GÜNDEM - 25 Ağustos 2017 Cuma 13:41

"Batı; Afganistan, Irak ve Suriye’yi aynı kadere mahkûm ediyor"

A
A
A
"Batı; Afganistan, Irak ve Suriye’yi aynı kadere mahkûm ediyor"

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık için aldığı referandum kararından, Türkiye’nin güney sınırı Suriye’de, oluşturulmaya çalışılan terör kuşağına ve son dönemlerde Türkiye, İran yakınlaşmasına kadar bölgeyi yakından ilgilendiren birçok konuda değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. R. Kutay Karaca, “Afganistan, Suriye ve Irak bölgesinin tipik bir özelliği var. Bu bölgelere müdahale daha fazla demokrasi, insan hakları ve refah sağlamak amacıyla yapıldı. Fakat hiçbirisi işe yaramadı” dedi

“Hiçbir ilerleme olmadığı gibi milyonlarca insan öldü”

Nişantaşı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. R. Kutay Karaca, Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi. Açıklamalarına öncelikli olarak yıllardır Afganistan, Suriye ve Irak’ta süregelen müdahalelerden bahsederek başlayan Kutay Karaca, “ Afganistan’a yapılan müdahalenin üzerinden 16, Irak 'a müdahale 1. Körfez Harekâtı diye düşünürsek 1990'dan bugüne 27 yıl, Suriye’de de müdahale 6 yıldır devam ediyor. Baktığımızda bu bölgelere ne demokrasisinde, ne insan haklarında, ne kadın haklarında, ne de refah seviyesinde bir değişiklik oldu. Ne oldu? Binlerce insan öldü üstüne üstlük temel noktaya baktığınız zaman bir şekilde bu ülkeler artık bir araya gelemeyecek duruma düştüler. Afganistan'da 16 yıldır ilerleme sağlandı mı diye bakılırsa; Taliban bundan 16 yıl önce bu ülkenin yüzde 70'ini yönetiyorken bugün yüzde 70'den fazlasını yönetiyor. Afganistan'daki terör eylemlerinin dağılımına baktığınız zaman ortalama aylık 10-12 eylem düşüyor. Bunların hepsi ölümle sonuçlanan eylemler. Tüm bunların yanında Afganistan yalnızca kendine istikrarsızlık sağlamıyor, bölgeye de istikrarsızlık getiriyor. Pakistan bu istikrarsızlıktan en çok zarar gören ülkelerin başında geliyor. Aynı olay Pakistan içerisinde gelecek adına problem oluşturmaya başlıyor” dedi.

 “Irak'a 27 senedir bir demokrasi getirme kavgası var”

“Batı, 27 senedir Irak'a demokrasi getirme kavgası içinde” diyerek sözlerine şu şekilde devam eden Karaca, “Maalesef Irak’a demokrasi gelmediği gibi artık paramparça olmuş bir Irak’ı görüyoruz. Suriye 6 yıllık bir süreç içerisinde artık bir araya gelemeyecek, birbirlerine güveni olmayan, birbirlerini katletmiş kabile mantıklı gruplardan oluşuyor. Bundan sonra bu iki ülke nasıl tek bir ulus devleti haline gelecek sorusu doğrudan sorulmalıdır. Suriye ve Irak'ta oluşan boşluk içerisinde kendisine yer bulan Irak Şam İslam Devleti (ISİD) diye bir örgüt var. Her ne kadar bir devlet gibi dursa da bu bir terör örgütüdür. Bununla ilgili savaş da tüm koalisyon güçleriyle yapılıyor. Fakat bu örgütün nasıl ortaya çıktığına bakarsak örgütün tabanının Iraklı Sünni Araplar üzerinde oluştuğunu görüyoruz. Bu da Amerika'nın Irak Harekatlarından çekilmesinden sonra ortaya çıkan Şii yönetimin getirdiği bir sonuç oldu. Sürekli ötekileştirilmiş Sünni Araplar, eski Baasçılar var ve bunlar bir anda IŞİD olarak ortaya çıktı. Suriye'de bu kadar boşluk içerisinde Esad İran ve Irak hükümetinin desteğini alırken ISİD'in Suriye'de destek bulmamasının imkanı yok. Şimdi ISİD yavaş yavaş yok ediliyor. Artık eski maddi kaynaklarına ulaşamıyor, militan toplama gücü düşüyor. Bundan sonra Suriye özelinde baktığımızda bu gruplar birbirleriyle savaşmışlar birbirlerini katletmişler, nasıl bir araya gelecekler? Çok zor. Esad'ın durumu ne olacak? Bilinmiyor. Obama yönetiminin maalesef izlediği savaşı öteleme politikasından Suriye içerisine yerleşmiş bir Rusya var ve etkin bir İran var. Dolayısıyla yalnızca bu ülkelerin iç dinamikleri karmaşık bir yapı oluşmadı bu ülke üzerindeki dış güçler adına da karışık yapı mevcut duruma geldi. Suriye'deki gruplar nasıl bir araya gelecek? Cevabı çok zor” diye konuştu.

“Amerika 'Ben bu devleti tanıyorum' derse çok şaşırmamak gerekir”

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) 25 Eylül’de yapmayı planladığı bağımsızlık ile ilgili yapacak olduğu referandumu da değerlendiren Karaca , “Irak'ta Kürtler referanduma gidecekler, Barzani geri adım atmıyor. Amerika da açıklama yaptı, Türkiye de bunun kabul edilemez olduğunu söyledi. Barzani 'Biz Türkiye'nin gündeminde en önemli mihenk taşıyız' açıklaması yaptı. Bu biraz bana gözdağı tadında bir demeç gibi geldi. 'Biz de PKK ile PYD ile bir olursak işiniz çok daha zor olur' denilmek isteyerek bir tehditkar bir tutum mu takındı? Bunu incelemek gerekiyor. Türkiye'nin bu referandumu kabul etmesine imkan yok. Türkiye'nin tarihsel anlamda Irak'ın içerisinde kendi soydaşlarının Telafer, Kerkük gibi ana merkezlerin de bu referandum içerisinde yer aldığını görüyoruz. Zaten Türkiye'nin en büyük güvenlik riski kendi sınırlarında bir Kürt kuşağı oluşturması üzerinedir. Barzani'nin yapacağı referandumdan sonuç Barzani’nin istediği gibi çıkar. Mesela bu referandumun uluslararası kamuoyu tarafından nasıl kabul göreceğiyle de ilişkili. Bu bölünme Irak’ta ayrı bir iç savaş başlatacaksa o zaman bunun yarattığı istikrarsızlık Türkiye'de dahil olmak üzere bir çok bölge ülkesinde sıkıntılar doğurur. Amerika, Fransa, İngiltere ve Rusya bu referandumun çok kabul edilebilir olmadığını yönelik açıklamalar bulundular. Uluslararası kamuoyunda da bu referandumun yanlış olacağı yönünde bir uzlaşma var. Ama bu uzlaşma acaba işin makyaj tarafı mı? Yoksa gerçekten bir uzlaşma mı? Bunu da ancak referandumdan sonra görebiliriz. Referandumdan sonra Amerika 'Ben bu devleti tanıyorum' derse çok şaşırmamak gerekir. Bununda öncesinde bir strateji belirlemek gerekir. Oradaki referanduma engel olamayacaksanız o zaman referandum sonuçlarının kabul edilmemesi yönünde bir politika izlemeniz gerekir. Türkiye'nin güvenliği adına bu gereklidir. Çünkü bu devletin daha büyük topraklar isteyip istemeyeceğini de bilemezsiniz. Türkmen şehirleri olayı da işin cabası” ifadelerini kullandı.

“Afrin’e de çekinmeden operasyon yapılmalı”

Afrin’de oluşabilecek herhangi bir girişimde Fırat Kalkanı Operasyonu gibi hiçbir şeyden çekinmeden aynı harekat yapılması gerektiğini düşünen Karaca, “Cumhurbaşkanı 'Biz buna müsaade edemeyiz Afrin'de oluşabilecek her türlü girişime misliyle sert tepki vereceğiz ve gerekirse bu bölgeye harekat yapacağız' dedi. Türkiye belki de Suriye-Irak özelinde oluşturulacak haritayı değiştiren ülke olarak karşımıza çıkacak. Çünkü Fırat Kalkanı Operasyonu düşünülen haritanın mantığını bozdu. Şimdi Türkiye hiç kimseye sormadan kendi şahsi yararı adına kendisinin kazancı adına Fırat Kalkanı Operasyonu'nu yaptıysa bu saatten sonra da Afrin noktasında hiçbir şeyden çekinmeden aynı harekatı yapmayı düşünmelidir. Çünkü artık en büyük müttefikimiz olan Amerika'nın düşmanlarımıza silah vermesi ile alakalı sızlanma yapmamıza gerek yok. Amerika silah yardımı yapıyor. Bunu niye yapıyor diye sorgularız. Bu silahların bir şekilde Türkiye'ye yönelik terörist gruplarına eline geçeceği açık ve aşikar. O zaman biz kendi planımızı kendimiz yapmak zorundayız. Harekat yapılacaksa veya diplomatik girişimlerde bulunacaksak bunu yapmalıyız. Herkes şunu iyi bilmeli Türkiye bölgenin en güçlü ülkesidir, Nato'nun 4. büyük ordusuna sahiptir, kendi silahını kendi üretecek ekonomik yapısı vardır. Ama daha önemlisi bu konularda hükümete destek verebilecek bir halk kitlesine de sahiptir.” şeklinde konuştu.

“Bölgede İran Türkiye’siz, Türkiye de İran’sız olamayacak”

Son olarak da Türkiye ve İran arasında özellikle Katar konusunda başlanan işbirliği sonunda bölgede İran Türkiyesiz, Türkiye’nin de İransız olamayacağına dikkat çeken Doç. Dr. R. Kutay Karaca, “Barzani'nin istediği referandum İran'ı da doğrudan etkiliyor. Çünkü İran içerisinde etnik anlamda bir Kürt grup var. Dolayısıyla bunun İran'a yansımamasına imkan yok. Son zamanlarda Türkiye ve İran arasında özellikle Katar konusunda başlanan işbirliği gösterdi ki bölgede İran Türkiye’siz, Türkiye de İran’sız yapamaz. Türkiye ve İran arasındaki ilişkiler belki de bölgenin geleceğinde çok önemli etkiye sahip olacaktır. Türk dış politikasının bugünlerde İran üzerinde çok daha ince düşünmesinde yarar görüyorum. Ayrılıktan çok daha fazla işbirliği gerekiyor. İşbirliğimiz yalnızca Katar ile kalmamalı Irak ve Suriye için de İran'la işbirliği düşünülmelidir. En azından ortak bir noktada buluşulması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Irak'ta oluşabilecek bir ayrı devlet sonunda İran topraklarına da sirayet edebilir” diyerek sözlerini tamamladı.
 

HÜSEYİN ÇAKMAK- HANDAN ARSLAN

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hakkari TRSM binası yıktırıldı, hastalar yakın bölgeden yer istiyor Hakkari’nin Yüksekova ilçesindeki Toplum ve Ruh Sağlığı Merkezi (TRSM) binasının depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıktırılması üzerine hastalar mağdur olmamak için aynı bölgeden yeni merkezin açılmasını istiyor. TRSM olarak kullanılan Yüksekova Devlet Hastanesinin eski binası için yapılan deprem analizlerinin olumsuz çıkması sonucu yıkım kararı alındı. Eski binaların ilk bloklarında yıkım işlemi başlatılırken, diğer blok için de tahliye işlemlerine başlandı. Tahliye işlemlerinin ardından binada hizmet veren Toplum ve Ruh Sağlığı Merkezi’nin başka bir yere taşınacağı belirtildi. Merkezde tedavi gören hastalar ise kendilerine tahsis edilecek yeni yerin ilçe merkezine yakın olmasını talep etti. İlçe merkezine uzak bir yerin kendileri için sıkıntı olacağını belirten hastalar, tedaviye gelmekte zorlanacaklarını ve mağduriyet yaşayacaklarını kaydetti. Hastalardan İskender Bozkurt, "Yıkılan yerimiz bizim için önemliydi, burada tedavi oluyorduk. Hocalarımız bizimle birebir ilgilenip derdimize derman oluyorlardı. İlaçlarımızı burada kullanıyorduk. Şu anda uzak bir yere yapılsa servis sorunu yaşayabiliriz. Servis sorunu çözülse bile istenilen saatte hastalar gelemez. Hastaların bazıları sabah, bazıları ise öğleden sonra kalkıyor. Kaymakamımızdan, İl Sağlık Müdürlüğünden ricamız bize en yakın noktada yer versinler. Fazla ağır hastalarımız var, evden gelemiyorlar. Hocalarımız eve gelip hastalarla ilgileniyorlar" dedi. Hastalardan Ahmet Harmancı ise "Şu an kaldığımız bina deprem riski nedeniyle yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. Bundan sonra bize yeni bir yer temin edecekler. Ancak çarşıya uzak olursa biz perişan oluruz. Hastalar perişan olur, gelemezler. Etkinliklere katılamazlar. Valimizden, kaymakamımızdan, belediye başkanımızdan ricamız bize yardımcı olsunlar. Biz burada etkinliklerimize devam edelim. Çarşıya yakın bir yer olsun. Bizim istediğimiz bunlar, bizimle ilgilensinler" şeklinde konuştu. 21 yıldır hasta olduğunu ve 7 yıldır merkezde tedavi gördüğünü belirten Harmancı, "Çok memnunuz. Bize yardımcı oluyorlar. Birçok etkinlik yapıyoruz. Bize çok katkıları oluyor, daha iyi toparlanıyoruz. Şu an kendimizi iyi hissediyoruz. Bize yardımcı olurlarsa daha iyi olacağız" ifadelerini kullandı.
Bolu Biyokütle santrali köylüleri bezdirdi Bolu’nun Mudurnu ilçesine bağlı Pelitözü köyünde faaliyet gösteren Mudurnu Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Biyokütle Santrali’nin vatandaşın tarlasına ve köy mera alanlarına döktüğü atık gübreler tepkiye sebep oldu. Bolu’nun Mudurnu ilçesine bağlı Pelitözü köyünde faaliyet gösteren Mudurnu Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Biyokütle Santrali, hayvan gübresinden enerji üretiyor. Hayvan gübresinin içerisinde bulunan minerallerin kullanıldığı işlemin ardından geriye atık sıvı gübre kalıyor. Kalan sıvı gübreler, santral çalışanları tarafından Pelitözü köyü sınırları içerisinde bulunan tarla ve mera alanlarına dökülmesi köylüler tarafından tepkiye neden oldu. Şirket yetkililerine durumu bildiren vatandaşlar, herhangi bir geri dönüş alamadıklarını ve durumu yazılı olarak Mudurnu Kaymakamlığı’na bildirdiklerini ifade etti. Köy sınırları içerisinde bulunan mera alanlarına atılan atık sıvı gübreler nedeniyle köylüler, hayvanlarını otlatamadıklarını dile getirdi. “Sıvı veya kuru atıklarını köyümüzün mera alanlarına tarlalarına döküyorlar” Hayvanlarını mera alanlarında otlatamadıklarını söyleyen Mehmet Karpınar, “Mudurnu’nun Pelitözü köyünde kurulmuş olan enerji santralinin, sıvı veya kuru atıklarını köyümüzün mera alanlarına tarlalarına döküyorlar. Sözlü olarak söylememize rağmen gübreleri atmaktan geri durmuyorlar. Hatta benim tarlama bile izinsiz dökmüşler. 2 kilometre uzaklıktan gelerek bütün tarlalara zarar veriyorlar. Bulunduğumuz alandaki, mera alanını gübre ile doldurdular. Biz bunları kaymakamlığa şikayet ettik. Gübre ile doldurdukları alana kanal yolu açarak, gübrenin gitmesini sağlamışlardı. Buraya doldurdukları gübre, yaklaşık 3 kilometre kanal yolundan gitti. Artık ne kadar kamyon sıvı gübre döktülerse” dedi. “Sıvı gübrenin yer altı sularına da karışma riski var” Yer altı sularına sıvı gübrenin karışma riskinin olduğunu söyleyen Mehmet Karpınar, “Şirket yetkilileri ile durumu görüştük. ‘Biz sizin zararınızı karşılayacağız’ diyerek bizi atlattılar. Bizde çareyi basın da bulduk. Gereğinin yapılmasını ilgili kişilerden arz ediyoruz. Bunun zararını bilmiyoruz. Devlet kurumlarına incelettirsin. Bir kamyon alacak yere 5 kamyon atıyorlar. Sonuç ortada. Burada biriken sıvı gübrenin yer altı sularına da karışma riski var. Bunun acilen denetlenmesini istiyoruz”