EKONOMİ - 19 Ekim 2017 Perşembe 15:41

Türkiye hane halkı varlıkları büyüyor

A
A
A
Türkiye hane halkı varlıkları büyüyor

Allianz Küresel Varlık Raporu’na göre, Türkiye'de hane halkının net finansal varlıkları bölgede görülen en yüksek orana ulaşarak 2016’da yüzde 20,2 büyüdü.

Dünya genelinde 50’den fazla ülke hane halkının varlık ve borç durumunu mercek altına alan Allianz Küresel Varlık Raporu’nun 8’incisi yayınlandı. 2015’te görülen yüzde 4,7’lik büyümeden sonra, 2016’da finansal varlıklar yüzde 7,1’lik artışla krizden önceki ortalamaya yaklaştı. 1 Mayıs-1 Ağustos 2017 tarihleri arasında derlenen verilere göre, tüm dünyada siyasi çalkantılarla dolu geçen 2016’da bireysel varlıkların bu durumdan etkilenmediği gözlenirken, yine dünya genelinde finansal varlıklar yaklaşık 170 trilyon euroya ulaşarak rekor kırdı.

Özellikle sanayileşmiş ülkelerde, hisse senedi piyasalarında yılsonunda görülen yükseliş, geçen sene gösterilen iyi performansta kilit rol oynadı. Geçen seneki varlık büyümesinin neredeyse yüzde 70'i portföylerdeki değişimlerden, yüzde 30'u ise yeni tasarruflardan kaynaklandı. Önceki yılın tam tersi bir durum gözlenirken, yeni tasarrufların değerlendirme şekilleri de şaşırtıcı bir seyir izledi. Özel tasarruf sahipleri bu dönemde aldıklarından daha çok menkul kıymet satışlarıyla dikkat çekti. Bu işlemlerden gelen yeni fonların neredeyse üçte ikisi bankalara yatırılarak rekor kırıldı.

“300 milyar euro zarara rağmen para bankada yatıyor”

Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Allianz Baş Ekonomisti Michael Heise, "Özel yatırımcıların tasarruf davranışları hâlâ daha kararlı bir şekilde riskten kaçınma üzerine kurulu. Geçen birkaç yılda finansal varlıklarda görülen büyümenin ana nedeni, hisse senedi piyasalarının gösterdiği iyi performanstı. Buna rağmen, yeni para sanayileşmiş ülkelerde bile banka hesaplarına yatırılıyor. Bu hesaplar yatırımcılara herhangi bir kazanç sağlamıyor, aksine reel kayıplara yol açıyor: Sadece 2016'da enflasyon nedeniyle yatırımcıların yaklaşık 300 milyar avro zarara uğradığı düşünülüyor. Bu yılki enflasyonun daha yüksek olduğunu düşünürsek bu zararın iki katına çıkabileceğini de öngörebiliriz. Gelişmekte olan piyasalarda da durum pek iç açıcı değil. Bu ülkelerde finansal varlıkların yüzde 20'sinden azının uzun vadeli ve güvenli yatırım ürünlerinde değerlendirildiği tahmin ediliyor. Bu konuda geniş çaplı eylem gerekmektedir. Dijitalleşme, daha iyi yatırım süreçleri için kilit önemde olabilir" ifadesini kullandı.

Türk hane halkı varlıkları yüzde 20,2 büyüdü

2016 yılında Türk hane halkı net finansal varlıkları da bölgede görülen en yüksek orana ulaşarak yüzde 20,2 büyüdü. Küresel çapta ise sadece Tayland ve enflasyonun yüksek seyrettiği Arjantin daha hızlı bir büyüme kaydetti. Raporda, Türkiye'nin durumunda bu sıra dışı büyümenin ‘oldukça normal’ olduğu belirtilerek, “İki yıl önce net varlıklardaki bu artış biraz daha fazlaydı. Bu fevkalade performans iki gelişmeye atfedilebilir: Öncelikle borçlar, üç yıl üst üste yaklaşık yüzde 10 gibi nispeten mütevazı bir artış gösterdi. Çok uzak olmayan geçmişte, borç büyümesi genellikle yüzde 20 ve daha yüksek oranlarda seyretmekteydi. Bunun sonucunda borç oranı Doğu Avrupa'daki AB ülkelerinde görülen yüzde 33'lük ortalamanın bir hayli altında olan yüzde 20'de sabitlendi. Diğer yandan banka mevduatları, menkul kıymetler ve sigorta ve emeklilik varlıklarının oluşturduğu finansal varlıklar çok yüksek oranlarda (2016 yılında yüzde 15,8) büyümeye devam etti. Özellikle sigorta ve emeklilik varlıkları, yüzde 31 gibi bir oran yakalayarak çok hızlı bir büyüme sergiledi. Geçtiğimiz on yılda, sigorta ve emeklilik varlıklarının Türk hane halklarının portföyündeki payı iki katına çıkarak yüzde 7,5'e ulaşmış olsa da bu artış hâlâ daha nispeten düşük bir seviyededir. Öte yandan, banka mevduatlarının yüzde 76'lık payı şaşırtıcı biçimde yüksektir. Bu oran, Doğu Avrupa'daki AB ülkelerinin ortalaması olan yaklaşık yüzde 50'lik seviyenin oldukça üzerindedir” değerlendirmesinde bulunuldu.

Türkiye en zengin 47’nci ülke koltuğunu korudu

2016 Küresel Varlık Raporu’nda Türkiye’nin, dünyanın en zengin 47’nci ülkesi olarak geçen yılki koltuğunu koruduğu görüldü. 2016 yılında İsviçre birincilik koltuğunu çok az bir farkla ABD'ye kaptırdı. Bunun dışında, İskandinavya ve Asya ülkelerinin egemen olduğu listede herhangi bir olağan dışı durum görülmedi. Geçen yıl büyümede yaşanan ivme çoğunlukla, büyümenin iki katına çıkarak yüzde 5,2'ye ulaştığı sanayileşmiş ülkelerden kaynaklandı.

Öte yandan, 2016 yılında Doğu Avrupa'daki finansal varlıklar yüzde 7,9 artarken Asya (Japonya hariç) yüzde 15'lik büyümeyle tartışmasız liderliğini korudu. Özellikle enflasyon da hesaba katıldığında Asya (Japonya hariç) uzun vadeli karşılaştırmada da dominant bölge olmaya devam edecek görünüyor. Geçen on yılda Asya'da (Japonya hariç) kişi başı brüt finansal varlıklar reel olarak yılda yaklaşık yüzde 11 büyüme kaydetti. Diğer iki gelişmekte olan bölge olan Latin Amerika ve Doğu Avrupa ise sadece yüzde 5'lik bir artış yakalanabildi. Yine de bu oran, Batı Avrupa'daki yüzde 1,4'lük artışın ve Kuzey Amerika'daki 2006 yılından beri görülen yüzde 2,1'lik reel büyümenin iki katından daha fazla olmasıyla dikkat çekiyor. Sonuç olarak 2016 yılında Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Asya (Japonya hariç) küresel brüt finansal varlıkların neredeyse yüzde 23'üne sahipler. Bu pay, son on yılda ikiye katlanmış durumda. Söz konusu bölgelerin son on yılda elde ettiği yüzde 42'lik büyümeye bakıldığında gelişmekte olan piyasaların varlık büyümesine daha da çok katkı sağladığını görülüyor. Ancak bu durum aslen 2006 yılından beri küresel büyümenin neredeyse yüzde 30'unu sırtlayan Çin'den kaynaklanıyor.

Dünyanın borcu, ekonomiden daha hızlı büyüyor

2016'da küresel hane halkı borçları yüzde 5,5 yükselerek 2007'den beri görülen en yüksek büyüme oranına ulaştı. Küresel borç oranı ise yaklaşık yüzde 1 puan artarak yüzde 64,6'ya yükseldi. Farklı bölgelere bakıldığında manzara oldukça fazla değişiklik gösteriyor. Batı ve Doğu Avrupa ile Kuzey Amerika'da büyüme, ılımlı düzeylerden başlayarak biraz hızlandı. Latin Amerika'nın büyümesi ise daha da yavaşladı.

Öte yandan Asya'da (Japonya hariç) borç büyümesi yüzde 4 puanlık keskin bir artış sergileyerek neredeyse yüzde 17'ye ulaştı. Çin'deki hane halkları yüzde 23'lük borç büyümesiyle listenin en tepesine yerleşti. Bu, neredeyse 41 trilyon avroluk borcu ile bölgenin, küresel bireysel borçların yaklaşık yüzde 20'sini oluşturduğu anlamına gelmekte. Bu oran on yıl önce yüzde 7'nin altındaydı.

Çin’deki durumun yakın takip altında olduğunu dile getiren raporun yazarlarından Michaela Grimm, "Hane halklarının borç oranı henüz tehlikeli bölgede olmasa da mevcut dinamikler endişe verici. Borç oranı yüzde olarak son beş yılda 17 puanlık ve sadece 2016 yılında yaklaşık 6 puanlık artış sergiledi. Her iki rakam da küresel bağlamda çarpıcı. Karşılaştırma yapılabilmesi için bir örnek vereyim: Büyük finansal krizden beş yıl önce, ABD'deki borç oranı yüzde olarak yaklaşık 20 puan artmıştı. Çinli yetkililer, Çin'in finansal bir krizden muaf olduğunu düşünme hatasına düşmemeliler. Önlemlerin zamanında alınması önem teşkil eder” tespitinde bulundu.

2000 yılından bu yana 600 milyon insan sınıf atladı

Borçlarda görülen sert artışa rağmen, brüt finansal varlıklardan borçların çıkarılmasıyla elde edilen net finansal varlıklar da, 2016'nın sonunda 128,5 trilyon euroya ulaşarak küresel bir rekor kırdı. Diğer bir değişle, bir önceki yıla göre yüzde 7,6'lık bir artış görüldü. Bu oran krizden bu yana gözlemlenen ortalamanın biraz altında kalsa da geçen yılki yüzde 4,8'lik büyümenin hayli üstünde gerçekleşti. Buna karşılık Doğu Avrupa'daki net finansal varlık büyümesi yüzde 9,7'ye geriledi.

2000'li yılların başından itibaren küresel varlık dağılımının gelişmesi özellikle tek bir olguyla açıklanıyor: Küresel orta sınıfta yaşanan aşırı büyüme. Bu kategorideki insanların sayısı, 2000 yılının başında 450 milyonken bugün 1 milyarı aşarak iki katından daha fazla arttı. Orta sınıfa katılan insanların büyük çoğunluğu daha düşük gelirlilerden geldi. 2000 yılından beri yaklaşık 600 milyon insan sınıf atladı. Ancak sınıf atlayan insanların uyruklarına bakıldığına bu kişilerin yüzde 80'ninden fazlasının Çinli ve sadece yüzde 6'sının Doğu Avrupalı olduğunu görülmekte. Bu bağlamda küresel orta sınıfa mensup insanların sayısının artması esasen Çin'in yükselişini yansıtmakta.

Raporda, yeni bir küresel orta sınıf ortaya çıkmış olsa da dünyanın, "adil" bir varlık dağılımının oldukça uzağında olduğuna da işaret edilirken, “İncelediğimiz ülkelerin nüfusunu, kişi başı net finansal varlıkları baz alarak küresel nüfus genelinde onluk segmentlere böldüğümüzde, dünyadaki en zengin yüzde 10'un, net finansal varlıkların yüzde 79'una sahip olduğunu görmekteyiz. Bununla beraber, 2000 yılında en zenginlerin elinde tuttuğu varlıklar yüzde 91'e kadar çıkmıştı“ değerlendirmesine yer verildi.

“Fil grafiğinde bu kez hortum yok”

Küresel boyutta varlık sınıflarını belirlemek için oluşturulan onluk segmentleri kullanarak küresel nüfusun her segmentindeki gelir büyümesini ortaya koyan "fil grafiği", varlık büyümesine uyarlayarak yeniden çizilebilir hale geldi. Özellikle küresel varlık dağılımının üst orta kısmında yer alan hane halklarının, diğer bir deyişle gelişmekte olan ülkelerdeki orta sınıfın, geçen yıllarda görülen varlık büyümesinden fayda sağladığını görülmekte. Buna karşılık, dağılım piramidinin en üstünde bariz bir fark mevcut. Büyüme, kişi başı en yüksek net finansal varlıklara sahip bireylerin yer aldığı 10. segmentte önemli ölçüde yavaşlıyor.

Allianz Baş Ekonomisti Michael Heise, "Bu grafikte, filin hortumu yok. Gelir durumunun aksine varlıklar, grafiğin en üst noktasında ortasına kıyasla daha yavaş büyüyor. Daha eşit bir varlık dağılımı için bu iyi bir haber. Ancak, hemen dünyanın "adil" bir yer olduğu yanılsamasına kapılmamalıyız. En üst segmentte, kişi başı net finansal varlıkların ortalaması 200 bin avronun üzerinde. Küresel nüfusun en zengin yüzde 1'lik kesiminin ortalama net finansal varlıkları 900 bin avroyu aşıyor. Fakir ve zenginin arasında hâlâ dağlar kadar fark var" diye konuştu. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara UNESCO’da "30 Mart Uluslararası Sıfır Atık Günü" etkinliği yapıldı Fransa’nın başkenti Paris’teki Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) binasında "30 Mart Uluslararası Sıfır Atık Günü" etkinliği düzenlendi. Etkinliğe Türkiye’nin UNESCO Daimi Temsilcisi Büyükelçi Gülnur Aybet, UNESCO’nun 42. Genel Konferansı Başkanı Simona-Mirela Miculescu, UNESCO Yönetim Kurulu Başkanı Vera El Khoury Lacoeuilhe ile UNESCO’nun Ekolojik ve Yer Bilimleri Bölümü Direktörü ve İnsan ve Biyosfer Sekreteri Antonio de Sousa Abreu’nün yanı sıra çok sayıda davetli katıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan da etkinliğe video mesaj gönderdi. Türkiye’de farklı belediyelerin sıfır atık girişimi kapsamında yaptığı projeleri anlatan videonun gösteriminin yapıldığı etkinlikte, katılımcılar, Emine Erdoğan’ın önderlik ettiği Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Beyanını imzaladı. Büyükelçi Aybet burada yaptığı konuşmada, 30 Mart Uluslararası Sıfır Atık Günü’nü kutlamak için bir araya geldiklerini ve bunu ikinci kez UNESCO merkezinde kutladıklarını ifade etti. Uluslararası Sıfır Atık Günü’nün atık üretim konusunda farkındalık oluşturmayı ve atıkların çevre üzerindeki etkisini en aza indirmeyi amaçladığını kaydeden Aybet, bu önemli günün, sürdürülebilir tüketim ve üretimin tanıtımı için iyi bir fırsat olduğunu vurguladı. Aybet, "Her yıl dünya çapında topraklarımızı, suyumuzu ve havamızı kirleten milyarlarca ton atık üretiliyor" diyerek, sıfır atık konusunda insanların dünya kaynaklarıyla olan bağlarını da tekrar gözden geçirmesi gerektiğine işaret etti. Sıfır atık konusundaki girişimlerin benimsenerek doğal kaynakların muhafaza ve iklim değişikliğiyle mücadele edildiğini belirten Aybet, bunu benimsemenin ayrıca ekonomik bir fırsat olduğunu aktardı. Aybet, Sıfır Atık Projesinin Emine Erdoğan himayesinde 2017’de başlatıldığına dikkati çekti. Sıfır Atık Projesi’nin ana hedefinin, atıkların geri kazanım oranını 2035’e kadar yüzde 60’a taşınması olduğunun söyleyen Aybet, bu projenin, başlangıcından bu yana Türkiye ekonomisine 185 milyar Türk Lirası kazandırdığını ifade etti. Aybet, ayrıca proje sayesinde 490 milyon ağacın kesilmekten kurtarıldığını ve 5,9 milyon ton sera gazı emisyonunun önlendiğini aktardı. "Sıfır Atık Projesi artık küresel bir hareket haline geldi” Sıfır Atık konusunda 21 milyon kişiye eğitim verildiğini dile getiren Aybet, "Türkiye’nin başarılı Sıfır Atık Projesi artık küresel bir hareket haline geldi" dedi. UNESCO’nun 42. Genel Konferansı Başkanı Miculescu da Birleşmiş Milletler (BM) rakamlarına göre, dünyada her yıl 2,24 milyar ton kentsel katı atık, 37 milyon plastik atık üretildiğini, ve 931 milyon ton gıdanın atığa dönüştüğünü belirtti. Miculescu, "Bu plastik atıkların her yıl parçalanarak okyanuslara karışması bekleniyor" diyerek, söz konusu atıkların ekosistemlere zarar verdiğinin altını çizdi. Söz konusu atıkların ekosistemlere zarar verdiğini ifade eden Miculescu, Emine Erdoğan’a, ülkesinin atık ve çevre sorunlarıyla ilgili paradigma değişimine sağladığı katkıdan ötürü hayranlığını dile getirdi. UNESCO Yönetim Kurulu Başkanı Lacoeuilhe de herkesin satın aldığı ürünlerin nereden geldiğine ve etkilerine dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. Lacoeuilhe, mümkün oldukça ürünleri yeniden kullanmak ve geri dönüştürmek gerektiğini belirterek, bu bilincin çocuklara da kazandırılmasının önemine dikkati çekti. Kadınların sürdürülebilir tüketim konusunda önemli bir rolü olduğuna işaret eden Lacoeuilhe, kadınların çevreyi muhafaza etmek konusunda öncü rol oynadığının altını çizdi. Antonio de Sousa Abreu de dünyada her yıl milyarlarca ton atık üretildiğini vurgulayarak, "Bu nedenle UNESCO, sıfır atığa doğru ilerlemenin hayati önemini vurgulayan bu girişimi üstlenen Türkiye delegasyonuna çok minnettar" ifadesini kullandı. Sıfır Atık Projesi Emine Erdoğan’ın himayelerinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca 2017’de başlatılan Sıfır Atık Projesi, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde atıkları kontrol altına alma, gelecek nesillere temiz ve gelişmiş bir Türkiye ile yaşanabilir dünya bırakma amacı taşıyor. Sıfır Atık Projesi kapsamında sıfır atık yönetim sisteminin kurulmasına ilişkin genel ilkelerin ve uygulama esaslarının belirlenmesini sağlayarak sıfır atık yaklaşımının ülke genelinde benimsenmesi, uygulanması ve yaygınlaştırılması amacıyla hazırlanan Sıfır Atık Yönetmeliği 12 Temmuz 2019 tarihli ve 30829 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Türkiye 2018’den bu yana çevre ve sürdürülebilirlik alanlarında ulusal ve uluslararası uzman isimlerin, kurum ile kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının, özel sektör temsilcileri ile bireylerin aynı platformda buluştuğu Sıfır Atık Zirveleri gerçekleştirildi. BM Genel Kurulunda kabul edilen "sıfır atık" kararı Eylül 2022’de BM 77. Genel Kurulu görüşmeleri sırasında New York’ta BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile bir araya gelen Emine Erdoğan, ikili iklim kriziyle mücadele kapsamında "Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Beyanı"nı imzaladı. BM Genel Kurulu, 14 Aralık 2022’de Türkiye’nin ana sunucusu, 105 ülkenin ise ortak sunucu olduğu "sıfır atık" kararını fikir birliği ile kabul etti. Genel Kurulun bu kararla 30 Mart’ı Uluslararası Sıfır Atık Günü ilan etmesinin yanı sıra BM Genel Sekreteri Guterres’ten, yerel ve ulusal sıfır atık girişimlerini teşvik etmek için bilgi, deneyim ve uzmanlığa dayalı, cinsiyet dengesi ve adil coğrafi temsil dikkate alınarak gönüllü ve seçkin kişilerden oluşan 3 yıl görev yapacak bir danışma kurulu kurması istendi. Sıfır atık girişimleri, çevreye duyarlı atık yönetimi, sürdürülebilir tüketim ve üretim konularının BM bünyesinde ele alınmasına devam edilmesi gerektiği vurgulanan kararla, üye devletler, BM ile diğer uluslararası ve bölgesel örgütler, sıfır atık girişimlerini uygulamaya teşvik edildi.