SAĞLIK - 25 Temmuz 2016 Pazartesi 09:51

Sıcaklar hassas ciltleri tehdit ediyor

A
A
A
Sıcaklar hassas ciltleri tehdit ediyor

Türkiye Hastanesi Cildiye Polikliniği uzmanlarından Dr. Metin Oğuz, her yıl sıcağa bağlı cilt hastalıklarına rastladıklarını ama bu yıl kendilerine başvuran hasta sayısında önemli bir artış olduğunu vurguladı.

 Özellikle yaşlıların ve çocukların şikâyetlerinin arttığını ifade eden Oğuz, sıcağın sebep olduğu hastalıklar hakkında bilgiler vererek bunlardan korunma yollarını anlattı.

İsilik problemlerinde artış

Oğuz, isiliklerle ilgili "En sık rastlanan şikâyetler, direkt sıcağa bağlı olarak ortaya çıkan miliarya denilen isiliklerdir. İki yaş altı çocuklar ile yaşlı, kilolu ve menopozlu bayanlarda oldukça sık görülür. Sıcağın etkisi ile terlemenin artması ve tıkalı ter bezleri içinde terin birikip deri içine kaçması kızarıklık, kaşıntı ve yanmaya neden olur. Derin tıkanıklıklarda sivilce gibi büyük kabartılar oluşabilir. Sık yıkanma ve hafif liflenme ter bezi deliklerini açarak rahatlamaya yardımcı olabilir. Yaygın vakalarda antibiyotik tedavisine gerek duyulabilir. Kesin çözüm ve rahatlama ancak havaların serinlemesi ile olur. Nem de bu rahatsızlıkları arttırıcı bir faktördür" dedi.

Mantar vakalarına dikkat

Oğuz, İntertiririgo denen pişiklerin, nem ve havasızlıktan bakteri ve mantarların üremesi ve deriyi tahriş etmesinden kaynaklandığını belirterek, "Kızarıklık, döküntü, kaşıntı, yanma, daha ileri vakalarda soyulma görülür. Tedavi edilmezse kıvrım yerlerini aşıp yayılmaya başlar. Çok rahatsızlık veren bir durumdur. Aşırı kilolu ve fazla terleyen kişilerde daha sık ve şiddetli olur. Bu rahatsızlıklar, mantar ve egzama ilaçlarının kombinasyonu ve gerekirse duruma göre ağızdan mantar ya da antibiyotik ilaçları ile tedavi edilmek zorunda kalınır. Diğer yüzeysel mantar enfeksiyonları, cilt enfeksiyonları ve egzamalar da sıcak ve nemli zamanlarda daha da artar. Güneşin vücut direncini azaltması sonucu dudaklarda uçuk ve zona hastalıkları daha sık görülür. Şeker hastaları diğer tüm hastalıklara daha fazla yakalandıkları gibi tüm cilt hastalıklarına da daha yatkındırlar ve yaz aylarında bu oran çok artar" dedi.

Çalışma ortamını serin tutun

Oğuz, çalışma ortamlarının serin olması gerektiği belirterek, "Yaşanan sıkıntının temel sebebi ıslaklık ve ısının birlikte etkisidir. Güneşten gelen UV ışınları nedeniyle insan vücudunun direnci azalır. Bu dönemlerde hastalıklara daha yatkın bir durum söz konusu olduğu için bazı tedbirler alınmalıdır. Bu tip şikâyetleri olan kişiler, çalıştığı ya da kaldığı ortamın serin olmasına mutlaka dikkat etmelidir. Klima, tente, güneşlik, panjur gibi ekipmanlarla ortamın sıcaklığının artmaması için önlem alınabilir. Daha ciddi sıkıntıları olanlar, bazı Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi çalışma saatlerini değiştirerek sıcak saatlerde dışarıdan uzak durabilir. Mutlaka günde bir kez duş alınmalı ama fazla temizlik maddesi (şampuan, sabun vb.) kullanıp aşırı kese ya da liflenme yapılmamalıdır. Çok fazla duş almak da ıslaklığı arttırdığı için mantar enfeksiyonlarını alevlendirir. Ter emen pamuklu iç çamaşırı tercih edilmelidir. Sıkı olmayan slipler paçalı iç çamaşırlarına göre daha iyidir. Etin ete değip ıslaklığın artmasını daha iyi önlerler. İç çamaşırları da mutlaka günde bir kez değiştirilmelidir. Üst giysiler ter emecek şekilde sıkı olmalıdır. Gövdenin büyük kısmının açık kalıp güneşe direkt maruz kalması da güneş ışınlarının zararlarını arttırır. Mümkünse vücudu örten ince ve açık renkli bol giysiler tercih edilmelidir. Terleyen bölgeler hafif ıslak bezle silinip terin orada birikmesi önlenmelidir. Ter önleyen deodorant ve kremler alerji yapmıyorsa kullanılabilir. Ter azaltan ilaçlı pudralar da çok yararlı olur. Herhangi bir cilt hastalığı varsa bu mevsimde artabileceği düşünülerek tedbir olarak bunlar erkenden tedavi ettirilmelidir. Mantar ve egzama çatlaklarından mikrop kapılması bu mevsimde sık rastlanılan bir durumdur" diye konuştu. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Van Van’da kış lastiği değiştirme yoğunluğu geç başladı Van’da havanın geç ısınması nedeniyle kış lastiği değiştirme yoğunluğu geç başladı. Şehirlerarası yük ve yolcu taşıyan ticari araçlar için 1 Aralık’ta başlayan kış lastiği takma zorunluluğu, 1 Nisan itibariyle sona erdi. Van’da ise nisan ayında havaların geç ısınması ve yağışların yüksek kesimlerde kar şeklinde düşmesi nedeniyle lastik değişimi yeni yapılmaya başlandı. Yakıttan tasarruf etmek ve muhtemel olumsuzluklara karşı araçlarını korumak isteyen sürücüler, lastiklerini değiştirmek için gittiği oto lastikçilerde yoğunluk oluşturdu. Konuya ilişkin konuşan oto lastik ustası Yusuf Sancak, 1 Nisan itibariyle kış lastiği takma zorunluluğunun sona erdiğini hatırlattı. Çalışmalarının yoğun tempoyla devam ettiğini ifade eden Sancak, “Van’da 4 mevsim birlikte yaşanıyor. Daha önce kar yağardı sonra yağmur yağardı. Ancak son zamanlarda iklim değişikliği yaşanıyor. Halkımız da o yüzden lastik değişiminde biraz tedirgin oluyorlar. Ancak kışlık lastikleri erken değiştirilmeleri daha iyi olur. Bizler de lastik değişimi sırasında sensörlü supaplara çok dikkat ediyoruz. Robotik makinalarda itinayla söküyoruz. Önemli olan iş emniyetidir. Onlara çok dikkat ediyoruz” dedi. “Sıcak havada kışlık lastik araca zarar verir” Sıcak havalarda kışlık lastiklerin aracın performansını düşürdüğünü dile getiren Sancak, “Bu mevsimde kışlık lastik kullanmak araca zarar verir. Araçta ses çıkarır, yakıt tüketimini arttırır ve araçta titreme yapar. Araçlarına yazlık lastik takmalarını öneriyoruz. Lastik değişimlerini de güvenilir ve bilindik ustalardan yaptırmaları çok önemlidir” şeklinde konuştu.
İstanbul Prof. Dr. Adaş’tan ‘kök hücre’ açıklaması: “Türkiye’nin başarısı çok daha artacak” Bu yıl 5’ncisi gerçekleştirilen Ulusal Kök Hücre ve Hücresel Tedaviler Kongresi’nin Başkanlığını yapan Prof. Dr. Gökhan Tolga Adaş, “Covid’de kullandık, kök hücre ve hücresel tedavilerle yaklaşık 7 tane uluslararası yayın çıktı. Viral akciğer hastalıklarda etkisi ve başarısı büyük oldu. En son, daha önce yapılmamış bir çalışma; DNA tamir genleri üzerine de olumlu etkisi var, onu da gösterdik. Türkiye tedavide ilk 10’da diyebiliriz, daha planlı giderse Türkiye’nin başarısı da çok daha artacaktır. Birçok konuda kullanılıyor, 5-10 yıl içinde her alanımıza girecek” dedi. Kişinin kendisinden veya başka bir vericiden (donör) alınan kök hücrelerin hasta kişiye nakledilerek hastanın hasarlanan hücre, doku ve organlarının yenilenmesi için kullanılan bir tedavi olarak belirtilen kök hücre tedavisine yönelik birçok çalışma sürüyor. Kök hücre ve hücresel tedaviler alanındaki son gelişmeler, klinik uygulamalar gibi konular da 19-20 Nisan tarihleri arasında 5’incisi düzenlenen Ulusal Kök Hücre ve Hücresel Tedaviler Kongresi’nde masaya yatırıldı. Kongre Başkanlığını, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kök Hücre ve Gen Tedavileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Gökhan Tolga Adaş’ın, Kongre Sekreterliğini Prof. Dr. Erdinç Civelek’in yaptığı kongreye Kök Hücre ve Hücresel Tedaviler Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Kabataş ile Türkiye ve dünyadan çok sayıda uzman isim katıldı. Osmanlı Arşivi Külliyesi’nde gerçekleştirilen kongrede farklı disiplinlerden araştırmacılar bir araya gelirken iş birliğinin önemine dikkat çekildi. “DNA tamir genleri üzerine de olumlu etkisi var” Kök hücreye yönelik çalışmaların sürdüğü ilerleyen süreçte çok daha fazla alanda kullanılacağını söyleyen Kongre Başkanı Prof. Dr. Gökhan Tolga Adaş, “Türkiye ve yurt dışından birçok kişi bu kongremize katılıyor. Birçok bilim adamı da aramızda, kök hücrenin dünyada geldiği yeri ve bugüne kadar yapılmış, bizim yaptığımız ya da yapacağımız çalışmaları ve deneyimleri paylaşacağız. Kök hücrenin onarıcı, tamir edici, yenileyici bütün özelliklerini kozmetik alan bizden daha hızlı alıp kullanıyor, genel cerrahisinden tutun, göğüs hastalıkları, beyin, plastik cerrahi, ortopedi de çalışıyor, kadın doğum bölümü ve üroloji onlar da başladı. Bütün klinikler çalışmalara başlamış durumda ama bunlar süreç alacaktır. Covid’de hastanede kullandık, Kök hücre ve hücresel tedavilerle yaklaşık 7 tane uluslararası yayın çıktı. Biz hem kullandık, faydasını gösterdik hem de kullanırken kök hücrenin hangi alanlara etki ettiğini gösterdik. En son yaptığımız bir çalışmada, daha önce yapılmamış bir çalışma; DNA tamir genleri üzerine de olumlu etkisi var, onu da gösterdik. Covid insan vücuduna girdikten sonra birçok organı yetmezliğe sokuyor; başta akciğer sonra kalp, karaciğer, pankreas hepsini, bu organları yenileyen, tedavisini düzenleyen ya da immün sistemi düzenleyen bir tedavi sistemi yoktu, kök hücre bunları yapıyor. Virüslere karşı kök hücreler çok dayanıklı, hem interferon üretiyorlar ve ayrıca da verilen kök hücreleri akciğer çok sıkı bir şekilde kapıyor. Bu yüzden viral akciğer hastalıklarda etkisi ve başarısı büyük oldu ve bunlar da yayınlandı” dedi. “Birçok konuda kullanılıyor, 5-10 yıl içinde her alanımıza girecek" Türkiye’nin yaşadığı deprem felaketi sonrası hastanelerine getirilen hastalarda kök hücre tedavisini kullandıklarını anlatan Prof. Dr. Adaş, enkaz altında uzun süre kalmaya bağlı birçok problemin meydana gelebildiğini söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Crush sendromu dediğimiz hastalık oluyor, enkaz altından kurtarma uzadığı zaman travmanın etkisi daha da artıyor. Nekroz, damarların tıkanması, bütün bu problemler, dokuların ölmeye başlaması yaşanıyor. Bize de hem kol hem bacaktan bu tip ağır hastalar geldi, Bakanlığa başvurduk. Kök hücre tedavisiyle ilgili izin de aldık, hastalara bu tedavileri yaptık. Cerrahi olarak kesilmeye gitmeden hepsini sapasağlam taburcu ettik. Yanlış anlaşılmasın; kök hücrenin dışında diğer tedavilerin hepsi de yapıldı. Türkiye’ kök hücre tedavisinde ilk 10’da diyebiliriz, eskiden biraz daha konumumuz iyi pozisyondaydı. Bazı ülkeler şu anda çok hızlı bir gelişim içindeler, dünya hücresel tedavilerle ilgili planlamalara çok önem vermeye başladı. Güney Kore ve Çin, komşumuz İran çok hızlı bir şekilde geliyor. ABD’de, Avrupa’da geleceğe yönelik çok büyük yatırımlar yapılıyor. Türkiye daha planlı ve organize giderse kendi coğrafyamızda çok etkin bir konuma gelebilir. Balkanlardan, Orta Doğu’dan gelen hastalar var, savaş öncesi Ukrayna’dan da gelen hasta oluyordu. Planlamaların hepsi düzgün bir şekilde yapılıp devamlılığı gelirse Türkiye’nin başarısı da çok daha fazla artacaktır. Birçok konuda kullanılıyor, 5-10 yıl içinde her alanımıza girecek” “ABD’den, Avrupa’dan da hastaları tedavi ediyoruz" Kongre farklı disiplinlerden birçok uzmanın bir araya gelerek gelişmeleri birlikte değerlendirmesinin çok önemli olduğunu söyleyen dernek başkanı, Beyin Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Serdar Kabataş, “2007-2008 yılları arasında Harvad’da omurilik yaralanması konusunda çalıştım. Tedavisi zor olan hastalıklar, ALS, MS bunlarda şu anda Faz-2 çalışma dediğimiz kontrollü çalışma durumundayız. 3-5 sene sonra Faz-3,4 çalışmaları olacaktır. Hepsini de yayınladık, en son serebral palsi konusunda yayın yaptık, Türkiye’de bu noktadaki klinik anlamda, çalışma olarak ilk yayın. O anlamda değerli, literatürde de 8 veya 10’uncu yayın olması gerekiyor. Belli bir zaman sonra zaten bunların standart tedavi olabileceğini düşünüyoruz. Başından beri hep hedeflediğim nokta; nasıl şu an antibiyotik kullanıyorsunuz aynı şekilde yarın öbür gün şu kadar kök hücre verelim veya egzozom (hücrelerin salgıladığı kesecikler) verelim, şu anda revaçta olan şeyler bunlar. ABD’den de Avrupa’dan da bu hastalar tedavi olmak üzere bizleri buluyorlar, onları tedavi ediyoruz. Portakal kök hücreyse bunun suyu egzozom. Sadece tek başına kök hücre vermek sorunu çözmez, altta yatan nedeni araştırmak gerekiyor. Kanser de insandaki kök hücreden kaynaklanıyor, bu sorunun temeline inip çözüldükten sonra da kanser noktasında da hızlıca bir ilerleme olacağını düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Muğla Muğla BİLSEM’in 13 araştırma projesi Denizli’de görücüye çıktı Ortaokul Öğrencileri Arası Proje Yarışması Bölge Finali ilk kez İzmir dışında bir kentin ev sahipliğinde Denizli EGS Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleşiyor. Ege Bölgesi kentlerinden İzmir, Aydın, Muğla, Manisa, Uşak ve Denizli’den yarışmaya katılan okullardan toplam 100 proje yarı finale katıldı. Bu yıl 18.’si Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu tarafından düzenlenen Ortaokul Öğrencileri Araştırma Projeleri yarışmasında Ege Bölgesindeki okullarda hazırlanan 887 projeden 100’ü jüriler tarafından sergilenmeye değer görülerek, bölge finaline davet edildi. Bölge finalinde başarılı olan projeler ise Türkiye finalinde yarışmaya hak kazanacak. Muğla’dan başvurdukları 90 proje arasından 13’ü ile yarışmaya katılan Muğla Bilim ve Sanat Merkezi Müdürü Bekir Cevizci, “Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Ortaokul Öğrencileri Arası Proje yarışması bölge finali heyecanını yaşıyoruz. Öğrenciler yıl boyunca hazırladıkları projelerini sundular ve bunlar bir ön elemeden geçti. Davet edilen projeler ise burada 3 gün boyunca sergilenecek. Perşembe günü gerçekleşecek ödül töreninde dereceye giren öğrenciler Türkiye Finallerine gidecek. Biz bugün 13 proje ile buradayız. Şu an burada 100 proje var. Bunun 13’ü bize ait. Ege Bölgesi’ndeki projelerin yüzde 13’ü Muğla Bilim ve Sanat Merkezi’ne ait. Bilim ve teknoloji kuruluna bu yıl 90 proje ile başvuruda bulunduk. Türkiye bazında en çok proje başvurusu yapan ikinci okuluz. Ege Bölgesi’nde birinci sıradayız. Ege bölgesinde böyle bir başarı yok. Okullardan öğrenciler buraya gelerek geziyorlar. Buradaki projeler günlük hayat problemlerinde çıkardığımız tahlillerdir. Patent ve inovasyon değerine sahip projeler yaptılar” dedi.
Diyarbakır Havalar birden ısındı, uzmanından şeker hastalarına ’böbrek yetmezliği’ uyarısı Diyarbakır’da İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Aydın, sıcak havaların artmasıyla birlikte şeker hastalarına sıvı kaybının direkt böbrekleri etkileyeceğini ve böbrek yetmezliğine çok daha hızlı ilerleyebileceği uyarısında bulundu. Sıcak havaların birden artmasıyla birlikte Memorial Hastanesi’nde İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Aydın, uyarılarda bulundu. Şeker hastalığının, vücutta insülin eksikliği ve insüline karşı dirençten oluşan basitçe kandaki şekerin yükseldiği bir hastalık olduğunu söyleyen Dr. Aydın, ’gizli şeker’ denilenin ise gizli olan bir şeyin değil, halk arasında diyabetin başlangıcına veya tıp literatüründe prediyabet denilen diyabet öncesini kapsayan, vücutta henüz bir şeker hastalığı oluşmamış, hastanın şeker hastalığı bulgularının başladığı, gitgide şeker hastalığına doğru ilerlediği durum olduğunu ifade etti. Bundan korunabileceğini veya gizli şeker varsa bunun ilerlemesinin durdurulabileceğini aktaran Dr. Aydın, “Hatta tamamen ortadan kaldırabiliriz. Şeker hastalığı başlangıcı olan hastalar, özellikle diyetlerine, egzersizlerine dikkat ederlerse bu hastalığı önler, durdurur, hatta tamamen yok edebilirler. Evde margarin, iç yağ, kuyruk yağı yerine zeytinyağı kullanırsalar veya günlük en az yarım saat yürüyüş yapsalar, obeziteye yatkın hastalar diyet yapıp kilo verirlerse ve Akdeniz tipi dediğimiz yemekleri, salatayı artırırsalar bunu durdurup önleyebilirler, hatta hastalığı tamamen ortadan kaldırabilirler” dedi. “Yaz aylarında, şu anda hava sıcaklıkları artıyor vücudumuzda kaybettiğimizden çok daha fazla sıvı kaybediyoruz” diyen Dr. Aydın, “Hem şeker hastaları, hem de gizli şeker hastaları normal hastalardan daha fazla su kaybedebilir, böbrekleri normal hastalardan daha hassas olacağından bu sıvıyı yerine koymaları gerekiyor. İçtikleri su miktarlarını artırmaları lazım. Ayrıca protein, yağdan fakir, daha salata ve sebze meyveden zengin bir diyet öneriyoruz. Havalar sıcak olduğu için özelikle 50 yaşın üzerindeki insanlara gündüz güneşin en tepede olduğu saatler 12.00 ile 16.00 arasında dışarıda çok fazla olmamalarını öneriyoruz. Çünkü onların kaybedeceği sıvı direkt böbreklerini etkileyecektir ve böbrek yetmezliğine çok daha hızlı ilerleyeceklerdir” ifadelerine yer verdi.