POLİTİKA - 02 Ağustos 2015 Pazar 12:58

Davutoğlu: Ben HDP ile görüşürken...

A
A
A
Davutoğlu: Ben HDP ile görüşürken...

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Ben Demirtaş ile görüşürken aynı saatlerde dikkat çekici, KCK 'sözde halk savaşını başlatma talimatı' verdi" dedi.

Başbakan Davutoğlu, Doğu ve Güneydoğu illerinden gelen sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle Çankaya Köşkü'nde kahvaltıda buluştu. Kahvaltıda konuşan Davutoğlu, 12 Eylül döneminde Marksist, Leninist ve Stalinist mantıkla ortaya çıkan tektipçi anlayışla PKK anlayışının aynı mantığı temsil ettiğini belirtti.

Ortak aklın tanımını yapan Davutoğlu, "Herkesin farklı aklı olur ama bir araya gelinir, tartışılır, konuşulur ve ortak bir yol bulunur. Ama bakınız, nasıl 12 Eylül rejimi dindarına, solcusuna, sağcısına, ateistine... Hangisine bakarsanız bakın 'Şöyle olacaksınız' diye bir dörtgen içine insanların aklını hapsetmişse bugün Doğu'da, Güneydoğu'da PKK'nın ortaya çıkarmaya çalıştığı, bölücü terör örgütünün gerçekleştirmeye çalıştığı, 'Siyasi ortam da bizim dışımızda hiçbir siyasi partinin burada hayat hakkı yoktur, bizim dışımızda hiçbir sivil toplum kuruluşunun hayat hakkı yoktur, neyin doğru olduğuna biz karar veririz.' Hatta 'biz' derken seçilmiş HDP'den belediye başkanları dahil değil. Onlar dahi ortak akıl üretemezler, oraya görevlendirdikleri paralel belediye başkanı ya da Kandil bilir neyin doğru olduğunu" ifadelerini kullandı.

"12 EYLÜL REJİMİ İLE KANDİL ZİHNİYETİNİN HİÇBİR FARKI YOK" 

Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın yaptığı her açıklamanın yukarıdan bir yerlerden tekzip edildi, şu denilmeye çalışıldı, 'Sen siyaset oyunu oynayabilirsin ama aklı ben üretirim, senin söz söyleme hakkın yok.' Her açıklama ertesi gün Kandil'den tekzip edildi. Şimdi akıllarına, vicdanlarına saygı duyan HDP'lilerin buna isyan etmesi lazım. Ha 12 Eylül rejimi partilere dönüp 'hizaya girin' demiş, ha Kandil'den birileri HDP'ye dönüp 'hizaya girin' demiş. Aynı mantık aynı zihniyettir, hiçbir farkı yok. Neden AK Parti binalarına saldırıldı, neden farklı düşünen bütün sivil toplum kuruluşları baskı altına alındı? Hani çok efsaneleştirilmesi anlamında söylüyorum, Suriye'de Rojava veya Kobani, Haseke bölgelerinde PKK'nın olduğu yerde herhangi başka Kürt hareketinin olmasına dahi izin vermediler. Türkiye'ye Kobani, Haseke'den gelen ilk mülteciler DEAŞ'tan kaçarak gelmedi, oradaki baskılardan kaçarak geldi. Bunu da Irak Kürt Bölgesi'nin yöneticilerine gidiniz, bir sorunuz. Mesele Kürt meselesi değil 'Kürtler için ne doğruysa sadece ben bilirim' diyen ve aynen 12 Eylül'de 'Türkler için ne doğruysa sadece ben bilirim' diyen zihniyet paralelliğidir."

"BEN DEMİRTAŞ İLE KONUŞURKEN KCK TALİMAT VERDİ"

"Biz burada demokrasi içinde yaşıyoruz, farklı akıllar olacak. Hep beraber konuşacağız" diyen Davutoğlu, "Peki demokrasilerde farklı akılların konuşulacağı yer neresidir? TBMM'dir. TBMM'ne büyük zafer psikolojisi içinde 80 milletvekili gönderdikten sonra bu 80 milletvekilinin dönüp Kandil'e doğru artık ortak aklın üretileceği yerdeyiz, silahları indirin, tehditlerinize son verin' deme kararlılığını gösterebildiler mi? Şimdi bizi çatışmasızlığı sona erdirmekle suçluyorlar" dedi.

7 Haziran Milletvekili Genel Seçimi'nden bugüne gelen süreçte yaşanan olayları sıralayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Sıralamayı veriyorum, 7 Haziran seçimlerinden 3 veya 4 gün sonra açıklama yapıldı, 'Çatışmasızlık konusunda sadece biz karar veririz, kimse de karar veremez silahların bırakılması konusunda.' 9 Temmuz Sayın Cumhurbaşkanımız bana hükümeti kurma görevi verdi, 11 Temmuz'da KCK açıklama yaptı, 'ateşkes dönemi bitmiştir' diye. Daha ortada Suruç yok, herhangi bir operasyon beklentisi ya da bunu gerektirecek şartlar yok. 15 Temmuz, ben Demirtaş ile görüşürken aynı saatlerde dikkat çekici, KCK 'sözde halk savaşını başlatma talimatı' verdi. 19 Temmuz'da, Suruç'tan bir gün önce KCK Cemil Bayık açıklama yaptı, 'Silahlanın ve halk savaşına hazır olun' diye. Kime karşı, kiminle savaşıyorsunuz? Kim adına, hangi savaşı başlatıyorsunuz? Size kim talimat verdi? Türkiye'yi Suriye ya da Irak'a benzetme yönünde nereden talimat aldınız?"  

Başbakan Davutoğlu, Doğu ve Güneydoğu illerinden gelen sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle Çankaya Köşkü'nde kahvaltıda buluştu. Kahvaltıda konuşan Davutoğlu, bugüne kadar geçen sürede farklı kesimleri bir araya getirerek ortak bir ruh hali oluşturduklarını belirtti. Davutoğlu, "Ramazan'ın hemen akabinde daha bayramın sevincini üzerimizden atmamışken 20 Temmuz'da Suruç'ta yaşanan katliamla, alçakça yapılan bir terör saldırısında hepimizin yüreğine bir ateş düştü. O günden bu yana Türkiye'de şiddet sarmalını derinleştirmek isteyenlerle bu şiddet sarmalına karşı insan hak ve özgürlüklerini, kamu düzenini savunanlar arasında çok ciddi bir mücadele seyrediyor" dedi. 

Yaşananların ardından sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek bir muhasebe yapma gereği hissettiklerini vurgulayan Davutoğlu, "7 Haziran'dan bu yana yaşanan süreçte hükümet olarak, AK Parti Genel Başkanı olarak istişare zemininde yeni durumu anlamak için toplum kesimlerinin değişik kesimleriyle bir araya gelmeye özen gösterdim" diye konuştu. 

"Biz farklı olmakla birlikte ortak kültürel mayanın eserleriyiz" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Modern dönemde kadim ortak kültürel maya konusunda iki farklı yaklaşım çıktı: Bir, tektipleştirenler ve 'Herkes bizim gibi olacak, bizim tasnif ettiğimiz kimliklere sahip olacaklar.' Bunun en son ve çarpıcı örneği 12 Eylül rejiminin getirdiği tektipleştirmeydi. Öncesi de vardı sonrası da oldu 28 Şubat'ta. Ama bugünkü meselelerin çıkışında bu tektipleştirmenin yoğun psikolojik travmasını Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler hep beraber yaşadık. Hep beraber o dönemde genç üniversiteliler olarak bu yaklaşıma karşı farklı ideolojilerle ayakta durduk. Bu tektipleştirenler karşısında bu kez ayrıştıranlar çıktı. 'Madem biz Mezopotamya çocuklarıyız, diğer çocuklardan ayrılmalıyız' diyenler çıktı, 'madem biz Anadolu çocuklarıyız, diğerleri ya sevsinler ya terk etsinler' çıktı. Biz son 13 yıl içinde bu tektipleştirme ve ayrıştırma çabalarına karşı hep birleştirmeyi farklılara saygı duyarak o farklılıklar üzerinden çatışma çıkarmadan gönülleri birleştirmeyi hedefledik. Çözüm sürecinin esas itibarıyla özünde de bu vardı, 'Milli Birlik Kardeşlik Projesi' ve demokratikleşmenin özünde bu vardı. Yasaklar vardı. Ben dahi kendi çocuğuma ismini koyarken Meymune isminin Türkçe olmaması sebebiyle nüfus müdürünün 1988 yılında nasıl gözümün içine bakıp 'Bunu değiştirmeniz gerekir' dediğini halen hatırlıyorum. Herhalde olaya bir adalet perspektifinden bakanlar görürler ki son 13 yıl içinde biz bütün farklılaştırma, çatışma ve tektipleştirme çabalarına karşı çok büyük mesafeler kat ettik. Bugün kimse konuştuğu dil, ait olduğu coğrafya, benimsediği kültür, okuduğu şiir, terennüm ettiği türkü ya da şarkı dolayısıyla herhangi bir muaheze altında tutulmuyor. Ahmet Kaya'nın şarkılarının yasaklandığını, Türkiye'de her güzel şarkının, Tuna kenarında söylenen Rumeli havasıyla Fırat-Dicle kenarında söylenen Mezopotamya havasının rahatlıkla birlikte aynı ahenk içinde dile getirildiğini hep beraber görüyoruz. Bunun aksine bir uygulama varsa karşısında bizi bulur."

"KRİTİK DÖNEMLERDE VİCDANLARIN PARÇALANDIĞINA ŞAHİT OLUYORUZ"

Başbakan Davutoğlu, kritik dönemlerde vicdanların parçalandığına şahit olunduğunu belirterek, "Her şey parçalanabilir ama bir insanın vicdanı, yüreği parçalanamaz. Bir insan her şeye farklı bakabilir ama masum iki çocuğun birinin Türk, birinin Kürt, birinin Kafkas, birinin Mezopotamya çocuğu olduğuna bakmaz. Çocuk çocuktur, insan insandır ve insanlık vicdanı parçalanamaz. Ama 13 yıl içinde neler gördük. Cumartesi Annelerini dinleyip Diyarbakır annelerini unutanları gördük. Suruç'taki katliamları lanetleyip Ceylanpınar'da gece yarısı uykusunda şehit edilen polisleri gözardı edenleri gördük, Suriye'den gelenler Türkmense onlara sahip çıkıp Kürtleri unutanları gördüğümüz gibi Suriye'den gelenler Arap ve Türkmense onlara bakmayıp Kobani'den gelenlere ağıt yakanları gördük. Allah aşkına herkes elini vicdanına koysun" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bizim hükümetlerimiz döneminde acıların ayrıştırıldığı, şu acının diğerine göre daha fazla saygı gördüğü, şu veya bu katilin diğerine göre daha az lanetlendiğini gören varsa işte meydan burası. Biz Suruç'ta katliam yapan DEAŞ'a karşı da en sert lanetlemeyi yaptığımız gibi orada belki siyasi görüş olarak bize karşı olmuş olsa bile 'Her vatandaşımızın gözünden dökülen yaş, vücudundan damlayan tek damla kan dahi bizim gözyaşımız, bizim kanımızdır' diyerek Suruç'taki bütün vatandaşlarımıza taziye diledik ve yaralıları hastanede ziyaret ederek acılarını paylaştık. 7 Haziran'da hükümetimize oy vermiş olsun ya da olmasın, sonrasında AK Parti'ye tavır almış olsun veya olmasın, buradan tekrar söylüyorum, ortak vicdanımızın gereği olarak bütün acılara aynı ölçüde yaklaştık. Herkes gördü ve şahit oldu; barıştan, demokrasiden, teröre karşı mücadeleden bahsedenler Ceylanpınar'da iki polisimiz ensesinden şehit edilmişken onu yapanlara dönüp herhangi bir kınamada dahi bulunamadılar. Ve o kadar acı ki yıllarca vicdanı temsil ettiğini söyleyen bazı aydınlar 'İki polis için böyle bir operasyona değer miydi?' diyerek iki polisin katlini küçük görmeye, iki polisin annesinin, bacısının, eşinin, çocuklarının acısına vicdanlarını kapatmaya çalıştılar. Mesele bizim için sadece bir olay meselesi değil ortak vicdanın katledilmesiydi. 78 milyona ifade etmek istiyorum, biz ortak vicdanı temsil etmeye devam etmek zorundayız. Hükümetler, sivil toplum kuruluşları, her bir fert olarak eğer ortak vicdanı savunmaktan imtina edersek Cumartesi Annelerinin yaşadığı kayıpları, kayıp vatandaşlara günlerce, yıllarca gözünü kapatanlar ne kadar suçluysa Ankara'ya gelip gözyaşlarıyla 'Oğlumu, kızımı kurtarın' diyen Diyarbakır Annelerinin acısına gözlerini kapatanlar da o derece suçludur. Ortak vicdanı temsil eden herkese sesleniyorum: Diyarbakır Annelerinin gözyaşlarına sebebiyet veren çocukların dağa kaldırılmasına -ki çözüm süreci içinde oldu- karşı seslerini yükseltebilecekler mi?" 

 

SİNAN USLU

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Başkan Erol: "Kestel kirliliğin pençesinden kurtulacak" Hava, su ve toprak kirliliğinin en yoğun yaşandığı ilçelerden Kestel’de yerel seçimlerin ardından seferberlik başlattığını açıklayan Kestel Belediye Başkanı Ferhat Erol, “Boyahanelerden başlayarak, tüm kirletici sanayinin çevre dostu haline gelmesini sağlayacağız” dedi. Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı ve BGC Yönetim Kurulu üyelerinin ziyaretinde Kestel’de önümüzdeki 5 yıllık süreçte yapılması planlanan çalışmalara ilişkin bilgi veren Kestel Belediye Başkanı Ferhat Erol, öncelikli gündemlerinin çevre kirliliğini önlemek olduğunu söyledi. Kestel’de doğduğunu ve doğduğu günden bu yana Kestel’de yaşadığını ifade eden Kestel Belediye Başkanı Ferhat Erol, çevre kirliliğini önleme çalışmalarına seçimin hemen ardından başladıklarını ve kirletici sanayi kuruluşlarında tespit çalışmalarına hız verdiklerini anlattı. Çevre kirliliğini önlemek hedefiyle Kestel Belediye Meclisi’nde komisyon kurulacağını ve komisyonun aktif görev yapacağını açıklayan Başkan Erol, yapılması gereken çalışmaları şöyle özetledi; “Seçim öncesinde olduğu gibi seçimden sonra da sürekli sahada, vatandaşımızla birlikteyiz. İlk aşamada çalışma stratejimizi belirliyoruz ve meclis üyesi, bürokrat arkadaşlarımızla yerinde incelemelerde bulunuyoruz. Halkla iç içe sorunları belirliyor, çözümler üretiyoruz. Hepimizin bildiği gibi öncelikle çözmemiz gereken sorunumuz hava, su ve toprak kirliği. Bu konuda Yıldırım Belediye Meclisinde komisyon kuracağız. Ardından konu ile ilgili sivil toplum kuruluşlarını da çalışmamıza dahil edeceğiz. Yaptığımız tespitlere göre sanayici arkadaşlarımızla bir araya gelerek ‘çevre dostu sürdürülebilir üretime’ geçilmesinin yollarını arayacağız.” Çevre kirliliği ile mücadelede başarı sağlanabilmesi için çalışmaları bir adım öteye taşıyarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile iletişime geçildiğini de söyleyen Kestel Belediye Başkanı Ferhat Erol, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan denetim yetkisi alarak, etkin bir şekilde kirlilikle mücadele etmeyi ana hedef olarak belirledik. Seçim öncesi verdiğimiz sözlerin hepsini bir bir tutacağız. Bu konuda yol haritası hazır. Belediye bütçesini eksi bakiye ile aldık. Belediye borçlarının sürdürülebilir. Yaklaşık 6 aylık ‘kemer sıkma’ politikası ile bütçe imkanlarını yatırım yapılabilir" dedi. Çevre kirliliğini önleme konusunda yapılacak çalışmalara destek olmaya hazır olduklarını ifade eden Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı da, Bursa yararına yapılacak her çalışmada seve seve yer alacaklarını söyledi. Ziyarette Bursa Gazeteciler Cemiyeti’ne ve Bursa basınına ilişkin bilgi veren BGC Başkanı Nuri Kolaylı, köklü bir geçmişe sahip olan Bursa basının, özellikle yerel sorunları gündeme taşıdığını ifade etti. Ziyarete Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı’nın yanı sıra, Başkan Vekili Fuat Kars, Başkan yardımcıları İhsan Altıkardeş, Hakan Işıkkent ve Ahmet Akhan, Genel Sayman Tevfik Fikret Sönmez, Yönetim Kurulu Üyeleri Huriye Gül Kolaylı, Ersin Yıldıran, Mehmet Ali Ekmekçi ve Enhar Güneş ile BGC Genel Sekreteri Sinan Tunç katıldı.
Adana Başkan Kadir Aydar’dan Ceyhanlı emeklilere 5 bin lira ikramiye müjdesi Ceyhan Belediye Başkanı Kadir Aydar, seçimden önce söz verdiği ’İhtiyaç sahibi emeklilere 5 bin lira ikramiye’ sözünü tutuyor. Başkan Aydar, "Bu yıl Kurban Bayramı ikramiyesi belediyemiz tarafından dağıtılacak. İhtiyaç sahibi emeklilerimiz 5 bin liralık bayram ikramiyesi için belediyemize başvurabilirler" dedi. Ceyhan Belediye Başkanı Kadir Aydar, seçim döneminde verdiği vaadleri hızlı bir şekilde yerine getirmeye devam ediyor. Ceyhan’ın kaybolan yıllarını telafi etmek için 7 gün 24 esasına dayalı çalışan başkan Aydar, seçimden önce verdiği vaadler arasındaki ’İhtiyaç sahibi emeklilere 5 bin lira bayram ikramiyesi’ vaadini gerçekleştiriyor. Kurban Bayramı için dağıtılacak olan 5 bin lira ikramiyenin belediye tarafından karşılanacağını açıklayan başkan Aydar, ihtiyaç sahibi vatandaşların belediyeye gelerek başvuru yapmalarını istedi. Başkan Aydar, yaptığı açıklamada kişisel ve kurumsal olarak herkesin zor zamanlar geçirdiğini belirterek, "Bu zorlukları hep beraber el ele omuz omuza vererek birbirimizi destekleyerek aşacağız. Kurban Bayramı’nda seçim döneminde söz verdiğim gibi ihtiyaç sahibi emeklilerimize herhangi bir mazeret üretmeksizin şartlarımızı zorlayarak 5 bin lira ikramiyeleri dağıtacağız. Müraacatlar geldiğinde kılı kırk yararak ihtiyaç sahibi emeklilerimizi belirleyeceğiz. Bu tespitlerde tek kriter ’ihtiyaç sahibi’ olmalarıdır. Sözüm sözdür. Ne söz verdiysek sağlam ve emin adımlarla hepsini yerine getirmeye devam ediyoruz" diye konuştu.
Aksaray Aksaray’da aranan 9 şüpheli jandarmanın operasyonuyla yakalandı Aksaray’da çeşitli suçlardan aranması ve haklarında kesinleşmiş hapis cezası bulunan 9 şüpheliye yönelik operasyon düzenleyen jandarma ekipleri şüphelileri yakaladı. Edinilen bilgiye göre, aranan şahıslara yönelik bir çalışma yapan İl Jandarma Komutanlığı Asayiş Şubesi ve Jandarma Suç Araştırma Timi (JASAT) ekipleri çeşitli suçlardan aranan 9 şahsın peşine düştü. Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığı koordinesinde şüphelilerin adres bilgilerine ulaşan jandarma ekipleri operasyon için düğmeye bastı. İkametlere yönelik gerçekleştirilen operasyonlarda “Kasten öldürme” suçundan aranan ve hakkında 7 yıl 9 ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan M.O., “Uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” suçundan aranan ve hakkında 5 yıl 6 ay 20 gün kesinleşmiş hapis cezası bulunan K.S., “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçundan aranan ve hakkında 3 yıl 1 ay 15 gün kesinleşmiş hapis cezası bulunan F.D., “Çocuğun cinsel istismarı” suçundan aranan ve hakkında 5 yıl 6 ay 20 gün kesinleşmiş hapis cezası bulunan B.Ç., “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen aşağılama” suçundan aranan ve hakkında 1 yıl 8 ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan H.Ç., “Uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” suçundan aranan ve hakkında 10 yıl 9 ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan Z.A., “Hırsızlık” suçundan aranan ve hakkında 4 yıl 9 ay 15 gün kesinleşmiş hapis cezası bulunan Ç.A., “Cebir tehdit veya hileyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçundan aranan ve hakkında 3 yıl 4 ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan T.G. ve “Yağma, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma, taşıma veya bulundurma, silahla tehdit” suçlarından aranan ve hakkında 6 yıl 1 ay 15 gün kesinleşmiş hapis cezası bulunan T.A. isimli şahıs olmak üzere toplam 9 aranan şahıs yakalanarak gözaltına alındı. İl Jandarma Komutanlığındaki işlemlerinin ardından adli makamlara sevk edilen şüpheliler tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Sakarya SUBÜ’nün +1 Eğitim Modeli Estonya’da anlatıldı SUBÜ Teknoloji Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zafer Tatlı, Estonya’ya düzenlenen ‘Öğrenim Çıktıları ve Gelecek Beceriler’ temalı akran grubu toplantısında Türkiye’yi temsil etti ve SUBÜ’nün +1 Eğitim Modeli’ni anlattı. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Teknoloji Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zafer Tatlı, Türkiye ve SUBÜ’yü temsilen Estonya’nın başkenti Tallinn’de ‘Öğrenim Çıktıları ve Gelecek Beceriler’ teması etrafında düzenlenen 7’nci Uluslararası Akran Öğrenme Etkinliği ve Tematik Akran Grubu A - Yeterlilik Çerçeveleri Toplantısı’na katıldı. SUBÜ’nün yanı sıra Avrupa ülkelerinden temsilcilerin de katıldığı toplantıda; geleceğin meslekleri ve Türkiye’nin hangi becerileri ön plana çıkardığı, yükseköğretimde hangi beceriler için öğrenme çıktılarında güncellemeler yapılması gerektiği, yükseköğretimin gelecekte toplumun ve iş dünyasının ihtiyaçlarını karşılamak üzere ne gibi değişikliklere ihtiyaç duyduğu gibi konularda katılımcıların görüşleri alındı. Katılımcılar ‘Geleceğin Becerileri’ konusunda; yapay zeka, duygusal zeka, dijitalizasyon, kritik analitik düşünme, demokratik toplum ve eğitimde fırsat eşitliği gibi başlıklarda bilgi alış verişinde bulundu. Ayrıca katılımcılara Prof. Dr. Zafer Tatlı tarafından ‘Geleceğin Becerilerine +1 Uygulamalı Eğitimin Katkıları’ başlıklı bir sunum yapıldı.