POLİTİKA - 03 Mayıs 2015 Pazar 23:58

Başbakan Davutoğlu: ‘Silah ile demokrasi olmaz’

A
A
A
Başbakan Davutoğlu: ‘Silah ile demokrasi olmaz’

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Düsseldorf Başkonsolosluk binasının açılışının ardından basın mensuplarına gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Düsseldorf Başkonsolosluk binasının açılışının ardından basın mensuplarına gündeme dair açıklamalarda bulundu. Davutoğlu çözüm sürecine dair gelen soruya, “Biz çözüm sürecine hiçbir zaman konjoktürel bir mesela olarak bakmadık. Bir döneme ait yani bir süreç, bir adımla başlayıp bir adımla da bitecek bir süreç olarak bakmadık. Aslında bin yıl olarak bir arada yaşamış toplumun değişik kesimlerinin ortak kültüründen hareketle, ortak bir vatandaşlık bilinci ile yeni bir Türkiye kurma idealinin ana unsurlarından biri olarak gördük. En başından itibaren biz hiçbir zaman bu meseleyi belli bir zaman ve süreçle ve belli bir tarafla sınırlamadık. Dikkat ederseniz ben yeni Türkiye sözleşmesini kaleme alırken de vurguladığım hususlarından biri insan onuru kavramı etrafında yeni bir vatandaşlık bilinci oluşturmak. İnsan onuru dediğimizde insanların kültürel özelliklerini, dillerini, bölgesel özelliklerini koruyacakları ve bir vatandaşlık aidiyeti içerisinde, siyasal meşruiyet çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti ile tam bir ilişki, bir meşruiyet ilişkisi kuracakları bir çerçeve öngördük. Şimdi baktığımızda biz AK Parti olarak iş başına geldiğimizde, sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığının daha ilk aşamalarında Türkiye’de konuşulması mümkün olmayan tabular birer birer yıkıldı. Olağanüstü hal kaldırıldı, Emasya kaldırıldı. O zaman 202 Türkiye’sine birisi bakmış olsaydı ve sorsaydı 4 sene sora Türkiye’de Kürtçe yayın yapacak kanal açılacak. Kimse ihtimal dahi vermezdi” dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kürtçe yayın yapan kanalların açıldığını ifade ederek, “Siyasi propaganda olarak Kürtçenin veya başka dillerin kullanılması konusunda bütün engeller kaldırıldı. Yani eğer bir vatandaşlarımızın bir kesimin sorunları listelenmiş olsa bunlar demokratikleşme sürecinde bire birer aşılarak, bugün Türkiye’ye demokratik özgürlüklerin bütün nitelikleri ile yaşandığı bir ülkeye ulaştık. 2 sene önce çözüm süreci başladığında, bunun önceki aşaması demokratik açılım, milli birlik beraberlik, dikkat ederseniz kavramlar değişiyor ama hedef aynı hedef. Türkiye’nin birlik ve beraberliğini sağlamak bütün vatandaşlarımızın bu ülkeye olan aidiyetlerini pekiştirmek, insan onuruna yakışır bir yaşam sürdürmek. Bugünden güne hükümet olarak ne gerekiyorsa, hangi adım gerekiyorsa attık. Her çabayı gösterdik. Bunun için yasal çerçeve gerekiyordu, onu çıkardık. Cumhurbaşkanlığı döneminde, Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde attığı son önemli adımlardan biridir ve yasal çerçeveye kavuştu” dedi.

“AMA ARTIK BİR TERCİH YAPMAK ZORUNDULAR”
Görevi aldıktan sonra bununla çözüm mekanizmasını oluşturduğunu bildiren Davutoğlu, “Tanımlanmış ve her 15 günde bir, bu seçim kampanyasına kadar toplaman, belli bir sistematik içinde olaya bakan bir çerçeve geliştirdik. Akil adamlar oluşturuldu biliyorsunuz, bunu topluma mal etmeye çalıştık ve topluma da mal oldu. bugün çözüm süreci ne hükümetin ne HDP’nin ne şu veya bu paydaşın olmaktan çıktı, topluma mal olmuş bir süreçtir. Dolayısıyla çözüm süreci şurada durdu diye bir iddiada bulunmak kimsenin tek başına kullanabileceği bir tasarrufunda değildir. Topluma mal olmuş bir süreçtin bahsediyoruz yani ben bunu doğuda da anlatıyorum batı da anlatıyorum. Batı Anadolu’da da kimse bu süreç niye oluyor diye bir tepki göstermiş değil. Dolayısıyla psikolojik eşik aşıldı, yasak eşik aşıldı. Yasal eşikten kastım yasaların çıkmış olması ve yasaların kullanılması. Aşılamayan şey HDP ve diğer tarafların Kandil’in vesaire sürekli tereddütlerle ve sürekli dar hesaplar içinde bu süreci kendisine yontma çabasıdır. İkisi bir arada olmaz HDP’nin bunu görmesi lazım. Silah ile demokrasi bir arada olmaz. Yani hem Türkiyeleştik diyeceksiniz ve seçime gidiyoruz diyeceksiniz hem de bir taraftan silahlar elde bulunsun diyeceksiniz, bu faaliyetlere ara vermeyeceğiz diyeceksiniz. Kongrelerin yapılması bizim meselemiz değil, kongre yapmak onların. Hangi yolla, yöntemle neyi yaparlar bizi ilgilendirmez. Ama artık bir tercih yapmak zorundular” ifadelerini kullandı.

Başbakan Davutoğlu onlara 2013 Mayıs’ında yapılması gerekeni hatırlatarak, “2013’te u süreç başladığı andan itibaren, 2012 Aralık’ından itibaren ve son derece sıhhatli bir şekilde işlediğinde beklenen neydi 2013 Haziran’da silahlı unsurların terk etmesiydi. Ettiler mi? Hayır. Niye etmediler çünkü o sırada gezi olayları patlar verdi. Gezi provokasyonunun yapılması sebeplerinden birisi Türkiye’de iç barışı sağlayacak olan çözüm sürecini engellemek çabasıdır. Biz ne zaman çözüm sürecinden bahsetmişsek, daha önce de bahsedilmişse provoke edildi. Ben hep 1993’le 2003’ü karşılaştırıyorum. 1993 ‘te de rahmetli Özal çok kapsamlı bir çözüm sürecine kalkışmıştı ve taraflarla görüştü biliyorsunuz Barzani, Talabani ve birçok unsurla ve olumlu da bazı mesajlar alındı. Önce Uğur Mumcu öldürüldü, arkasında Eşref Bitlis öldürüldü. Arkasında meşkuk bir şekilde, tanımlanamadığı, bilinemediği için söylüyorum, rahmetli Özal hayatını kaybetti. Arkasından madımak olayı oldu Temmuz ayında ve Başbağ olayları ile hem ülke Türk-Kürt hem Sünni-Alevi gerilimine tekrar sokuldu. Bu tesadüf değil. O gün o iç barış sağlayacak ortamını zehirleyenler 2013’te de zehirlemeye kalktılar. Tam biz silahlı unsurlar çekilecek arkasında da silahsızlanma olacak derken gezi provokasyonu, 17-25 Aralık ve bu sefer Kandil tarafında işi yavaşa alma, silah bırakmayı sürekli erteleme, sürekli yeni taleplerle gündeme gelme süreci yaşandı. Biz buna rağmen bizim tarafından herhangi bir gevşeme olmadı. Sayın cumhurbaşkanımız o zaman Başbakan olarak çok ciddi bir iradeyi ortaya koyarak yasayı da çıkardı. Daha sonra biz hükümet olarak bu yasayı uygulamaya başladık, 6-7 Ekim olayları çıkartıldı. Yine ertelendi” açıklamasını yaptı.

“SEÇİME GİDERKEN SİLAHI BIRAKMAMAK DEMEK SİLAHI BİR ŞANTAJ OLARAK KULLANACAĞIM DEMEK”
Davutoğlu, Demirtaş’a 1 Ekim’de yaptığımız görüşmeyi hatırlatarak, ” Eğer üzerinde mutabakata varılan konular hayata geçirilmiş olsaydı muhtemelen bu süreç yıl sonuna kadar tamamlanabilirdi. Ama 6-7 Elim olayları açık bir provokasyon. Aynen 93 gibi aynen 2013 gibi 6-7 Ekim olaylarıyla çözüm süreci provoke edildi. HDP, bir yol ayrımında bütün bu paydaşlar da yol ayrımında, seçime giderken silahı bırakmamak demek silahı bir şantaj olarak kullanacağım demek. Biz kendilerine bütün görüşmelerde ifade ettik, dolaylı olarak ifade edildi. Eğer demokratik bir mücadeleye yönelecekseniz. Önünüzde bir engel yok gereğini yapın, silahları seçimlerden önce bırakın nasıl bırakacaksanız bırakın. Toprağa mı gömersiniz, üzerine beton mu dökerseniz ne yolla olursa olsun biz türkiye’de artık silahlı bir unsur istemiyoruz. Biz derken hükümeti kast etmiyorum doğuda, güneydoğudaki Kürt vatandaşlarımız da artık silah istemiyor. 6-7 Ekim olaylarını yaşadıktan sonra. Yok seçime giderken silahı elimde tutup baskı aracı olarak kullanayım, seçimden sonra da bir bakayım derseniz burada samimiyet yok. Asıl samimiyetin test edildiği yer burası. Şimdi Türkiyeleşmek iddiası güzel bir iddia bunun gereğini yapsınlar. Batı’da kullandıkları demokratik söylemi doğuya da yaysınlar. Böyle kana kan musluk afişleriyle eğer halkı tehdit etmeyi düşünüyorlarsa bu halk tehditleri daha önce de gördü. Bizim şu anda çözüm sürecindeki kararlılığımız ilk günkü kadar sabittir. Hiçbir zaman çözüm sürecinden taviz vermedik, vermeyeceğiz. Seçimlerin sükûnetle yapılması önemlidir. Herhangi bir taraf seçimlere şiddet karıştırırsa, buna kesinlikle izin vermeyiz. Seçimlerden sonra meşruiyet tartışması açarlarsa işe parlamentoya giremedik diye bunun da karşılığı yoktur. Seçimler kurallar gereği yapılacaktır ve herkes sonuçlara razı olacaktır. Biz razıyız, halk ne derse razıyız. Ama silahı bu anlamda seçim öncesi ve sonrası baskı aracı olarak kullanmaya kalkılırsa tabi buna taviz vermeyiz. Ben halkın benimsediği bir sürecin şu veya bu art niyet taraf tarafından durdurulamayacağı kanaatindeyim. Dolayısıyla kimse çözüm sürecinden tereddüt etmesin. Ben Doğu’da Güneydoğu’da , başbakan olarak da gittim, halkın sahiplendiği süreci neticelendirmek de bizim görevimizdir” açıklamasını yaptı.

“ÖCALAN’IN, İMRALI’MIN YAPTIĞI ÇAĞRI AÇIKTI”
Davutoğlu Öcalan’ın bu süreçteki düşüncelerine yönelik soruya ise, “Bu onların kendi aralarındaki ilişkiler. Onun yaptığı çağrı açıktı. Öcalan’ın, İmralı’mın yaptığı çağrı açıktı. Bu konuda kendi aralarındaki ilişkinin düzeyi ve bağlayıcılığı konusunda ben girmek istemem. Dediğim gibi önemli olan netice bizim için burada, gerek kamu güvenliği müsteşarımızın gerek müsteşarlığımızın yaptığı görüşmelerde tablo bizim için netti.: Seçime gitmeden silahların bırakılması. Bunun için çözüm süreci mekanizmaları içerisinde atılması gereken adımlar atıldı. Ümit ederiz bu konuda basiret hakim olur neticeye ulaşırız. Dediğim gibi silahla artık konuşulmanın şeyini geçti. Silahla konuşmanın veya silahı baskı unsuru olarak kullanmanın devri de geçti, Türkiye’ de karşılığı da yok” yanıtını verdi.

“SÖYLEDİĞİM HER ŞEYİN FARKINDAYIM, HEM DE NE DEDİĞİMİ BİLİRİM”
Abdullah Gül’ün daha önce yaptığı açıklamayla ilgili “O görüşme gülen ile baş başa yapılan bir görüşmeydi. Dolayısıyla o da ne söylediğimizi gayet iyi biliyorlar. Ama her şeyi dinlemeye meraklı oldukları için eğer kaydetmişlerse onu da açıklasınlar. Ne söylediğimiz da orada açıktır. Ama tabi nezaket içerisinde söylenmiştir. Bir ültimatom yok o günün psikolojisi içinde ama o söylediğimiz şey açıktır. Türkiye’ye dönmeniz ve bütün bu gerilimlerin durması için gerekli adımların atılması, bürokraside olan unsurların kesinlikle siyasal şeyin parçası haline gelmesi vesaire. Uzun bir görüşmedir. Suriye konusunda ve dış politika konusunda da sürdürmekte olduğu yayınların, bizim yürüttüğümüz dış politika ile çelişkili. O zaman dışişleri Bakanı olarak söylüyorum. Diğer ülkelerin söylemine yakın olduğunu ve bu konularda bir bilgi eksikliği varsa here türlü bilgili paylaşabileceğimizi ama Türkiye menfaatlerinin korunması huşularının da olduğu geniş bir görüşmedir. Dediğim gibi dinleme meraklıları olduğunu için isterlerse yayınlasınlar. Ben söylediğim her şeyin farkındayım, hem de ne dediğimi bilirim. Ne söylediğimi bilirim. Ama bunları bilim adamıyım; devlet yetkili içinde nezaket kuralları içinde söyledim. Büyün bu ön yargıları giderecek şey sizin Türkiye’ye dönmeniz ve iletişime açık olmanız. Türkiye’ye dönemiz halinde ve her an sizinle görüşülebilir olmanız halinde zihinlerde bu şüpheler ortadan kalkar. Başbakanımız ne düşünüyorsa size doğrudan söyler, siz ne düşünüyorsanız doğrudan söylersiniz. Biz ne düşünüyorsak söyleriz. Sizin burada bulunmanız bu iletişimi olanaksız kıldığı için şüpheler artıyor. Türkiye’ye gelmeniz bunu kolaylaştırırız. Tabi ben kaydetmedim ama özetle söylediğim bu. Hiçbir görüşmemi örtmedim, hiçbir görüşmem devlet kayıtları dışında yapmadım, olması gerekenler içinde yapmadı. Söylediğim hiçbir sözden de geri adım atmadım. İlkeli tutumunu eskiden takdir ederlerdi ” dedi.

“GÜL’DEN İZİN ALMADAN BİR BAŞKA SOKAĞA YA DA TOPLANTIYA GİTMEMİŞİMDİR”
Kimsenin okullara gitmediği dönemde Davutoğlu’nun gitmesini takdirle andıklarını kaydederek, “ Şimdi bu kadar saldırgan bir tavır sergilemeleri… Biz de tutum değişmedi ama onlarda tutum ve davranış tarzı değişti. Bizim ön yargımız olsaydı, bunlar olmazdı. Mesajlarım da netti, gidişim de berraktı, şu anda da söylediklerim bu konuda nettir. Hiçbir şekilde geri adım atmadım mahiyeti de bellidir. Sayın cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ ile ilgili olarak ise hafızalar yanılabilir. Ancak ben kendisi ile başdanışman olarak da daha sonra Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Dışişleri Bakanı olarak da büyük bir onurla çalıştım. Kendileri gayet iyi bilirler, ben herhangi bir yerde, bir faaliyette resmi görevdeyken kendisinden izin almadan bırakın bir başka şehre gitmeyi, bir başka sokağa ya da toplantıya gitmemişimdir. Bu görüşme biz, BM Genle Kurul toplantıları için New York’ta bulunduğumuz sırada oldu. Dolayısıyla New York’tan Pennsylvania’ya gitmem söz konusu olduğunda da resmi görüşmemelerin sürdüğü bir hafta sonuydu, kendisine de böyle bir görüşme için gideceğimi ifade etmişti. Hem şahsi ilişkimiz bağlamında hem de Cumhurbaşkanının olduğu yerde izinsiz ve onun bilgisi olmadan herhangi bir yere gitmem, şehir değiştirmeyi bırakın toplantıya giderken bile benim devlet ahlakı etrafında benimsediğim bir ilkedir. Sayın cumhurbaşkanımız, tabi aradan süre geçti kendisini herhangi bir şekilde yanlış kanaat uyanmasını istemem. Kendisine olan saygımın ne kadar derin olduğunu kendisi de bilir. Daha ilk başbakanlık görevini aldığında ve daha çok eskiye dayanan dostluğumuz gereği kurulmuş çok sağlam ilişkilerimiz var. Ama kendisinin de söylediği hafıza bazen yanıltıcı olabilir. Ama bu konu benim için diğer konu gibi berraktır. Türkiye’den ayrılmadan önce kendisi ile konuştum, böyle bir konuda fayda vardır diye, taşların yerine oturtması için ve olabilecek olumsuzlukları engellemek için dedim. New York’a gittiğimizde de Cumhurbaşkanıydı o zaman kendisine ifade ettim. Döndükten sonra ne görüşüldüğü konusunda her ikisine de bilgi arz ettim” ifadelerini kullandı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu iç savaş söylemlerine yanıt olarak, “İç savaşın kendisin bir kavram olarak en nötr bit şekilde kullanmak bile art niyetli bir ifadedir. Yani bir senaryo içinde dahi zikretmek dahi kabul edilebilir bir şey değil. Zihinlerin arka planını gösteriyor. İngilizlerin ‘wishfull thinking’ diye bir şeyi vardır. Bir anlamda olmasını istediğiniz şeyi zikrederek olur hale getirirsiniz gibi. Dervişin zikri neyse fikri de o diyelim. Belki bazıları Türkiye’de iç savaş olsun arzu ediyor olabilir. İstihbarat anlamında Türkiye’nin faaliyetlerinden rahatsız olanlar olabilir. Bizden AK Parti’nin Türkiye’yi getirdiği noktadan rahatsız olanlar olabilir, bunların hepsi olabilir. Ama hiçbir hiç bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, hiçbir samimi insanın herhangi bir ülkede özellikle de Türkiye’de bir iç savaş senaryosundan bahsetmesi kabul edilebilir, akıl alabilir bir şey değil. Ama hep bu kaos beklentisi içinde oldular, millet hep onları yanılttı. Yani millet kaosu değil istikrarı, huzur istediğini rotaya koydu” dedi.

“DEMOKRASİNİN OLDUĞU YERDE İÇ SAVAŞ OLMAZ”
Davutoğlu 14.mitingini Samsun’da yaptığını kaydederek,” 14 miting yapan olmadı bildiğim kadarıyla. Halkla beraberim, doğusunda batısında . inşallah önümüzdeki hafta da genellikle Güneydoğu’da olacağım. Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Muş, Bitlis, Adıyaman. Benim halkta gördüğüm şey yeni bir heyecan hem de yoğun bir heyecan. Açık söylemek gerekirse biz riskli bir şey yaptık, diğer partiler bundan kaçındılar. Seçim kampanyasını erken biz başlattık. Genellikle muhalefet erken başlardı, iktidar biraz bekler. Ama erken başladık. Neden. Mümkün olduğunda fazla vilayete gitmek istiyorum. 2-3 miting koyuyoruz yine de yetmiyor vakit. Onun için erken başladık. Erzurum mitinginden başlamak üzere bırakın coşku eksikliğini benim konuşmamı dahi tamamlamamı izin vermeyen bir coşku yoğunluğu var” dedi.

Davutoğlu, Samsun mitinginde gençlik ile ilgili konuşmalarını anlattığını belirterek konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “ Halktaki coşku benim zihinsel sistematiğimin önüne geçip konuşmayı yönetmeye başladı bir müddet sonra. Bu da şunu gösteriyor. Halk siyasetin dinamizmini benimsiyor. Halk demokrasiye bu kadar bağlıysa, coşkulu bir şekilde meydanları bu kadar dolduruyorsa bir kere herhangi bir şekilde halkın elde ettiği kazanımları yok edecek bir sürece izin vermesi söz konusu olmaz. Ben bu konuda tereddüt içinde değilim, büyük heyecan görüyorum. Demokrasinin olduğu yerde iç savaş olmaz, demokrasiyi sahiplenen bir halk varsa demokrasi durdurulamaz. Demokrasi durdurulamayacaksa özgürlükler ve insan onuruna dayalı temel dinamik devre dışına sokulamaz. Etrafımıza ateş çemberi olabilir ama Türkiye bu ateş çemberinin getirdiği bütün bu şartları aşar” cümlelerini kullandı.

“BU PARALEL YAPI NEREDE KİM AK PARTİNİN KARŞISINDA GÜÇLÜYSE ONU DESTEKLEDİ”
AK Parti’ye oy vermeyin yönünde yapılan çağrılara dair sorulan sorulara ise, bu tür bilgiler geldiğinde kurumların gerekeni yaptığını kaydeden Davutoğlu, “Her yerde görülür. Bu paralel yapı nerede kim AK Partinin karşısında güçlüyse onu destekledi. Sadece şimdi değil 30Mart seçimlerinde de yaptılar bunu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde cumhurbaşkanımıza da yaptılar. Bu sürpriz değil. Ama devlet memurlarının bu şekilde bir propagandaya dahil olması kabul edilebilir bir şey değil. Gereken bütün hukuki işlemler yapılır. Bunun netice üretip üretmedi 30 Mart’ta gözüktü, cumhurbaşkanlığı seçiminde gözüktü inşallah 7 Haziran akşamı bütün bu hesaplar içinde olanların hesapları dumura uğrayacak” dedi. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir Hamza Dağ: “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, “‘Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerimi anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim” dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, Selçuk’ta düzenlenen mitinge katıldı. Dağ’a binlerce hemşehrisinin yanı sıra, AK Parti İzmir milletvekilleri Şebnem Bursalı ve Mehmet Muharrem Kasapoğlu, MHP İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu, Cumhur İttifakı Selçuk Belediye Başkan Adayı Dahi Zeynel Bakıcı, MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin, AK Parti Selçuk İlçe Başkanı Hakan Bayraklı ve MHP Selçuk İlçe Başkanı Nuri Yılmaz da eşlik etti. “İzmir kararını vermiştir” Hamza Dağ, 2 ayı aşkın süredir İzmir’in her yerinde hemşeriyle kucaklaştığını belirterek, “Ben, İzmir’imizde artık şunu net bir şekilde görüyorum. 31 Mart için İzmir kararını vermiştir. Bugün de görüyorum ki Selçuk kararını vermiş. Hemşehrim İzmir’in, Selçuk’un her sokağına hizmet istiyor, proje istiyor. İnşallah biz bu hizmetleri de projeleri de şehrimize kazandıracağız” ifadeleri kullandı. “Tek gündemimiz İzmir” Bugüne kadar hiç kimseyi ötekileştirmediğini vurgulayan Dağ, “Bundan sonra da ötekileştirmeyeceğiz. Hiç kimse bizim nezdimizde ayrımcılığa maruz kalmamıştır, kalmayacaktır. Kimse bildiği işin dışında başka bir iş yapmak zorunda kalmayacaktır. Belediye başkanına ne için oy verilir? ‘Eser üretsin, hizmet getirsin, yatırım yapsın, sorunları çözsün.’ Evet; bizim tek gündemimiz İzmir, mesaimizin tamamı bin 294 mahallemiz her sokağında, hanesinde geçecek. İzmir’de istişareyi, ortak aklı merkeze alacağız. İzmir’de tüm projelerimi beraber hazırladık, beraber hayata geçireceğiz. Sorunlara anlık değil sürdürülebilir çözümler üreteceğiz” diye konuştu. “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Seçim çalışması süresince 4 önemli lansman yaptığını vurgulayan, Selçuk için yapacaklarına da değindi. Hamza Dağ, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerim anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim. İzmir’in, Selçuk’un tarihi dokusunu, kültürel mirasını, asırlara sari olan medeniyet birikimini koruyacağız. Selçuk tarımıyla, turizmiyle bereketli ilçelerimizdendir. Bizler de oluşturacağımız eser ve hizmet ekosistemiyle destek olarak parlayan bir yıldız olmasını sağlayacağız.” Miting, Selçuk Belediye meclis üyesi adaylarının tanıtımıyla sona erdi.
Edirne Edirne’de gastronomi yolculuğu başladı Edirne Valiliği, gastronomi turizminin gelişimine katkı sağlamak amacıyla Osmanlı Saray Mutfağı lezzetlerini kitaplaştırılarak gelecek nesillere aktarılacak. Edirne Valiliği tarafından “Topraktan Tabağa Edirne Yöresel Yemekleri Kitabı” tanıtımı iftar programı düzenlendi. Edirne’de valilik öncülüğünde önemli bir projeye imza atıldı. Proje çerçevesinde "Topraktan Tabağa Edirne Yöresel Yemekleri" kitabı oluşturulacak. İftariyelikler, ara sıcaklar, çorbalar, ana yemek, tatlı ve içecekler geçmiş lezzetlere göre sunumla hazırlandı. Tabaklar süslendi, masalar hazırlandı. Ezanın okunmasının ardından oruçlar açıldı. Yemeğin ardından ise duaya geçildi. Devecihan Kültür Merkezi’nde düzenlenen iftar menüsünde geçmişten günümüze gelen lezzetler arasında yer alan bademli terbiyeli tavuk çorbası, ballı gemici böreği, taş kebabı- sarımsaklı pilav, zerde ve ayva şerbeti yer aldı. Geçmişten günümüze gelen ve unutulmaya yüz tutmuş Rumeli, Balkanlar ve Osmanlı Saray Mutfağında yer alan lezzetlerin gelecek kuşaklara aktarılması ve tanıtılması için önemli bir proje çalışmasına imza atıldı. Proje çerçevesinde 87 farklı çeşidin yer alacağı bir kitap oluşturulacak. Edirne’nin kadim ve Osmanlı’ya başkentlik yapmış sultanlar şehri olduğunu söyleyen Vali Yunus Sezer, aynı zamanda balkanlardan gelen insanların yerleştiği ve kendi kültürlerini yaşattığı da bir şehir olduğuna değindi. "Hem Balkan hem de Osmanlı saray mutfağı lezzetleri yaşatılacak" Hem Balkan hem de Osmanlı saray mutfağının yaşatıldığı Edirne’de çok anlamlı bir ilke imza atıldığını söyleyen Vali Yunus Sezer, "Gelecek nesiller Edirne mutfağında neler var diye baktığı zaman ellerinde bir kitap ve kaynak olacak. Bizim somut varlıklarımızın yanı sıra kültürel zenginliklerimiz de çok önemli. Çok büyük emek var. Hem Rumeli hem de saray mutfağına ait 87 çeşit farklı lezzet var. Bunların bir kitapta buluşması çok önemli. Şeflerimiz kendi illeri için farklı bir şey yapmak istiyorlar. Yaklaşık 1 buçuk aydır çalışmalar devam ediyor" dedi. Gastronomi anlamında çok önemli faaliyetler yürütmüş parmakla gösterilen iller olduğunu söyleyen Vali Sezer, "Biz büyük bir hazine üzerinde duruyoruz. Ama kendimizi anlatmakta zorluk çekiyoruz. Bizim bir tava ciğerimiz, bir de ciğer sarmamız var. Dışarıdan insanlara sorduğumuzda neyimiz var diye ’Bir gelip ciğerinizi yeriz’ diyorlar. Bu güzel bir şey aslında. Ama bunun yanına ne koyabiliriz? Bunun üzerinde çalışıp Rumeli Saray ve Osmanlı mutfağını günümüzle uyarlayıp nasıl yaşatabiliriz bunun peşindeyiz" şeklinde konuştu. "Edirne’nin parlayan yıldız olmasını istiyoruz" Edirne’nin her konuda balkanların ve Türkiye’nin parlayan bir yıldızı olmasını istediklerini belirten Vali Sezer, "Bunu da sanayide, ticarette, turizmde, gastronomide eğitimde aktivitelerle birlikte başarmamız lazım. İçinde saray ve Rumeli mutfağının da olduğu birkaç yemeği ve menüyü tava ciğerin yanına ekleyebilirsek zenginleştirebiliriz" ifadelerine yer verdi. Festivallerin yanı sıra marka aday olabilecek lezzetleri de sunabilecekleri bir yerin olmasının çok önem taşıdığını belirten Vali Sezer, "Bunu başarırsak herkes restoranında alternatif bir ürün sunmak isteyecek. Bunu da hazırlanan projelerle hayata geçireceğiz. Valilik olarak bunu yapıp özel sektöre devrederiz. Buna biz öncü oluruz" diye konuştu. "3 hedefe inşallah hep birlikte ulaşacağız" Önlerinde 3 hedef olduğunu ve buna şeflerle birlikte ulaşacaklarını belirten Vali Sezer, birincisinin bu kitabı hazırlamak ve basıp yayınlamak, ikincisinin gastronomi festivalleri düzenlemek üçüncüsünün de bu markalaştırılan yemeklerin daimi sunulacağı tarihi bir yer yapmak olduğunu ifade etti. "Edirne gastronomide de büyük zenginliğine sahip" Edirne’nin tarihi ve kültürel mirasının yanı sıra gastronomi anlamında da büyük zenginliğe sahip olduğunu söyleyen İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk, düzenlenen iftarda saray, Rumeli ve Balkan mutfağından lezzetlerin yer aldığı bir menü hazırladıklarını aktardı. İftar programına, Vali Sezer ve eşi Canan Sezer, Vali Yardımcıları Erdoğan Beypınar ve Eyyüp Batuhan Ciğerci ile eşleri, İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk, şefler, gastronomi yazarları ve basın mensupları katıldı. Devecihan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen iftar programı toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.