KÜLTÜR SANAT - 22 Aralık 2014 Pazartesi 10:09

'Günahkar yaşıyorum ama inancım tam'

A
A
A
'Günahkar yaşıyorum ama inancım tam'

Dünyaca ünlü perküsyon sanatçısı Burhan Öçal bir gazeteye yaptığı röportajda “Günahkâr yaşıyorum ama inancım tamdır. Duaları taşıdığımdan beri hiç parasız kalmadım” dedi.

Habertürk Gazetesi’nde Balçiçek İlter’in yazdığı ‘Pazartesi Sohbetleri’de soruları yanıtlayan Burhan Öçal, annesinin kendisine muska yaptığı sorusuna, “Yapardı. Bereket duaları vardır hâlâ cüzdanımda. . İslami açıdan katı değilim, ama o dualara çok inanırım. Günahkâr yaşıyorum ama inancım tamdır. Duaları taşıdığımdan beri hiç parasız kalmadım” şeklinde cevap verdi.

Burhan Öçal, kendisine ‘Roman’ denmesinden, İstanbul Kültür Başkenti için hazırladığı ‘ezan’ projesinden neden vazgeçtiğine, yaptığı müziğe Avrupa’da gösterilen değerden Türkiye’deki değerine bir çok soruya cevap verdi.

İşte Burhan Öçal’ın Balçiçek İlter’le yaptığı o röportaj:

Dünya vatandaşı diyorum senin için, doğru mu? 

Doğru ama eksik. Üç vatandaşlığım var. Türk, İsviçre ve dünya vatandaşıyım.

Türk vatandaşı olunca ne oluyor? 

Vücut diline, kıyafetine, yaptığın işe, her şeyine yansıyor bu. Hayranlık uyandırıyorsun. Ama Türkiye’yi bilen, bu kültürü algılayabilenlerden bahsediyorum. Malzemeyi iyi kullanırsan, Türk olmak çok etkili dünyada. Kültürel miraslarımız, sanat eserlerimiz, coğrafyamız... Ama tabii sadece Türk olmak yetmiyor, sahip olduğumuz değerleri çok iyi sunmak lazım.

Senin bu bıçkın tavrın, delikanlı duruşun da ilgi çekiyordur. 

O çocukluktan kalan bir şey. Oyun değil, tamamen doğal.

Mecburi bir imaj mı yani? 

Eh biraz da mecburen diyebilirim. Hayatın çetin şartlarından, sokakta var olma kavgasından gelen... Ama hiçbir zaman kalleşçe kavgalara karışmadım. Racon vardı. Mertçe kavgalardı. Annemden de dayak yedim, ama o dayaklar içimde travmaya, arızaya sebep olmadı. ‘İyi ki dövmüş’ diyorum şimdi.

Demin ‘Kalleşçe kavgaya karışmadım’ dedin. Ama çok kavga ettin... 

Yaş kemale erdi ya, korkuyorum artık ellerime bir şey olur diye.

Ellerin sigortalı mı? 

Hayır. Piyanistleri sigortalıyorlar ama bizleri çok daha yüksek rakamlara sigortalıyorlar, acayip bir para... Tabii sakınıyorum artık, ellerim kıymetli. Kung-fu yaptım, güreştim. İki defa kavgaya karıştım İsviçre’de. Birinde Finli biriyle kapıştım. Tartıştık, bir numara çekti bana, yere düştüm. O zaman güreşçiliğim var, hemen bir kravat oyunu yaptım ona.

Kravat oyunu ne demek? 

Boynunu kırıyordum. Çok korktum, ölecek diye.

Kendi şiddetinden hiç korkmadın mı?

Korkmaz mıyım. Kendimden hâlâ korkuyorum. Acıya tahammül edemeyen bir yapım var ve bu büyük bir eksiklik. Biri canımı yakarsa kendime hâkim olamıyorum. Bakma cüsseli biri değilim, 73 kiloyum, ama 50 yıldır davul çalıyorum, spor yapıyorum, kondisyonum tam. Öyle bir an olduğunda dua ediyorum, “Kendine hâkim ol’’ diyorum, bakmıyorum o tarafa. Mümkün olduğu kadar gergin ortamlardan uzak duruyorum. Müzisyenim ben, o taraklarda bezim olmaması lazım.

Avrupa’da kendini kabul ettirene kadar zorlandın mı?

Türk’sün, davul çalıyorsun ve bıyıklısın. Kolay olmadı.

Roman da diyorlar sana.

Keşke Roman olsaydım.

‘Roman’ı hakaret için söylüyorlar üstelik. 

O züppe takımı var ya, züppe takımı... Irkçı hepsi. Neler duydum ben Balçiçek, “Ay bu darbukacı da nereden geldi başımıza. Dolce Gabana takım giymiş gelmiş, Gucci ile bize hava mı atıyor” diyen de oldu, “Keşanlı çingenenin teki” diyen de. Orada tepem attı ama... Menajerler araya girdi. Üstelik hepsi tanınmış insanlar, ne acayip. Avrupa’da tam tersi, beni yere göğe sığdıramıyorlar. Romanlarla çalıyorum, artık Roman oldum sanki, bayılıyorum onlara. “Keşke Roman olsaydım” dedim ya, oldum galiba. Tavrım düşünce tarzım, her şeyim değişti. Onlarda kin yok. Bende de öfke var ama kin yok.

Avrupa’da şalvar giydin diye de eleştirildin. 

Opera House’da şalvar giydim. Mozart çalıyorum, Bach çalıyorum. “Köylülük yapıyor, niye bizi böyle tanıtıyor” dediler. Yahu şalvar bu, geleneğimiz.

Neden sence bu tepkiler? 

Kompleks. İtici olmadan kültürümüzü sunmalıyız. Hıristiyan âlemiyle inatlaşmaya gelmez. Onlar istedikleri kadar politik oyunlar yapsınlar, ekonomik tuzaklar kursunlar, içlerinden gizli gizli bize hayranlar. Avrupalı kadınlar Türk kadınları gibi güzel, alımlı ve gizemli olmak istiyorlar. Ama nedense buradaki kadınlar da kendilerini oradakilere benzetmeye çalışıyor. Herkes kaşını alıyor örneğin, alakasız kıyafetler giyiliyor. Oysa doğal olan ne varsa makbul ve değerlidir. Şarkın gizemine sahip çıkmıyoruz.

Çakma Avrupalı mıyız?

Ee biraz öyle. Avrupa’sız yaşanmaz ama uyum önemli.

Peki sen neyin peşindesin müzikte? Avrupa mı, Şark mı? 

Bak, iki tür dinleyici var. Beyin tadıyla ve damak tadıyla beslenenler. İki arada gidip geliyorum. Burhan Öçal müziği kolay değil, zahmetli. Emek lazım dinlemek için. Ben zaten çalışıyorum, dinleyici de çalışmalı. Deneysel müzik peşindeyim. Taş zeminde mum alevini takip ederim 10 dakika, meditasyon için... Metronomla çalışırım mutlaka. Elektronik müzikleri takip ederim, trend müzikleri hiç kaçırmam. Parmaklar için mermerde çalışırım. Başka zeminde tahriş olur eller. Yunanlı bir düşünür “Hayat kısa, sanat uzun, deney zor” demiş. Biliyorum dünyada çok iyi müzisyenler var, ben harika değilim ama ebedi olanın peşindeyim. Kendi stilimde tek olmak istiyorum.

Saniyede kaç vuruş yapabilirsin? 

18, bazen 22’ye çıkıyor. Sürekli yapamazsın ama oluyor bazen.

“Az üretenler ve futbol fanatiklerinden uzak dururum’’ demişsin, doğru mu?

Yazık yahu tüketilen zamana. Çok başka şeyler var bu dünyada. Bunlar çok büyük vakit kaybı insan için. Ömür bu kadar hoyrat kullanacak kadar uzun değil. Çok konuşan, çok uyuyan, çok yiyen bende antipati yaratır.

Senin hiç lüksün yok mu peki? Araba, kıyafet, saat... 

Utanarak söylüyorum, hepsi.

Kaç araban var? 

Yedi. Garajda yatıyorlar. Ayıp, bunları konuşmayalım. Ama bak yüzük tutkum başka. Sevan Bıçakçı’nın yaptığı Yavuz Sultan Selim yüzüğümün yeri ayrıdır. Sevan bir numaradır dünyada, âlemin kralıdır. Mücevher tasarımcıları, savaş pilotları, cerrahlar ve uzay bilimciler beni çok etkiler.

Peki müziğin dışında rahatlamak için ne yapıyorsun? 

Türk mizah dergileri okuyorum. Bayılıyorum hepsine. Kahkahalarla gülüyorum. Müthiş zeki adamlar.

Hakkındaki en komik eleştiri nedir?

“Uyuşturucu kullanıyor’’ dediler. Yahu sigara bile içmem. Beslenmeme dikkat ederim, 5 beyazdan uzak dururum, organik beslenirim. Armutla elmayı karıştırmayın. Kim ne isterse yapsın, kimseye karışmam, ama ben farklıyım.

"MÜZİĞİMİ SİYASETE KURBAN ETMEM"

11 ayrı projede çalıştığını biliyorum, ‘Ezan’ projene ne oldu? 

Avrupa Kültür Başkenti içindi... Geçenlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi geldi, “Yapalım’’ diye.

Eee? 

Yanlış anlarlar beni, sonra karıştırırlar bu gündemin içine... Çok yıl önce önerdim biliyorsun, sen de vardın. Brüksel’de beraberdik, İstanbul Kültür Başkenti adaylığımız vardı. Sonra kimse beni aramadı ya da başka proje de önermedi. Alakasız bir sürü adam, meydanlarda dünyanın paralarını alarak işler yaptılar. İnsan üzülüyor tabii, ama küsmedim. İnsan sevdiğine küsermiş.

Sabah ezanını kayda alacaktın değil mi?

O projede dünya müzik teorilerini altüst edecektim. Bir iki dakika hayat duracaktı ve ne kadar cami varsa hepsinde okunan ezanı uydu aracılığıyla duyup, İstanbul’u gösterecektik dünyaya. Hepsi birbirine karışacaktı ama din, musiki sağa sola alet edilince uzak duruyorum. Yanlış anlaşılır. Siyaseti dinden uzak tutmak lazım.

Nasıl yanlış anlaşılır? 

Müziğimi dedikoduya, siyasete kurban etmem Balçiçek. Ben tarafsızım ve siyasetçilerle yan yana gelmem. Ben müzisyenim, buralıyım, bu halka ve coğrafyaya müteşekkirim, o kadar.

Fazıl Say’ın yaşadıkları hakkında ne düşünüyorsun? 

Bence konusunun çok dışına çıktı. Sanatçı bu kadar siyasetin içinde olmamalı, sanatçı aktivist olabilir ama uluorta değil. Halkımız çok duyarlı, özellikle siyasi görüşlerde ve ahlaki durumlarda.

Korkaklık değil mi siyasi görüşü açıklamamak? 

Alakası yok. Burası Türkiye, bu topraklar kimleri görmüş. Biz sanatımızla yaşayalım. Fazlasıyla siyasetçi var. Sanatçı siyasete fazla karışırsa saygınlığını yitiriyor, zedeleniyor, yazık. Ben örneğin doğaya duyarlıyım, çevreciyim ama bu yönümü herkesin gözüne sokmuyorum. Nasıl iyilik söylenmez onun gibi bir şey.

Fazıl Say gibi muhalif sanatçıların ambargo görmesine ne diyorsun peki?

Fazıl’ın özelinde değil ama genel olarak cevap vereyim. Türkiye’de her şeyi, herkesi çok çabuk tüketiyoruz. Değerlere yazık olmamalı. Ha bu arada, burada her önüne gelen de kendisine “sanatçı” diyor. “Dünyaca ünlü” diyorlar kendilerine, ama adamın dünyada esamesi yok. Dil bile bilmiyor. Ama biz abartıyı seviyoruz.

Annen nasıl biriydi? 

Kuran kursuna gitmiş, ilkokul mezunu... Başörtülü, dindar, beş vakit namazında... Ama Jazz kulubüne gelirdi benimle. Çok ender de olsa bir bardak şarap da içerdi, antioksidan niyetine. 25 yıl önce annemi, 35 yıl önce babamı kaybettim. Kendimi dünyaya vurmamın sebeplerinden biri de onların kaybıdır. Kendimi seyahatlere verdim, özellikle annemden sonra. Doyamadım anneme.

Jazz kulüpte anneli günlerini biraz anlatsana... 

30 sene önce başörtülü bir kadın düşünün, konserlerime gelirdi. Zürih’in en ünlü kulüplerinden birinde çalıyorum, oturur seyrederdi. Hatta o zamanlar çift bir arkadaşım vardı. Annem, beraber yaşıyorlar diye eleştirmişti, ‘Bunlar niye evlenmiyorlar’ diye tutturmuştu. Eve davet etti o arkadaşlarımı, fal baktı, sonra evliliğe ikna etti. Halen çok mutlular. ‘Annenin falı sayesinde evlendik’ derler hep.

Muska da yaparmış sana... 

Yapardı. Bereket duaları vardır hâlâ cüzdanımda. Bir mikrofon çantasını cüzdan olarak kullanıyorum. İçinde pasaportum, anahtar ve bereket duaları var. İslami açıdan katı değilim, ama o dualara çok inanırım. Günahkâr yaşıyorum ama inancım tamdır. Duaları taşıdığımdan beri hiç parasız kalmadım. Annemin hep duasını aldım, boşluğu çok derin.

Balçiçek İLTER / PAZARTESİ SOHBETLERİ / HT GAZETE
Fotoğraflar: Serkan AKKOÇ
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir