GÜNDEM - 29 Kasım 2015 Pazar 09:37

Üç çocuğuyla yaşam mücadelesi veriyor

A
A
A
Üç çocuğuyla yaşam mücadelesi veriyor

Mersin’de iki yıl önce eşinden ayrılan ve üç çocuğuyla ortada kalan Hacer Çalışkan, aylık 500 lira nafaka ve devlet yardımıyla yaşam mücadelesi veriyor.

Astım, şeker, hipertansiyon ve böbrek hastası olan genç kadın, bir taraftan 2,5 yaşındaki oğlunun hastalıkları ve okuyan iki çocuğu, bir taraftan biriken faturalar ve ev kirasıyla rutubetli bir evde ayakta kalmaya çalışıyor.
Mersin’in merkez Yenişehir ilçesinde, 15 yaşındaki lise öğrencisi oğlu Sinan, 12 yaşındaki 6. sınıf öğrencisi Simge ve 2,5 yaşındaki hasta oğlu Kaan Arda ile birlikte yaşayan 34 yaşındaki Hacer Çalışkan, 2 yıl önce başlayan zorlu yaşam mücadelesini İHA’ya anlattı. Barbaros Mahallesi 2124 Sokak’ta üç katlı bir binanın güneş görmeyen zemin katındaki evinde yaşam öyküsünü anlatan Çalışkan, fiziki şiddet gördüğü için iki yıl önce eşinden boşandığını ve üç çocuğuyla sokakta kaldığını söyledi. Ayrıldığında ailesini aradığını ancak, hiçbir destek görmediğini belirten genç kadın, “Ailem, ‘çocuklarını götür çocuk esirgemeye at, gel seni evlendirelim’ dedi. Ben çocuklarım olmazsa zaten yaşayamam. Benim yaşama sebebim çocuklarım. Çocuklarımı atmadım” dedi.

“BİR AY PARKLARDA, İNŞAATLARDA YATTIK”
Ailesinin, kendisine ve çocuklarına sırt çevirmesinin ardından zorlu günlerin başladığını dile getiren Çalışkan, “Ailemden hiç kimse sahip çıkmadı. O dönemde yaklaşık 1 ay sokakta kaldık, parklarda, inşaatlarda yattık. Daha sonra bizim durumumuzu görenler polisi arayıp anlatmışlar. Bizi alıp kadın sığınma evine götürdüler. Ailem biz bu evi bulduktan sonra beni arayıp sormaya başladı. Biz sokakta kaldığımız dönemde haberimiz yapıldı. Bu haberler çıktıktan sonra Kaymakamlık yardım etti ve bu evi o şekilde bulabildik” diye konuştu.

ZORLU YAŞAM KOŞULLARIYLA MÜCADELE
Hem kendisinin hem de 2,5 yaşındaki oğlu Kaan’ın birçok hastalıkla boğuştuklarını, şu an 350 lira kirayla oturdukları evin ise çok rutubetli olduğunu ifade eden Çalışkan, halı bile olmayan evdeki eski, kırık, dökük eşyaların tamamını da yardımla sağladıklarını anlattı. Çok zor şartlarda yaşam mücadelesi verdiklerini söyleyen Çalışkan, “Benim astım, şeker, hipertansiyon hastalığım var. Şeker nedeniyle böbreğimin biri de etkilendi. Doktorlar 4 yıl önce, akciğerimin küçüldüğünü, bebek ciğeri kadar kaldığını söylediler. Kaan’ın da böbrek yetmezliği, bağırsak reflüsü ve bronşiti var, alerji nedeniyle süt ve süt ürünleri yasak. Kaan 2,5 yaşında ama hiç gelişmedi. Böbrek dokularında incelme, doku zedelenmesi, bir tarafında büyüme, bir tarafında küçülme var. O yüzden gelişmediğini söylemişlerdi doktorlarımız. Büyük oğlum Sinan’ın ise böbrek yetmezliği ve astımı var” şeklinde konuştu.
Bütün bu hastalıkların üzerine hiç güneş görmeyen bir evde yaşamak zorunda olduklarını vurgulayan genç kadın, komşularından da bugüne kadar herhangi bir yardım görmediğini söyleyerek, “Ev çok havasız, çok kötü kokuyor ve çok rutubetli. İki yıldır burada oturuyoruz ve sürekli acile gidiyoruz. Bir halı bile yok, beton üzerindeyiz. Soba da yok. Bu da sürekli hem çocuklarımın hem benim hastalanmamıza yol açıyor. Ancak bir elektrik sobasıyla ısınmaya çalışıyoruz. Elektrik de kesilirse o da yok bizim için” ifadelerini kullandı.

“DEVLETTEN BAŞKA GİDECEK YERİMİZ YOK”
Çalışkan, “İnsan muhtaç olmasa kaymakamlığa, valiliğe veya belediyeye gitmez” diyerek, hastalıkları nedeniyle çalışamadığını, eşinden aldığı nafaka ve devlet yardımıyla birlikte ayda bin lirayla geçinmeye çalıştığını söyledi. Çalışkan, "Nafakayla birlikte aylık bin lira gelirimiz var ama iki çocuğum okuyor, ben de en küçük oğlum da hastayız ve evimiz kira. Aldığım 500 lira nafaka ile geçim sağlamaya çalışıyorum. 500 lira da sosyal hizmetlerden çocuk yardımı alıyorum ama Kaan’ın hastalığına para yetiştiremiyorum. İlaç parası, yedikleri besinler farklı, mama yemek zorunda kalıyor Kaan. Ev kirası, çocukların okul masrafları derken parayı yetiştiremiyorum. Ev kiramı, elektrik, su faturalarımı ödeyemiyorum. 4 aylık elektrik faturası, 5 aylık su faturası var, ödeyemedim. İki aylık da ev kirası birikti, duruyor. Ev sahibi evden çıkmamızı istiyor. Yüzde 42 engelli raporu ile de üç ayda bir 800 lira Yenişehir Kaymakamlığı’ndan alıyorum. Bütün gelirimiz bu. Artık gidecek, devletten başka sığınacak hiçbir yerimiz kalmadı bizim” diye konuştu. 

HÜSEYİN KAR - KIYMET GÖKÇE

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bolu Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.