POLİTİKA - 13 Ocak 2017 Cuma 16:12

Hazinedar: Beni FETÖ’cü ilan etmeye çalıştıkları mezkur video kaydı montajdır

A
A
A
Hazinedar: Beni FETÖ’cü ilan etmeye çalıştıkları mezkur video kaydı montajdır

TBMM Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu'na gönderdiği yazılı yanıtta önemli açıklamalarda bulunan Beşiktaş Belediye Başkanı Av. Murat Hazinedar," Beni FETÖ'cü ilan etmeye çalıştıkları mezkur video kaydı montajdır. Bana muhalif kesimler o video üzerinden FETÖ'cü olduğum algısını yaymaya çalıştı" dedi.

Beşiktaş Belediye Başkanı Av. Murat Hazinedar, 15 Temmuz Darbe Girişimi'yle ilgili TBMM Araştırma Komisyonu’na bilgi verdi. Hazinedar, Darbe Araştırma Komisyonu'nun sorularına 14 sayfalık yanıt yolladı.
Açıklamada, Hazinedar belediye başkanı seçildiği yıl 02.07. 2014 tarihinde bölgesinde düzenlenen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın iftarına tamamen belediye başkanlığı görevinin gerektirdiği nezaket dâhilinde icabet ettiğini, orada tamamen programında yer almamasına rağmen konuşma yapmasını rica ettiklerini ve irticalen yaptığı konuşmada cemaati sert sözlerle eleştirdiği ve kendilerinden öz eleştiri yapmalarını istediğini ama buna rağmen konuşmasının “kes-yapıştır” şeklinde montaj yapılarak, sanki cemaati öven mimvalde bir konuşma yaptığı şeklinde Cihan Haber Ajansı tarafından basına servis edildiğini, videonun tamamının tüm ısrarlarına rağmen kendilerine verilmediğini söyleyen Hazinedar, resmi kurumlarca yapılan araştırma sonucu olayın montaj olduğunun tespit edildiğini belirtti.

Başkan Hazinedar, bugüne kadar ne FETÖ denilen örgüt ne de bir başka hiçbir cemaatle toz kadar ilişkinin olmadığını ve tüm bu iddiaların kendisine yapılan itibar suikastinden öteye geçemeyeceğine vurgu yaptı.
Hazinedar’ın komisyona ilettiği cevap yazısında, "15 Temmuz darbe girişimi, demokrasiye, halk tarafından seçilmiş hükümete ve halka karşı yapılmış alçak bir kalkışma olarak Cumhuriyet tarihimize geçmiş kara bir lekedir. Sayın Cumhurbaşkanı'nın ve Sayın Başbakan'ın demokrasiyi korumaya dair çağrısı üzerine milletimizin meydanlarda demokrasiye bizâtihi sahip çıkması, başta Sayın Genelkurmay Başkanı olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesinin darbe girişimine karşı koyması ve mensubu olduğum Cumhuriyet Halk Partisi'nin Sayın Genel Başkanı da dâhil olmak üzere tüm siyasi partilerin genel başkanları ve özellikle milletimizin darbe girişimine karşı canlarını ortaya koyan topyekûn ve olağanüstü karşı duruşları ile darbe girişimi akim bırakılmıştır. Öncelikle bu darbe girişimini önlemek için canlarını feda eden ve şehit olan tüm vatandaşlarımıza, polis ve askerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Önceki ismiyle "Fethullah Gülen Cemaati", şimdiki ismiyle FETÖ terör örgütünün, Türkiye'mizin yaşadığı bu acı tecrübenin faili olarak ortaya çıkmış olması nedeniyle, bu yapının dinî bir cemaat kisvesine bürünüp, kendi karmaşık örgüt yapısını kurması ve devlet kademelerine sızıp, en nihayetinde Devletimize yönelik darbe kalkışmasında bulunmaya cüret etmesi süreci; adlî ve idarî makamlar, kamuoyu, basın ve siyasetçiler nezdinde araştırma ve tartışma konusu olmuştur. 2 Şahsen; Atatürkçü, Cumhuriyetçi ve sosyal demokrat kimliğimle ve büyük dedemden bu yana Cumhuriyet Halk Partili bir ailenin ferdi olarak, hayatımın hiçbir döneminde herhangi cemaatle, tarikatle veya bunların liderleriyle ilişkim olmadığı gibi, bu yapıların iç yüzü, işleyişleri ve iç hiyerarşileri hakkında da hiçbir mâlumata sahip değilim" dedi .

Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar komisyona gönderdiği cevap yazısında, "Komisyonunuzca kamuoyuna yansıdığı iddia edilen konuşma, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın (GYV) 02.07.2014'te Beşiktaş Four Seasons Hotel'de düzenlediği "Evrensel Barışa Doğru 20. Yıl" isimli iftar yemeğinde "Beşiktaş Belediye Başkanı" olarak yaptığım konuşmadır. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nca gerçekleştirilen mezkur programın yapıldığı Four Seasons Otel, görev yaptığım ilçenin hudutları içerisinde olduğundan, Belediye Başkanı sıfatıyla davet edildiğim o geceye, 02.07.2014 tarihi itibariyle devlet tarafından faaliyet göstermesine izin verilen yasal bir vakıf olması, üstelik Bakanlar Kurulu'nun 08.08.2011 tarihli 2011/2118 sayılı kararına istinaden "kamu yararına çalışan vakıf" statüsüne alınmak suretiyle "vergi muafiyeti sağlanmış bir vakıf" durumunda olması (EK-2) hasebiyle, vakfın terör örgütü bağlantılarından bîhaber şekilde, tamamen belediye başkanlığı görevimin gerektirdiği nezaket dahilinde katıldım. Bu cihetle protokol olarak usulen davet edilmiş belediye başkanı olarak bir vakfın iftar yemeğine katılmak, "vakfın faaliyetlerine iştirak etmek" olarak nitelendirilecekse, sözün bittiği yere gelinmiş demektir.GYV'nin iftar yemeğine, vakfın terör örgütü bağlantılarından bîhaber şekilde icabet etmiş olmam, "vakfın faaliyetlerine iştirak etmek" olarak addedilemez. Kaldı ki bir dipnot olarak belirtmeliyiz ki, mezkur vakfın FETÖ terör örgütü ile bağlantıları ve bu örgütün Devletimizin ve milletimizin varlığına ve birliğine silah sıkabilecek kadar câni bir terör örgütü olduğu, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra anlaşılmış olmakla, GYV'nin kapatılmasına 23.07.2016 tarihinde 667 sayılı KHK ile karar verilmiştir. Komisyonunuzun şahsıma yönelttiği sorular arasında bulunan bir başka iddia, "FETÖ hakkında uzun bir konuşmayla methedici ifadelerde bulunduğunuz konuşmanızda..." şeklindeki ifadesiyle yer bulmuştur. FETÖ veya FETÖ'ye mensup hiçbir kişi ya da kurum hakkında hiçbir şekilde "methedici" ifadeler katiyen kullanmadım. İftar yemeğinin verildiği ilçenin belediye başkanı olduğumdan dolayı konuşma yapmam istendi ve kürsüye davet edildim. "Belediye başkanlığı görevimin gerektirdiği nezakete aykırı düşmemek için" konuşma davetine icabet etmek zorunda kaldım ve "irticalen" bir konuşma yaptım. Video kaydının çekimini yapan Cihan Haber Ajansı'nın, konuşmamın video kaydını yaptıktan sonra montajını da yapıp, konuşmamı tahrif ederek "FETÖ terör kayıtların bütünü montajlıdır" dedi.

Ordu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurucusu ve ilk başkanının ve Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Ordu'daki kurucusu ve ilk başkanının torunu, bir diğer ifadeyle Cumhuriyet Halk Partili bir ailenin çocuğu olarak hayatım boyunca hiçbir cemaatle veya tarikatle doğrudan ya da dolaylı herhangi bir iltisakım katiyen olmadı. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün "Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür nesiller ister" cümlesini, eğitim faaliyetlerine verdiğim desteklerde kendime düstur edinmiş Cumhuriyetçi bir siyasetçi olarak hiçbir cemaatin ya da tarikatın yetiştirme faaliyetlerine destek verdiğim düşünülemez. FETÖ'nün "Fethullah Gülen Cemaati" ismiyle bilindiği dönemlerde dahi bu yapıya hiçbir yardımım olmadığı gibi, 17 Aralık sonrasında da "Paralel Devlet Yapılanması" olarak nitelenen bu örgüte herhangi bir desteğim -ne şahsen ne de yürüttüğüm kamu görevi nedeniyle işgal ettiğim koltuğun sunduğu imkanlarla- katiyen olmadı. FETÖ'nün; sahte delil ve belgeleri, medya ayağını ve nihayetinde hukuk sistemini oradaki uzantıları üzerinden alet etmek suretiyle kurduğu kumpaslara dair sembol isimlerden biri olan Türkan Saylan'a, hastalığının son döneminde yapılan polis ve adliyenin alet edildiği operasyonlar hepimizin hafızalarında hâlâ capcanlıdır. Ölümünün ardından Beşiktaş Belediyesi olarak kendi ismini verdiğimiz "Türkan Saylan Kreş ve Gündüz Bakımevi"mizin açılışında, 15 Temmuz darbe girişiminden aylar önce yaptığım 07.09.2015 tarihli konuşmamda, FETÖ'nün kumpaslarına ve devlet kurumlarını dizayn etmesine dair net tavrımı ve düşüncelerimi her platformda her kesimle paylaştığım gerçeği ortadadır. Bu konuşmada sarf ettiğim "Eğitim ve siyaseti şekillendirmeye çalışan cemaat kurumlarına karşı önemli bir simgedir ÇYDD(Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği)." şeklindeki sözüm, bugün bana atılan iftiralara yönelik sarih bir cevap teşkil etmektedir. Dolayısıyla, "FETÖ'nün çocukların yetişmesine katkıda bulunduğunu" ifade ettiğimi düşünenler şunu bilmelidir ki; Cumhuriyetçi, Atatürkçü, sosyal demokrat ve özgürlükçü bir şahsiyet olarak ben, FETÖ'nün kurduğu kumpaslara ve eğitim ile siyaseti dizayn etme çabalarına 17 Aralık veya 15 Temmuz öncesinde de sonrasında da ayırt etmeden karşı durmuş bir siyasetçiyim. FETÖ'nün kurduğu kumpaslarla Balyoz ve Ergenekon davalarında sahte delil ve belgelerle mağdur edilmiş birçok siyasetçi ve gazetecinin mahkemelerdeki duruşmalarını bizzat takip etmiş ve cezaevinde yatan Silivri mahkumlarını (Mustafa Balbay, Tuncay 9 Özkan, Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu vs.) sayısız defa ziyaret etmiş bir siyasetçiyim. 04.08.2016 tarihinde "bütünüyle" resmi ziyaret sebebiyle "Dusseldorf üzerinden" Herne'ye -Almanya'da bir şehir- gitmiştim. 06.08.2016 tarihinde ülkeme dönüş yaptığımda, havaalanında gümrük polisi pasaportuma el konulduğunu ve hakkımda yurtdışına çıkış yasağı kararı alındığını şahsıma tebliğ etti. Kararı tebliğ eden polis memuruna, yurtdışına çıkış yasağının dayanağını sormamın akabinde, emniyet merkezinden alınan bilgiler dahilinde hakkımda çıkarılan kararın emniyet ya da istihbarat birimleri kaynaklı olmadığı bilgisini aldım. Öyle ki, hakkımda çıkarılan yurtdışı çıkış yasağı kararı aleyhimde atılan bir iftira sonucu alınmıştır. Müfteriler, bu terör örgütünün gerçek mensuplarının yaptığı gibi yurtdışına yaptığım bu resmi ziyaretimi de bahane ederek ülkemden kaçacağım zannını 10 oluşturmuş ve soruşturmayı yürüten savcılığa bu yönde yoğun tazyikte bulunmuşlardır. Yurtdışı çıkış yasağı kararının öncesinde ve özellikle sonrasında bu müfteri grubunun sosyal medya hesaplarından aleyhimde yaptıkları tezvirat, bu durumun açık bir delilidir. Fakat göreve geldiğim ilk günden itibaren haksız menfaat sağlamalarına, haksız ve hukuksuz taleplerine yol vermediğim bu kişilerin, son dönemde organize şekilde aleyhimde yaptıkları gerek tezviratlar gerekse adlî mercilerdeki mesnetsiz ihbar dilekçeleri nedeni ile başlatılan tüm soruşturmalarda "adaletin bir gün mutlaka tecelli edeceğine" ve "yanlış hesabın Bağdat'tan döneceğine" dair inancım bir gün dahi sekteye uğramamıştır Çünkü vatanına ve bayrağına sonuna kadar bağlı, milletine ve devletine sevdalı, Türkiye'yi Türkiye yapan bu muhteşem mozaiğin tüm değerlerine kendimi bildim bileli saygılı, aynı zamanda demokrasiye tüm benliğiyle inanmış ve demokratik yaşamın tüm gerekliliklerini de içselleştirmiş bir kişi olarak, hakkımda atılan bu iftirayı, bir kara leke gibi tüm ağırlığıyla omuzlarımda hissediyor, Yüce Türk Adaleti'ne sonsuz güvenimi bir kez daha yineliyorum. Hakkımda yürütülen bu karalama kampanyasının medyadaki yansımalarından biri de Komisyonunuz tarafından şahsıma soru 11 olarak yöneltilen 03.08.2016 tarihli Yalçın Bayer'e ait köşe yazısıdır. Yalçın Bayer'in köşesine taşıdığı iddialar kendisine ait olmayıp mesnetten yoksun birtakım iftiralardan ibarettir ki, Yalçın Bayer'in kendisi de basın danışmanımın gönderdiği mektup üzerine ertesi gün köşesinde tekzip yazısı yayınlamıştır. Tekzip yazımda, şahsımın FETÖ'yle ve GYV ile hiçbir ilişiğimin olmadığı ve iftar yemeğine katılmamın tek nedeninin, iftar yemeğinin Beşiktaş'ta düzenlenmiş olması ve şahsımın oraya belediye başkanı olarak davet edilmesi olduğu açık bir şekilde belirtilmiştir.

Bu noktada müellfince bizzat tekzip edilen yalan/yanlış iddiaların Komisyonunuzca şahsıma sorulan sorularda dayanak olarak kullanılması şahsımı bir kez daha teessür içerisinde bırakmıştır. Tekzip edilmesi gereken bir başka husus, Cumhuriyet Halk Partisi Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmemin FETÖ soruşturmalarıyla ilişkilendirilmesidir. Mensubu olduğum Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmemin sebebi 03 Ekim 2016 tarihli Belediye Meclis Toplantısı'nda yaptığım konuşmada Parti Meclis Üyesi-İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, Parti Meclisi Üyesi-İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ve Parti Meclisi Üyesi Mehmet Ali Çelebi hakkında sarf ettiğim sözlerdir. Aynı partiye mensup olduğum parti meclisi üyesi-milletvekilleri ile Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde yaptığımız "parti içi" siyasi tartışmalarda sarf edilen sözlerden dolayı CHP Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilme durumumun FETÖ soruşturmalarıyla hiçbir ilgisi katiyen yoktur. Bu hususa delil teşkil etmesi hasebiyle, Cumhuriyet Halk Partisi Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmemden dolayı parti tarafından şahsıma yapılan tebligatı ve ilgili haber yayınlarını işbu yazının ekinde Komisyonunuza sunmaktayım. Ayrıca, tarafı olduğum bir manevi tazminat davasında, dava konusuna müteallik olduğundan dolayı mahkemenin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'ne müzekkere gönderip, hakkımda "yolsuzluk ve FETÖ soruşturmaları" ile ilgili bir disiplin sorışturması olup olmadığını sorması üzerine CHP Genel Merkezi, hakkımda yürütülen disiplin soruşturmasının "parti içinde ayrılık gözetmek ve ayrımcılık yapmak" fiili suçlaması ile başlamış olduğunu ve şahsım hakkında FETÖ soruşturmaları kapsamında bir dosya bulunmadığını açıkça belirten bir cevap yazısı göndermiştir. Mahkemenin müzekkeresi ve CHP Genel Merkezi'nin cevap yazısı ektedir

(EK-11). FETÖ/PDY olarak bilinen örgütün finansal ayağını teşkil eden vakıf/dernek ve şirketlere el konulduğu, hatta finansal incelemeler 12 sonucunda hesap hareketlerinde bu yapıya kaynak aktarımları olan kamu tüzel kişiliklerinde sorumlu şahıslara adlî makamlarımızca cezaî, idarî makamlarımızca idarî müeyyidelerinin uygulandığı gerçeği kamuoyunun mâlumatı dahilindedir. Bu noktada hazırlanan raporlarda Beşiktaş Belediyesi ve Belediyeye bağlı tüm iştiraklerin hesapları ayrıntılı olarak incelenmiştir. Beşiktaş Belediyesi'nin ve iştiraklerinin, FETÖ güdümündeki (23.07.2016 tarihli, 667 sayılı KHK ile kapatılan) şirket ve kurumlarla, "kaynak aktarımı" olarak nitelendirilebilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir ilişkisi olmadığını ispatlamaktadır. Raporların açıkça gösterdiği şudur ki; hayır kurumlarına yaptığı bağışlarla bilinen şahsım ve Beşiktaş Belediyesi ile iştirakleri, birçok kesimin inandığı ve kandırıldığı dönemlerde bile, FETÖ'nün tuzağına düşmemiş ve FETÖ'yle uzaktan yakından hiçbir iş ve bağış ilişkisine girmemiştir. Dolayısıyla FETÖ'ye şahsi hesaplarımdan veya Belediye hesaplarından nakdî para yardımı, desteği, bağışı ya da mal, hizmet, yapım işi ihalesi, satışı, satın alınması vs hiçbir desteğimizin katiyen olmadığı İç Denetçi Raporları'yla ve Beşiktaş Belediyesi bünyesindeki tüm birim müdürlüklerinden alınan ıslak imzalı belgelerle sabit olup, bu noktada FETÖ/PDY terör örgütüyle bağlantılı bu kişi ya da kurumlarla (ki bunların FETÖ/PDY terör örgütüyle mensubiyet bağını da bilebilecek durumda olmamama rağmen) herhangi bir iş ilişkisinin ya da hayır işi kapsamında bir para veya mal transferinin çıkmaması hayranlık verir derecededir. Kaldı ki yine dipnot olarak; bünyesinde 2200 kişilik dev bir çalışan kadrosunu barındıran Beşiktaş Belediyemiz'de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra İstanbul Valiliği'nin talimatı doğrultusunda yaptırdığımız incelemede FETÖ/PDY terör örgütüyle bağlantılı olarak görevden el çektirilen ya da işine son verilen tek bir personelimizin çıkmadığı bilgisini de Komisyonunuzla paylaşmak isterim. Tüm siyasi hayatımda mesafe koymaya çalıştığım ve hep uzak durduğum bu yapıya dair, ülkemiz adına bazı dersler çıkarılması gerektiği gün gibi ortada olduğundan dolayı, bir siyasetçi olarak, Komisyonunuza yaptığım değerlendirmelerimi, bu konuya dair naçizane siyasi öngörülerimi arz ederek sonlandırmak isterim. Bu elim hadiseden kanaatimce çıkarılması gereken ilk ders, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sadece 20. yüzyıla değil, insanlığın geleceğine dair ektiği değerlerden ve cumhuriyetimizin temelini teşkil eden ilkelerinden bir an olsun ayrılmamak gerektiğidir. Millî değerlerimizi evrensel demokrasi ve hukuk prensipleriyle harmanlayıp, hem 13 "manevi değerlerle barışık" hem de "çağdaş" ve "medeni" bir yaşam sürmek mümkündür. "Kuvvetler ayrılığı"na dayalı "aktif saygı siyaseti" yürüterek ve kamu idaresinde "yönetişim ilkesini" etkin kılarak toplumun her kesimini kucaklayıp yönetime ortak etmek, demokrasimizi yüksek standartlara çıkarmak için hayatî önemi haizdir.

Bu cihetle, toplumun dinî ve etnik her kesiminin aynı muameleye tâbi tutulduğu ve "eşit vatandaşlık ilkesi"nin aktif kılındığı "laik" bir ülke olarak Türkiye, farklılıklarından kaynaklanan zenginliğini en iyi şekilde değerlendirmiş olacaktır. Bireyler kendilerini özgür şekilde ifade edebilmek suretiyle toplumda birer "yurttaş" olarak var olup, kamu hizmetinde bulunmak ve yükselmek için birtakım yapıların içerisinde bulunma mecburiyetinde kalmayacaklardır. Böylece Türk milleti, Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere gösterdiği yolda, muhakemesini birtakım kişi ya da gruplara teslim etmeyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, "fikri hür, vicdanı hür" insanlardan müteşekkil, medenî bir toplum seviyesine ulaşacaktır. Bu düşüncelerle, son söz olarak; bu darbe girişimi Cumhuriyetimize ve demokrasimize çok zarar verse de, kişisel ve kurumsal olarak bu hadiseden çıkarılacak derslerle, demokrasimizin daha yüksek standartlara ulaşacağı ve 100'üncü yılında daha güçlü bir Türkiye hedefimizin devam edeceği umudunu içimde her daim taze tutuyorum. Hiç kuşkusuz, yaşananlar ve sonuçları bizlere daha fazla sorumluluk yüklemektedir. Bu sorumluluğu, kişisel olarak tüm hücrelerimle hissediyor". 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu: “101 milyar 745 milyon TL yatırım yaptık” İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, meclis toplantısında 2023 Yılı Faaliyet Raporu’nu açıkladı. İmamoğlu, "101 milyar 745 milyon TL yatırım yaptık. Hane halkına 33 milyar 425 milyon TL’lik cari transfer gerçekleştirdik. 115 milyar 380 milyon TL ile ulaşımı destekledik” dedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ilk meclis toplantısının son gününde 2023 Yılı Faaliyet Raporu açıklandı. Fatih Saraçhane’de bulunan binada gerçekleşen toplantı, Meclis Başkanvekili Nuri Aslan’ın başlatmasıyla gerçekleştirildi. “101 milyar 745 milyon TL yatırım yaptık” 2023 yılına ilişkin faaliyet raporunu açıklayan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “101 milyar 745 milyon TL yatırım yaptık. Hane halkına 33 milyar 425 milyon TL’lik cari transfer gerçekleştirdik. 115 milyar 380 milyon TL ile ulaşımı destekledik. Çevre için 31 milyar 540 milyon TL kaynak kullandık. Sağlık ve sosyal hizmetler için kullandığımız kaynak 25 milyar 475 milyon TL. Spor, kültür, eğitim hizmetlerimiz için gerçekleştirdiğimiz harcamalarımızın toplamı 19 milyar 645 milyon TL. 37 milyar 545 milyon TL raylı sistemlerimize sermaye yatırımı yaptık. Fen işleri eliyle 29 milyar 945 milyon TL sermaye yatırımı gerçekleştirdik. Yol yapım ve bakımı için gerçekleştirdiğimiz harcama 14 milyar 355 milyon TL. Ulaşımı 21 milyar 415 milyon TL ile sübvanse ettik. Toplumsal dayanışmayı güçlendiren ve böylece insanların sosyal destek sistemine daha az ihtiyaç duymalarını önceleyen bir anlayışla son 5 yılda olduğu gibi, 2023 yılında da çok yoğun sosyal destek hizmetleri sunduk” dedi. “156 bin 322 çocuğumuza ücretsiz süt ulaştırdık” İmamoğlu konuşmasının devamında, "Örneğin, 2023 yılında 231 bin 354, toplamda ise 1 milyon 59 bin 612 haneye Sosyal Destek İstanbulkart ile periyodik olarak nakdi destek sağladık. Karakış Desteği, Ramazan Ayı Desteği, Yaşlı Sanatçılar Desteği, Kadın Sığınma Evi Desteği, Deprem Desteği gibi düzenli ve tek seferlik nakdi destekleri 2023 yılında 353 bin 864 yurttaşımıza, 5 yıllık dönemimizde toplamda 733 bin 41 yurttaşımıza ulaştırdık. 100 bin üniversite öğrencisine 7 bin 500 TL nakdi destek sağladık. Toplamda ise 279 bin 198 üniversite öğrencisine nakdi destek verdik. 156 bin 322 çocuğumuza ücretsiz süt ulaştırdık. Toplamda ise 623 bin 553 çocuğumuza ücretsiz süt dağıtımı yaptık. Evlilik Desteği kapsamında, ihtiyaç sahibi 8 bin 682 çifte nakdi destek sunduk” şeklinde konuştu. “11 kent lokantasıyla yaklaşık 2,5 milyon kişiye 40 TL’ye 4 kap yemek desteği verdik” Kent Lokantası’nın hizmetlerine dikkat çeken İBB Başkanı İmamoğlu, “Dezavantajlı mahallelerdeki okulların çevresinde 823 bin adet Beslenme Desteği dağıtımı yaptık. Açtığımız 11 Kent Lokantası ile yaklaşık 2,5 milyon kişiye 40 TL’ye 4 kap yemek desteği verdik. Açtığımız 14 yurtta 5 bin 619 öğrenciye kamu güvencesiyle barınma imkanı sağladık. Sayıları artık 100’ü geçen Yuvamız İstanbul, ders atölyelerimiz, teknoloji atölyelerimiz ve gençlik ofislerimizle çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitim ve gelişimlerine katkı sunduk. 0-4 yaş arası çocuğu olan 614 bin anneye toplu ulaşımdan ücretsiz yararlanmalarını sağladık. İBB Kadın, Kadın Dayanışma Evi ve kadın danışma birimleri ile binlerce kadına barınma hizmeti ve sosyal hizmetler sunduk” ifadelerini kullandı. İBB Meclisi’nde Filistin’e destek çağrısı Daha sonra söz hakkı alan Büyük Birlik Partisi Grup Başkan Vekili Dursun Çağlayan, “Biz Büyükşehir Belediyesi’ndeki yolluk ücretimizi, Büyükşehir Belediye Başkanımız Filistinli çocuklara yapmaya başlayacakları yardım kampanyası hesap numarasını bize ilettikleri takdirde sonuna kadar onların hesaplarına yatmasını talep ediyoruz. Buna katılacak olan meclis üyelerimizi arkadaşlarımızdan, kardeşlerimizden siyasi görüş ayırt etmeden emeği geçen katkısı olan bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz” diye konuştu. "Sandıktan çıkan mesajları herkes kendi zaviyesinden değerlendirecektir, muhasebesini yapacaktır" AK Parti Grup Başkan Vekili Zeynel Abidin Okul ise konuşmasında, “Sandıktan çıkan mesajları herkes kendi zaviyesinden değerlendirecektir, muhasebesini yapacaktır. Bizler de kendi değerlendirmelerimizi çok ciddi bir şekilde yapmaktayız. Her biri 250 yatak kapasiteli 10 huzurevi açacağız denmiş, sadece bana gelen bilgi 1 tanesinin açıldığı birinin de sadece temeli atıldı. Biz görevi devrettiğimizde İstanbul’daki verilere baktığımızda 11 milyona yakın ücretsiz yemek dağıtıldığı, bugün ise bu rakamın 9 buçuk milyona düştüğü görülmektedir. Kent lokantalarını destekliyoruz. Güzel faaliyetlerde bulunuyorlar. Sayılarının arttırılmasını bekliyoruz. Ama bu aradan geçen 1 buçuk milyon eksik yemek acaba kent lokantalarında anlatılan 1,6 milyonluk uygun yemeğin reklamı yapılırken bu kadar yemek neden dağıtılmadı?” cümlelerini kulandı.
İstanbul Emine Erdoğan: "Şifanın arandığı en kadim kaynaklardan biri hiç şüphesiz hala keşfedilmemiş bitkiler alemidir" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, "Şifanın arandığı en kadim kaynaklardan biri hiç şüphesiz hala keşfedilmemiş sayısız türü bünyesinde barındıran bitkiler alemidir. Bugün fitoterapi olarak bilinen bitkilerle tedavi, bilimsel geçerliliği olan, kanıta dayalı bir tedavi yöntemi halini almıştır" dedi. Emine Erdoğan, İstanbul’da Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ev sahipliğinde düzenlenen "Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) - Bitkisel İlaçlar İçin Düzenleyici İşbirliği Ağı (IRCH) 15. Yıllık Toplantısı ile Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Kılavuz ve Strateji Geliştirme Çalıştayı’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’den ve dünyanın farklı yerlerinden gelen, bilim insanları ile buluşmaktan büyük bir memnuniyet duyduğunu söyledi. Sağlığı korumanın ve hastalıklardan arınmanın, var olduğu günden bu yana insanlığın ortak derdi olduğunu dile getiren Erdoğan, bu yolda birbirine eklenerek kar topu gibi büyüyen tecrübelerin insanlık tarihinin tüm birikiminden izler taşıdığını belirtti. Erdoğan, sahip oldukları bu hazinenin, Doğu’nun ve Batı’nın, geleneksel ve modernin ahenk içinde yoğurulmasının eşsiz bir sembolü olduğunu kaydederek, "Yüzyıllar boyunca hekimler, ’Biz insanı en güzel biçimde yarattık’ ayeti kerimesinin bir tezahürü olarak, kutsal kabul edilen sağlığı korumak ve bu uğurda tedavi yöntemleri geliştirmek için tabiatı incelemiş, yaratılan her şeyi hikmet nazarıyla satır satır okumuştur. Şifanın arandığı en kadim kaynaklardan biri hiç şüphesiz hala keşfedilmemiş sayısız türü bünyesinde barındıran bitkiler alemidir. Bugün fitoterapi olarak bilinen bitkilerle tedavi, bilimsel geçerliliği olan, kanıta dayalı bir tedavi yöntemi halini almıştır" diye konuştu. "Sayısız alimin keşifleri ve kaleme aldıkları eserler hala bilim insanlarımız tarafından keşfedilmeyi beklemektedir" Bugün birçok hastalığın tedavisinde bitkilerden elde edilen ilaçlar kullanıldığını bildiklerine dikkati çeken Erdoğan, "Anadolu toprakları, sahip olduğu 3 bini endemik, toplam 12 bin bitki türüyle bitkilerle tedavi alanında müstesna bir yere sahiptir. Sadece bitki çeşitliliği açısından değil, üzerinde birçok önemli hekim ve bilim insanının yaşamış olması hasebiyle de Anadolu toprakları kadim tıp kaynakları açısından önemli bir konumdadır. Razi’den İbni Sina’ya, Hipokrat’tan Galen’e sayısız alimin keşifleri ve kaleme aldıkları eserler hala bilim insanlarımız tarafından keşfedilmeyi beklemektedir" ifadelerini kullandı. Emine Erdoğan, buna bir örnek olarak, geçen yıllarda tercümesini gerçekleştirdikleri "Kitabül Cemi Fil Edviyetül Müfrede" kitabından bahsetmek istediğini aktararak, şöyle devam etti: "13. yüzyılda yaşayan ve botanik biliminin kurucusu olarak kabul edilen İbnü’l Baytar’ın bu değerli eserinin ne yazık ki Türkçe tercümesi bulunmuyordu. 19. yüzyılda Batılı bilim insanları tarafından önemi fark edilerek çeşitli dillere çevrilmiş olan bu eseri Türkçeye kazandırmış olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Ancak elbette yeterli görmüyoruz. Ülkemizin bu anlamda büyük bir potansiyeli ve mirası var. Bu mirasın modern bilimin süzgecinden geçerek günümüze kazandırılmasının, insan hayatına eşsiz bir katkı sunacağı kanaatindeyim." "DSÖ geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinin ülkelerin sağlık sistemlerine dahil edilmesini teşvik etmektedir" Tıp alanında miras aldıkları bu köklü geçmişe sahip çıkmayı, milli ve vicdani bir sorumluluk olarak gördüklerine işaret eden Erdoğan, bu nedenle yürüttükleri çalışmaların bu sorumluluk duygusunun bir sonucu olduğunu söyledi. Emine Erdoğan, hastalıklarla mücadelenin, biçim değiştirse de her dönem insanlığın temel uğraş konularından biri olduğunu dile getirerek, "Teknolojinin gelişmesiyle teşhiste kat edilen mesafenin önemini yadsıyamayız. Ancak diğer taraftan artan kronik hastalıklar ve aşırı ilaç kullanımı tüm dünyada sağlık politikalarını yeniden gözden geçirmenin zorunlu olduğu kanısını güçlendirmiştir. Bu noktada DSÖ geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinin ülkelerin sağlık sistemlerine dahil edilmesini teşvik etmektedir" ifadelerini kullandı. Tarihi öğretilerin gün yüzüne çıkarılıp, modern uygulamalara entegrasyonunda üzerlerine düşeni yerine getirmek için 2012 yılında Sağlık Bakanlığı bünyesinde Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Daire Başkanlığı kurulduğunu aktaran Erdoğan, gerekli mevzuat düzenlemesi yapıldığını vurguladı. "GETAT uygulamalarının bilimsel ve akademik bir zeminde yürütülmesi son derece önemli" Emine Erdoğan, 2014 yılında yürürlüğe giren Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin bu çerçevede önemli bir adım olduğundan bahsederek, şunları söyledi: "Bu sayede Sağlık Bakanlığı öncülüğünde, birçok üniversitede Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları (GETAT) eğitim ve uygulama merkezleri açıldı. Ancak GETAT uygulamalarının bilimsel ve akademik bir zeminde yürütülmesi son derece önemli. Bu minvalde geçtiğimiz aylarda ülkemizin saygın araştırma kuruluşlarından biri olan TÜBİTAK Başkanlığımız tarafından geleneksel ve tamamlayıcı tıbbın araştırılmasına yönelik proje çağrısına çıkıldı. Akademik çalışmaların ve bilim insanlarının GETAT uygulamalarına gösterdiği ilginin son derece önemli olduğunu düşünüyorum." Bu sayede Türkiye’nin GETAT uygulamalarında önde gelen ülkelerden biri ve tüm dünya için bir cazibe merkezi olacağına emin olduğunu vurgulayan Erdoğan, topraklarının zengin şifa birikiminin, Sağlık Bakanlığınca patenti alınan "Anadolu Tıbbı" markası altında daha da geliştirilerek, insanlığın istifadesine sunulacak olmasının ümit verici bir gelişme olduğunu dile getirdi. Emine Erdoğan, başta Sağlık Bakanlığı ve DSÖ olmak üzere organizasyonda emeği geçen herkese ve katılımcılara katkıları için teşekkür etti. Hazreti Muhammed’in "Sağlık, vücutları sağlam insanların başına konmuş bir taçtır. Onu ancak hastaların gözü görür" Hadis-i Şerifi’ni aktaran Erdoğan, "Hastalığın değil, şifanın merkeze alındığı, geleneğin hak ettiği itibara yeniden kavuşarak, hayatımıza hikmeti ve şefkati kazandırdığı bir dünyayı, hep birlikte inşa edebilmeyi diliyorum" şeklinde konuştu. Emine Erdoğan, katılımcılarla aile fotoğrafı çektirdi Emine Erdoğan, programa katılan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Sağlık Bakanı Yardımcısı Huzeyfe Yılmaz, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. İhsan Ateş, DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Dr. Hans Kluge, DSÖ Geleneksel, Tamamlayıcı ve Entegratif Tıp Birimi Sorumlusu/ Dünya Sağlık Örgütü Bitkisel İlaçlar İçin Uluslararası Düzenleyici İşbirliği Ağı (DSÖ-IRCH) Sekreterya Grup Başkanı Dr. Kim Sungchol ve DSÖ-IRCH Sekreterya Grup Başkan Yardımcısı Dr. Charles Wu ile aile fotoğrafı çektirdi. Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Grubu (TÜMATA) tarafından mini konser verilen programda, çalıştayla ilgili tanıtım videosu izletildi. Programda, Sağlık Bakanı Koca ve DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Dr. Kluge konuşma yaptı. Konuşmaların ardından, Sağlık Bakanı Koca Emine Erdoğan’a geleneksel tıbbın simgesi olan "hayat ağacını" hediye olarak takdim etti. Emine Erdoğan daha sonrasında beraberindekilerle, Sağlık Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanan "Anadolu’da Tıbbın Tarihi" sergisini ziyaret etti. Sergide, geleneksel tıp yöntemlerinin yer aldığı kitaplar ve bitkiler tanıtılıyor.