ASAYİŞ - 08 Nisan 2018 Pazar 11:48

Furkan Vakfı'nın ev görünümlü kaçak yurtlarını polis ortaya çıkardı

A
A
A
Furkan Vakfı'nın ev görünümlü kaçak yurtlarını polis ortaya çıkardı

Adana'da kurucu başkanı Alparslan Kuytul'un "vakıf faaliyeti adı altında kuruluş amacı dışında anayasal düzene karşı fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek kamu güvenliğine karşı faaliyet yürütme ve suç örgütü kurma" suçundan tutuklu yargılandığı Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı'nın 6 kaçak yurdu kapatıldı.

Sosyal medyadan kapatılan yerlerin yurt değil de ev olduğu yönünde yayınlar yapılınca polis yaptığı çalışmada, bu yurtlara ailelerin yerleştirildiği ve bu kişilerin de örgüt elemanı olduğunu ortaya çıkardı.
Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı'na 30 Ocak'ta "vakıf faaliyeti adı altında kuruluş amacı dışında anayasal düzene karşı fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek kamu güvenliğine karşı faaliyet yürütme ve suç örgütü kurma" suçundan 33 adrese eş zamanlı operasyon düzenlenmiş, kurucu başkan Alparslan Kuytul'un da aralarında bulunduğu 28 vakıf yönetici ve üyesi gözaltına alınmıştı. Adliyeye sevk edilen 28 şüpheliden aralarında vakfın kurucu başkanı Alparslan Kuytul'un da bulunduğu 5'i tutuklanmıştı.

6 gizli barınma merkezleri çıktı 

Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü; ‘Suç Örgütü Soruşturması’ kapsamında İçişleri Bakanlığı’nca 31 Mart’ta geçici olarak kapatılan, Adana 5. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından da ‘kayyum’ atanan Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı’nın özel olarak yetiştirdiği kız ve erkek öğrenciler için kentin en merkezi 6 noktasında gizli barınma merkezleri oluşturduğu ortaya çıktı.
Adana Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce görevlendirilen bir müfettiş ile polis, Furkan Vakfı’na ait olan yurtları tek tek tespit edip, bunları rapor haline getirdi. Söz konusu rapor üzerine Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne bağlı ekipler, kapsamlı bir soruşturma başlatıp, ilçe milli eğitim müdürlükleriyle de ortak bir çalışma yürüttü. 

2012 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne herhangi bir yurtlarının bulunmadığı yönünde bildirimde bulunan Furkan Vakfı’nın, 2013 yılında ‘kaçak’ olduğu tespit edilen yurtları, eşyalı olarak her biri yıllığı 3 bin liraya kiraya verilip, kontratların yapılarak, buralara ‘ev’ izlenimi verilip, kapatılmasının engellendiği belirlendi. Vakfa ait olan bu binalar için tam bir gizlilik içinde hareket edildiği, hatta öğrencilerin bir dizi tedbir aldığı ortaya çıktı.
Polis, alınan tüm bu tedbirlere rağmen, 6 Nisan’da harekete geçti. Seyhan’a bağlı Yeşilyurt, Bahçelievler, Karasoku ve Ulucami mahallelerinde 5, Çukurova’ya bağlı Huzurevleri Mahallesi’nde bir olmak üzere toplam 6 kaçak öğrenci yurdunda kalan öğrenciler önce tahliye edildi, sonrasında da zabıta ekipleri ev görünümlü kaçak yurtları tek tek mühürledi.

Sosyal medyadan yurt değil ev ve sokakta kaldık algısı 

Operasyondan sonra örgütün, kamuoyunda ‘algı’ oluşturmak için aileleri, küçük çocukları ve hatta ezanı bile kullandıkları ortaya çıktı. Örgütle bağlantıları tespit edilen bu kişilerin, sosyal medyada yayınlanan video görüntülerinde; “Sokakta kaldık” diyerek, duygu sömürüsü yaptıkları belirlendi. Polis, o görüntülerden yola çıkarak, Furkan Vakfı’nın algı operasyonunu da boşa çıkarttı. 

Buna göre; örgüte ait ‘kaçak yurtlar’ ile ilgili olarak 4 Şubat 2018 tarihinde söz konusu adreslere gidip, buraların ‘yurt’ olarak kullanıldığını tek tek tespit etti. Polisin bu hamlesi üzerine Furkan Vakfı ile bağlantıları tespit edilen aileler, operasyondan sadece 1.5 ay önce ikametlerini yurtların olduğu adreslere taşıyıp, sanki burada yaşıyormuş gibi bir izlenim oluşturdu. 

Özellikle Zarife K.'nin, henüz 8 yaşında olan kızına ağlıyor numarası yaptırıp, kendisi de sanki onu teselli ediyormuş gibi bir izlenim oluşturduğu, eşi Ahmet K.'nin de o anları cep telefonuyla kayda aldığı ortaya çıktı. Çiftin sosyal medyada yayınladıkları ve hatta ezan sesini bile kendi amaçları doğrultusunda kullandıkları tespit edildi. Özellikle Ahmet K.'nin örgüt içinde aktif olduğu ve 3 ayrı olayda kaydının olduğu öğrenildi.
Yapılan incelemelerde de Zarife ve Ahmet K. çiftinin biri erkek 3 çocuğuyla daha önce Tellidere Mahallesi’nde yaşadıkları yönünde bildirimde bulunmalarına rağmen, 26 Şubat 2018 tarihinde kaçak yurdun bulunduğu Huzurevler Mahallesi’ndeki Sadakat Öğrenci Yurdu olarak gösterilen adreste yaşıyor gibi sahte bir bildirimde bulunup, söz konusu yurda, bir ailenin yaşadığı ‘ev’ görünümü vermeye çalıştıkları da belirlendi. Ayrıca Ahmet K.'nin 22 Nisan 2017 tarihinde Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı üyeleriyle birlikte Atatürk Parkı'nda polise saldırdığı, bu nedenle görevli memura görevini yaptırmama ve mukavemette bulunmaktan işlem yapıldığı da ortaya çıkı. 

Yine örgütle bağlantısı tespit edilen Ömer K. adlı bir kişinin de sosyal medyada paylaştığı videolarda, “Burası ev, yurt değil. Bizi sokağa atıyorlar” yönünde algı oluşturmaya çalıştığı tespit edildi. Ömer K.'nin daha önce Döşeme Mahallesi’nde yaşarken, polisin düzenlediği operasyondan sadece 9 gün önce kaçak olarak faaliyet gösteren yurdun bulunduğu yeri ikametgah adresi olarak gösterip, buraya ‘ev görünümü’ verdiği öğrenildi.
Ayrıca ev dedikleri yerlere polislerin baskın yaptığı sırada konferans salonları devasa mutfaklar ve buzhaneler ortaya çıkartıldı. Buzhanede binlerce kilo et, kavurma ve sucuklar olduğu görüldü. Bu tür yerlerin ve yiyeceklerin normal bir evde olmayacağı belirtildi.  

Fatih Keçe - Serkan Çetinkaya
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Enflasyonda düşüşe ’yeşillik’ desteği Eskişehir’de yeşillik üretimi yapan çiftçiler, 9 günlük Ramazan Bayramı tatilinden dolayı semt pazarlarının kurulamadığını ve buna bağlı olarak yarı yarıya ürünlerinin fiyatlarının düştüğünü belirtti. Geçtiğimiz pazar günü biten 9 günlük Ramazan Bayramı tatili insanların dinlenmesi, sevdikleri ile hasret gidermesi ve tatil için güzel bir fırsat olarak değerlendirildi. Tatil genel manada insanları mutlu ederken bazı üreticilerin ise işleri sekteye uğradı. Pazarlara yeşillik satışı yapan Eskişehirli çiftçilerin ürünleri kurulmayan semt pazarlarından dolayı ellerinde kaldı. Haftanın neredeyse kenttin çeşitli yerlerindeki pazarlara yeşillik sevk eden çiftçiler, 9 günlük süreçte zorluk çekti. Arz talep mantığı ile belirlenen ve çiftçinin de elinde yüklü miktarda mal kalmasına bağlı olarak da fiyatlar yarı yarıya düştü. Durum çiftçilerde mağduriyete sebep oldu. “Malın kalması demek veya yetişkin bir ürünün tarladaki heba olması demek” 9 günlük tatilin çiftçi için çok uzun olduğunu belirten Yeşil Sakarya Üreticiler Başkanı Süleyman Buluşan, “9 günlük bayram tatili. Ülkemizin tarımsal olarak belki bize çok büyük zararı var. Ama bu sadece hani turizme, faydası olan bir konu. Örneğin şimdi bugün bayram öncesi biliyorsunuz Ramazan ayı dolayısıyla veya söylentilere göre marul mesela pazarlarda 30 liraya kadar çıktı. Ama bunun arz ve talep meselesi olduğunu hepimiz unutuyoruz. Çünkü bizim malımız hiçbir zaman için rayiç fiyatı kendi kendine yükseltemez. Burada her şeyden önce planlı üretim ve bunlar akabinde de gelen 9 günlük bayram tatili sürecinde, tabii tatile gidenler için belki çok hoş bir seda ama biz üreticiler için çok büyük sıkıntı. Çünkü neden? Günde mesela şu araç her gün çıkması gerekiyor. Her gün giden bir araç bir anda 9 gün kımıldamıyor. Bu tarlada malın kalması demek veya yetişkin bir ürünün tarladaki heba olması demek. Kaldı ki ekonomisinde de çok büyük etki yapıyor. Neden? Biz mesela şu anda en büyük sıkıntımız tarladaki işçi. Tarladaki işçiye hemen dönüş yapabilmesi için parasını ödeyebilinmesi için ekonomi dokuz gündür durdu. Ama işçi ne yapıyor burada, devam ediyor. Mevcut olarak bütün ürünlerde yarı yarıya bir fiyat farkı var. Bunun işte sebebi bir kere bir anda malın depoda stokta durup dururken hepsi birden çıkması. 15-20 gün önce, 30 lira civarlarında olan bir marul, şu anda 20 ile 15 liraya düştü. Bu tarlada 10 lirayken 5 liraya düştü” dedi. “Pazarlar kapalı, üretici, ürettiği ürünü satamadı” Çiftçi Kadir Yavaş ise üreticilerin ürünlerini satmamasından dolayı fiyatların düştüğünü belirtirken şöyle konuştu; “9 günlük tatil süresince bu havaların da sıcak gitmesiyle Türkiye genelinde olan yeşil grupların hepsi yetiştiği için bir de millet tatilden yeni çıktı. Arz talep meselesi de azaldı. Bu yüzden yani istekler azaldı biraz. Bunlarda fiyatlarda düşüşe neden oldu. Bayramdan önce yani maksimum yüksek satışlarda şu an yarı yarıya gerileme var. Bu havaların ısınmasıyla birlikte olan bir şey. Bir de 9 günlük bayram süreci olunca sevkiyat olmadığı için bütün mallar birbirini sıkıştırdı Türkiye genelinde. Pazarlar kapalı, üretici, ürettiği ürünü satamadı, pazarlayamadı. Ya elinde varsa dışarıya attı ve de bekletti, bir şeyler yaptı, bir şekilde. Herkesin ürünü yetiştiği için mecbur sıkıntılı bir dönem oldu.” (BT-
Bursa Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat: "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil" İran ve İsrail krizinin daha da tırmanarak bir savaş çıkmasının kısa vadede mümkün olmadığını belirten Bursa Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil. İsrail, Amerika’nın bölgeye dahil olarak İran’a yönelik bir operasyon yapılma taraftarı. İran tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında ise net bir biçimde İsrail’e doğrudan savaşmak gibi bir niyeti yok. Bu aşamada her iki devletin de karşılık geri adım atarak krizi sonlandırmasını bekliyoruz" dedi. Orta Doğu’da yaşananları değerlendiren Bursa Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "Orta Doğu son dönemlerde yine ciddi krizlerle karşı karşıya gelmiş durumda. Özellikle İran ile İsrail arasındaki kriz, kronikleşmiş bir hal almaya başladı. Bu tür rekabetlerde aktörlerin karşısına üç farklı seçenek çıkar. Birincisi aktörlerden biri karşı tarafa blöf yapar, karşı taraf ise geri adım atarak bir saygınlık veya stratejik kayıp yaşamakla birlikte krizin son bulmasına imkan tanır. İkinci seçenekte ise, aktörler karşılıklı olarak bir geri adım atma durumu tercih ederler, bu durumda da kriz kendiliğinden son bulur. Son olarak üçüncüsünde ise, aktörler mevcut pozisyonlarından taviz vermezler. Daha sert adımlar atmaya başlarlar. Bu da kaçınılmaz olarak aktörler arasında bir savaşa yola açarlar" dedi. "İran ve İsrail krizi, daha da tırmanarak bir savaşa yol açması kısa vadede mümkün değil" Bu 3 senaryo üzerinden İran-İsrail ilişkisini değerlendiren Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "İran ve İsrail arasındaki ilişkilerde ilk senaryonun gerçekleşmeyeceğini çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Her iki tarafta geri adım atma niyetinde değil. Bunu hem İsrail’in Şam’daki büyükelçilik saldırısında gördük. Hem de İran’ın İsrail’e misilleme olarak insansız hava araçları ve balistik füzelerini kullanarak yaptığı saldırıda net bir biçimde gördük. Dolayısıyla iki tarafta geri adım atma niyetinde değil. İkinci seçeneği bir tarafa bırakacak olursak, üçüncü seçenekteki gibi tarafların krizi daha da tırmandırarak bir savaşa yol açması ise kısa vadede mümkün olmayacak gibi görünüyor" ifadelerine yer verdi. "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil" İran tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında İran’ın net bir biçimde İsrail’e doğrudan savaşmak gibi bir niyetinin olmadığını belirten Polat, "Diğer taraftan İsrail ise İran ile savaşma konusunda o kadar isteksiz değil. Ancak bunun da bazı şartları var. İsrail, Amerika’nın bölgeye dahil olarak İran’a yönelik bir operasyon yapılma taraftarıdır. Ancak ABD cephesine bakıldığında ise hem bu yıl içerisinde yapılması planlanan seçimlerin başkan üzerindeki baskısı, hem de Amerika’nın uzun yıllardır yaklaşık 15 yıldır Orta Doğu’ya doğrudan angaje olmamak gibi bir stratejik yaklaşımı söz konusudur. Bu opsiyonu da kısa vadede pek mümkün kılmıyor. Dolayısıyla önümüzde tek bir seçenek kalıyor. Bu aşamada aktörlerin krizi yavaş yavaş iki tarafın da geri adım atarak sonlandırmasını bekliyoruz. Mevcut durumda bu senaryonun gerçekleşme ihtimalini yüksek görüyorum. Özellikle İran ile İsrail arasındaki kriz kronikleşmeye başladı diyebiliriz" dedi. "Türkiye, Orta Doğu’da mümkün mertebe krizlerin barışçıl bir biçimde çözümlenmesini arzuluyor" Türkiye’nin, 7 Ekim’den beri bölgesel krizlerin artık bir noktada durması gerektiği yönünde bir politika benimsemiş durumda olduğunu ifade eden Polat, "Malum, son 15 yıldır Orta Doğu’da yoğun bir rekabet söz konusu bölgesel aktörler arasında. Buna bir de devlet dışı silahlı aktörler ve başarısız devletler eklenmiş durumdadır. Dolayısıyla Orta Doğu, 2000 yıllarının başından 2010 yıllarına kadar olan kısmen istikrarlı dönemini özlemiş durumdadır. Dolayısıyla Türkiye, ne İran-İsrail arasında, ne de İsrail-Hamas arasında böyle bir çatışmanın devamlılığı yönünde bir politika arzulamıyor. Türkiye, Orta Doğu’da mümkün mertebe krizlerin barışçıl bir biçimde çözümlenmesini arzuluyor. Bu çerçevede de girişimlerini sürdürüyor. Türkiye’nin kendi çıkarları açısından da bu oldukça önemli. Aksi takdirde, çeşitli insani krizler, terör örgütlerinin yeniden palazlanması gibi veya başarısız devletlerin ortaya çıkması gibi Türkiye’nin güvenliğini yanından ilgilendiren başka kriz alanları ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye, bu tür krizlerin daha barışçıl yollarla çözümü için mücadele ediyor" şeklinde konuştu.