SAĞLIK - 09 Nisan 2018 Pazartesi 15:43

'Korkularla hekimlik olmuyor'

A
A
A
'Korkularla hekimlik olmuyor'

Prof. Dr. Ateş Karateke, sağlık çalışanlarına uygulanan şiddete dikkat çekerek korkularla hekimlik olmadığını ve hekimlere sahip çıkılması gerektiğini söyledi.

Sağlık çalışanlarına dünyanın her yerinde şiddet riski yüksek. Sağlık çalışanlarının şiddet riski diğer meslek gruplarına göre 16 kat daha fazla. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre sağlık çalışanlarının yüzde 8 ila yüzde 38'i, kariyerlerinin bir noktasında fiziksel şiddete maruz kalmakta. Bunun dışında pek çok çalışan ise sözel saldırganlığa maruz kalıyor veya tehdit ediliyor. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) önderliğinde tıpta uzmanlık derneklerinin temsilcilerinin katılımı ile sağlık çalışanlarına yönelik şiddete dikkat çekmek ve kamuoyunu bilgilendirmek amacı ile İstanbul'da basın toplantısı düzenledi. 

''Korkularla hekimlik olmuyor'' 

Şiddettin, hekimlerin hekimlik yapmasını etkilediğinin altını çizen Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Ateş Karateke, ''Hastalara verdiğimiz hizmeti olumsuz etkilemekte. Hekim şiddetten korktuğu zaman Sosyal Güvenlik Sistemi'nde olan harcamalar artıyor. Lüzumsuz ilaçlar yazılıyor, lüzumsuz görüntüleme yöntemleri ve lüzumsuz tahliller isteniyor. Bu da hepimizin zarar göreceği bir nokta oluyor. Ülkemizde sağlık çalışanlarında şiddet bir gerçek. Buna bağlı olarak hekimlik uygulamalarında değişim oluyor. Yani korkularla hekimlik olmuyor. Bundan hem devletimiz hem de vatandaşlarımız zarar görüyor'' dedi.

Şiddetin altında birçok sebebin olduğunu anlatan Prof. Dr. Karateke, ''Çabuk sinirlenen toplum olmamız, sağlık kurumlarında bir miktar olan sıralar, muayene sürelerin kısa olması, birinci basamağın etkili çalışmaması dolayıyla ikinci ve üçüncü basamakta hasta yığılmalarının çok olması gibi bir takım problemler var. Eminim Sağlık Bakanlığı bu konuda sıkı şekilde çalışmakta. En önemli problem; vatandaşların bu konuda bilinçlendirmek'' diye konuştu.

''Hekiminize sahip çıkın'' 

En çok şiddetin yaşandığı birimleri açıklayan Prof. Dr. Karateke, ''Tabii ki acil servisler ve uygulayışında risk olan branşlar daha çok şiddete maruz kalıyor. Cerrahi branşlar, acil hekimlik, acilde çalışan hekimler, kadın doğum hekimliği şiddete en çok maruz kalan hekimlik. Dolayısıyla öğrencilerimiz, bu branşları seçmiyorlar. Genç öğrencilerimizde bu şiddetten korkuyorlar. Toplum olarak bir çözüm bulmak zorundayız. Burada vatandaşlarımıza en önemli mesajımız; 'Hekiminize sahip çıkın'. Bu şekilde hekim de size en şekilde hizmet versin'' ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Karateke sözlerini şöyle sonlandırdı: ''Sonuç olarak vatandaşımızın benimsemediği ve kabul etmediği hiçbir yasal düzenlemenin geçerli olmayacağını biliyoruz. Sağlık Bakanlığımızın ve kanun yapıcıların sağlıkta şiddeti engellemek için ellerinden geleni yapacaklarımıza şüphemiz yok. Türk hekimlerinin yıpranan itibarlarının Sağlık Bakanlığı ve yöneticilerimizin hekimlerin itibar yönetimlerini gündeme alarak iyileştirilmesi konusunda çalışma yapmalarını ısrarla bekliyoruz. Öte yandan hasta ve hekimler arasında oluşabilecek uyuşmazlıkların tüketici mahkemelerinde veya borçlar kanuna göre değil oluşturulacak ihtisas mahkemelerinde görülmesini istiyoruz. Malpraktis davalarının sonuçlarında uygulanan milyonluk tazminatların yerine ülkemizdeki günün koşullarına uygun olmasını talep ediyoruz''.

''Biz hekimler, manevi tatmin ile çalışıyoruz'' 

Hekimlerin manevi tatminle çalışan insanlar olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Beyza Özçınar, ''Yaptığımız emeğin karşılığında bir maddiyat almıyoruz ve bunu da beklemeden çalışıyoruz. Manevi tatmin; hastanız geldiğiniz zaman 'Önce Allah'a sonra size emanetim' demesidir. Bizim için çok anlamlı. Bu iki insan arasındaki dialog açısından çok önemli. Doktoru şikayet için birçok yer var, doktoruma teşekkür ediyorum diye birşey yok. Hiç kimse oraları arayıp da doktorumdan memnun kaldım demiyor. Bunların kazandırılması gerekiyor diye düşünüyorum . İstanbul Tıp Fakültesi'nde çalışıyorum ve oranın acil cerrahisinde yıllarca nöbet tutum. Yıllar içinde karşılaştığımız fiziksel saldırlar oldu. Arkadaşlarımızın daha fazla oldu. Bir hasta yakınından yumruk yedim. Üzerime şişe fırlatıldı. Başka bir arkadaşımızın kafası kırıldı. Silah ve bıçak çekildi. Bunlarla birlikte çalışmamız mümkün değil. Biz halkımızla karşı taraflar değil, aynı tarafız. Amacımız ortak. Sadece birbirimizi biraz daha anlamaya ihtiyacımız var diye düşünüyorum'' diye konuştu.

''Hastaların sevk zinciriyle gelmesi gerekiyor'' 

Sevk zincirine dikkat eden Nöroloji Uzmanı Dr. Aslı Şentürk ise şöyle konuştu: ''Özelikle devlet hastaneleri, eğitim, araştırma ve üniversite hastanelerinde hastaların sevk zinciriyle gelmesi gerekiyor. Hastanın kendisi seçerek geldiği zaman uygun olmayan bir branşa gelmiş olabiliyor ve bu çok fazla oluyor. Örneğin; ben nöroloji uzmanıyım. 80 tane hasta baktığım zaman bunların ancak 20 tanesi gerçek nöroloji hastası. Bunun içinde üroloji hastası olabiliyor, fizik tedavi ve ortopedi hastası olabiliyor. Bazen randevu alıp gelenlerin bir kısmı hasta bile olmayabiliyor. Zaten randevusuz da bakılabiliyor. Geriye kalan gerçek 20 nöroloji hastası dinlemiyor ve vakit ayrılmıyor. İlacını yazacak ve tedavisini düzenleyecek vakte ihtiyacı var. Gerçek hastalar burada en mağdur olanlardır. Çünkü bir nöroloji hastasına en az 20 dakikanızı ayırmanız lazım ki; hasta anlaşılsın, muayene edilsin ve tedavisi yapılsın. Bunlar bir süreç. Dolaysıyla 80 hasta gören bir nörolog, en fazla bir hastaya 2-3 dakika ayırabilir. Bu süreçte de doğru bir tanının ve tedavinin olması mümkün değil''.

Adem Gürer - İsmail Çoşkun 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kütahya Bakan Özhaseki: "Deprem bölgesinde evleri teslim ediyoruz" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Kütahya’da AK Parti önceki dönem ve mevcut yönetim kurulu üyeleri ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle iftarda bir araya geldi. AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay ve AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu’nun ardından kürsüye gelen Bakan Özhakesi, deprem bölgesinde halen 300 binden fazla konut inşaatının devam ettiğini ifade etti. Özhaseki, "Son 6 Şubat’ta bile tam 18 ilimiz etkilendi. 14 milyon insan zarar gördü. 680 bin konutumuz yıkıldı. 170 bin kadar da iş yerimiz yerle bir oldu. 850 bin bağımsız birim. Dile kolay. Zarar 104 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Manevi zarar, onu ölçecek bir alet daha çıkmadı. Evleri teslim ediyoruz, hangi eve gitsek oturup çay içtiğimizde, o geceye geliyor konu. Evin sahibi biraz sonra olayları anlatmaya başlıyor hem o ağlıyor hem de biz ağlamaya başlıyoruz. Şu anda 300 binden fazla inşaatımız devam ediyor. Köylerde çelik karkastan evler yapıyoruz. Aslında yıkılan evler belki taştandı, basit evlerdi, aralarında harç bile yoktu bazılarının. Olsun Cumhurbaşkanımızın talimatı, ‘Madem o evler yıkıldı, hepsini en iyisiyle yapacağız’ dedi. Ve şimdi çelik karkastan evler yapıyoruz. Şehirlerin merkezlerini yapıyoruz bir taraftan. Bir taraftan altyapılarıyla ilgili büyük bir bütçe temin ettik. Altyapılarına başladık, gece-gündüz çalışıyoruz. 76 bin evimizi teslim ettik. Her ay bundan sonra da 10-15 bin evi vermeye devam edeceğiz" dedi. "Şimdi bütün bilim adamları diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere" Bakan Özhaseki, konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu eleştirdi. Özhaseki, "Son dönemde hiç anlayamadığımız başka bir şey çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı başını çekiyor. Sonra onun kuyrukları Anadolu’da devam ediyorlar. Algı belediyeciliği diyorlar. Ne oluyor algı belediyeciliği olunca? Yapmadığını yapmış gibi sunma. Olmadığı halde olmuş gibi. Beyefendi tatilde çalışıyormuş gibi yan gelip yatıyor veya İngiliz büyükelçisiyle bir yerde, restoranda yemek yiyor ama iş başındaymış gibi gösteriyor. Ne kadar ayıp bir şey ya. Bunu da belediye bütçesinden yapıyorlar. Şimdi bütün bilim adamlar diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere. Evet hepimiz takip ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçen seneki ayırmış olduğu pay, 485 milyon lira. Ama algı operasyonları için beyefendiyi övmek için, beyefendi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı veya da cumhurbaşkanı yapabilmek için tuttukları trol ordusuna verdikleri, ayırdıkları para 900 milyon lira. Bu para cebinizden çıkıyorsa bir şey demem, hoş karşılamam, bir şey demem. Eğer belediye bütçesiyse benim bir kuruşluk da hakkım varsa, haram olsun arkadaşlar. Doğru değil arkadaşlar. Bu dönemde böyle bir belediyecilik gördük. Hükümetin yaptığının üstüne yatmak, onun yaptıklarını kendi yapmış gibi anlatmak. Ya ayıptır günahtır" diye konuştu.
İzmir Hamza Dağ: “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, “‘Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerimi anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim” dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, Selçuk’ta düzenlenen mitinge katıldı. Dağ’a binlerce hemşehrisinin yanı sıra, AK Parti İzmir milletvekilleri Şebnem Bursalı ve Mehmet Muharrem Kasapoğlu, MHP İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu, Cumhur İttifakı Selçuk Belediye Başkan Adayı Dahi Zeynel Bakıcı, MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin, AK Parti Selçuk İlçe Başkanı Hakan Bayraklı ve MHP Selçuk İlçe Başkanı Nuri Yılmaz da eşlik etti. “İzmir kararını vermiştir” Hamza Dağ, 2 ayı aşkın süredir İzmir’in her yerinde hemşeriyle kucaklaştığını belirterek, “Ben, İzmir’imizde artık şunu net bir şekilde görüyorum. 31 Mart için İzmir kararını vermiştir. Bugün de görüyorum ki Selçuk kararını vermiş. Hemşehrim İzmir’in, Selçuk’un her sokağına hizmet istiyor, proje istiyor. İnşallah biz bu hizmetleri de projeleri de şehrimize kazandıracağız” ifadeleri kullandı. “Tek gündemimiz İzmir” Bugüne kadar hiç kimseyi ötekileştirmediğini vurgulayan Dağ, “Bundan sonra da ötekileştirmeyeceğiz. Hiç kimse bizim nezdimizde ayrımcılığa maruz kalmamıştır, kalmayacaktır. Kimse bildiği işin dışında başka bir iş yapmak zorunda kalmayacaktır. Belediye başkanına ne için oy verilir? ‘Eser üretsin, hizmet getirsin, yatırım yapsın, sorunları çözsün.’ Evet; bizim tek gündemimiz İzmir, mesaimizin tamamı bin 294 mahallemiz her sokağında, hanesinde geçecek. İzmir’de istişareyi, ortak aklı merkeze alacağız. İzmir’de tüm projelerimi beraber hazırladık, beraber hayata geçireceğiz. Sorunlara anlık değil sürdürülebilir çözümler üreteceğiz” diye konuştu. “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Seçim çalışması süresince 4 önemli lansman yaptığını vurgulayan, Selçuk için yapacaklarına da değindi. Hamza Dağ, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerim anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim. İzmir’in, Selçuk’un tarihi dokusunu, kültürel mirasını, asırlara sari olan medeniyet birikimini koruyacağız. Selçuk tarımıyla, turizmiyle bereketli ilçelerimizdendir. Bizler de oluşturacağımız eser ve hizmet ekosistemiyle destek olarak parlayan bir yıldız olmasını sağlayacağız.” Miting, Selçuk Belediye meclis üyesi adaylarının tanıtımıyla sona erdi.
Edirne Edirne’de gastronomi yolculuğu başladı Edirne Valiliği, gastronomi turizminin gelişimine katkı sağlamak amacıyla Osmanlı Saray Mutfağı lezzetlerini kitaplaştırılarak gelecek nesillere aktarılacak. Edirne Valiliği tarafından “Topraktan Tabağa Edirne Yöresel Yemekleri Kitabı” tanıtımı iftar programı düzenlendi. Edirne’de valilik öncülüğünde önemli bir projeye imza atıldı. Proje çerçevesinde "Topraktan Tabağa Edirne Yöresel Yemekleri" kitabı oluşturulacak. İftariyelikler, ara sıcaklar, çorbalar, ana yemek, tatlı ve içecekler geçmiş lezzetlere göre sunumla hazırlandı. Tabaklar süslendi, masalar hazırlandı. Ezanın okunmasının ardından oruçlar açıldı. Yemeğin ardından ise duaya geçildi. Devecihan Kültür Merkezi’nde düzenlenen iftar menüsünde geçmişten günümüze gelen lezzetler arasında yer alan bademli terbiyeli tavuk çorbası, ballı gemici böreği, taş kebabı- sarımsaklı pilav, zerde ve ayva şerbeti yer aldı. Geçmişten günümüze gelen ve unutulmaya yüz tutmuş Rumeli, Balkanlar ve Osmanlı Saray Mutfağında yer alan lezzetlerin gelecek kuşaklara aktarılması ve tanıtılması için önemli bir proje çalışmasına imza atıldı. Proje çerçevesinde 87 farklı çeşidin yer alacağı bir kitap oluşturulacak. Edirne’nin kadim ve Osmanlı’ya başkentlik yapmış sultanlar şehri olduğunu söyleyen Vali Yunus Sezer, aynı zamanda balkanlardan gelen insanların yerleştiği ve kendi kültürlerini yaşattığı da bir şehir olduğuna değindi. "Hem Balkan hem de Osmanlı saray mutfağı lezzetleri yaşatılacak" Hem Balkan hem de Osmanlı saray mutfağının yaşatıldığı Edirne’de çok anlamlı bir ilke imza atıldığını söyleyen Vali Yunus Sezer, "Gelecek nesiller Edirne mutfağında neler var diye baktığı zaman ellerinde bir kitap ve kaynak olacak. Bizim somut varlıklarımızın yanı sıra kültürel zenginliklerimiz de çok önemli. Çok büyük emek var. Hem Rumeli hem de saray mutfağına ait 87 çeşit farklı lezzet var. Bunların bir kitapta buluşması çok önemli. Şeflerimiz kendi illeri için farklı bir şey yapmak istiyorlar. Yaklaşık 1 buçuk aydır çalışmalar devam ediyor" dedi. Gastronomi anlamında çok önemli faaliyetler yürütmüş parmakla gösterilen iller olduğunu söyleyen Vali Sezer, "Biz büyük bir hazine üzerinde duruyoruz. Ama kendimizi anlatmakta zorluk çekiyoruz. Bizim bir tava ciğerimiz, bir de ciğer sarmamız var. Dışarıdan insanlara sorduğumuzda neyimiz var diye ’Bir gelip ciğerinizi yeriz’ diyorlar. Bu güzel bir şey aslında. Ama bunun yanına ne koyabiliriz? Bunun üzerinde çalışıp Rumeli Saray ve Osmanlı mutfağını günümüzle uyarlayıp nasıl yaşatabiliriz bunun peşindeyiz" şeklinde konuştu. "Edirne’nin parlayan yıldız olmasını istiyoruz" Edirne’nin her konuda balkanların ve Türkiye’nin parlayan bir yıldızı olmasını istediklerini belirten Vali Sezer, "Bunu da sanayide, ticarette, turizmde, gastronomide eğitimde aktivitelerle birlikte başarmamız lazım. İçinde saray ve Rumeli mutfağının da olduğu birkaç yemeği ve menüyü tava ciğerin yanına ekleyebilirsek zenginleştirebiliriz" ifadelerine yer verdi. Festivallerin yanı sıra marka aday olabilecek lezzetleri de sunabilecekleri bir yerin olmasının çok önem taşıdığını belirten Vali Sezer, "Bunu başarırsak herkes restoranında alternatif bir ürün sunmak isteyecek. Bunu da hazırlanan projelerle hayata geçireceğiz. Valilik olarak bunu yapıp özel sektöre devrederiz. Buna biz öncü oluruz" diye konuştu. "3 hedefe inşallah hep birlikte ulaşacağız" Önlerinde 3 hedef olduğunu ve buna şeflerle birlikte ulaşacaklarını belirten Vali Sezer, birincisinin bu kitabı hazırlamak ve basıp yayınlamak, ikincisinin gastronomi festivalleri düzenlemek üçüncüsünün de bu markalaştırılan yemeklerin daimi sunulacağı tarihi bir yer yapmak olduğunu ifade etti. "Edirne gastronomide de büyük zenginliğine sahip" Edirne’nin tarihi ve kültürel mirasının yanı sıra gastronomi anlamında da büyük zenginliğe sahip olduğunu söyleyen İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk, düzenlenen iftarda saray, Rumeli ve Balkan mutfağından lezzetlerin yer aldığı bir menü hazırladıklarını aktardı. İftar programına, Vali Sezer ve eşi Canan Sezer, Vali Yardımcıları Erdoğan Beypınar ve Eyyüp Batuhan Ciğerci ile eşleri, İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk, şefler, gastronomi yazarları ve basın mensupları katıldı. Devecihan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen iftar programı toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.