GÜNDEM - 02 Ağustos 2015 Pazar 09:57

Bostan: 'Yüksek Öğretimdeki ücret adaletsizliği giderilmelidir'

A
A
A
Bostan: 'Yüksek Öğretimdeki ücret adaletsizliği giderilmelidir'

Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M.Hanefi Bostan, yüksek öğretimdeki akademisyenler arasındaki maaş durumuna değinerek, "Yüksek öğretimdeki ücret adaletsizliği giderilmelidir" dedi.

Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M.Hanefi Bostan üniversitelerdeki akademisyenler arasındaki ücret dağılımıyla ilgili açıklamada bulundu. Üniversitelerdeki akademik personellerin 57'inci hükümet dönemindeki maaş durumlarına atıfta bulunan Bostan, "Üniversitelerdeki akademik personelinin içinde bulunduğu ücret sorununu gidermek amacıyla, 57. Hükümet (Üçlü Koalisyon Hükümeti) döneminde araştırma görevlilerinden başlanarak bütün öğretim elemanlarının maaşlarının kademeli olarak artırılması kararlaştırılmıştı. Ancak dönemin YÖK başkanı ve Üniversite Rektörleri ile bazı profesörlerin ayak diretmesi üzerine iyileştirmeye profesörlerden ve 1. derecedeki doçentlerden başlanmıştı. Nitekim 14 Mart 2002 tarih ve 24695 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere makam tazminatı alan profesörler ile birinci derecedeki doçentlerin görev tazminatları artırılarak bunların maaşına hatırı sayılır bir zam yapılmış ve bu zam emekli maaşlarına da yansıtılmıştı. Üniversite tarihinde ilk defa görülen bu haksız, ayrımcı ücret politikasına karşı şikayetler artınca 2'nci ve 3'üncü derecedeki doçentler ile yardımcı doçentlere, öğretim görevlilerine ve araştırma görevlilerine de bilahare maaş artışı yapılacağı kamuoyuna duyurulmuştu. Ancak aradan on üç yıl geçmiş olmasına rağmen bu haksızlık hala giderilmedi" dedi.

"AYRIMCILIĞA TABİ TUTULARAK MAĞDUR EDİLMİŞLERDİR"

Öğretim elemanları arasındaki maaş ile emekli maaşı dengesizlik olduğunu ileri süren Bostan, "1982 yılında bir yardımcı doçentin maaşı profesör maaşının yüzde 81,30'u oranında iken bugün bu oran yardımcı doçentlerin aleyhinde gelişerek yüzde 60 oranına gerilemiştir. Emekli maaşlarına gelince 30 yıl çalışan bir Profesör bugün emekliye ayrıldığında 4447 TL emekli maaşı alırken aynı süre çalışan ¼’ündeki bir Yardımcı Doçent emekli olduğunda 2215 TL alacaktır. Görüldüğü üzere emekli maaşındaki fark yüzde 50’den fazladır. Bu çarpıklık 13 yıldan beri düzeltilmeyen maaş adaletsizliğinden kaynaklanmaktadır. Oysaki 2547 Sayılı Yüksek öğretim Kanunu (R.G.6/11/1981 Sayı: 17506) 3. maddesi (m) fıkrası Öğretim Üyelerini: 'Yüksek öğretim kurumlarında görevli profesör, doçent ve yardımcı doçentler' olarak tanımlamıştır. 13 Ekim 1983 tarihli ve 18190 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2914 sayılı Yüksek öğretim Personel Kanunu ise, 2547 sayılı Yüksek öğretim Kanununda yer alan öğretim elemanları tanımına giren personeli sınıflandırmış, aylıklarını, ek göstergelerini, derece ve ders ücretlerini ve ayrıca sosyal haklarını düzenlemiştir: Buna göre (2914/ 3. Madde) Öğretim Elemanlarını: Öğretim üyeleri ( profesörler, doçentler ve yardımcı doçentler), Öğretim görevlileri ve okutmanlar ve Öğretim yardımcıları (araştırma görevlileri, uzmanlar, çeviriciler ve eğitim-öğretim planlamacıları) olmak üzere üç sınıfa ayırmıştır. Kanuna göre aynı sınıfa mensup 2'inci ve 3'üncü derecedeki doçentler ile yardımcı doçentler uygulamada ayrımcılığa tabi tutularak mağdur edilmişlerdir" diye konuştu.

"HAK KAYIPLARINA UĞRATILMIŞLARDIR"

Açıklamasının devamında ilgili kanun hakkında örnek veren Bostan sözlerini şöyle sürdürdü:
"2547 Sayılı Kanunun 22. Maddesi öğretim üyelerinin (profesör, doçent ve yardımcı doçent) görevlerinde yapacakları çalışmalarda herhangi bir ayırım öngörmemiştir. Bütün öğretim üyelerini aynı görevleri yapmakla görevli kılmıştır. Anayasa Mahkemesi ise (16.7.2010 günlü, E. 2010/29, K 2010/90 sayılı karar) öğretim üyelerini 'kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı' olarak nitelendirmiştir. Ancak 2914 Sayılı Kanun Ek 2. Maddesi öğretim üyeleri içerisinde Profesör ve Doçentlere makam ve görev tazminatı miktarını belirlerken 2'inci ve 3'üncü derecedeki doçentler ile yardımcı doçentler bu haktan mahrum bırakılmışlardır. Böylece haksızlıklara uğratılmış ve Anayasanın 'Kanun Önünde Eşitlik' (madde 10) ilkesine aykırı bir uygulamaya maruz bırakılarak diğer öğretim üyelerinden farklı ve eşitliğe aykırı bir uygulama ile yıllarca eşitliksiz bir şekilde güvencesiz olarak hak kayıplarına uğratılmışlardır. Anayasa Mahkemesi’nin 09.04.1991, E:1990/36, K:1991/8 sayılı kararında Yasa önünde eşitlik ilkesi benzer nitelikte ve durumda olanlar arasında farklı uygulama yapılmamasını amaçlar'. 2547 ve 2914 Sayılı Kanunlara göre öğretim üyesi olarak profesör ve 1. Derecedeki doçentlerle benzer nitelik ve durumda olan 2'nci ve 3'üncü derecedeki Doçentler ile Yardımcı Doçentlerin yıllardan beri bu haklardan mahrum bırakılması hukuksuzluğa, haksızlıklara ve mağduriyetlere yol açmıştır. 2'nci ve 3'üncü derecedeki Doçentler ile Yardımcı Doçentlere görev ve makam tazminatı verilmesi ve geçmişe yönelik hak kayıplarının telafi edilmesi gerekmektedir."

Makam tazminatının ödenmesiyle ilgili konuya değinen Bostan, "Birinci derecedeki doçent makam tazminatı alırken üçüncü ve ikinci derecedeki bir doçent neden makam tazminatı alamamaktadır? Makam tazminatı birinci derece ile alakalı bulunuyorsa birinci dereceye yükselen Yardımcı Doçent, Öğretim Görevlisi, Okutman ve Uzmanlara neden makam tazminatı ödenmemektedir?Ortada büyük bir çelişki ve haksızlık bulunmaktadır. Söz konusu haksızlık ve çelişki Ağustos ayının 3’ünde başlayacak olan toplu sözleşmede giderilmelidir" ifadelerini kullandı. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa (Özel) Toz taşınımında solunum rahatsızlığı olanlar risk altında Meteoroloji Genel Müdürlüğü; Kuzey Afrika’dan beklenen toz taşınımı uyarısı yaptı. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Ertem Cengiz, solunum ve kronik rahatsızlığı bulunanların yanı sıra yaşlı hamile ve çocukların da toz taşınımı sırasında risk altında olduğunu ifade etti. Mecbur kalınmadığı taktirde dışarıya çıkılmaması gerektiğini söyleyen Cengiz, zorunlu durumlarda maske takılması gerektiğini kaydetti. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan değerlendirmelerde Marmara’nın güneyi, İç Ege, Batı Akdeniz, İç Anadolu ile Batı Karadeniz’in iç kesimlerinde yer yer toz taşınımı beklenildiği açıklandı. Kuzey Afrika’dan beklenen çöl tozlarının hava kirliliği ve görüş mesafesini düşürmesine karşı yerel yönetimler vatandaşlara tedbirli olmaları konusunda uyarılarda bulundu. Ayrıca uzmanlar toz taşınımına uzun süreli maruz kalınması durumunda solunum yetmezliğine varabilecek rahatsızlıklar nedeniyle en yakın sağlık kuruluşuna gidilmesi gerektiğini dile getirdi. Solunum ve kronik rahatsızlığı bulunanların yanı sıra yaşlılar, hamileler ve çocukların risk altında bulunduğunu ifade eden uzmanlar, mümkün olduğunca toz taşınımı geçene kadar dışarı çıkılmaması, mecburi durumlarda ise maske takılması gerektiğini kaydetti. Uzmanlardan maske uyarısı Mecbur kalınmadığı taktirde dışarıya çıkılmaması gerektiğini ifade eden Acıbadem Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Ertem Cengiz, “Toz taşınımı dediğimiz dönem 3 gün boyunca ülkemizde çöl tozlarının yoğun olarak görülmesi demek. Hava kirliliğine neden olarak görüş mesafesini bozabildiği gibi özellikle solunum rahatsızlığı bulunan hastalarımızda, solunum sıkıntısına neden olabilir. Özellikle astım ve alerjisi olan kişilerde astım atağı gibi solunum sıkıntılarının yoğun olduğu dönemlere neden olabilir. KOAH’lı (kronik obstrüktif akciğer) ve kronik hastalığı olan kişilerde de solunum sıkıntısı ataklara neden olabilir. Bu dönemde en önemlisi toza maruz kalmamaktır. Kronik ve ciddi hastalığı olan kişilerin bu dönemde mümkünse dışarıya çıkmamasını tavsiye ediyoruz. Dışarıya çıkmaları gerekiyorsa özellikle toza karşı koruyu N95 gibi kullanmaları, bulamıyorlarsa bile normal maske faydalı olabilir. Maske kullanmak bu dönemde çok önemli. Astım hastalıklarında özellikle atağı tetikleyebilir, astım krizine neden olabilir. Böyle bir durum oluştuğunda hastaların bir sağlık kuruluşuna başvurarak etkili bir astım tedavisi almaları gerekebilir” şeklinde konuştu. Solunum rahatsızlığı bulunanlar kadar yaşlı, hamile ve çocuklar da risk altında Kronik rahatsızlığı bulunanların yanı sıra çeşitli grupların da risk taşıdığını belirten Cengiz, “Yaşlılarda ek hastalıklar, kronik rahatsızlıklar daha fazla olduğu için onlar daha hassas. Hamileler ve çocuklar etkilenebilir. Solunum hastalığı olanlar ekstra risk altında. Çünkü bu tozlar çok küçük partiküller halinde olup solunum yollarını etkileyebilmekte, hastalarda atakları tetikleyebilmektedir. Uzun süreli maruz kalma durumunda solunum yetmezliğine görülebilir Toz taşınımına uzun süreli maruz kalınmaları durumunda solunum yetmezliğine varan ciddi rahatsızlıklar görülebileceğine dikkat çeken Cengiz, “Kriz atak dediğimiz kriz tablosuna neden olabilir. Ciddi solunum sıkıntısı, hatta çok fazla maruz kalınırsa solunum yetmezliğine bile neden olabilir. Bizim en çok beklediğimiz tablo, öksürük ile birlikte nefes darlığı ve atak tablosudur” ifadelerini kullandı.