EĞİTİM - 19 Aralık 2014 Cuma 21:47

İngilizce öğrenmenin püf noktaları

A
A
A
İngilizce öğrenmenin püf noktaları

İngilizce öğrenmenin püf noktalarıİngilizcenin dünyanın en kolay dili olduğunu ve sanılanın aksine konuşarak değil okuyarak gelişeceğini söyleyen Mustafa Özay, hem Türkçe hem de İngilizce de sadece üç cümle yapısının olduğunu ifade etti.

3. dünya ülkelerinde bile liseden mezun olanların çok rahat kullandığı İngilizceyi öğrenmek Türkiye’de her geçen gün zorlaşıyor. Osmanlıdan başlayan ve günümüze kadar gelen İngilizce öğrenememe sorununu çözmek için ortaya atılan yöntemlerin kafaları daha çok karıştırdığını belirten Türkiye Çevirmenler Derneği çevirmenlerinden ve ingilizcebitmistir.com’un sahibi Mustafa Özay, İngilizce öğrenmenin püf noktalarını ve Türkiye’de verilen dil eğitimi sırasında yapılan yanlışları değerlendirdi. İngilizcenin dünyanın en kolay dili olduğunu söyleyen Özay, “Hem Türkçe hem de İngilizce de sadece 3 cümle yapısı var. Yani yazdığınız ve konuştuklarınız bu 3 cümle yapısından farklı bir yapıya girmez. Bu nedenle İngilizce sanıldığı gibi zor değil, kolay bir dildir. Zaten bu kadar kolay olmasaydı, dünya dili olamazdı ve milyarlarca insan konuşamazdı. Fakat sistematik bir yapısı var ve bunu çözümleyerek anlamak gerekiyor” şeklinde konuştu.

Türkiye’de İngilizce öğretiminin, tanışma aşamasında kullanılan kalıp cümlelerden öteye geçemediğini ve İngilizce öğrenebilmek için ana dili çok iyi bilmek gerektiğini belirten Mustafa Özay, “Türkçeniz ne kadar iyiyse İngilizceyi o kadar iyi öğrenirsiniz. Kendi ana dilinizdeki isim, sıfat, ulaç, ortaç, zarf tümleci ve dolaylı tümleç gibi gramer kurallarını bilmiyorsanız farklı bir dilde bunu öğrenmeniz çok zor. Biz Türkler, İngilizce olarak sadece tanışabiliyoruz ve o da 5 dakika sürüyor. Ezberlenen kalıp cümleler bittiğinde ‘Anlıyorum ama konuşamıyorum’ gibi ifadeler kullanıyoruz. Bunu aşmak için öncelikle dili öğrenmek gerekir. Daha sonra yapılacak çalışma sürekli okumaktır. Dil konuşarak değil okuyarak gelişir” dedi.

Dilin, bir çeviri süreci olduğunu ifade eden Özay, “Kafanızda oluşturduğunuz bir fikri ne kadar hızlı Türkçeden İngilizceye çevirirseniz o kadar hızlı İngilizce konuşur ve yazarsınız. Dilde amaç cümle kurmaktır. Cümle kurmayı bilen konuşur, okur, anlar ve yazar. Yıllardır Türkiye’de boşluk doldurma sistemi ile İngilizce öğretilmeye çalışılıyor ancak karşımıza bir yabancı geldiğinde ‘Bir cümle kuracağım ve bazı yerleri boş bırakacağım’ demiyor. Aynı şekilde ‘İngilizce konuşmak için İngilizce düşünmek gerekli’ gibi bir durum olamaz. İngilizce konuşmak ya da yazmak için buna gerek yoktur ve böyle bir şey mümkün değildir. Hiçbir Türk, İngilizce düşünemez” diye konuştu.

Türkiye piyasasında verilen eğitimlerle İngilizce öğrenmenin çok zor olduğunu vurgulayan Özay, “Türkiye’de genel itibariyle İngilizce öğretilemiyor. Dil eğitimi, çeşitli kur sayılarına bölünerek verilmeye çalışılıyor. Türkçeyi 8 kura bölmek istesek hangi grameri nereye koyacağımıza nasıl karar veririz? Ya da bir dilin 2 kurunu biliyorum demek ne demek? Dili yüzde 25’i bilinir mi? Bir dili ya biliyorsunuzdur ya da bilmiyorsunuzdur. Bu nedenle İngilizce; kurs sitemi, hipnoz, uykuda öğrenme, taktik ve teknik gibi yöntemlerle öğrenilmez” dedi.

İngilizce öğrenilirken internet ortamındaki sözlükleri kullanmamak gerektiğini belirten Mustafa Özay, “Öğrencilerime ödev veriyorum ve literatür taramalarını istiyorum. Ancak bilmedikleri kelimeleri internet ortamındaki sözlüklerden değil, emek vererek klasik sözlükler aracılığıyla bulmaları gerektiğini söylüyorum. Çünkü emek vermeden bu iş olmaz” dedi.

Üniversite yıllarında harçlığını çıkarmak için bir çeviri bürosuna başvurduğunu ve bugüne kadar 250.000 sayfaya yakın literatür tarayıp çeviri yaptığını söyleyen Özay, “24 saatte 200-250 sayfa çeviri yapıyorum. Ancak bu durum durup dururken olmadı. Üniversite yıllarımda harçlığımı çıkarmak için başvurduğum çeviri bürosunda bana 4 sayfa çeviri verdiler ve akşama kadar bitirmemi istediler. O çeviriyi zor olsa da bitirdim. Bugün eğer 24 saat gibi bir sürede 200-250 sayfa çeviri yapabiliyorsam o yıllarda verdiğim emeğe borçluyum” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Yalova Altınova Belediyesi Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bahçesi’nde fide dikim zamanı Yalova’nın Altınova ilçesinde bulunan ve 240 çeşit şifalı bitkiye ev sahipliği yapan Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bahçesi’ne baharın gelmesiyle birlikte fide dikimi işlemleri başladı. 2020 yılında kurulan ve Altınova Belediyesi tarafından işletilen Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bahçesi’nde 40 dönüm alanın 28 dönümünde şifalı bitkilerin üretimleri gerçekleştiriliyor. Yetiştirilen şifalı bitkilerin halka satışlarının da yapıldığı bahçeye, ziyaretçilerin ilgisi her geçen gün artıyor. Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ile Doğa Koruma ve Milli Parklar Yalova Şubesi ile iş birliği yapılan Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bahçesi’yle ilgili bilgi veren Müdür Mustafa Sarıgül, bahçede ağaç, sarılıcı, sürünücü bitki gruplarının yer aldığını dile getirdi. Sarıgül, bahçede kekik, lavanta gibi mutfakta kullanabilen bitkileri yetiştirip vatandaşların satışına sunduklarını belirtti. Bahçede bulunan salonda üniversitelerle ortaklaşa halk ve çiftçileri bilinçlendirmek üzere konferanslar düzenlediklerini de kaydeden Sarıgül, “Kendi fidemizi yetiştirebileceğimiz üretim seramızı yaptık. Doğu Marmara Kalkınma Ajansı’yla ortak bir proje. Mürver bitkisi, kudret narı ve tıbbı nane dediğimiz bitkilerden aşamalı olarak çalışmalar yaptık. Tamamen insan sağlığına faydalı olabilecek çalışmalar yapıyoruz. Tabi bunu eczacılık ve tıp fakülteleri hocaları ile beraber yapıyoruz. Yurt dışından getirmiş olduğumuz, adapte etmiş olduğumuz, özel bitkilerimiz var. Şizandra üzümü dediğimiz, hamamelis cadı fındığı dediğimiz, çikolata sarmaşığı dediğimiz çok ilginç bitkiler de var burada. Alanımızda şeker otu steviayı zaten artış çok yaygınlaşmaya başladı. Vatandaşlarımızı bilinçlendirip özelikle diyabet hastası vatandaşlarımızı bunu kullanmaya yönlendiriyoruz. Tamamen sağlıklı, organik bitkiler bunlar” dedi. Sarıgül, bahçede baharla birlikte fide dikimi yaptıklarını anlatan bu yıl 25 bin civarında fide üretimi yaptıklarını ve bunları üniversitelerle de paylaşacaklarını kaydetti. Altınova Belediye Başkanı Yasemin Fazlaca ise ilçeye ve Yalova’ya değer katan mekanlardan olan Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bahçesi’nin Türkiye’de örnek bahçelerden birisi olduğunu ifade etti. Yıl boyunca çok sayıda kişinin ziyaret ettiği bahçenin ilgi odağı olduğunu söyleyen Fazlaca, vatandaşları da bu alanı gezmeye davet etti.
Zonguldak ZBEÜ’de 1. Uluslararası Batı Karadeniz İletişim Araştırmaları Sempozyumu başladı Zonguldak’ta ilki gerçekleştirilen Uluslararası Batı Karadeniz İletişim Araştırmaları Sempozyumu’nda iletişimin önemine vurgu yapıldı. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesince farklı disiplinleri iletişim zemininde buluşturmayı amaçlayan 1. Uluslararası Batı Karadeniz İletişim Araştırmaları Sempozyumu, Farabi Kampüsü İlahiyat Fakültesi Binası Doç. Dr. Ali Aslan Konferans Salonu’nda başladı. Saygı duruşunda bulunulmasının ardından İstiklal Marşı’nın okunduğu sempozyumun açılış konuşmasını Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Tuğba Akdal yaptı. Akdal, sempozyumun düzenlenmesinde katkı sağlayanlara teşekkür etti. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Vekili Profesör Dr. Hamza Çeştepe fakültelerinin öğretim faaliyetlerini yenilikçilik anlayışıyla gerçekleştirdiğine vurgu yaptı. Çeştepe, “Planlama ve uygulama ölçütlerinin yerel, ulusal ve ulus ötesi ihtiyaçlar ve gelişmeler perspektifinde belirleyen ve söz konusu ölçütleri kesinlikle tutarlılık ilkeleriyle uygulamaya konan fakültemiz gerek altyapı çalışmalarını gerekse öğretim faaliyetlerini yenilikçilik anlayışıyla gerçekleştirmektedir. Fakültemizin düzenlediği Batı Karadeniz İletişim Araştırmaları Sempozyumu ile sizlerle buluşmanın ve paylaşmanın onur ve mutluluğunu yaşamaktayız” dedi. İletişimin paylaşmak, öğrenmek, sosyalleşmek gibi birçok konuda var olmanın anahtarı olduğunu belirten Çeştepe, “Hayati nitelik taşıyan ve bu yönüyle yaşamın vazgeçilmez bir gereği olarak açıkladığımız iletişim, paylaşmanın, öğrenmenin, sosyalleşmenin, keşfetmenin kendimizi ve başkalarını tanımanın, kısacası var olmanın anahtarıdır. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde en ufak bir konuda dahil bir sorun ve çatışma varsa nedeni en temelde iletişime dayanmakta ve çözüm yolu da dolayısıyla iletişimden geçmektedir” ifadelerine yer verdi. Çeştepe, iletişimin multidisipliner bir alan haline geldiğini ve iletişime dair çalışmaların hız kazandığını da sözlerine ekledi. ZBEÜ Rektörü Profesör Dr. İsmail Hakkı Özölçer, iletişim kavramının insanlık tarihiyle yaşıt olduğuna dikkat çekti. Özölçer, “Mühendislik ve çevre ile ilgili olduğu kadar sosyal, kültürel ve sportif faaliyetleri de önceliğine alan güzide üniversitemizde ve emeğin başkenti Zonguldak‘ta böylesi bir etkinlikle sizleri ağırlamaktan büyük mutluluk duyduğumuzu belirtmek isterim. Nitekim genel anlamda iletişim kavramının ve iletişim fakültelerinde verilen eğitimin en belirgin özelliklerinden biri disiplinler arası bir yapıya sahip olmasıdır. Dolayısıyla iletişimin çok yönlülüğünü temel alan söz konusu bu sempozyumda farklı disiplinlerin iletişim şemsiyesi altında tanık olmalı, ulusal ve uluslararası düzeyde birbirinden değerli davetli konuşmacıları ağırlamanın gururu ve mutluluğunu yaşamaktayız. İnsanlık tarihiyle yaşıt olan iletişim kavramı uygarlıkların oluşmasında ve bilginin nesiller boyunca aktarılmasında şüphesiz ki en önemli araçtır” dedi. İletişimin bireylere sosyal kişilik kazandırılmasının yanı sıra bilginin ve kültürün aktarılmasına, ihtiyaçların giderilmesinden toplum düzeninin devamlılığına pek çok işi yerine getirdiğini ifade eden Özölçer, “Özellikle son yıllarda ekonomi, eğitim, sağlık, teknoloji gibi alanlarda yaşanan toplumsal gelişmeler ve küresel etkiler meydana getiren deneyimler, iletişim ve iletişim çalışmalarının önemini daha da belirgin hale getirmiştir. Yine bununla birlikte 21. Yüzyılda yaşanan dijital dönüşümler bir yandan iletişim eğitiminde ciddi değişimler gerektirmekteyken diğer yandan da iletişim alanında faaliyet gösteren tarafların bu dönüşümün gereklerini en iyi şekilde anlamasını ve uygulamalarına yansıtmasını zorunlu kılmaktadır” diye konuştu. Sempozyum; açılış konuşmalarının ardından Profesör Dr. Nurettin Güz, Profesör Dr. Mine Demirtaş ve Doçent Dr. Nozima Muratova’nın katıldığı ilk oturumla başladı. Toplamda 16 oturumun gerçekleştirileceği sempozyum, 26 Nisan’da sona erecek.