GÜNDEM - 10 Kasım 2018 Cumartesi 17:21

Çevre Yüksek Mühendisi Erol: 'Sıfır atık projesi çevreci üretimin kızıl elmasıdır'

A
A
A
Çevre Yüksek Mühendisi Erol: 'Sıfır atık projesi çevreci üretimin kızıl elmasıdır'

Çevre Yüksek Mühendisi Engin Erol sıfır atık projesinin tüm toplum tarafından sahiplenilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Atık sular tekrardan kullanılabilir hala getirilebilir. Bu teknolojiye sahibiz. Sular arıtılabilir ve tekrar geri kazanılabilir yeter ki bununla ilgili bir irade ve talep olsun. Suların arıtılarak geri kazanılması aslında ekonomiyi destekleyicidir" dedi.

Uluslararası Kimya Sanayi Grup fuarı "TURKCHEM Chemlab Eurasia 2018" İstanbul Fuar Merkezi’nde başladı. Fuara katılan Artemis Arıtım firması, kurduğu stantta geri dönüşüm projeleri ile dikkat çekti. 

Atık suların arıtılması için arıtma tesisleri açan firmanın yetkilileri, vatandaşların da evlerinde bazı püf noktalara dikkat ederek atık azaltabileceğini belirtti. Atık suların geri dönüştürülmesi halinde çevreye ve ekonomiye verilen katkının önemini analatan firma yetkileri vatandaşların duyarlı olması gerektiğini söyledi.
Sıfır atık projesinin her vatandaşın katkı vermesi gereken bir konu olduğunu vurgulayan Artemis Arıtım Yönetim Kurulu Üyesi Çevre Mühendisi Salih Aliipek, "Sıfır atık projesi her vatandaşın katkı vermesi gereken bir konu bu. Evlerimizde özellikle atık azaltma yönünde çalışma yaparak, marketlerden alışveriş yaparken poşet ve ambalajlarımızı daha az alarak ayrıca evimizdeki eşyalarımızı doğru şekilde kullanarak ve atıklarımızı ayırarak bu konuda katkı sağlayabiliriz. Bunun yanında organik atıklarımızı meyve sebze kabukları gibi atıklarımızı çürüterek komposto makinelerinde gübre olarak kullanabiliriz" şeklinde konuştu.
Yağmur sularının değerlendirilmesinin önemine de değinen Aliipek, "Atıklarımızın değerlendirilmesi konusunda belediyelerin de çalışmaları var ama bu çalışmaları yapabilmeleri için evlerimizde öncelikle bizlerin bu atıkları ayrı ayrı biriktirmesi lazım. Cam, metal, alüminyum gibi ayırmamız gerekiyor ki belediyeler bunu daha rahat bir şekilde geri dönüştürebilsinler. Yağmur sularını değerlendirmenin en önemli kısmı yağmur sularını toplayabilmemiz. Bunun için çatı akarlarını veya balkonlarımızda yağmur sularını biriktirerek gerek bitkilerimizin sulanması gerekse diğer konularda kullanabiliriz" ifadelerini kullandı. 

Firmanın bir diğer yönetim kurulu üyesi Yüksek Çevre Mühendisi Ergin Erol ise şunları söyledi:"Sıfır atık projesi yediden yetmişe herkesin sahiplenmesi bir ucundan tutması gereken bir proje. Ama sadece belli bir kısım, belli bir sosyal sorumluluk projesi gibi algılanmaması gerek. Belli bir sınıfın projesi gibi görülmemesi gerek. Özellikle de endüstriyel testlerde ve sanayide bunun daha çok sahiplenilmesi gerekiyor. Bunu açıklarken sürdürülebilirlik kavramıyla beraber açıklamak lazım. Sıfır atık sürdürülebilirliğin üst versiyonudur.

Sıfır atık projesi çevre koruyucu tarzda üretim yapmanın kızıl elmasıdır diyebiliriz" 

Atık suları arıtarak tekrar kullanabilecek teknolojinin mevcut olduğunu belirten Erol, "Atık sular tekrardan kullanılabilir hala getirilebilir. Bu teknolojiye sahibiz. Buda biraz atık suyun ne kadar kirli olduğu ve suyun ne kadar pahalı olduğuyla alakalı. Eskiden su zengini olduğumuz bir ülke zannı içerisindeydik ama bunun böyle olmadığı hatta su fakiri bir konumda olduğumuz anlaşıldı. Bu da demek ki suların daha çok arıtılması daha gün geçtikçe daha çok önem kazanıyor. Maliyeti arttıkça bu alandaki teknolojik çalışmaların daha fazla yapılması anlamına geliyor. Bu nedenle evet sular arıtılabilir ve tekrar geri kazanılabilir yeter ki bununla ilgili bir irade ve talep olsun" dedi. 

Yönetim Kurulu Üyesi Erol sözlerine şöyle devam etti: "Su her şeyden önce önemli bir doğal kaynaktır. Suyun artılması demek doğal kaynak israfının önüne geçmek demektir. Bununla ilgili maliyet aslında tanımlanamayacak kadar önemli. İkinci önemli konu da atık suyun arıtılmadan çevreye salınması demek ekosistemin zarar görmesi gerek. Bunun temizlenmesi de çok pahalı. O yüzden suların arıtılarak geri kazanılması aslında ekonomiyi destekleyicidir diyebiliriz."  

Vedat Bayraktar
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bolu Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.