartları Enstitüsü, Dünya Standartları Günü etkinlikleri kapsamında “Ekonomik ve Ticari Hayatta Standardizasyonun Önemi” konulu bir panel düzenledi. Panelde ulusal ve uluslararası standardizasyona katılımın önemi ve iş dünyasına sağlayacağı katkılar, ticarette teknik engellerin aşılmasında standartların önemi ve ekonomik büyümeye ve ihracata etkileri konuşuldu. Panelde konuşan Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, iletişim ve etkileşim için öncelikle ortak bir dile sahip olmak gerektiğini söyledi. Bakan Özlü, “Standartlar da uluslararası ticaretin ortak dilidir. En basit bir toplu iğneden rüzgâr enerjisi santrallerine kadar birçok ürünün standardının olması gerektiği açıktır. Zira tüm dünyadaki üreticiler ile tüketiciler, bu standartlar vesilesiyle birbirlerinin ürünlerini tanırlar. Ürünün vaat ettiğiyle sizin o üründe bulacağınızın eşleşmesini standartlar sağlar. Standartlara uygun üretim, ulusal firmaların ve ekonomilerin küresel pazarlarda yer alabilmelerinin önünü açar. Uluslararası pazarlarda yer almak isteyen ekonomilerin uluslararası standartlara uymak dışında bir seçeneği yoktur. Standardizasyonun uluslararası ticarette vazgeçilmez şartlardan biri haline gelmesi ile birlikte, gelişmiş ülkelerin standardizasyon politikalarında önemli dönüşümler yaşanmıştır. Almanya, İngiltere, ABD, Çin, Rusya gibi güçlü ekonomilerde standardizasyon konusunda sürekli yeni politikalar belirleniyor. Bu ülkeler, bu alanda rekabet güçlerini arttırabilmek için ulusal standardizasyon strateji belgeleri yayınlıyor. Bizim de Ulusal Standardizasyon Strateji Belgesi ve Eylem Planı'nı hazırladığımızı hatırlatmak istiyorum. Şuan YPK’da olan bu belgenin yayınlanması ile birlikte ülkemizin ilk standardizasyon strateji belgesi işlerlik kazanmış olacak. Gelişmiş ülkeler, yetkili kurumları marifetiyle, karar vericilerin ve uygulamacıların dikkatini çekmek için raporlar da, standardizasyonun ekonomik büyümeye etkilerini de araştıran bu raporlarda çarpıcı sonuçlara ulaşılıyor. Mesela bu araştırmalara göre, standartların ekonomik büyümeye yıllık ortalama 0.2 ile 0.8 puan arasında etki ettiği tespit edilmiştir. Standartların büyümeye bu etkisi, teknoloji gelişimine katkısı, emek verimliliğini sağlaması, beşeri sermayeyi geliştirmesi ve uluslararası pazarlara erişimi kolaylaştırması gibi dolaylı yollarla gerçekleşiyor” açıklamasında bulundu.

“Esas önemli olan, AR-GE projelerini ticari ürünlere dönüştürebilmektir”
Standartların özellikle teknoloji gelişimine katkısının çok önemli olduğunun altını çizen Özlü, “Zira biz, son dönemde AR-GE harcamalarını hızla artıran, AR-GE kültürünü hızla yaygınlaştıran bir ülkeyiz. Küresel bir üretim merkezi olan Türkiye’yi teknoloji merkezine de dönüştürmek istiyoruz. AR-GE yapmak önemlidir, ancak tek başına yeterli değildir. Esas önemli olan, AR-GE projelerini ticari ürünlere dönüştürebilmektir. AR-GE projelerinin ticari ürünlere dönüşme aşamasında standartların yol göstericiliğine ihtiyacımız var. Ancak bu noktada şunu da özellikle vurgulamak gerekiyor. Standartlara uymak, standartları takip etmek elbette önemlidir. Ancak standartları belirlemek daha önemlidir. Saf olmaya gerek yok. Bugün küresel standartları büyük oranda gelişmiş ekonomiler belirliyor. Bu ülkeler, bu standartları belirlerken tamamen objektif kriterlerden hareket ediyor değiller. Standartları kendi güçlerini korumak, kendi pozisyonlarını daha avantajlı hale getirmek, diğer ülke ekonomilerinin önünü kesmek için de kullanıyorlar. Kendilerinin yapma becerisine sahip oldukları bir teknik standardı, aslında hiç gerek olmamasına rağmen dayatabiliyorlar. Mesela bir kimyevi ürünle ilgili bir standart belirleniyor. Belirlenen standarda uygun üretim yapabilecek olan sadece kendileri olduğu için doğal olarak, rekabet yarışında öne çıkıyorlar. Dolayısıyla standart ve teknik düzenlemelerin belirlenme sürecinde etkin olan ülkeler, dünya ticaretine de yön veriyor. Bu nedenle, sanayicilerimizin ve akademisyenlerimizin standart hazırlama faaliyetlerine katılmaları, bizim için büyük önem taşıyor. Sanayicilerimizin TSE’deki teknik komitelere katılmalarını çok önemsiyoruz. Standart hazırlama çalışmalarına katılan sanayiciler, standartlarda ne gibi değişikliklerin olabileceğini önceden görebiliyorlar veya standardın bulunmadığı bir alanda nasıl bir standart oluşacağına dair bir fikir edinebiliyorlar. Böylece komitelere katılan sanayiciler, standart yayınlanır yayınlanmaz piyasaya girme avantajı yakalayabiliyorlar. Bu nedenle sanayicilerimizi TSE bünyesindeki standart belirleme faaliyetlerine daha aktif bir şekilde katılmaya davet ediyorum. Ancak TSE’nin önemi sadece Türkiye içindeki standartlarla sınırlı değil. TSE, Avrupa standart kuruluşları CEN ve CENELEC’e tam üye olmayı başarmış bir kurumdur. TSE, bu bölgesel ve uluslararası standardizasyon kuruluşlarında, standartların hazırlanması veya revizyonu aşamalarında, sanayicilerimizin görüşlerini ilgili standartlara dahil edebilmek için köprü vazifesi görüyor. Dolayısıyla iş sanayicilerimize düşüyor. Sizlerin, özellikle de KOBİ’lerin daha fazla standart belgesine sahip olmanızı çok önemsiyoruz. Standartlara uygun üretim yapmanızı ve bunu belgelendirmenizi istiyoruz. 1 Kasım seçimlerine giderken KOBİ’lere yüzde 100 oranında belgelendirme desteği vereceğimizi ilan etmiştik. Bu sözü yerine getirdik ve KOBİ’lerimizin TSE hizmetlerine daha kolay ulaşabilmesinin önünü açtık. Ancak biraz önce de ifade ettiğim gibi standartlara uymak ve belge almak yeterli değil. Sanayicimizin hem TSE bünyesinde hem de uluslararası düzeyde standartların belirlendiği teknik komitelerde daha etkin olmalarını istiyoruz. Bu konuda sanayicilerimizle her türlü işbirliğini yapmaya hazırız” diye konuştu. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Kolay morarma hemofili habercisi olabilir Hemofilinin ömür boyu takip edilmesi gereken kronik bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Işık Odaman Al, “Hemofili kanda pıhtılaşma proteini olarak görev yapan faktör VIII ve faktör IX’un eksikliğidir. Kızlar taşıyıcı, erkekler ise hastadır. Hastaların üçte biri sünnet sonrası uzamış kanama şikayeti ile başvurup tanı alır. Vücutta kolay morarma, kas içi ve eklem içi kanamalar, kan alınan yerden sızıntı şeklinde uzun süren kanama, uzamış adet kanamaları, kafa içi kanaması olan hastalarda hemofili akla gelmelidir” dedi. Medipol Mega Üniversite Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Işık Odaman Al, 17 Nisan Dünya Hemofili Günü kapsamında önemli açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Işık Odaman Al, hemofilinin kanda pıhtılaşma proteini olarak görev yapan faktör VIII ve faktör IX’un eksikliği olduğunu belirterek “Hemofili A ve hemofili B olarak iki tipi vardır. Hemofili A’da eksik olan, faktör VIII’dir. Tüm hemofili hastalarının yüzde 85’ini oluşturur. Hemofili B’de ise faktör IX eksikliği mevcuttur ve hastaların yüzde 15’ini oluşturur. Hemofili kalıtsal (doğumsal) bir hastalıktır. X’e bağlı çekinik olarak kalıtılır. Yani kızlar taşıyıcı, erkekler ise hastadır. Öte yandan sonradan kazanılmış mutasyonlar da hemofili hastalığına neden olabilmektedir. Toplumdaki sıklığı hemofili A için 5 bin erkek çocukta 1 iken hemofili B için 30 bin erkek çocukta 1’dir” şeklinde konuştu. Sünnet sonrası uzayan kanamaya dikkat Hemofili A ve B’de klinik bulguların benzer olduğuna işaret eden Doç. Dr. Işık Odaman Al, şöyle devam etti: “Eklem ve kas içi kanamalar en sık görülen bulgulardır. Hastaların üçte biri sünnet sonrası uzamış kanama şikayeti ile başvurup tanı alır. Hastalık faktör düzeyinin kandaki seviyesine göre ağır (faktör düzeyi < yüzde 1), orta (yüzde 1-5) ve hafif (yüzde 5-40) olarak sınıflandırılır. Klinik bulgular ise hastanın yaşına, faktör düzeyine göre değişir. Ağır hemofilide bulgular daha ciddi olup yenidoğan döneminde ve erken çocukluk döneminde ortaya çıkar. Hastalar emeklemeye ve yürümeye başlama döneminde eklem içi kanamalar ile başvurur. Hafif hemofilide ise bulgular daha ileri yaşlarda, ağır bir travma ya da cerrahi işlem sonrası kanama şeklinde ortaya çıkar. Hastalığın tanısı şüphelenilen kişilerde kan faktör seviyesine bakılarak konulur. Vücutta kolay morarma, kas içi ve eklem içi kanamalar, kan alınan yerden sızma şeklinde uzun süren kanama, sünnet sonrası beklenmedik kanama, uzamış adet kanamaları, kafa içi kanaması olan hastalarda hemofili akla gelmelidir. Tanı konulmasında aile öyküsü mutlaka sorgulanmalıdır. Erken tanı konulması özellikle ağır hemofili hastalarında hayat kurtarıcıdır.” Ciddi kanama olmadan koruyucu tedavi şart Doç. Dr. Işık Odaman Al, tedavinin esasını eksik olan faktörlerin yerine konulması olduğunu belirterek şu bilgileri verdi: “Günümüzde plazma kaynaklı ve rekombinant olarak üretilen faktör konsantreleri mevcuttur. Ağır hemofili hastalarında ciddi kanamalar gelişmeden koruyucu tedaviye başlanmalıdır. Koruyucu tedavi hemofilinin tipine, hastanın kilosuna, kanama sıklığına ve şiddetine ve faktör düzeyine göre bireyselleştirilir. Genellikle haftada 1 olarak başlanıp, haftada 3’e kadar arttırılır. Bu tedavide amaç hastanın kan faktör seviyesini yüzde 1’in üzerinde tutmak ve ciddi kanamaların önüne geçmektir. Diğer tedavi şekli ise ‘kanadıkça’ olarak isimlendirilen hastanın kanaması olması durumunda uygulanan faktör yerine koyma tedavisidir. Faktör konsantreleri hastalara damar içi infüzyon yolu ile uygulanmaktadır. Hemofili ömür boyu takip edilmesi gereken kronik bir hastalıktır. Bu süreçte hasta ve ailesinin bilgilendirilmesi ve tedaviye uyumu çok önemlidir. Hastalar hematoloji, fizik tedavi, ortopedi hekimi, fizyoterapist, psikolog gibi bir çok disiplinden profesyonel uzmanlarca takip edilmelidir. Hastalar hastalığın ismi, ağırlık derecesi, kullandığı faktör konsantresi, takip eden merkez ve hekimin bilgilerini içeren kimlik kartları taşımalıdır. Tedavide amaç hayatı tehdit eden, ani gelişen kas içi, beyin içi kanamaların önüne geçmek olduğu kadar, uzun vadede hastaların bebeklikten, erken çocukluk, okul dönemi, ergenlik ve erişkin dönemlerine geçişte karşılaşabileceği kronik sorunları da tespit edip çözmektir. Tekrarlayan eklem içi kanamalar kısa ve uzun vadede hastaların hayat kalitesini önemli düzeyde etkilemektedir.” Uzun dönemde sakatlığa ve psikolojik sorunlara yol açabilir Tekrarlayan kanamalarda uzun dönemde sakatlığa yol açabileceğine dikkati çeken Doç. Dr. Işık Odaman Al, “Tekrarlayan kanamalar sonucu eklem içinde inflamasyon (yangı) oluşmakta ve kısa dönemde ağrı, şişlik, hareket kısıtlılığına; uzun dönemde ise eklem hareket yeteneğinin kaybına yani sakatlığa neden olmaktadır. Bu tür sakatlıklar ise hastalarda fiziksel aktivitede azalmaya ve osteoporoz, obezite, sosyolojik ve psikolojik sorunlara da neden olur. Fiziksel aktivite her yaş grubunda oldukça önemlidir ve desteklenmelidir. Böylece sinir ve kas gelişimi desteklenir ve eklem hareket açıklığı artar. En çok önerilen sportif aktiviteler yürüyüş ve yüzmedir. Erken çocukluk döneminde hastaların aşıları aşı takvimine uygun olarak yapılır. Ancak kas içi yerine cilt altı uygulama tercih edilmelidir. Eğer kas içi uygulama zorunlu ise koruyucu olarak uygulanan faktör tedavisi ile aynı güne denk getirilmeli ve aşı sonrası aşı uygulanan bölgeye baskı uygulanmalıdır. Okul dönemindeki hastalar için ise okul yönetimi ve öğretmenleri hastalığın tedavisi ve acil durumlar hakkında bilgilendirilmelidir. Aile ve öğretmen iş birliği içinde olmalı ve çocuk bu dönemde psikososyal olarak desteklenmelidir. Ergenlik dönemi ise tedaviye uyumun en çok bozulduğu dönemdir. Hastalar kronik sürecin vermiş olduğu bıkkınlık, kanama ataklarının eskisi kadar sık olmaması, bağımsız olma arzusu gibi nedenler ile tedavilerini aksatabilmektedir. Son yıllarda klasik faktör uygulamalarının yanı sıra uzun yarı ömürlü faktörler, faktör VIII’ e benzer etki gösteren bisipesifik antikor (Emicizumab) ve faktör dışı tedaviler geliştirilmiştir. Emicizumab henüz ülkemizde kullanım onayı almamıştır. Gen tedavisi çalışmaları ise devam etmektedir” değerlendirmesi yaptı.
Mersin Mersin’in ilk kadın muhtarları mazbatalarını alıp göreve başladı Mersin’in Mut ilçesinde iki kadın muhtar adayı ilk defa seçimleri kazanarak muhtar seçildi ve mazbatalarını alıp göreve başladı. 31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimlerinde muhtar adayı olan Fatma Ayan (59), 120 oydan 63’ünü alarak erkek rakibini geride bırakıp Tuğrul Mahallesi’ne muhtar seçildi. Fatma Dorla ise (49) erkek muhtar adayı karşısında 244 oyun 125’ini alarak Çömelek Mahallesi’nde muhtar seçildi. Muhtar seçildiği için çok mutlu olduğunu ifade eden Tuğrul Mahalle Muhtarı Fatma Ayan, “İlk defa Mut ilçemizde 2 kadın aday muhtar olarak seçildik. Atatürk’ün biz kadınlara vermiş olduğu seçme ve seçilme hakkından yola çıkarak biz de aday olduk. Mut’a bir kadın eli değsin istedik ve çalışmalarımız sonucunda gece gündüz çalışarak bu hedefimize ulaştık. Mahallemizi bir üst seviyeye getirmek için elimizden gelen çabayı göstereceğiz” dedi. Çömelek Mahalle Muhtarı seçilen Fatma Dorla ise, “Önceki seçimde adaylığımı koymuştum. Bir kadın olarak köye kadın eli değmesini istiyordum önceki seçimde kaybettim. 6 adayın içinde ikinci sıraya yerleştim. Benim için avantaj olacağını düşündüm. İkinci sıraya gelmek benim için büyük bir başarıydı. Tekrarını denemek istedim tekrarında da 31 Mart 2024 tarihinde bir seçime girdik. Karşımdaki rakibim eski muhtardı. Bir tane aday vardı eski muhtar. 119 oy o aldı 125 oy ben aldım. Ben birinci geldim. Köyüm için en iyi hizmeti güzel bir şekilde yapacağıma eminim kendime güveniyorum. İstiyorum ki her yerde bir kadının eli değsin istiyorum. Çömelek için de benim elim inşallah uğurlu gelecek her şey güzel olacak” diye konuştu. Çömelek Mahallesi’nin eksiklerine değinen Dorla, “Yollarda şu anda gerçekten ciddi anlamda sıkıntı var. Sularımız yazın yetersiz. Ulaşımımız yok. Gögden yaylasının yolu şu anda çok berbat durumda oranın asfalt yapılması için elimizden gelen mücadeleyi vereceğiz inşallah. Daha çok sorunlar var ama ileriye dönük yavaş yavaş tek tek inşallah bunları çözeceğime eminim bir kadın olarak” diyerek sözlerini bitirdi.