SPOR - 19 Eylül 2016 Pazartesi 00:05

Tarık Akan’ı unutmadı

A
A
A
Tarık Akan’ı unutmadı

Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, usta sanatçı Tarık Akan’ı unutmayarak, "Güzel bir insanı kaybettik. Ama onurlu gururlu çok kaliteli bir sanatçıyı da kaybettik" dedi.

Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, 2-0 kazandıkları Akhisar Belediyespor maçı sonrası, oyuncularının kazanma arzusu ile 3 puanı aldıklarını söyledi. Maçın ardından açıklamalarda bulunan Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, “Bugün oynayacağımız lig maçı da bizim için önemliydi. 3 puana ihtiyacımız vardı. Rakip için de öyle geçerli. Rakip kendi sahasında bizim kendi sahamızla beraber Galatasaray ve Beşiktaş’la oynadı. Kolay değil. Şampiyonluk yarışında iddialı olan iki takıma karşı da kaybettiler. İyi bir takımla oynadık. Biz de daha önce Akhisar’da kazanamayan bir takım olarak kazanmış olduk. 2-0’lık sonuç net bir skor. Hak ettiğimiz bir sonuç. Daha fazla gol bulabilirdik ama gol pozisyonları da verdik. Bu da bizim eksikliğimizdi. 25. dakikadan sonra ilk yarı oyunun alanını büyüttük. Hücumda da düşündüğümüzün gerisinde oynadık. Hem top kayıpları oldu. Hem de rakibin oynamasına izin verdik. Uzun toplar sonrası kanatlardan ve geriden atılan uzun toplar sonrası etkili olmaya çalıştı. Ama oyun kontrolü genelde bizdeydi. O pozisyonları vermek eksikliğimiz ama her şeye rağmen maçın başından sonuna kadar 3 puan isteyen oyuncularımızın kazanma arzusu bize o sonucu getirdi. Yorgunuz ama mutluyuz" dedi.

Güneş’ten fikstür yorumu
Daha önce yaptığı lig fikstürüyle ilgili yorumu hatırlatılan Güneş, söylemlerinde bir suçlamanın olmadığını sadece Avrupa kupalarında oynayan takımlar için opsiyon tanınması gerektiğini söyledi. Güneş, “Söylemlerimde biraz suçlama gibi algılanıyor. Suçlama değil ama madem ki bu planlama yapılıyor. Bu görülebilir bir şeydi. Giderken ve kısa zamanda gittik Benfica maçına. Şimdi dönerken yine zaman olduğu halde, maç program saati uygun olduğu halde koyulmamasını eleştirdim. Atlamış olabilirler. Biz kadro yazarken de Ahmet’di Mehmet yazıyoruz. Öyle bir hata olarak görüyorum. Düzeltilmesi mümkün. Burada bize bir ayrımcılık yapılsın istemiyorum asla. Ama Avrupa kupalarında oynayan her takım için böyle bir opsiyon verilmeli. Bu onlara bir avantaj sağlamak için değil ligin seyri bakımından önemlidir. Avrupa kupalarına katılmayan takımlara daha erken, gerekirse gündüze alabilirsin diğerlerini geceye alırsın. Çünkü Avrupa kupasında oynayıp sonrasında oynamak bir maç için önemli değil. Sezon boyunca yorgunluk ve yıpranmalara sebep oluyor. Saat 6’da geliyorsunuz ter idmanı yapıyorsunuz. Bazen maç yapmasanız bile maçtan dolayı yorgunluk olmuyor. Avrupa’da da bunlar olabiliyor. Şampiyonlar ligini sürekli yaşamak, sürekli yaşamak, onu oynamak, ona göre kendini hazırlamak başka. Biz yeni katılıyoruz. Maalesef Türk takımları bu sıkıntıları var. Ne kadar puan alabilirsek o kadar iyi. Bu Osmanlıspor için de geçerli, Konya için de Fenerbahçe için de, bizim için de geçerli. Takımları korumak, avantaj sağlamak için değil yıpranmadan Avrupa Kupalarında başarılı olmaları için. Rize maçı Pazar günü olabilirdi. Federasyonun iyi niyetli olduğunu düşünüyorum. Bir sıcak oluyor. Bu sıcakta da oynatıyorsun. Buradaki sıcakta da etkilenebilir. Sahayı, hakemi, rakibi, seyirciyi bunları konuşmaya kalksak biz kaybederiz. Geçen hafta daha serindi. Bu hafta daha sıcak. Serin olacak. Sıcaklık da, saha zemini de, seyahat de, maç da bu sadece bir maçla ilgili olmayacak. Oyuncuların yıpranmasına sebebiyet olacak. Ama ne karar alınırsa biz uyarız” diye konuştu.

“Bende ne görüyorlarsa onu söylesinler”
Güneş, diğer teknik direktörlerle ilgili belli unvanların dile getirildiği ve kendisine hangi unvanı yakıştırdığı sorusunu ise, “Herkesin söylemi neyse o hoşuma giderdi. Bende ne görüyorsa onu söylesin. Benim unvan makamla öyle bir şeyle işim yok. Bir görevliyim. Beşiktaş’ın bir üyesiyim bir çalışanım. Takımın büyümesi için başarısı için uğraşıyorum” şeklinde cevapladı.

“Galatasaray maçında 3 puana ihtiyacımız var”
Oynayacakları Galatasaray derbisiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Güneş, “Galatasaray iyi bir takım. İyi oyuncuları var. İyi sonuçlar aldığını düşünüyorum. Şu anda aynı puandayız. Oynayacağımız maç tabi önemli bir maç. Biz her maç için 3 puan düşünüyoruz. Bugün 3 puan almasaydık o da bir kayıptı. Ama kendi sahamızda kendi futbolumuzu oynayarak kazanmak istiyoruz. 3 puan alırsak çok daha moralli bir şekilde Dinemo Kiev maçına çıkacağımızı düşünüyorum. Buna da ihtiyacımız var” dedi.

Taraftarları maçları seyretmeye çağırdı
Taraftarlara çağrıda bulunan Güneş, “Her maça taraflı tarafsız herkes gelsin. Bugün baktığımız zaman kale arkasını verdiler bize. Dolu yer yok. Millet dışarıda Beşiktaşlılar. Manisa’nın karıda kale arkasında seyircisi yok. Şöyle ekrana baktığınız zaman bu maç izlenir mi diyorsunuz. O ambiyans fark ediyor. Oyuncuyu da etkiliyor. Hakemi de etkiliyor. Antrenörü de etkiler. Seyirciyi fazla getirmek lazım. Sadece tarafları değil. İki takımın taraflarını değil tarafsız kimseleri de getirmek lazım. Onun için uğraşıyoruz. Futbol güzel olsun, futbol sevilsin istiyoruz. Eğer güzel şeyler sunmazsanız kim gelir? Geleni de böyle kaçırırsak bir işe yaramaz. Onun için rakip takımların taraflarının da maçlara gelmesinden yanayım” diye konuştu.

Tarık Akan’ı unutmadı
Güneş maçın değerlendirmesinin ardından hayatını kaybeden sinema oyuncusu Tarık Akan’ı da unutmadı. Güneş, “Güzel bir insanı kaybettik. Ama onurlu gururlu çok kaliteli bir sanatçıyı da kaybettik. Ülkemizin insanlarının ortak bir değerde birleşmesinden yanayım. Sadece onlar değil, şehitlerimize de diğerlerimiz de ayrımcılığı biraz unuttuk da daha birleştirici olmak durumundayız. Sanatçılar da futbolcuların da bu yönde ortak değeri olmalı. Bunları siyasi yöne çekerek kavga unsuru yapmanın kimseye yararı yok. Güzel bir ülkemiz var. Güzel insanlarımız var. Ama bunları birlikte yaşayabilmek için daha hoşgörü, sevgi ve saygıya ihtiyaç var” dedi. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Hutbede yapılan duaya tepki gösteren genç, Atatürk’e hakaretten 3 yıl 9 ay hapis cezası aldı Gayrettepe’de cuma namazı sırasında Atatürk’e dua edilmesine tepki gösterip Atatürk’e ve imama hakaret eden şahıs, 3 yıl 9 ay hapisle cezalandırdı. Gayrettepe’de bulunan bir camide 10 Kasım 2023 günü Mustafa Kemal Atatürk’e ve Atatürk için dua eden imama hakaret eden A.B.’nin yargılanmasına devam edildi. Anadolu 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuklu sanık ve taraf avukatları katıldı. "Puşt kelimesini güvenilmez manasında kullandım" Duruşmada esasa ilişkin savunma yapması için söz verilen A.B., “Attığım bir kaç tweet ekran görüntüsü alınmış ama bunların atıldığına dair bir kanıt yok. Hakkımda atmadığım bir çok tweet var. ’Sinkaf ederim’ tweeti atmadığımı belirtmek istiyorum. Puşt kelimesini hakaret etmek amacıyla değil, güvenilmez manasında kullanmıştım. Ceza alacağım bir husus görmüyorum. Video çektim. İslamiyet’e göre inançsız ölen bir kişinin arkasından dua edilmemesi gerekir. Beraatımı talep ediyorum” dedi. “Daha fazla ne ceza verilebilir bilmiyorum” Son sözü sorulan şahıs, “2 ay cezaevinde tek başıma kaldım. Bu eylemim için yeterince ceza aldığımı düşünmekteyim. Daha fazla ne ceza verilebilir bilmiyorum. Beratımı talep ediyorum” dedi. Kararını açıklayan mahkeme heyeti, A.B.’yi "Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret" suçundan 3 yıl 9 ay hapisle cezalandırdı.
Ankara Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yazgan: “Sözler tutulsun, mülakat kaldırılsın” Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, kamuya personel alımlarında mülakat yapılmasına ilişkin, “Sözler tutulsun, mülakat kaldırılsın” dedi. Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, kaldırılacağı açıklanan ancak uygulanmaya devam edilen sözlü sınavların (mülakat) devlet memuru olacaklar ile mevcut kamu görevlilerinin görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarında can yakmaya, emekleri zayi etmeye devam ettiğini söyledi. Yazgan, bir an önce mülakatların kaldırılarak, adayların girdikleri yazılı sınav sonucuna göre atamalarının yapılması gerektiğini dile getirdi. Mülakatın emeklerin zayi olmasına ve idareye karşı güvenin azalmasına sebep olduğunu ifade eden Yazgan, “Ülkemizin kritik bir süreçten geçerken ihtiyaç duyduğu, süreç sonrası uygulamadan kaldırılacağı açıklanarak uygulamaya konulan mülakat sisteminin halen kaldırılmamasının yol açtığı hak kayıpları ve huzursuzluk her geçen gün daha da artıyor. Kamuya atama bekleyen memur adayları ile mevcut kamu görevlileri, bir an önce mülakat sisteminden vazgeçilmesini ve insanların bilgiye dayalı sınavlarda aldıkları puana göre değerlendirmelerin yapılmasını istiyor” ifadelerini kullandı. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan görevde yükselme sınavından örnek veren Yazgan, 62 kişinin yazılı sınavda 85 ve üzeri puan almasına karşın mülakatta düşük puan alarak atanamadığını belirtti. Yusuf Yazgan, “Yazılı sınavda 98.72 puan alan adaylar, mülakatta 64, 65, 55 puan verilerek eleniyor ve atanması gerçekleşmiyor. İki sınav arasında bu kadar farkın olması, liyakat beklentisi içindeki insanlarda hayal kırıklığına yol açıyor. Demek ki bu iki sınavdan birisinde sorun var. Bu sorunu, bu şaibeyi kaldırmak için yapılması gereken tek şey mülakatı kaldırmak, bilgiye dayalı yazılı sınav sonucuna göre atamaları gerçekleştirmek” şeklinde konuştu.
Samsun Geleceğin hemşireleri beyaz üniformalarına kavuştu Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümünün yeni öğrencileri, düzenlenen 4’üncü Üniforma Giyme Töreni’yle meslekleriyle özdeşleşen beyaz üniformalarını giyerek hemşireliğe ilk adımı attı. Hemşirelik Bölümü Hemşirelik Esasları Ana Bilim Dalı tarafından OMÜ Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen 4’üncü Üniforma Giyme Töreni’nde geleceğin hemşirelerinin heyecanına; Rektör Yardımcısı ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Terzi, Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Afitap Özdelikara, Hemşirelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlknur Aydın Avcı, Hemşirelik Bölüm Başkan Yardımcıları Doç. Dr. Oya Sevcan Orak ve Dr. Öğr. Üyesi Figen Çavuşoğlu, Hemşirelik Bölümü akademisyenleri ve aileleri tanık oldu. Prof. Dr. Terzi: “öğrencilerimiz, akredite olan bir bölümden mezun oluyorlar” Açılış konuşmalarıyla başlayan törende ilk olarak söz alan OMÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Murat Terzi, Hemşirelik Bölümünün üniversitede akredite olan sayılı bölümlerden biri olduğunu vurgulayarak, “Bugün üniforma giyecek olan öğrencilerimiz zamanın nasıl geçtiğini anlamadan 4. sınıfa geçecek ve ardından mezuniyetlerinde hep beraber olacağız. 2024 yılı itibarıyla 1. sınıfa başlayan öğrencilerimizin ailelerinde de ayrı bir heyecan var. Göreceksiniz ki öğrencilerimiz, 3 sene sonra hocalarımızın vermiş olduğu bilgiye hâkim, bakım becerileri gelişmiş, hasta ve hasta yakınlarıyla empati kurabilecek düzeyde mezun olacaklar. Hemşirelik Bölümü hocalarımızın ne kadar özverili çalıştıklarına şahidim. Hocalarımız başarılı çalışmalarının yanı sıra, Üniversitemizin akreditasyona ulaşmış nadir bölümlerinden birini inşa etti. Bu başarı, öğrencilerimizin eğitimlerinde de yansımaktadır. OMÜ Hemşirelik Bölümünde öğrenim gören öğrencilerimiz, akredite olan bir bölümden mezun oluyorlar. Bütün hocalarımıza verdikleri emeklerden dolayı teşekkür ediyor ve öğrencilerimize başarılar diliyorum” dedi. Prof. Dr. Avcı: “Öğrencilerimizi en iyi şekilde yetiştirme gayretindeyiz” Hemşireliğin insana dokunan bir meslek olduğunu belirten Hemşirelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlknur Aydın Avcı, “Üniforma aidiyet ve sahiplenme demektir. Öğrencilerimiz de bugün hemşirelik mesleğinin bir ferdi olmak için ilk üniformalarını giymenin coşkusunu yaşayacaklar. Hemşirelik Bölümümüz, Türkiye’nin en öncü ve kaliteyi yakalamış bölümlerinden biri konumunda. Eğitimdeki kalitemizi tescillendirerek bugün öğrencilerimizi en iyi şekilde yetiştirme gayretindeyiz. Güçlü eğitim kadromuz kendini her gün geliştirmekte ve çağın gerekliliklerine uygun bir şekilde öğrencilerimizi yetiştirmekte. Bununla birlikte Üniversitemizin tüm imkânları öğrencilerimize sunuluyor. Mezunlarımız hem ülkemizde hem de ülkemiz dışındaki birçok alanda iş bulabilme ve en iyi şekilde çalışabilme fırsatlarını yakalamakta. OMÜ Hemşirelik Bölümü Üniforma Giyme Töreni, aynı zamanda öğrencilere verilen değerin bir simgesi olarak Türkiye’deki ilk örneklerdendir. Türkiye’ye örnek olmanın gururunu sizlerle paylaşıyorum” diye konuştu. Hemşire üniformasının yüzyıllar içerisinde bir ikon ve sembole dönüştüğüne işaret eden Hemşirelik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Seval Ağaçdiken Alkan, “Hemşire olmayan birine ‘Hemşireyi tarif et’ dediğinizde ilk tanımlayacağı, doğrudan üniformadır. Aynı şekilde biz bu soruyu birinci sınıflar aramıza katıldığında doğrudan soruyoruz. Onlar, doğrudan üniformayı tarif ederek ve sonrasında rollerinin ve sorumluluklarının bilinciyle aramıza katılıyorlar. Bugün 2024 yılı 1. sınıf öğrencileri için konuşmak gerekirse son 10 aydır yoğun bir emekle üniformalarını bir kimlikle bütünleştirerek aramıza katılmaya hazır şekilde şu anda burada bekliyorlar” şeklinde konuştu. 73 birinci sınıf öğrencisine hemşirelik meşalesi aktarıldı Konuşmalarının ardından törende hazır bulunan Hemşirelik Bölümü 73 birinci sınıf öğrencisine hemşirelik meşalesinin aktarılması ritüeli gerçekleştirildi. Ritüelde geleceğin hemşireleri, modern hemşireliğin dünyadaki ve ülkemizdeki öncüleri olan Florence Nightingale ve Safiye Hüseyin Elbi’yi canlandıran meslektaşlarından mesleğe başlangıç ışığını almak üzere sahneye çıktı. Törenin son bölümünde günün anlamını ifade eden resmî anı olarak üniforma giyiş belgeleri, öğrencilere öğretim elemanları tarafından takdim edildi. Hemşirelik Bölümünün 4’üncü Üniforma Giyme Töreni, hatıra fotoğrafı çekimiyle sona erdi.
Diyarbakır Ermenilerin 1915’te çıkardığı olaylarda Diyarbakır’da 120 civarında yönetici tutuklandı Sözde Ermeni Soykırımı iddialarına açıklık getiren tarihçi Prof. Dr. Oktay Bozan, “24 Nisan tarihinde bir karar alınmış olunuyor. Bu kararda, Ermeni komitelerinin kapatılması, buradaki kişilerin tutuklanması ve bu kişiler hakkında gerekli tahkikatın yapılması istenmiş oluyor. 24 Nisan 1915’teki Osmanlı Devleti’nin aldığı bu karar üzerine Taşnak, Hınçak gibi cemiyetlerin kapatıldığını ve yetkilerinin tutuklandığını görüyoruz. Bu kapsamda Diyarbakır’da da 120 civarında yönetici tutuklanmış” dedi. 24 Nisan 1915 tarihi, bundan 109 yıl önce yaşanmış olan Ermeni tehcir hadisesi, öncesindeki birtakım kararlar, sözde Ermeni Soykırımı olarak adlandırıldığını anlatan Prof. Dr. Oktay Bozan, Osmanlı Devleti’nin bir imparatorluk olduğunu, imparatorluk bünyesinde çok sayıda etnik ve dini unsurların olduğunu dile getirdi. Rumlardan sonra en fazla dini unsurun olduğu kesimin Ermeniler olduğunu aktaran Bozan, Ermeniler ile Müslümanlar arasında ırklarından, dinlerinden veya mezheplerinden dolayı gerek Osmanlı coğrafyasında gerekse Diyarbekir bölgesinde herhangi bir çatışmaya tanık olunmadığını kaydetti. Bunun çok önemli bir şey olduğuna değinen Bozan, şöyle konuştu: “Bu nedenler Avrupalı bazı tarihçiler, Ermenileri Hristiyan Türkler gibi tanımlar. Birçok şeyleri Müslümanlara benzediğinden, sadık olduklarından dolayı böyle ifade eder. Nitekim Osmanlı kayıtlarında Ermeniler için ‘Tebaa-i Sadıka’, sadık topluluk ifadesi kullanılmıştır. 19. yüzyıl büyük gelişmelere sahne oldu. Fransız İhtilali’nin getirdiği milliyetçi akımlar, İngiltere, Fransa gibi sömürge yarışına giren devletlerin sömürge arayışları ve bunun yanı sıra milliyetçi akımı sanayi inkılabıyla beraber toplumların gelişmesi, Osmanlı Devleti bünyesindeki toplulukların istismar edilmesi. Akabinde o süreçte Ruslar sıcak denizlere inme, İngiltere’nin ise Uzak Doğu’ya giden yolları güvence atlına alma gibi gerekçelerle Osmanlı ülkesinde yaşayan gayrimüslimleri istismar etmeye başladılar.” “1890’lı yıllarda yaklaşık 40 yerde Ermenilerin isyan ettiğini görüyoruz” Bununda başında Ermenilerin gelmekte olduğunu belirten Bozan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Rusya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın ve büyük devletlerin büyük bir payının olduğunu görüyoruz. Bu devletlerin destekledikleri Ermeni komitacıları, aydınları, bu devletlerin sırtını sıvazladıkları buradaki konsolosluklar, politize olan din adamları gibi birçok sosyal sebepten dolayı artık 19 yüzyılın sonlarında iki toplum arasında ciddi problemler yaşanıyor. 1890’lı yıllarda yaklaşık 40 yerde Ermenilerin isyan ettiğini görüyoruz. Diyarbakır’da 1 Kasım 1895 yılında cuma namazı esnasında 8 camiye saldırı düzenlenmiş, saldırının akabinde yangın çıkmış, 878 dükkan, atölye, depo bölge ekonomisinin can damarı olan birimler yanmış, o gün Diyarbakır’da cuma namazı kılınmamış, kanlı bir cuma yaşanmıştır. Dolayısıyla 19 yüzyılda büyük beklenti içerisinde Ermeniler, büyük devletlerin onlara yardım edeceğini ve bu yardımlar neticesinde bir Ermenistan Devleti kurulacağına inanıyorlar. Aslında demografik olarak bakıldığı zaman bu coğrafyada total nüfusun sadece yüzde 20’sini oluşturmaktadır.” Birinci dünya harbi başladığı zaman Osmanlı Devleti, Almanya ve Avusturya-Macaristan’la beraber müttefik olarak bir savaşa girdiğini aktaran Bozan, “Karşıda Ruslar, İngilizler, Fransızlar var. Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini bir fırsata çevirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Nitekim savaşın hemen başında Taşnak Cemiyeti’nin yapmış olduğu bir toplantıda Osmanlı Devleti’nin bu savaşı kaybetmesi için büyük bir çaba harcayacaklarını, Osmanlı ordusunu Ruslarla Ermeni komiteleri arasına, iki ateş arasına bırakacakları ve içeride ihtilal planları yaparak devleti burada çökertmeye ve Ermenistan Devleti’ni kurmaya çalıştıklarını bunu kayıtlarıyla görmek mümkündür. Osmanlı Devleti, birinci dünya savaşına girdiği zaman hele hele Sarıkamış hezimeti yaşandıktan sonra önce Van, Muş, Bitlis gibi yerlerde elden çıkınca Ermenler, bunun vermiş olduğu özgüven ile Rusların destek ve teşvikiyle, İngilizlerin desteğiyle beraber çok pervasız bir şekilde Müslümanlara yönelik baskıya, katliama girişmişlerdir” dedi. "24 Nisan 1915’teki Osmanlı Devleti’nin aldığı karar üzerine Taşnak, Hınçak gibi cemiyetlerin kapatıldığını ve yetkililerinin tutuklandığını görüyoruz" Osmanlı ordusunda Ermenilerin bir kısmı Rusların tarafına geçtiğini, bir kısmı cepheyi terk ederek askeri konvoyları vurmaya başladığını, bir kısmının ise Müslüman köylerini basarak orada katliamlar yapmaya başladığını dile getiren Dr. Bozan, “Dolayısıyla bütün bunlar üzerine 24 Nisan tarihinde bir karar alınmış olunuyor. Bu kararda, Ermeni komitelerinin kapatılması, buradaki kişilerin tutuklanması ve bu kişiler hakkında gerekli tahkikatın yapılması istenmiş oluyor. 24 Nisan 1915’teki Osmanlı Devleti’nin aldığı bu karar üzerine Taşnak, Hınçak gibi cemiyetlerin kapatıldığını ve yetkililerinin tutuklandığını görüyoruz. Bu kapsamda Diyarbakır’da da 120 civarında yönetici tutuklanmış. Bu arada cephede olması gerekirken firar ederek cephe gerisine gelen Ermeni firariler tespit edilmeye çalışılmıştır” diye konuştu. Diyarbakır Sur içerisinde konuşlanmış bin tane firari Ermeni tespit edildiğini belirten Bozan, “Bu bin tane firari Ermeni, Sur içerisinde dam taburu kurmuştur. Bu dam taburu öyle olmuştur ki, Müslümanlar artık sokaklarda gezemez, hale gelmiş, herkese haraç kesen, devlete meydan okuyan bir tehdit unsuru haline geldiğini görüyoruz. Alınmış olan bu karalar, daha sonra tehcirle sonuçlanacaktır. Tehcirinde gayesi şudur; cephe gerisini güvenceye almak. Ermenilerin ihtilal planlarının boşa çıkarılması amacıyla bir tehcir kararı alınmış. O tarihten itibaren Diyarbakır’da yapılan aramalarda çok sayıda patlayıcı, silah, bomba ve yaralayıcı malzemenin bulunduğunu görüyoruz” şeklinde konuştu.