GÜNDEM - 10 Mart 2018 Cumartesi 06:20

Şeker fabrikaları neden özelleştiriliyor?

A
A
A
Şeker fabrikaları neden özelleştiriliyor?

Türkşeker’e ait 14 fabrikanın özelleştirme kararı yoğun tartışmalara sebep oluyor. Şeker ekonomisi nedir, NBŞ’nin aslı ne, kararda Amerikalı Cargill’in parmağı bulunuyor mu, şeker neden Türkiye’de daha pahalı, kotayı kim istedi. Tüm bu sorulara cevap aramaya çalıştık.

Türkiye Şeker Fabrikası AŞ’ye ait 14 şeker fabrikasının özelleştirileceğinin duyurulması, ülkede en çok tartışılan konularından biri oldu. Bor, Çorum, Kırşehir, Yozgat, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Turhal , Afyon, Alpulu, Burdur, Elbistan ve Muş’taki fabrikaların devletin elinden çıkarılması her kafadan bir sesin çıkmasına yol açtı. Kimi fabrikaların kapatılacağını, kimi millî sermayenin küresel güçlere peşkeş çekileceğini iddia etti. Kimileri ise bunun, üretimin artırılması için gerekli olduğunu söyledi. Pekiyi gerçek ne? Şeker ekonomisi ne söylüyor? Denildiği gibi bu, çiftçiye bir darbe mi? Sektörün en büyük oyuncusu Cargill’in tartışmaların içinde rolü ne? Hem pancar üreticilerini hem de sektör temcilcilerini dinledik, aklımızdaki soruları yönelttik.

Öncelikle ifade edelim. Dünyada toplam şeker üretiminin \%77’si kamıştan, \%23’si pancardan elde ediliyor. Pancar ve kamıştan üretilen şekerler arasında kalite anlamında bir fark yok. Ancak, tropik bölgelerde yetiştirilebilen kamışından elde edilen şekerin maliyeti pancara göre çok düşük. Brezilya, Hindistan, Meksika, Tayland, Avustralya bu konuda çok şanslı. ABD, Japonya ve Çin gibi ülkeler hem pancardan hem de kamıştan şeker üretimi yapıyor. Ne var ki, Avrupa ülkeleri, Türkiye, Rusya pancara mahkûm. Çünkü iklimi kamışa müsait değil.

Şekerin ülkemizdeki ekonomik büyüklüğü 10 milyar lira civarında. Ancak merdiven altı üretim dâhil edildiğinde rakamın söylenenin kat kat üstünde olduğu ifade ediliyor. Şeker hayatımızın vazgeçilmezlerinden biri. Çikolatadan şekerlemeye, tatlı hamurdan, gazlı içeçeklere, oraletten meyve suyuna kadar, aklınıza gelebilecek hemen her üründe kullanılıyor. Doğal olarak en az akaryakıt kadar ekonomide baz etkisi oluşturabiliyor. Şeker fiyatlarında yaşanacak küçük bir artış, yüzlerce ürünün maliyetine doğrudan yansıdığı için enflasyona da etki ediyor.
Bu kadar girizgâhtan sonra asıl mevzuya gelelim:

NEDEN ÖZELLEŞTİRİLİYOR?
Ülkemizde 33 tane şeker fabrikası bulunuyor. Bunun 25’i devlet devlet tarafından, 8’i de özel sektör eliyle işletiliyor. Devlet bünyesinde yer alan fabrikaların pancar işleme kapasiteleri günlük 1.750 ile 7.750 ton arasında değişiyor. Toplam nominal günlük pancar işleme kapasitesi 104 bin 550 ton. Yıllık kapasite ise 2 milyon ton. Türkiye’nin özel sektörle birlikte toplam üretim kapasitesi 3,1 milyon ton civarında. Özel sektörün elinde bulunan 8 fabrika yıllık 1 milyon ton şeker üretiyor. Türkşeker’e bağlı 25 fabrikanın üretim miktarı ise 1 milyon 400 bin ton.

Devlet tarafından üretilen şekerin maliyeti ton başına 900 dolar civarında. Bu rakam, dünya ortalamasının yaklaşık iki katı. Eski teknolojiyle işleyen fabrikaların kapasitesi büyük, verimlilik ve kârlılığı neredeyse yok. Nitekim geçtiğimiz yıl, şeker fabrikaları 100 milyon liraya yakın zarar etti. Aslında rakamlar son 20 yılda kâr hanesine hiç yazılmadı. Fabrikalar için ciddi yatırım gerekiyor. 25 fabrikada 1.324 memur, 1.455’i geçici olmak üzere toplam 8 bin 45 işçi çalışıyor. Pancarın hasatla birlikte çok kısa sürede işlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde şeker kalitesi düşüyor. Yani işçiler 45 ila 90 gün arasında çalışıyor. Bu yüzden geçici işçiler tercih ediliyor. Pancarın bol su istemesi, su kıtlığı yaşayan Anadolu için başka bir problemi doğuruyor.

İŞÇİ VE ÜRETİCİ NE OLACAK?
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine sendikalar ve Cumhuriyet Halk Partisi karşı çıkıyor, hükûmet kanadı ise “Çiftçilerimiz yine ürünlerini fabrikalara verecek. Şeker üretilmeye devam edilecek. Yeni yatırımlarla sektör daha da büyüyecek” diyerek kararı savunuyor.

KOTADA AMAÇ NE?
Yüksek maliyetler nedeniyle şeker pancarı, nişasta bazlı şekere göre kilo/TL değeri bakımından yüzde yüz pahalıya satılıyor. Türkiye 2017 yılı şeker ihtiyacı 2,7 milyon ton. İhtiyaç duyulan şeker Türkiye’deki 35 fabrikadan karşılanmaya çalışılıyor. Çiftçi ve üreticileri korumak için Bakanlar Kurulu kararı ile şeker ithalatına ve üretimine sınırlama getirildi. Yani kota konuldu. Konulan kota 3 ana başlıkla adlandırılmakta.
1) A kotası: Yurt içi talebe göre üretilen ve pazarlama yılı içinde iç pazara verilebilen şeker miktarı,
2) B kotası: A kotasının belli bir oranına tekabül eden ve güvenlik/fiyat politikası payı için bulundurulmak üzere üretilen şeker miktarı,
3) C şekeri: A ve B kotaları dışında üretilen ve yurt içinde pazarlanamayan şeker ile işlenmek üzere ihraç kaydıyla temin edilen ham ve beyaz şeker.
C kotası şeker üretimi yurt dışına satılmak kaydıyla serbest. Çünkü şekerleme üreticileri içeriden yüksek fiyattan pancardan elde edilen şeker alması nedeniyle neredeyse 3’te 1 fiyata kamıştan elde edilen şeker kullanan yabancı şirketler karşısında rekabet şansı kalmıyor. İhracatçılara bu konuda bir teşvik sağlamak üzere ihracat ettiği ürün kadar şeker ithal etme belgesi veriliyor. Bu şeker sadece ihraç edilecek ürünlerde kullanabiliyor ve kesinlikle iç pazarda tüketemiyor.

MISIR PANCARA RAKİP Mİ?
Gıda ve meşrubat sektörlerinden nişasta bazlı şeker için yaklaşık 1 milyon ton civarında bir talep söz konusu iken, üretim kotasının mevcut durumda sadece 267 bin ton ile sınırlı kalması bu sektörlerdeki tedarikçilerin Türkiye’de yatırım ve büyüme planlarını zorlaştırıyor. Aradaki fark ise Ekonomi Bakanlığı tarafından açılan “tarife kontenjanına bağlı ithalat” gibi yollarla veya kayıt dışı kanalıyla kapatılıyor. Kota nedeniyle oluşan kayıt dışı piyasanın yol açtığı senelik kayıp ise GSMH’de 750 milyon TL’ye denk geldiği söyleniyor. Ayrıca 50 milyon TL’lik Kurumsal Vergi ve 80 milyon TL KDV kaybı söz konusu.

Şeker fabrikaları neden özelleştiriliyor?

CARGILL DOST MU, DÜŞMAN MI?

150 yıl önce Amerika’da W. W. Cargill tarafından kurulan şirket bugün gıda, tarım, endüstriyel ürün ve finans sektörlerinde faaliyet gösteren küresel bir dev. 150 milyar doları aşan cirosu ile 70 ülkede faaliyet gösteriyor. Türkiye’de 1960 yılı itibarıyla çalışmalarına başlayan Cargill, 2000’li yılların başında 120 milyon dolar tutarındaki yatırımla Bursa Orhangazi Mısır İşleme Tesisini devreye aldı. Türkiye’deki yatırımını 400 milyon dolara çıkaran şirket Balıkesir’de endüstriyel yağ ve pastacılık yağları üreten Turyağ tesisini, Kocaeli Gebze’de bitkisel bazlı endüstriyel ve bioendüstriyel ürünler üreten Alemdar Kimya firmasını bünyesine kattı. Dünyada mısırdan nişasta bazlı üretimin lideri konumundaki Cargill, şeker tartışmalarının neredeyse tamamında ‘kötü aktör’ olarak yansıtılıyor. Şirket, özelleştirmeyi perde arkasından yönetmekle suçlanıyor. Mısır’dan üretilen nişasta bazlı şeker kotasının artırılması için lobi yaptığı öne sürülen ve pancar üreticilerinin hedefi hâline gelen Cargill, gerçekten bunları yaptı mı? Şirketten üst düzey bir isme tam da bu soruyu sorduğumda şöyle bir cevap aldım: Şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle hiçbir ilgimiz yok. Rafine şeker üretiminde değiliz. Biz endüstriyel sıvı şeker üretiyoruz. Türkiye’de bu konuda zaten geniş bir pazar var. Bizim temel hedefimiz, şeffaf bir şeker piyasasının oluşması. Biz dâhil kimse ayrıcalıklı olmasın. Fiyatları dünya seviyelerine indirmek, Türkiye ekonomisine katkı vermek istiyoruz.

Şeker fabrikaları neden özelleştiriliyor?

HANGİSİ DAHA ZARARLI?

Şeker konusundaki bir diğer önemli tartışma konusu da temelde kendisi zararlı olan şeker çeşitleri arasında hangisinin daha zararlı olduğu yönünde.

Şeker veya sakkaroz, çoğu bitkinin bünyesinde bulunur. Fakat ekonomik değer elde edilebilecek kadar şeker ihtiva eden iki bitki vardır: Şeker kamışı ve şeker pancarı. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi şeker kamışının maliyeti daha ucuz. Türkiye’de geçmişte şeker kamışı tarımı için denemeler yapılmış, ancak ekonomik olmayacağı anlaşıldığı için vazgeçilmiş. Nişasta bazlı şekerler; şeker pancarı ve şeker kamışından üretilen şekerlerin (sakkaroz) dışında, nişasta bazlı ham maddelerden (mısır, buğday, patates) çeşitli kimyasal yollarla üretilen genel olarak glikoz, izoglikoz, fruktoz ve türevlerinden oluşuyor. Nişasta bazlı şekerler doğrudan tüketilmiyor; daha çok şekerli ürünler sanayisinde girdi olarak kullanılıyor.

Sanayinin nişasta bazlı şekeri tercih etmesinin en önemli sebebi maliyet. Türkiye, dünyanın en büyük 4. şeker pancarı üreticisiyken, ton başına 250-300 dolar daha ucuz olan “mısır şurubu” üretmek için 2016’da 1,5 milyon ton mısır ithal etti. Tokluk hissi vermeyen ve kanserden kalp hastalıklarına ve karaciğer yetmezliğine kadar birçok kronik hastalığa yol açtığı ileri sürülen nişasta bazlı şekerin (NBŞ) bazı AB ülkelerinde yasaklandığı yönünde açıklamalar yapılıyor. Ancak bu konuda resmi bir veri yok. Bunla birlikte, şeker türlerinin hangisinin daha zararlı olduğuna ilişkin bilimsel bir sonuç da henüz yayımlanmadı. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı ile Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının konuyla ilgili çalışmaları sürüyor. Genel kanaat, şekerin toptan zararlı olduğu ve kararında tüketilmesi gerektiği yönünde. Bu konuda NBŞ’yi savunan kesimin kullandığı en önemli argüman: Aşırı su da insanı öldürür..

Sonuç: Asıl tartışılması gereken, ülkemizde şeker pancarı üretiminde verimlilik artışının nasıl sağlanacağı olmalıdır. AB’de 15,8 milyon, ABD’de 4,6 milyon, ülkemizde ise 2,7 milyon ton şeker üretimi yapılıyor. Şeker üretiminde çiftçi başına üretim miktarı açısından verimlilik AB’ye göre 4 kat, ABD’ye göre yaklaşık 16 kat daha az. Son yıllarda ülkemizde ciddi oranda verimlilik artışı sağlanmaya başlanmış olsa da bu yeterli değil. Pancar kimilerine göre 500 bin kişiyi doğrudan etkiliyor. Bu durumda atılması gereken iki adım var. Bir, üretimi artırmak, pancar çiftçisinin maliyet/üretim dezavantajını gidermek ve belki başka alanlara yönlendirmek. İki, şeker piyasasını özelleştirmek, rekabette şeffaflığı sağlamak ve dünya şeker fiyatlarına entegre etmek.

ŞEKERE EN ÇOK TÜRKLER ÖDÜYOR
Üretim maliyetleri ve uygulanan kota nedeniyle Türkiye’de şeker fiyatları da dünya ortalamalarının üzerinde. Kilogram başı perakende şekerin satış dolar fiyatı Hindistan’da 0,49, Çin’de 0,53, İngiltere’de 1,21, Almanya’da 1,20, Brezilya’da 0,48, Arjantin’de 0,44, ABD’de 1,17, Kanada’da 1,04, Güney Afrika’da 0,59. Türkiye’de ise bu rakam 1,29 dolara ulaşmış durumda.

Türkiye Gazetesi

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Kurum’dan otobüs şoförlerine müjde: “Göreve gelir gelmez otobüsçülerin içeride kalan ücretlerini zamlı bir şekilde ödeyeceğiz” İBB Başkan Adayı Murat Kurum, Sancaktepe’de düzenlenen ‘Özel Halk Otobüsçüleri Sahuru’ programında vatandaşlarla bir araya geldi. Programda konuşan Kurum, “Hiç merak etmeyin, hiç üzülmeyin. 1 Nisan’dan sonra göreve gelir gelmez otobüsçülerin içeride kalan ücretlerini zamlı bir şekilde ödeyeceğiz. Bu Murat Kurum sözüdür. Boş yere kesilen cezaları da göreve gelir gelmez iptal edeceğiz” dedi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan Adayı Murat Kurum, Sancaktepe’de düzenlenen ‘Özel Halk Otobüsçüleri Sahuru’ programında vatandaşlarla bir araya geldi. Programa Kurum’un yanı sıra Sancaktepe Belediye Başkanı Şeyma Döğücü, AK Parti Sancaktepe İlçe Başkanı Turgay Akpınar, Tüm Özel Halk Otobüsleri Birliği Dernek Başkan Vekili Göksal Ovacık, ÖZULAŞ Başkanı Sedat Şahin, milletvekilleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Programda ilgiyle karşılanan Kurum vatandaşlarla hatıra fotoğrafı da çektirdi. “İstanbul’daki otobüs sayısı, vatandaşımızın mevcut talebine istese de yetmiyor” Programda konuşan İBB Başkan Adayı Kurum, “Bugün İstanbul’da yaklaşık 3 bin halk otobüsümüz var. Yüzbinlerce yolcuyu taşımaya çalışıyorsunuz. İstanbul’un bu yükünü almak için çaba sarf ediyorsunuz ama her geçen gün bu yük bir kat daha artıyor. İstanbul’daki otobüs sayısı, vatandaşımızın mevcut talebine istese de yetmiyor. Biz, hem özel halk otobüsü emekçilerini hem de İstanbulluları uğraştıran değil ulaştıran İstanbul diyerek rahatlatacağız. İstanbullu kardeşlerimiz sizlere emanet. Genç kızlarımız, kadınlarımız otobüse bindiğinde saat geçse, durak evine uzaktaysa şoför kardeşlerim gerekirse evinin önüne kadar bırakacak. Bu hedef öyle sadece yatırım ve buradaki hizmetlerden müteşekkil değildir. Biz bir yandan yeni ulaşım yatırımları yaparken bir yandan da İstanbul’un trafik sorununa dair, çok önemli adımlar atacağız. Ben ulaşım sektöründeki esnafımızın sorunları için aylarca çalıştım. Bu konudaki tüm uzmanlarla esnaf odalarımızla istişare ettim” dedi. “Göreve gelir gelmez otobüsçülerin içeride kalan ücretlerini zamlı bir şekilde ödeyeceğiz” Otobüsçülerin yaşadığı sorunlara değinen Kurum, müjdeleri hakkında da şöyle konuştu: “Sizler, 40 yıldır yaşadığınız sorunları, dertleri şu beş yılda yaşadınız. Ücretlerinizi iki ay geç aldığınızı biliyorum. Çok büyük mağduriyetler yaşıyorsunuz. 2023 zammını hala alamadınız. Her bir özel halk otobüsümüzün 1 milyon TL alacağı var. Alamadığınız ödemelerinizden dolayı araçlarınıza bakım yapmakta zorlanıyorsunuz. Vatandaşlarımızı taşımak için gereken her türlü fedakarlığı yapıyorsunuz. Yanan ve bozulan otobüsler olduğunda mevcut İBB yönetimi bu sorunları görmezden geliyor. Sen otobüsçünün hakkını ödemezsen bu esnaf otobüsüne nasıl bakım yaptıracak. Mevcut İBB yönetimi sizin eksiklerinizle alakalı bırakın bir irade ortaya koymayı sorunları görmezden geliyor. Yetmiyor, bir de size boşu boşuna cezalar kesiyor. İETT yönetimi, ezan okunurken aracında su içip orucunu açan özel halk otobüsü şoförüne neden ceza keser? Eğer kötü niyetliyseniz, eğer bu milleti sevmiyorsanız elbette kesersiniz. Hiç merak etmeyin, hiç üzülmeyin. 1 Nisan’dan sonra göreve gelir gelmez otobüsçülerin içeride kalan ücretlerini zamlı bir şekilde ödeyeceğiz. Bu Murat Kurum sözüdür. Boş yere kesilen cezaları da göreve gelir gelmez iptal edeceğiz” “Sizlere sağladığımız uygun kredilerle otobüslerimizi yenileyeceğiz” Müjdelerini saymaya devam eden Kurum, “Otobüslerinizi yenileyemediğinizi çok iyi biliyorum. Toplu taşıma kanununu ve mülkiyet probleminin çözümüyle ilgili kanunu meclise bu kardeşiniz taşıdı. Bu konunun takibini yapacağız ve mülkiyet sorununu tamamen çözeceğiz. Göreve gelir gelmez devlet bankalarımızla yapacağımız protokollerle sizlere sağladığımız uygun kredilerle otobüslerimizi yenileyeceğiz. Hem siz huzur içerisinde çalışacaksınız hem de İstanbullu kardeşlerimize en güzel hizmeti vereceğiz. İstanbul halk otobüsü bir marka olacak. İstanbul’un yollarında bozulan, yanan otobüs devri 31 Mart akşamı tamamen bitecek” diye konuştu. “İnsanımız bu seçimi, İstanbul’u yeniden emin ellere teslim etmek için çok büyük bir fırsat olarak görüyor” Seçimin iki zihniyet arasında gerçekleşeceğini belirten Kurum, “Bizim şoför esnafımız, kalenderdir. İşte sizler İstanbullunun sorunlarını dinleyen insanlarsınız. Sizlerle yaptığımız görüşmelerde de bu sorunların çözümleri hakkında konuşuyoruz. Konuştuğumuz herkesin ortak bir noktası var. İnsanımız bu seçimi, İstanbul’u yeniden emin ellere teslim etmek için çok büyük bir fırsat olarak görüyor. Nasıl öyle görmesin? Fark ortada. Milletin karşısında sadece iki taraf var. Bir tarafta afet anında tatil beldelerinde gezenler, diğer tarafta sadece Fikirtepe’de, Esenler’de bile toplam 75 bin yeni yuvayı inşa edenler var. Bir yanda kendi geleceği için İstanbul’u kaderine terk edenler, diğer tarafta Kartal Orhantepe’de, Üsküdar’da, Beykoz’da, Ümraniye’de, 39 ilçemizde şantiyelerde arı gibi çalışanlar var. Bir yanda İstanbul’a yapılan tüm büyük ulaşım yatırımlarına karşı çıkanlar var, diğer yanda havalimanını, Marmaray’ı, Avrasya Tüneli’ni yapanlar var. Bu seçimde ya sağlıksız binalarda deprem korkusuyla beklemeyi ya da kentsel dönüşümle huzur içinde yaşamayı seçeceğiz. Bu seçimde ya 5 yılda 5 bin konut bile dönüştüremeyenleri ya da asrın felaketinde 3 ayda 180 bin konutu başlatanları seçeceğiz. Bu seçimde ya milletin kaynaklarını çarçur edenleri, ya da bizim gibi İstanbul’a her alanda 350 milyar lira yatırım yapanları seçeceğiz. Ya İstanbul’un bütçesini kendi için harcayanları, ya da kenti için, harcayanları seçeceğiz. Ben inanıyorum ki İstanbullular 5 yıldır çektikleri çileyi göz önünde bulunduracaklar. Hizmetin ve eserin adresi olan AK Parti’mizi ve Cumhur İttifakı’mızı sandıkta rekor bir oyla seçecektir. Ne yazık ki, son 5 yılda İstanbulluların derdiyle dertlenen, o dertlere çare olmaya gayret eden bir başkanları olmadı. Bu kardeşiniz, sizlerle hem dert ortağı, hem de çözüm ortağı olacak, İstanbul’un dertlerine deva olacak. Esnaf dostu, emek dostu, ekmek dostu bir belediyeciliği sizlere göstermek için bundan önce nasıl gece gündüz çalıştıysak yine aynı anlayışla çalışacağız” diyerek sözlerini tamamladı. “5 yıldır bir tane kavşak yaptırmadık” İlçede yaşanan sıkıntıları dile getiren Sancaktepe Belediye Başkanı Döğücü, “En büyük sıkıntımızı İBB’nin çalışmalarımızda yaşadık. Burada 200.000 nüfusla başlayan bir ilçe süreci var. 10-15 yıllık genç bir ilçeyiz ama o kadar çok nüfus aldık, o kadar çok tercih edildik, nüfusumuz 500 bine geldi. Bu ilçemizin otobüs hatlarının mutlaka düzenlenmesi lazım. Sancaktepe’de ikamet eden tüm vatandaşımız benimle aynı fikirde. Evinden çıkıp bir mahalleden bir mahalleye giderken bile otobüs hatlarında sıkıntı çekiyor. 2-3 tane vesait değiştirmek durumunda kalıyor. Bunlar için büyükşehirle defalarca görüşmemize rağmen hiçbir ilerleme kaydedemedik. Bırakın ilerleme kaydetmeyi gerileme yaşadık. Otobüs hatları iptal ediliyor. Başka güzergahlar daha faydalı olur hatlarımızı düzenleyelim diyoruz ses yok. Gelin yeni hatlar düzenleyelim, Sancaktepe artık kocaman bir ilçe oldu, bunların yeniden planlanması lazım diyoruz ses yok. Bırakın ses vermeyi duraklara giden vatandaşlar mevcut hatlardaki otobüsleri saatlerce bekliyor. Ulaşımda defalarca söylememize rağmen 5 yıldır bir tane kavşak yaptırmadık. 5 yıl önce bu sorunu görmüş kavşaklarımızı, otopark yerlerimizi, projelerimizi belirlememize rağmen bu konularda da hiçbir gelişme ve ilçemize herhangi bir hizmet alamadık. Bir büyükşehir sadece süt dağıtmasıyla övünemez. Biz ilçeleri zaten Sayın Cumhurbaşkanımızın başlatmış olduğu sosyal belediyecilikle mükemmel bir şekilde yönetiyoruz” ifadelerini kullandı.