POLİTİKA - 12 Mart 2018 Pazartesi 04:23

Başbakan: 14,5 milyar dolar yardımda bulunduk

A
A
A
Başbakan: 14,5 milyar dolar yardımda bulunduk

Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye’nin, 2016 yılında Orta Doğu ve Afrika ülkeleri başta olmak üzere yaklaşık 6,5, 2017 yılında ise 8 milyar dolar düzeyinde resmi kalkınma yardımında bulunduğunu açıkladı.

Başbakan Binali Yıldırım, sınır tanımadan ihtiyacı olan tüm dünya ülkelerine yardım elini uzatan Türkiye’nin, mazlumlar için umut ışığı olmayı sürdürdüğünü belirterek, Orta Doğu ve Afrika ülkeleri başta olmak üzere dünyada pek çok ihtiyaç sahibi ülkeye 2016 yılında yaklaşık 6,5, 2017 yılında ise yaklaşık 8 milyar dolar düzeyinde resmi kalkınma yardımında bulunulduğunu açıkladı. 

Başbakan Yıldırım, elini mazlumlar için taşın altına koymaktan çekinmeyen Türkiye’nin, insani yardımlarını arttırarak sürdürdüğünü bildirdi. Türkiye’nin, dünyanın pek çok ülkesine yaptığı kalkınma yardımlarını değerlendiren Yıldırım, dil, din, ırk ve renk ayrımı yapmadan tüm mazlumlara kucak açan Türkiye’nin, komşusu açken tok yatmayı zül gören bir kültürün temsilcisi olduğunu ifade etti. 

“Bugün Doğu Guta’da ve Arakan’da yaşanan trajedi dün bir başka dünya ülkesindeydi, belki yarın bir başka dünya ülkesinde yaşanacak” diyen Yıldırım, “Doğu Guta ve Arakan’daki manzara karşısında dünya ülkeleri sırtını dönerken, Türkiye daha fazla gözyaşı dökülmesine engel olabilmek için yoğun çaba harcadı. Milyonlarca insan bir lokma ekmek ararken, Türkiye olarak medeniyetimizin bize yüklediği misyon gereği bu acı manzaralara gözümüzü kapatamayız. Bugüne kadar mazlumların feryatlarına kulağımızı tıkamadık, bundan sonra da tıkamayacağız. Tüm mazlumlara bundan sonra da aynı şuur ile elimizi uzatmaya devam edeceğiz” dedi.

“Türkiye, 3,5 milyona yakın sığınmacı kardeşi ile aşını ve hayatını paylaşıyor” 

Yıldırım, BM verilerine göre dünyada en çok mülteci barındıran ülkenin Türkiye olduğunu belirterek, insan odaklı diplomasisiyle Türkiye’nin, 3,5 milyona yakın sığınmacı kardeşine kapılarını açtığını, aşını ve hayatını paylaştığını söyledi. 

Başbakan Yıldırım, açıklamasını şöyle sürdürdü: 

"Acının dilinin, dininin ve ırkının olmadığını biliyoruz. Bu konularda çok hassas olan hükümetimizin çabalarıyla Türkiye, 2015 yılında olduğu gibi, 2016 yılında da 6 milyar dolarlık insani yardım ile dünyanın 'en cömert donör ülkesi' oldu. 2017 yılı kesin olmayan, ön araştırma verilerine göre ise resmi kalkınma yardımlarının alt kategorisi olan insani yardım tutarı 7 milyar doların üzerinde gerçekleşti."

"Uluslararası alanda yükselen konumumuz sürüyor” 

Türkiye’nin 2015 yılında yapmış olduğu resmi kalkınma yardımları tutarının 3,9 milyar dolar civarında olduğunu hatırlatan Yıldırım, Türkiye’nin, 2016 yılında yaptığı resmi kalkınma yardımlarının bir önceki yıla göre yüzde 65 artarak, yaklaşık 6,5 milyar dolar mertebesinde gerçekleştiğini bildirdi. Bunun tarihi bir rekor olduğunu kaydeden Yıldırım, bu tablonun tüm dünyaya, Türkiye’nin uluslararası alanda yükselen bir konumda olduğunu kanıtladığını ve 2017 yılı ön araştırma verilerine göre de Türkiye’nin 8 milyar dolar civarında resmi kalkınma yardımı tutarı ile pek çok gelişmiş ülkeyi geride bırakarak, üstün bir sorumluluk örneği gösterdiğini söyledi. 

Yıldırım, 2016 yılında OECD-DAC (Kalkınma Yardımları Komitesi) üye ülkelerinin toplamda 142 milyar 619 milyon dolar kalkınma yardımı yaptığını hatırlatarak, Türkiye'nin bu ülkeler arasında 6. sırada yer aldığını ve 2017 yılında da üst sıralarda olmasının beklendiğini ifade etti.

“En çok yardımı Suriye aldı” 

“Başta savaşlar ve doğal afetler nedeniyle yaşanan zorlu süreçler tüm dünya ülkelerinin geleceğini ve huzurunu sıkıntıya sokuyor” diyen Başbakan Binali Yıldırım, şunları kaydetti: 

"Hükümetin milletten aldığı güçle uyguladığı reformlar ve programlar neticesinde Türkiye, artık alan el değil, veren el konumunda. 2017 yılında ülkemiz en fazla kalkınma yardımlarını Orta Doğu ve Afrika ile Balkan coğrafyasına, ülke bazında ise Suriye’ye yaptı. 2023 vizyonu çerçevesinde ülkemiz kendisine küresel olarak her alanda etkili bir aktör olma hedefi koydu ve bu doğrultuda TİKA'nın da sahadaki proje ve faaliyetlerine hız verildi. 2017 yılında yurt dışındaki 60 Program Koordinasyon Ofisi ile başta yakın coğrafyamız Balkanlar, Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkaslar olmak üzere Afrika, Latin Amerika, Güney Asya ve Okyanusya gibi uzak coğrafyalarda da TİKA faaliyetlerine devam ediyor." 

“TİKA’nın 1992-2002 yılları arasında gerçekleştirdiği proje sayısı 2 bin 200 civarında iken hükümetin başarılı stratejileriyle 2003-2017 arası dönemde 20 binin üzerinde proje ve faaliyet hayata geçirildi” diyerek sözlerini sürdüren Yıldırım, Türkiye tarafından yapılan yardımlarda öncelikli olarak temel kalkınma ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik sosyal altyapılar ve hizmetler, üretim sektörleri yanında kriz bölgelerini rahatlatacak acil insani yardımlara yoğunlaşıldığını bildirdi.

“Dünyanın vicdanı olmaya devam edeceğiz” 

Başbakan Yıldırım, açıklamalarını şöyle tamamladı: 

"Ülkemizin dünyanın en büyük 18. ekonomisi olmasına rağmen, insani yardımlarda birçok gelişmiş ülkeyi geride bırakması, Türkiye’nin insani krizlere duyarlılığının ne kadar yüksek olduğunu ve sürdürülebilir kalkınma için sorumluluk üstlenmekten geri durmadığını göstermektedir. 2011 yılında İstanbul’da düzenlenen En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansında bir söz verdik ve dedik ki; ‘ülkemiz bu ülkelere yönelik 10 yıl boyunca yıllık 200 milyon dolar yardım edecek.’ Geçen bu süre zarfında ne yaptık? 2011-2017 arasında en az gelişmiş ülkelere 1,8 milyar doları geçen miktarda yardımda bulunduk ve zoru başardık. Uluslararası taahhütlerimiz ve insani sorumluluklarımız çerçevesinde dünyanın vicdanı olmaya devam edeceğiz."  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Yusuf Şimşek; "Tek isteğim polis ya da asker olmak ancak, okumak yerine tarlada çalışıyorum" Tarım işçilerinin çocukları okumak yerine anne ve babaları gibi tarlada çalışmak zorunda kalıyor. Bu çocuklardan 14 Yaşındaki Yusuf Şimşek, okuyup polis ya da asker olmak istediğini söyledi. Uçsuz bucaksız tarım arazilerine sahip Adana’ya her sene binlerce işçi başka kentlerden geliyor ve tarıma istihdam sağlıyor. Şanlıurfa’dan Adana’ya gelerek tarım sektöründe çalışan tarım işçileri, okul çağındaki çocuklarıyla birlikte yaz kış demeden tarlalarda hasat yapıyor. Tarlalarda kurdukları çadırlarda barınan ve tarım sektörüne ciddi şekilde katkı sağlayan Şanlıurfalı tarım işçileri, çocukları da okula gitmek yerine tarlada çalışıyor. Tarlalarda aileleriyle birlikte çalışan çocuklar ise okumak istediklerini ve hayalleri olduğunu söyledi. "Okusam asker ya da polis olurdum" Ailesiyle birlikte tarlada çalışan çocuklardan Yusuf Şimşek (14), "Okula gitmiyorum. 5 yıl önce okulu bıraktım. Yazmayı biliyorum, okumayı bilmiyorum. Günlük 50-60 lira kazanıyorum. Yaşım büyüdükçe para artacak. Ailecek burada çalışıyoruz. Küçük kardeşim var 4 yaşında. O da okula gitmiyor ama ben büyüyünce okula gidip onu okutacağım. Soğan bitince portakala gideceğiz sonra karpuza gideceğiz. Nerede iş varsa oraya gideceğiz. Okusam ya asker ya polis olurdum. Şimdi tarım işçisi oldum" dedi. "Çocuklar okuma gitmek istiyor" Tarım işçilerinin elçisi Gülçin Hanter, “Çocuklar okula gitmiyorlar. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Çocukları aileler kendileriyle birlikte süründürüp getiriyor. Bu çocuğu çadırda bıraksa suya girer sonrada boğulur. Bizim Çukurova bir iş alanıdır. Çukurova’da tarım işçileri için barınma alanları istiyoruz. Eğitim alanı olsun ve çocukları güvenle bırakabilelim istiyoruz. Bu aileler 4-5 ay daha kalacaklar. Çocuklar okuma gitmek istiyor” ifadelerini kullandı. 9 çocuğuyla birlikte tarlaya çalışmaya gelen Eyüp Yörük, “Çocuklarımla birlikte burada çalışıyoruz. Biz Şanlıurfa’dan buraya geldik. Biz tatildeyiz şuanda. Çadırda kalıyoruz. Çocuklar okula gitmiyor. Göndermek istiyoruz ama gönderemiyoruz. 8 tane çocuğum var gitmiyorlar okula” diye konuştu.
Çanakkale Çanakkale Kara Savaşları’nda broşürle propaganda savaşı Çanakkale Kara Savaşları’nda çetin mücadeleler yaşanırken, her iki taraf bir yandan da broşürlerle propaganda savaşı verdi. Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, "Savaş sırasında özellikle İngilizlerin Osmanlı askerlerine din vurgusu yaparak asıl Müslümanlığı kendilerinin koruduğunu, kendilerinin Müslümanlığın gelişmesi için çaba sarf ettiklerini belirten broşürler attıkları görülmektedir. Özellikle Osmanlı askerlerine eğer teslim olurlarsa çok iyi bir şekilde yaşayacakları, iyi beslenecekleri konusunda propagandalar yapıldığı görülmektedir. Hatta uçaktan atılan propaganda metinlerinde şişman bir İngiliz askeri ile zayıf Osmanlı askerini çizilmiş şekilde gösteren broşürlerle karşı karşıya kalıyoruz" dedi. 109 yıl önce dünya harp tarihine ‘son centilmenler savaşı’ olarak geçen Çanakkale Kara Savaşları’nda Türk ve İngiliz askerleri silahlı mücadelenin yanında propaganda savaşıyla da karşı karşıya kaldı. Savaş sırasında her iki tarafta da sayısız propaganda broşürleri ve yöntemleri kullanıldı. Gelibolu Yarımadası’ndaki şiddetli Çanakkale Kara Savaşları sırasında Türkçe ve İngilizce metinlerin yer aldığı propaganda broşürleri siperlere hem uçaklardan hem de gönüllü askerler tarafından atıldı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İnsani ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, Çanakkale Kara Savaşları’nda propaganda savaşının askerlere etkilerini anlattı. Çanakkale’de Kara Savaşları’nın 25 Nisan 1915 tarihinde başladığını belirten Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, "Burada özellikle Anzakların buraya gelmesi ile ilgili olarak daha hemen savaş başlar başlamaz İngiltere Krallığı, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan asker almaya karar verdi. Oraya gönderdiği emirnameler çerçevesinde oradaki gençleri askere çağırdı. Bu askere çağırma sırasında özellikle o gençlerin Avrupa’ya gidecekleri ve Avrupa’yı görecekleri, orada yaşayacaklarına da dem vuruldu. Pek çok insan oralar ıssız olduğu için ve oradaki yaşamdan kurtulmak için savaşa gönüllü olarak yazıldılar ve hatta orada tarımsal alanda çalışacak insan konusunda büyük zafiyet çekildi. Anzaklar Mısır’a geldiler, orada eğitim yapmaya başladılar. Bu eğitim sırasında özellikle Doğu’nun ve Osmanlı Cihan Devleti’nin elinde bulunan Şam, Bağdat, Kudüs, İstanbul gibi şehirlerin Doğu’nun gizemli şehirleri olduğu, oradaki yaşam biçimlerinin çok farklı olduğuna vurgu yapılarak, onları cezbedecek şekilde propaganda yapıldığı görülmektedir. 25 Nisan tarihinde Kara Savaşları’nın başlaması ile birlikte Anzak askerleri özellikle ilk önce Mondros‘a geldiler, oradan da Gelibolu Yarımadası‘na sevk edildi. İşte o zaman savaşın gerçek yüzüyle tanışmış oldular. 25 Nisan tarihinde savaşın birinci günü Anzak askerleri çetin bir direnişle karşı karşıya kaldılar. Ve savaş sırasında özellikle propaganda çok dikkat çekici oldu. Bu propaganda içerisinde özellikle cepheye gönderilen dergiler, mecmualar, gazeteler propagandada bir araç olarak kullanılmıştır. Ayrıca savaş sırasında özellikle İngilizlerin Osmanlı askerlerine din vurgusu yaparak asıl Müslümanlığı kendilerinin koruduğunu, kendilerinin Müslümanlığın gelişmesi için çaba sarf ettiklerini belirten broşürler attıkları görülmektedir. Özellikle Osmanlı askerlerine eğer teslim olurlarsa çok iyi bir şekilde yaşayacakları, iyi beslenecekleri konusunda propagandalar yapıldığı görülmektedir. Hatta uçaktan atılan propaganda metinlerinde şişman bir İngiliz askeri ile zayıf Osmanlı askerini çizilmiş şekilde gösteren broşürlerle karşı karşıya kalıyoruz. Türk askerlerinin mesela 2 Mayıs tarihinde yaptıkları taarruz sırasında ceplerinde fındık, fıstık, kuru üzüm gibi kendilerinin aç kalmadığını, hatta bu kadar güzel yiyecekler yediklerini gösteren gıdaları da ceplerine sokarak taarruz yaptıkları görülmektedir” dedi. Çanakkale Savaşları’nda özellikle siper savaşları olduğu dönemde başka askerlerin Türk dilini kullandığını ifade eden Atabay, şöyle devam etti: “Özellikle Ermeni askerlerinden yararlanıldığı görülmektedir. Türkçe’yi kullanarak Türklere seslendikleri, hatta ezan okudukları ve ezan okunuyor diyerek ortaya çıkan Türk askerini özellikle şehit ettikleri görülmektedir. Buna karşılık da Türk askerleri çeşitli hücumlar yaparak özellikle bu propagandayı ortadan kaldırmaya çaba sarf ettiler. Ayrıca o dönemde çıkan çeşitli gazeteler ve broşürler vasıtasıyla da bu propagandaya büyük önem verildiği ve resmi tebliğler yayınlayarak savaş meydanındaki gerçek olayla halkın bilgilendirmesi konusundaki metinler arasında büyük farklılıklar görüldüğü anlaşılmaktadır. Bu metinler içerisinde Sarıkamış yenilgisi sonrasında ve Erzurum’un düşman işgaline geçmesi konusunda yayınlanan bir tebliğde, Enver Paşa Osmanlı askerinin Erzurum’un doğusundan Erzurum’un batısına geçtiğini belirterek, yeni bir savunma kurulduğunu ifade etmektedir. Halbuki bunun Türkçe karşılığı Erzurum düştü demektir. O yüzden halkı yanıltıcı bilgilerin de yer aldığı bu propaganda sırasında görülmektedir.”