GÜNDEM - 17 Temmuz 2018 Salı 14:12

İstanbul Üniversitesi'nde '15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi' paneli

A
A
A
İstanbul Üniversitesi'nde '15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi' paneli

YÖK ve İstanbul Üniversitesi iş birliğinde düzenlenen 15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi Paneli, İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nda gerçekleştirildi.

İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nda Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve İstanbul Üniversitesi iş birliği ile 15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi Paneli düzenlendi. Panel, İstanbul Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından hazırlanan 15 Temmuz Filmi'nin gösterilmesi ile başladı. Panelin açılış konuşması YÖK Üyesi Prof. Dr. Murat Tuncer tarafından yapıldı. 

“Bütünleşme duygusu galip geldi” 

Prof. Dr. Murat Tuncer konuşmasında böyle bir milletin ferdi olmaktan gurur duyduğunu ifade ederek, “15 Temmuz hakikaten çok önemlidir. Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi, bugün başta Cumhurbaşkanımızın şahsına olmak üzere bütün Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine ipotek konulmak üzere düzenlenmiş bir konudur. Bu tip saldırılar, haince girişimler, vatan hainleri her zaman olacaktır. Bu sadece geçmişte var diye düşünmüyorum, bundan sonra da bu devam edecektir. İstiklal Savaşı’nda, daha önce Osmanlı'nın son dönemlerinde birçok kez bu senaryolar gündeme getirildi. Ama bizim halkımızın duyarlılığı vesilesiyle bütünleşme duygusu bunların hepsine galip geldi. 15 Temmuz da bunlardan biriydi. Onun için 15 Temmuz’u unutmamak gerekir” şeklinde konuştu.

Açılış konuşmasının ardından 15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi Paneli oturumu, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’ın başkanlığında gerçekleştirildi.

“Eğer sorumluluklarımızı layıkıyla idrak edemezsek boşlukları başkaları doldurur” 

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak oturum açılışını yaparken 15 Temmuz gecesi şehit olan 251 asker ve sivil vatandaşa Allah’tan rahmet diledi. 

15 Temmuz gecesinin bir milletin devletine sahip çıkma öyküsü olarak gururla hatırlanacak bir gece olduğunun altını çizen İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, “Eğer sorumluluklarımızı layıkıyla idrak edemez ve bu sorumlulukları yerine getiremezsek boşlukları başkaları doldurur. Hem de garip kılıklar ile din ve millet adına içine biraz tarih karıştırarak, gelenek karıştırarak dış mihrakların oyuncağı olacak şekilde bir grupla birliktelikler oluşturulabiliyor. Bu yönü ile FETÖ’den kaynaklanan bu ihanet girişimini kendi dinamikleri içerisinde öğrenecek olursak, buradaki tecrübemizin benzer sapık ve sapkın hareketleri de doğru şekilde algılayacağımıza imkan tanıyacağına şüphe yok. Bu yönüyle biz bu toplantıların sadece FETÖ’yü anlama değil, FETÖ ve benzerlerine karşı da hem kendimizi, hem toplumu koruma anlamında büyük tecrübeler kazandıracağı inancındayız. Zaten bu yönüyle de bizim bu toplantımızın konusu biçimlenmiş oldu” ifadelerini kullandı.

Ardından İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak panele katılan konuşmacıları tanıtarak oturum hakkında bilgi verdi.

Oturumda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Alkan “15 Temmuz Darbe Girişiminin Siyasal Etkileri”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mürteza Bedir “15 Temmuz Darbe Girişimine İlahiyatçı Gözüyle Bakış”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Coşkun ise “15 Temmuz Darbe Girişiminin Sosyolojik Etkileri” konularında değerlendirmelerde bulundu.

“FETÖ yapılanmasını anlayabilmek için vesayetçi anlayışın özellikleri anlaşılmalı” 

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Alkan konuşmasında Türkiye’nin siyasi yapılanmasının temel sorunları üzerine durarak şunları dile getirdi: “Türkiye’de vesayetçi merkezci anlayış ile buna karşı toplumun tercihleri arasında derin bir açıklık vardır. ‘Türk demokrasisinin temel sorunlarından biri de budur’ deyimi doğru değildir. Türkiye demokrasinin yapısal bir sorununa işaret etmektedir.”

Vesayetçi anlayışın bazı özelliklerini anlamadan FETÖ ve Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehlikenin de tam olarak anlaşılamayacağını ifade eden Prof. Dr. Haluk Alkan, “Türkiye siyasetinde vesayetçi anlayışın bazı özellikleri var. Bu vesayetçi unsurların en önemli özelliği, yönetimi kendi sosyolojisine ve yönettiklerinin sosyolojisine yabancılaştırılmış gruplar eliyle hayata geçirmeye çalışmasıdır. Modern değişmecilik dediğimiz bir yönetim anlayışı Türkiye siyasetinde köklü bir yer edinmiştir. Bu nedenle yatılı okullar, uluslararası kurs sistemleri son derece önemli değiştirme mekanizmaları olarak hayata geçirilmiştir. İkinci özellik aşırı şekilciliktir. Bir siyasi yapıyı düşünün ki şekil üzerinden insanlara belirli kanallara ulaşma hakkı veriyor. İşte FETÖ’nün ikinci özelliği de budur. Türkiye’nin siyasi geleneği aynı şekilci mekanizmadan üretilmişse FETÖ bu şekilci mekanizmaları sonuna kadar kullanmış bir yapıdır. Siyasi yapımızın üçüncü özelliği bu azınlık grubun aktörleri belirleme ve kuralları belirleme inisiyatifini sürekli elinde tutmasıdır. Dikkat ederseniz Türkiye’de ekonomik aktörlerden tutun da sosyal ve mesleki aktörlere kadar her şey bizzat merkezi bürokratik elitin belirlediği kurallar çerçevesinde şekillenen bir mekanizma sonucunda ortaya çıkmıştır. Bunun en güzel göstergelerinden biri Türkiye’de çok partili dönem içerisinde bütün anayasaların askeri darbeler sonucunda hazırlanmış olması ve kuralın nasıl oynanması gerektiği de yine bu kesim tarafından belirlenmiş olmasıdır” dedi.

Türkiye’de seçimlerde bir boşluk oluştuğunu belirten Prof. Dr. Alkan konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “Bugüne kadar bu kadar dışlanan ve ötelenen ve o boşluğa bir türlü alınamayan toplumsal kesimlere karşı bizim çok önemli bir sorumluluğumuz var. O da bu boşluğun halkın tercihleri doğrultusunda doldurulması ve yeniden kurumsallaştırılmasıdır. 15 Temmuz'un en önemli sonuçlarından biri yeni bir toplum sözleşmesinin hayata geçirilmesi, çok partili hayata ilk defa siyasal kurumlara bir askeri darbe olmadan ulaşılması ve bu kurumların yeniden şekillenmesidir.”

“İllegal tarikatlar cemaat adını verdiğimiz yapıya dönüştü” 

Türkiye’deki dini yapıları anlamak için tarihsel arka planın önemli olduğunu vurgulayan İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mürteza Bedir, “Dini duygu tüm dünyada bir şekilde ilgilenilmesi gereken güçlü, sağlam ve insanda var olan duygudur. Türk toplumu açısından da baktığınız zaman dini duyguları güçlü bir toplumdan bahsediyoruz. Böyle bir durumda biz cenaze imamının bulunmadığı yılları biliyoruz. Kuran öğretmek yasak olarak kabul edilen bir şeydi. Bu yıllarda bu illegal tarikatlar cemaat adını verdiğimiz yapıya dönüştü. Bu arada Türkiye bazı açılımlarla din eğitiminde mesafe almaya başladı. İlahiyat Fakültelerinin açılması, İmam Hatiplerin genişletilmesi. Din eğitimi aslında devletin ciddi anlamda yatırım yaptığı bir alan haline geldi. Din eğitimi böylece Türkiye’de mesafe aldı” şeklinde konuştu.

Cemaat yapılarının İmam Hatipler ve Diyanet arasında gerilimlerde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Bedir, “Resmi okullar üzerinden dini alana yönelik projelerin yürümesi cemaatlerin geleneksel yapılarında pek hoş karşılanmadı. Bunlar devletin bizi bozmak için açtığı yapılardır dediler. İlahiyatlara hiçbir zaman iyi bakmadılar. 1980 sonrası dönemde bu problem azaltıldı. 1980 sonrasında cemaatlerde önemli bir dönüşüm oldu. Büyük göçler sonucu şehirlerde ortaya çıkan büyümeler cemaat yapılarını da çok farklı şekillerde büyüttü. Aslında halkın dini beklentilerini karşılamaya dönük özellikle tarikat türü 80 sonrasındaki toplumsal dönüşmelerle cemaat vasfıyla öne çıkmaya başladı ve örgütlü yapılar olmanın avantajını yaşadılar. Birer sivil toplum yapısı olarak gelişmeye başladılar ve başlangıçtaki dini duyguları tatmin etmenin ötesine geçip örgütlü siyasi yapılara dönüştüler. Bu yapılar ilginç bir şekilde her zaman milliyetçi ve muhafazakar çerçevede kaldılar. Ancak 1980 sonrası dönüşümde uluslararası güçlerin de bu yapılar dikkatini çekmiş olmalı ki uluslararası güçler bu yapıları kontrol etmeye yöneldiler. FETÖ’nün özellikle bu anlamda geliştiği anlaşılıyor. İlahiyat ve diyanet bu nedenle bu gruba her zaman şüpheyle yaklaşmıştır. Türkiye’de din-devlet ilişkileri hala ciddi anlamda hukuki-siyasi alt yapısını bulmuş değil. Eğer biz bu dini yapıların daha şeffaf ve denetlenebilir olmasını istiyorsak hukuki alt yapıyı belirlememiz gerekir. Ben bu konuda daha çok mesafe alınacak şeyler olduğunu düşünüyorum. Bunlar Türkiye’nin hassas noktası ve bunları bilip buna göre politikalar geliştirmemiz gerekiyor” ifadelerinde bulundu.

“Türk Silahlı Kuvvetleri ve istihbarat dahil tüm kurumlar mücadeleyi seçtiler” 

15 Temmuz darbe girişiminin sosyolojik etkilerinden bahseden İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Coşkun, “Daha önceki Türk siyasetinde ve bürokrasisinde, siyasetin ve bürokrasinin toplumla ilişkisinin doğası değişmiş durumda. Tamamıyla toplumu güçlendirici sosyal politikalar geliştirilmesi, toplumun güç kazanması, kendi kaderinde rol oynaması, mekanizmasının gelişmesi söz konusu. Devlet aygıtının da ciddi bir biçimde başka türlü toparlanması ve liderliğin performansı, sadece halkla kurduğu siyaset dili sürekli ona yaslanan, ondan bildikleri özdeşliği yakalayan ve siyasetin içinden gelen bir liderlik söz konusu. Bunlar birleştiği zaman kitlenin kendi talebine yoğun biçimde sahip çıktığını görüyoruz. Hem devlet toplum ilişkileri hasarlı, kopukluk boyutu çıkması, hem liderliğin kendi insanı ile kurduğu ilişkinin, dilinin değişmesi, dönüşmesi söz konusu. Ayrıca her halükarda kararlı bir biçimde yani risk alıcı bir liderlik söz konusudur” şeklinde konuştu.

15 Temmuz gecesi halkın kendi kaderleri üzerinde sözü olduğunu, iddiası olduğunu, kaderine sahip çıkacak performansı olduğunu gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Coşkun konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Türk Silahlı Kuvvetleri ve İstihbarat dahil tüm kurumlar mücadeleyi seçtiler. Özellikle halkın kararlılığı başka düzeyde. Darbenin boşa çıkmasını getirdi. Bu çok kıymetli bir şey. İlk defa kitle, halk, toplum kendi kaderleri üzerinde sözü olduğunu, iddiası olduğunu, kaderine sahip çıkacak performansı olduğunu göstermiştir. Bunun özenle korunması ve yeni kurulmakta olan Cumhurbaşkanlığı Sisteminde genel çıkarın kamu çıkarının, liyakatin açıklığı, şeffaflığı öne çıkması son derece önemlidir.”

Konuşmaların ardından İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak oturum hakkında genel bir değerlendirme yaptı. Panelde katılımcılara YÖK tarafından hazırlanan ve içerisinde İstanbul Üniversitesi’ne ait bir bölümün olduğu “15 Temmuz ve Türk Yükseköğretimi” adlı kitap dağıtıldı. Kitapta YÖK’ün darbe girişiminin hemen ardından yurt içi ve yurt dışında yaptığı faaliyetler ve aldığı tedbirler anlatıldı. Ayrıca YÖK bünyesinde ve pek çok üniversitede yapılan faaliyetler ve bu faaliyetlere ilişkin görseller paylaşıldı, darbe teşebbüsünün toplumsal etkilerinin ele alındığı makaleler yer buldu. Panel toplu fotoğraf çekiminin ardından son buldu.  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kütahya Bakan Özhaseki: "Deprem bölgesinde 300 binden fazla konut inşaatı devam ediyor" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Kütahya’da AK Parti önceki dönem ve mevcut yönetim kurulu üyeleri ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle iftarda bir araya geldi. AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay ve AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu’nun ardından kürsüye gelen Bakan Özhakesi, deprem bölgesinde halen 300 binden fazla konut inşaatının devam ettiğini ifade etti. Özhaseki, "Son 6 Şubat’ta bile tam 18 ilimiz etkilendi. 14 milyon insan zarar gördü. 680 bin konutumuz yıkıldı. 170 bin kadar da iş yerimiz yerle bir oldu. 850 bin bağımsız birim. Dile kolay. Zarar 104 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Manevi zarar, onu ölçecek bir alet daha çıkmadı. Evleri teslim ediyoruz, hangi eve gitsek oturup çay içtiğimizde, o geceye geliyor konu. Evin sahibi biraz sonra olayları anlatmaya başlıyor hem o ağlıyor hem de biz ağlamaya başlıyoruz. Şu anda 300 binden fazla inşaatımız devam ediyor. Köylerde çelik karkastan evler yapıyoruz. Aslında yıkılan evler belki taştandı, basit evlerdi, aralarında harç bile yoktu bazılarının. Olsun Cumhurbaşkanımızın talimatı, ‘Madem o evler yıkıldı, hepsini en iyisiyle yapacağız’ dedi. Ve şimdi çelik karkastan evler yapıyoruz. Şehirlerin merkezlerini yapıyoruz bir taraftan. Bir taraftan altyapılarıyla ilgili büyük bir bütçe temin ettik. Altyapılarına başladık, gece-gündüz çalışıyoruz. 76 bin evimizi teslim ettik. Her ay bundan sonra da 10-15 bin evi vermeye devam edeceğiz" dedi. "Şimdi bütün bilim adamları diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere" Bakan Özhaseki, konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu eleştirdi. Özhaseki, "Son dönemde hiç anlayamadığımız başka bir şey çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı başını çekiyor. Sonra onun kuyrukları Anadolu’da devam ediyorlar. Algı belediyeciliği diyorlar. Ne oluyor algı belediyeciliği olunca? Yapmadığını yapmış gibi sunma. Olmadığı halde olmuş gibi. Beyefendi tatilde çalışıyormuş gibi yan gelip yatıyor veya İngiliz büyükelçisiyle bir yerde, restoranda yemek yiyor ama iş başındaymış gibi gösteriyor. Ne kadar ayıp bir şey ya. Bunu da belediye bütçesinden yapıyorlar. Şimdi bütün bilim adamlar diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere. Evet hepimiz takip ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçen seneki ayırmış olduğu pay, 485 milyon lira. Ama algı operasyonları için beyefendiyi övmek için, beyefendi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı veya da cumhurbaşkanı yapabilmek için tuttukları trol ordusuna verdikleri, ayırdıkları para 900 milyon lira. Bu para cebinizden çıkıyorsa bir şey demem, hoş karşılamam, bir şey demem. Eğer belediye bütçesiyse benim bir kuruşluk da hakkım varsa, haram olsun arkadaşlar. Doğru değil arkadaşlar. Bu dönemde böyle bir belediyecilik gördük. Hükümetin yaptığının üstüne yatmak, onun yaptıklarını kendi yapmış gibi anlatmak. Ya ayıptır günahtır" diye konuştu.
İzmir Hamza Dağ: “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, “‘Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerimi anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim” dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, Selçuk’ta düzenlenen mitinge katıldı. Dağ’a binlerce hemşehrisinin yanı sıra, AK Parti İzmir milletvekilleri Şebnem Bursalı ve Mehmet Muharrem Kasapoğlu, MHP İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu, Cumhur İttifakı Selçuk Belediye Başkan Adayı Dahi Zeynel Bakıcı, MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin, AK Parti Selçuk İlçe Başkanı Hakan Bayraklı ve MHP Selçuk İlçe Başkanı Nuri Yılmaz da eşlik etti. “İzmir kararını vermiştir” Hamza Dağ, 2 ayı aşkın süredir İzmir’in her yerinde hemşeriyle kucaklaştığını belirterek, “Ben, İzmir’imizde artık şunu net bir şekilde görüyorum. 31 Mart için İzmir kararını vermiştir. Bugün de görüyorum ki Selçuk kararını vermiş. Hemşehrim İzmir’in, Selçuk’un her sokağına hizmet istiyor, proje istiyor. İnşallah biz bu hizmetleri de projeleri de şehrimize kazandıracağız” ifadeleri kullandı. “Tek gündemimiz İzmir” Bugüne kadar hiç kimseyi ötekileştirmediğini vurgulayan Dağ, “Bundan sonra da ötekileştirmeyeceğiz. Hiç kimse bizim nezdimizde ayrımcılığa maruz kalmamıştır, kalmayacaktır. Kimse bildiği işin dışında başka bir iş yapmak zorunda kalmayacaktır. Belediye başkanına ne için oy verilir? ‘Eser üretsin, hizmet getirsin, yatırım yapsın, sorunları çözsün.’ Evet; bizim tek gündemimiz İzmir, mesaimizin tamamı bin 294 mahallemiz her sokağında, hanesinde geçecek. İzmir’de istişareyi, ortak aklı merkeze alacağız. İzmir’de tüm projelerimi beraber hazırladık, beraber hayata geçireceğiz. Sorunlara anlık değil sürdürülebilir çözümler üreteceğiz” diye konuştu. “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Seçim çalışması süresince 4 önemli lansman yaptığını vurgulayan, Selçuk için yapacaklarına da değindi. Hamza Dağ, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerim anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim. İzmir’in, Selçuk’un tarihi dokusunu, kültürel mirasını, asırlara sari olan medeniyet birikimini koruyacağız. Selçuk tarımıyla, turizmiyle bereketli ilçelerimizdendir. Bizler de oluşturacağımız eser ve hizmet ekosistemiyle destek olarak parlayan bir yıldız olmasını sağlayacağız.” Miting, Selçuk Belediye meclis üyesi adaylarının tanıtımıyla sona erdi.
Edirne Edirne’de gastronomi yolculuğu başladı Edirne Valiliği, gastronomi turizminin gelişimine katkı sağlamak amacıyla Osmanlı Saray Mutfağı lezzetlerini kitaplaştırılarak gelecek nesillere aktarılacak. Edirne Valiliği tarafından “Topraktan Tabağa Edirne Yöresel Yemekleri Kitabı” tanıtımı iftar programı düzenlendi. Edirne’de valilik öncülüğünde önemli bir projeye imza atıldı. Proje çerçevesinde "Topraktan Tabağa Edirne Yöresel Yemekleri" kitabı oluşturulacak. İftariyelikler, ara sıcaklar, çorbalar, ana yemek, tatlı ve içecekler geçmiş lezzetlere göre sunumla hazırlandı. Tabaklar süslendi, masalar hazırlandı. Ezanın okunmasının ardından oruçlar açıldı. Yemeğin ardından ise duaya geçildi. Devecihan Kültür Merkezi’nde düzenlenen iftar menüsünde geçmişten günümüze gelen lezzetler arasında yer alan bademli terbiyeli tavuk çorbası, ballı gemici böreği, taş kebabı- sarımsaklı pilav, zerde ve ayva şerbeti yer aldı. Geçmişten günümüze gelen ve unutulmaya yüz tutmuş Rumeli, Balkanlar ve Osmanlı Saray Mutfağında yer alan lezzetlerin gelecek kuşaklara aktarılması ve tanıtılması için önemli bir proje çalışmasına imza atıldı. Proje çerçevesinde 87 farklı çeşidin yer alacağı bir kitap oluşturulacak. Edirne’nin kadim ve Osmanlı’ya başkentlik yapmış sultanlar şehri olduğunu söyleyen Vali Yunus Sezer, aynı zamanda balkanlardan gelen insanların yerleştiği ve kendi kültürlerini yaşattığı da bir şehir olduğuna değindi. "Hem Balkan hem de Osmanlı saray mutfağı lezzetleri yaşatılacak" Hem Balkan hem de Osmanlı saray mutfağının yaşatıldığı Edirne’de çok anlamlı bir ilke imza atıldığını söyleyen Vali Yunus Sezer, "Gelecek nesiller Edirne mutfağında neler var diye baktığı zaman ellerinde bir kitap ve kaynak olacak. Bizim somut varlıklarımızın yanı sıra kültürel zenginliklerimiz de çok önemli. Çok büyük emek var. Hem Rumeli hem de saray mutfağına ait 87 çeşit farklı lezzet var. Bunların bir kitapta buluşması çok önemli. Şeflerimiz kendi illeri için farklı bir şey yapmak istiyorlar. Yaklaşık 1 buçuk aydır çalışmalar devam ediyor" dedi. Gastronomi anlamında çok önemli faaliyetler yürütmüş parmakla gösterilen iller olduğunu söyleyen Vali Sezer, "Biz büyük bir hazine üzerinde duruyoruz. Ama kendimizi anlatmakta zorluk çekiyoruz. Bizim bir tava ciğerimiz, bir de ciğer sarmamız var. Dışarıdan insanlara sorduğumuzda neyimiz var diye ’Bir gelip ciğerinizi yeriz’ diyorlar. Bu güzel bir şey aslında. Ama bunun yanına ne koyabiliriz? Bunun üzerinde çalışıp Rumeli Saray ve Osmanlı mutfağını günümüzle uyarlayıp nasıl yaşatabiliriz bunun peşindeyiz" şeklinde konuştu. "Edirne’nin parlayan yıldız olmasını istiyoruz" Edirne’nin her konuda balkanların ve Türkiye’nin parlayan bir yıldızı olmasını istediklerini belirten Vali Sezer, "Bunu da sanayide, ticarette, turizmde, gastronomide eğitimde aktivitelerle birlikte başarmamız lazım. İçinde saray ve Rumeli mutfağının da olduğu birkaç yemeği ve menüyü tava ciğerin yanına ekleyebilirsek zenginleştirebiliriz" ifadelerine yer verdi. Festivallerin yanı sıra marka aday olabilecek lezzetleri de sunabilecekleri bir yerin olmasının çok önem taşıdığını belirten Vali Sezer, "Bunu başarırsak herkes restoranında alternatif bir ürün sunmak isteyecek. Bunu da hazırlanan projelerle hayata geçireceğiz. Valilik olarak bunu yapıp özel sektöre devrederiz. Buna biz öncü oluruz" diye konuştu. "3 hedefe inşallah hep birlikte ulaşacağız" Önlerinde 3 hedef olduğunu ve buna şeflerle birlikte ulaşacaklarını belirten Vali Sezer, birincisinin bu kitabı hazırlamak ve basıp yayınlamak, ikincisinin gastronomi festivalleri düzenlemek üçüncüsünün de bu markalaştırılan yemeklerin daimi sunulacağı tarihi bir yer yapmak olduğunu ifade etti. "Edirne gastronomide de büyük zenginliğine sahip" Edirne’nin tarihi ve kültürel mirasının yanı sıra gastronomi anlamında da büyük zenginliğe sahip olduğunu söyleyen İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk, düzenlenen iftarda saray, Rumeli ve Balkan mutfağından lezzetlerin yer aldığı bir menü hazırladıklarını aktardı. İftar programına, Vali Sezer ve eşi Canan Sezer, Vali Yardımcıları Erdoğan Beypınar ve Eyyüp Batuhan Ciğerci ile eşleri, İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk, şefler, gastronomi yazarları ve basın mensupları katıldı. Devecihan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen iftar programı toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.