POLİTİKA - 28 Temmuz 2016 Perşembe 13:30

Kılıçdaroğlu, ihraçlara destek verdi

A
A
A
Kılıçdaroğlu, ihraçlara destek verdi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki ihraçlara ilişkin, "Darbeyle ilişkili olanların ihraç edilmesinden daha doğal bir şey olamaz zaten. Bunların silahlı kuvvetlerde bulunması doğru değildir" dedi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. TSK’dan yapılan ihraçlar ve YAŞ öncesi Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan Uyar ve Eğitim ve Doktrin Komutanlığı (EDOK) Komutanı Orgeneral Kamil Başoğlu’nun Türk Silahlı Kuvvetleri’nden istifa etmesinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, “Darbeyle ilişkili olanların ihraç edilmesinden daha doğal bir şey olamaz zaten. Çünkü bir anayasal sistemi değiştirmek, seçilen bir hükümeti darbeyle devre dışı bırakmak yasalarımıza göre suçtur. Bunların silahlı kuvvetlerde bulunması doğru değildir. İhraçları olağandır. Burada bu tür kararlar alınırken dikkatli davranmak gerekiyor. Kurunun yanında yaşın yanmamasına hepimizin özen göstermesi lazım. Darbe sonrası hükümetin önlemler almasını gayet olağan karşılıyoruz zaten. Normal bir hukuk düzenine dönmek için bu önlemlerin alınması lazım. Önlemler alınırken bir cadı avının başlatılmaması gerekiyor. Çünkü bürokrasinin şöyle bir özelliği var. Belli bir olaydan sonra bir ihbar furyası başlar. Herkes beğenmediği kişiyi dönemin düşmanına göre bir dönem komünisttir, faşisttir, şudur budur şimdi de Fethullahçıdır, cemaatçidir diye suçlamalar olur. Bunlara dikkatle bakmak önlemleri almak gerekiyor. Ben bunu kendilerine ifade ettim. Hepsi de doğal olarak kurunun yanında yaşın yanmaması gerektiğini hepsi kabul ediyor” diye konuştu.

“DEVLET DEDİĞİNİZ KURUM KİN VE ÖFKEYLE YÖNETİLMEZ”

Kanun hükmünde kararnamede yer alan savcı ve polise özel yetki, sözleşmeli öğretmen düzenlemesi ve terör örgütüyle ilgili bulunan gazete ve televizyonların kapatılması gibi önlemlerin hayata geçmesiyle ilgili Kılıçdaroğlu, “Hükümet doğal olarak yapılan bir darbe girişimine karşı hukuku çalıştıracaktır. Parlamentoda yetki alındı. Türkiye genelinde OHAL ilan edildi. Benim söylediğim şuydu, bir hükümet bir darbe girişimine karşı soruşturma açacaksa, yargılama yapılacaksa bunların hukukun üstünlüğü çerçevesinde yapılması lazım. İşkence gibi kötü muamele, baskı gibi olayların olmaması lazım. Bunlar olursa o zaman iktidarın ya da Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığına gölge düşmüş olur. Savcılara yetki verilebilir. Şimdi bürokraside herkes kendisini güçlü kılmak için her türlü yetkiyi talep edebilir. Bürokrasinin böyle bir hastalığı vardır. Siyasal iktidarın yetkileri dağıtırken belli bir denge unsurunu gözetmesi lazım. Yetkilendireceği kişilerinde hukuk devletinin gereğini yerine getireceğinden emin olması lazım. Savcıların bu süre içinde hukukun gereğine göre hareket etmeleri gerekiyor. Hukuku yanlış çalıştırırsa, kamuoyunun gözünde soru işaretleri yaratırsa bu Türkiye Cumhuriyeti’nin darbeyle mücadelesine gölge düşürür. Devlet dediğiniz kurum kin ve öfkeyle yönetilmez. Devlet dediğiniz kurumun hukuk içinde yönetilmesi lazım. Eğer kin ve öfkeden yola çıkarsanız devlet dediğiniz kurumu yıpratmış olursunuz” ifadelerini kullandı.

"ÖZ ELEŞTİRİYİ YAPABİLİRSEK EN AZINDAN BİRBİRİMİZİ DAHA İYİ ANLAMIŞ OLURUZ"

Devlette liyakatın önemiyle ilgili Kılıçdaroğlu, liyakatın öneminin anlaşıldığını belirterek, "Siyasi partilerin bu darbe sonrası oturup öz eleştiri yapmaları gerektiğini söyledim. Bu öz eleştiriyi yapabilirsek en azından birbirimizi daha iyi anlamış oluruz. Türkiye öyle bir atmosfere sürüklenmişti ki, iktidarın her dediğinin doğru, muhalefetin her dediğinin de yanlış olduğu şeklinde bir algı geniş kitlelere pompalanmıştı. Bizim her dediğimiz doğru olmayabilir. Ama iktidarın her dediği de yanlış olmayabilir. Biz birbirimizi dinlemeliyiz. Demokrasinin aslında bir uzlaşma kültürü olduğunu unuttuk aslında. Demokrasi bir uzlaşma kültürü demektir. Darbeciler dayatırlar. Demokrasilerde insanlar oturur bir masada görüşler beyan edilir, sonra uzlaşır. Biz bu süre içinde uzlaşmayı unuttuk. Bunun doğru olmadığını artık kabul ediyoruz. Bir masanın etrafında oturup neyi niçin yanlış yaptık bunu konuşuyoruz. Bu konuşmayı yüreğimizle de yapmamız lazım. CHP çoğu zaman suçlanır. Oysa hiçbir zaman hayatımızın hiçbir döneminde ne bireysel, ne de kurumsal olarak bir inanca karşı olmadık. Devlet dediğiniz kurum liyakat üzerine yükselir. Bir kişi bir cemaattense ve cemaatten olduğu için devlette yükseliyorsa liyakat bozulur. Devlette yükselmenin kuralı vardır. O da bilgi, birikim, deneyimdir” değerlendirmesinde bulundu.

“SORULARI KİM DAĞITTI, ONLAR NASIL GELDİLER BUNLARIN HESABININ SORULMASI LAZIM”

Sınav sorularının çalınmasına ilişkin Kılıçdaroğlu, “Bunları biz biliyorduk. Şimdi sınav sorularının çalındığı söyleniyor. Ne zamandan beri Harp Okullarında 1988’den beri. Düşünün siz sınava giriyorsunuz, olağanüstü emek harcıyorsunuz sonra sınav soruları çalınıyor belli bir gruba dağıtılıyor. Sonra bunlar başarılı oluyor. Bunlar doğru değil. Bir öz eleştiri yapmamız lazım. Bunların üzerine gitmemiz lazım. Soruları kim dağıttı, onlar nasıl geldiler bunların hesabının sorulması lazım” dedi.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ‘biz zamanında muhalefeti dinlemedik, sonra muhalefette bizi dinlemedi’ ifadelerinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, “Sayın Bozdağ’ın ifadesi daha önce Meclis Başkanı 4 siyasi partinin genel başkanlarını davet etti. Oraya gittik. Genelkurmay Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı, Yargıtay, Sayıştay, Danıştay başkanları da oradaydı. Dedim ki ben, ‘biz bunu yıllar yılı dile getirdik. Bize yapmadığınız kalmadı.’ Bekir Bey o zaman bunu söyledi dedi ki ‘Bir dönem biz sizi dinlemedik, sonra siz bizi dinlemediniz’ diye ifade etti. Doğrudur. Sonuçta demek ki bir öz eleştiri ihtiyacımız var ve bunu yapmalıyız. Uzlaşma kültürünün demokrasinin vazgeçilmez kuralı olduğu fark edildi. Önemli olan bu sıcak atmosferin ötesine geçtiğimiz zaman normalleşen bir Türkiye’de bu kuralın geçerli olması lazım” şeklinde konuştu.

“BİR ORTAK MEMNUNİYETLE TOPLANTI SONA ERDİ”

Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne gitmesine ilişkin ise şunları kaydetti: “Darbe sonrası yaşananlar malum. Ertesi gün ben Ankara’ya döndüm. 4 siyasi parti parlamentoda darbeye karşı yapılanlara karşı birer konuşma yaptı. Ertesi gün Sayın Cumhurbaşkanı aradı. Darbeye karşı tavrımız dolayısıyla, televizyonlara darbe karşıtı yaptığım açıklamalarım dolayısıyla teşekkür etti. Ben de kendisine teşekkür ettim. Siyasi partilerin varlık nedeni darbelere karşı çıkmak. Daha sonra Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri benim özel kalemimi arayarak Sayın Cumhurbaşkanının böyle bir daveti olduğunu ifade etmiş. Ben daha önceki konuşmalarımda demiştim, ‘olağanüstü bir durum olmadığı takdirde gitmeyeceğim.’ Bir devlet krizi yaşadığımız malum. Böyle bir ortamda biz hayır böyle çocuklar gibi ben geçmişte bunu demiştim asla gitmeyeceğim demedim. Olağanüstü bir durum vardı gittik tabi. 4 siyasi partinin liderinin orada olmasını isterdim. Sonuçta, şöyle bir tablo var. Yapılan görüşmeler, hükümetin verdiği bilgiler, bizim görüşlerimizin alınması.. Çünkü biz samimi olarak görüşlerimizi ifade ettik. Bir ortak memnuniyetle toplantı sona erdi. Demokratik parlamenter sistemimize yönelik bir darbe girişimi var. Bugüne kadar darbe ve darbe girişimleri yaşadık. Ama ilk kez Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu bombalanıyor.”

“BİZİM EN BÜYÜK ARZUMUZ BU OLAYDAN DERS ÇIKARMAK”

“Darbe dönemlerinde insan hayatının hiçbir değeri yoktur” diyen Kılıçdaroğlu, “Onlar için bir talimatla binlerce insan öldürülebilir. İnsanlar rahatlıkla darağacına götürülebilir. Türkiye en büyük mağduriyetleri hep darbe dönemlerinde yaşamıştır. Şimdi kendimizi affetmek için asılanların adlarını havaalanlarına veriyoruz, parklara veriyoruz. Siyaset sokağa teslim olmadı. Siyaset daha sağduyulu davranarak, devletin saygınlığını koruyarak, hukukun üstünlüğü çerçevesinde hareket etmek zorundadır. Biz bu olağan süreç içinde de bugün söylediklerimizi eğer devam ettirebilirsek bu olaydan ders çıkardık diyeceğiz. Bizim en büyük arzumuz bu olaydan ders çıkarmak” açıklamasında bulundu.

“HDP LİDERİNİN TÜRKİYE’NİN BİRİLİĞİ BERABERLİĞİ AÇISINDAN ORADA OLMASINDA YARAR GÖRÜYORDUM”

HDP’nin Külliye zirvesinde yer almamasına ilişkin Kılıçdaroğlu, “HDP Liderinin Türkiye’nin biriliği beraberliği açısından orada olmasında yarar görüyordum. 5 milyon oy alan bir siyasi partinin ağırlıklı olarak Kürt kökenli vatandaşlarımız oy veriyor HDP’ye. Onlar bir anlamda parlamentoda oldular. Bu konuda bir tereddüt yoktu onlarda darbeye karşılardı. Darbeye karşı olanlar demokrasiyi savunanlar Türkiye’nin bütün siyasal partileri. Sonuçta biz davet sahibi değiliz. Orada düşüncelerimizi açıkça ifade ettik” dedi.

"MİNİ ANAYASADA ANLADIĞIM KADARIYLA SADECE YARGIYLA İLGİLİ DÜZENLEME OLACAK"

Külliye’de zirveden sonra bir mini anayasa paketinin gündeme geldiği hatırlatılarak, bu paketin daha önceki dönemde uzlaşılan 60 maddeden yola çıkılıp, 60 maddeye yargı, darbeyi koruyacak bir takım maddelerin kaldırılmasının mı ekleneceğinin sorulması üzerine ilişkin Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: “Yargı konusunu dile getirmiştim orada. Bir şikayet gelmişti bize yargı cephesinden. Özellikle HSYK’ya üye seçilirken olayın aşırı siyasallaştığını, hakimlerin bölündüğü gibi tablonun ortaya çıktığını ifade ettim. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının demokrasi için çok önemli olduğunu ifade ettim. Yargı konusunda bir düzenleme gereği Sayın Binali Yıldırım tarafından dile getirildi. Sayın Bahçeli de buna katıldı. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte belki grup başkanvekilleri bir araya gelebilirler, ön mutabakat sağlayabilirler. 60 maddede gündeme geldi. Ama 60 madde daha uzun süreli bir zamanda ele alınıp değerlendirilebilir diye ifade edildi. Bizim anayasayla ilgili düşüncelerimiz belli, biz anayasanın ilk 4 maddesinin korunmasını istiyoruz. Parlamenter demokratik sistemin korunmasını istiyoruz. Anayasayla beraber darbe hukukunun diğer yasalarında ele alınmasını ve Türkiye’nin tümüyle darbe hukukundan arınmasını istiyoruz. Türkiye’nin en azından AB’deki demokratik standartları yakalaması lazım. bu bizi dünyada saygın bir devlet kılar. Mini anayasada anladığım kadarıyla sadece yargıyla ilgili düzenleme olacak. Böyle bir çağrı gelirse olur. Bizim bugün öğleden sonra anayasa çalıştayımız var.”

“DARBE GİRİŞİMİNDE BULUNMAK SUÇ AMA BİR ER VEYA ERBAŞI LİNÇ ETMEK DE SUÇ”

“Hakimler ve savcılar twit atarken veya mesaj verirken tarafsızlığına ve hukuka asla gölge düşürmemelidir" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, "Darbe girişiminde bulunmak suç ama bir er veya erbaşı linç etmekte suç. Komutan ne derse emrine uymak zorundasınız. Askerlikte komutanın emri tartışılmaz. Bu sadece bizim ordumuz için değil bütün dünya için geçerlidir. Er ve erbaşı çıkın kışladan tankla şuraya gidin diye talimat verildiğinde o talimatı veren er veya erbaşın da yakalanması ve adalete teslim edilmesi lazım. Kim suç işlemişse gereğine yerine getirilmiş olur. Ben bunu Sayın Başbakana da aktardım. Başbakan da hak verdi” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Deprem uzmanından uyarı: “Tokat’ın üzerinde bulunduğu fay hattında beklenen büyük şiddetli deprem hala olmadı” Gazi Üniversitesi DEMAR (Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi) Müdürü Prof. Dr. Abdussamet Arslan, Tokat’ın da üzerinde bulunduğu Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda beklenen büyük şiddetli depremin hala olmadığını kaydetti. Prof. Dr. Abdussamet Arslan, Tokat’ta meydana gelen ve Samsun, Yozgat, Çankırı ve Çorum gibi çevre illerde de hissedilen 5.6 büyüklüğündeki depreme ilişkin açıklamalarda bulundu. Arslan, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, Bingöl çevresinde birleşen Doğu Anadolu Fay Hattı ve Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın birbirleri üzerinde sürekli hareket halinde olduğunu kaydederek, “Son 1 ayda özellikle Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın her iki ucunda hareketlenmeler mevcut. 4’ün üzerinde çok fazla sayıda deprem oldu. Hem Doğu bölgesinde özellikle Adıyaman’ın biraz daha ilerisinde depremler oldu hem de hattın batı ucunda yani Yunanistan’da 4’ün üzerinde depremler oldu. Dolayısıyla bu fay hattının üzerinde bir hareketlenmenin olduğu çok net bir şekilde ortaya çıkıyor” ifadelerini kullandı. Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası Doğu Anadolu Fay Hattı’nın, Kuzey Anadolu Fay Hattı’na doğru 9 metre kaydığını kaydeden Arslan, yukarıya doğru meydana gelen hareket sonucu Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda kırılmalar meydana geldiğini ve Tokat’ın da bu hat üzerinde olduğunu kaydetti. Arslan, iki hattın birleştiği noktalarda bulunan Bingöl, Erzincan, Bitlis ve Muş çevresinde stres birikimi yaşandığını kaydetti. Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde ortaya çıkan jeolojik verilere değinen Arslan, 10 yıl içerisinde bu hat üzerinde 7.0 ila 7.5 büyüklüğünde bir deprem olma ihtimalinin yüzde 90 olduğuna dikkati çekti. "Deprem olan bir bölgede bir kırılmanın tekrar yaşanma ihtimalinin neredeyse sıfır" Deprem olan bir bölgede bir kırılmanın tekrar yaşanma ihtimalinin neredeyse sıfır olduğunu belirten Arslan, sözlerine şöyle devam etti: “Ne zamana kadar? Periyodu doluncaya kadar. Kahramanmaraş depreminin periyodu 450 ila 500 yıl civarındadır. Dolayısıyla da Pazarcık bölgesinde fayın tekrar kırılması için 450 yıla daha ihtiyacımız var ancak buradaki kırık meydana geldiğinde hem Elazığ ve Bingöl’e doğru olan bir bölgede hem de Hatay’ın daha güneyinde olan bölgelerde gerilme birikmesi meydana geldi. 9 metreye ileriye doğru giden hareket, Malatya civarında durdu. Sonra bu hareket bir türlü devam edecek, kırılmayı tamamlayacak.” “Önümüzdeki 10 yılda Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde 7.0 ila 7.5 civarında deprem beklemek yanlış olmaz” Bingöl civarında büyük şiddetli depremin hala olmadığını ifade eden Arslan, “İki fay hattının buluştuğu kavşak nokta olan Bingöl’de henüz beklediğimiz deprem olmadı. Bu depremi de hakikaten bekliyoruz. Kuzey Anadolu Fay Hattı boyunca 7.0 ila 7.5 büyüklüğündeki depremi beklememek çok hata değil ama zamanlamasını söyleyebilmek çok zor. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde kesinlikle 7.0 ila 7.5 civarında deprem beklemek yanlış olmaz” değerlendirmesinde bulundu.
Ankara Atılım Üniversitesi sağlık turizmi alanında sertifikalı program başlattı Ticaret Bakanlığı ile protokol imzalayan Atılım Üniversitesi, sağlık turizminde faaliyet gösterecek olan ve sektöre yeni gireceklere yönelik sertifikalı bir program başlattı. Atılım Üniversitesi tarafından sağlık turizmi alanında sertifikalı program Ticaret Bakanlığı ile iş birliği çerçevesinde başlatıldı. Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Dilaver Tengilimoğlu, Sağlık turizmi hakkında İhlas Haber Ajansı’na (İHA) özel açıklamalarda bulundu. Tengilimoğlu, sağlık turizminin son yıllarda büyüyen alanlardan biri olduğunu belirterek, "Sağlık turizmin de birkaç alt boyut var. Medikal turizm, termal turizm, yaşlı ve engelli turizmi gibi turizm türleri var. Diğer turizm türünde yüzde 4’lerde 5’lerde büyüme varsa sağlık turizminde daha büyük bir büyüme var. Bunda ülkelerin insanların bulundukları ülkelerdeki sağlık, tedavi, rehabilitasyon ve koruyucu sağlık hizmetleri gibi sağlığın iyileştirmesi ile ilgili hizmetlerle ilgili bulundukları ülkelerdeki imkanların kısıtlı olması veya pahalı olması çeşitli nedenlerden dolayı veya gizli tutmak için kendi ülkesinde bilinmesini istemediği için başka ülkelere yönelmekte. Sınır ötesi hasta hareketliliği dediğimiz sağlık turizminde birçok ülke pazardan pay almaya çalışıyor. Pazar payını 3,5 trilyon dolar üzerinde olduğu söyleniyor. Geçmiş yıllarda daha çok gelişmiş ülkeler pay alırken, son yıllarda gelişmekte olan ülkeler, özellikle Türkiye, Hindistan, Malezya, Singapur, diğer Polonya gibi ülkelerinde pazardan almaya çalıştığını görüyoruz" diye konuştu. "Merdiven atlı uygulamaların sıkı denetlenmesi gerekiyor" "Son 15-20 yıl içerisinde gerçekten Türkiye bu alanda büyük bir ivme kazandı, sağlık turizmi alanında büyük bir gelişme katetti" diye konuşan Tengilimoğlu, şunları kaydetti: "Hala da katetmeye devam etmekte. Burada biraz daha planlı programlı ve koordinasyon içerisinde bu sağlık turizmine yönelmemiz gerekiyor. Kontrol dahilinde yönelmemiz gerekiyor. Ülkeye döviz girdisi sağlasın mantığıyla değil de uzun vadeli düşünmek lazım bu alanı. Bu alandaki denetimlerin sıklaştırılması lazım. Merdiven altı uygulamaları özellikle kozmetik cerrahide saç ekimi gibi diğer alanlardaki uygulamaların sıkı denetlenmesi gerekiyor. Her ne kadar Sağlık Bakanlığı sağlık turizm faaliyetinde bulunacak olan kurumlara, kuruluşlara sağlık turizm yetki belgesi verse de bu belgenin de çok kolay verilmemesi gerekiyor. Türkiye’de kozmetik cerrahi son yıllarda çok arttı. Diş yine sağlık turizmiyle ilgili hastaların tercih ettiği alan. Kanser tedavileriyle ilgili, kalp damar hastalıklarıyla ilgili çeşitli branşlarda enfeksiyon hastalıkları hatta obezite, tüp bebek uygulamaları gibi birçok alanda sağlık turizm konusunda Türkiye tercih edilen bir ülke haline geldi." Prof. Dr. Dilaver Tengilimoğlu, Türkiye’nin sağlık turizmi alanında dünyada ilk 10 arasında yer aldığını söyledi. "Eğitimimiz yaklaşık bir buçuk ay sürecek " Geçtiğimiz yıl sağlık turizminde ve yabancı dil eğitiminde sertifikalı bir eğitim programının başlatılması amacıyla Ticaret Bakanlığı ile bir protokol imzaladıklarını ifade eden Tengilimoğlu, şunları söyledi: "Sağlık turizminin gelişmesi konusunda Ticaret Bakanlığının çok büyük destekleri var. Sağlık turizminde faaliyet gösterecek olan, sektöre yeni girecek olanlara yönelik, sektörde halihazırda sağlık turizmi yetki belgesi almış olan kurum ve kuruluşlarda görev olan personelin sertifikalanmasıyla ilgili bir destek bu. Bakanlık sertifika programının yüzde 60’ına destek vermekte, yüzde 40’ına da adaylar veya kurumlar kendi ceplerinden karşılamakta. Bu büyük bir imkân, gerçekten zengin bir program. Bu eğitimlerin ciddi bir şekilde yürütülmesi, bu belge sertifikasyonların sektöre de gerçekten ayırt edicilik bir özelliğinin bulunması bizim için önemli. 24 Nisan’da başlayacak olan eğitimimiz yaklaşık bir buçuk ay sürecek. Online olarak verilecek eğitime Türkiye’nin herhangi bir yerinde kendini bu alanlarda geliştirmek isteyenler katılabilir. Kayıtlar halihazırda devam etmekte. Bu eğitimler Atılım Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi tarafından verilecek. Bu eğitimi başarıyla tamamlayan adaylara sertifikalarını veririz, sektörde de bunun meyvelerini alırız diye ümit ediyorum."