SAĞLIK - 10 Aralık 2016 Cumartesi 13:26

Vitamin hapları gerçekten faydalı mı?

A
A
A
Vitamin hapları gerçekten faydalı mı?

Bazılarımız vitamin haplarını avuç avuç tüketiyoruz ancak bu ne kadar sağlıklı?

Linus Pauling'e göre her şey kahvaltı alışkanlıklarını değiştirmesiyle başladı. 1964 yılında 65 yaşındayken portakal suyuna C vitamini koydu. Bu, kolaya fazladan şeker koymak gibi bir şey ama Linus bunun iyi bir şey olduğunu sandı. Bundan önce kahvaltıları yazmaya değer olmayan Linus her gün Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'ndeki işine gitmeden bu kahvaltıyı yaptı hatta haftasonları bile, çünkü işine tutkuyla bağlı bir adamdı. Mesela 30 yaşındayken atomların birarada durduğu üçüncü bir yol buldu. Bu kuantum ve kimya fikirlerinin hepsinin erimesine yol açtı. 20 sene sonra proteinlerin yapısında yaptığı araştırma, 1953 yılında DNA'yı deşifre eden Francis Crick ve James Watson'a yardımcı oldu. Bundan bir sene sonra Linus moleküllerin nasıl bir arada durduğuyla ilgili yaptığı çalışma sayesinde kimya dalında Nobel kazandı.

Ancak daha sonra C vitamini günleri geldi...

Linus, 1970 yılının en çok satan kitabı "How To Live Longer and Feel Better (Nasıl daha uzun yaşar ve iyi hissedersiniz)"de bazı gıda takviyelerinin soğuk algınlığına tedavi olabileceğini öne sürdü. Her gün 18 bin miligram (18 gram) ek gıda alarak insana tavsiye edilenin 50 katı ek gıda tüketti. Kitabın 2. basımında Linus kitaba gribin de kolay çözümünü ekledi. 1980'li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nde HIV virüsü yayılmaya başladığında da Linus C vitaminin bunu da tedavi edebileceğini öne sürdü. 1992 yılında Time dergisi Linus'un fikirlerini "Vitaminlerin gerçek gücü" başlığı altında kapağa taşıdı. Fakat onun akademik ünü farklı bir yöne doğru sapmıştı. Yıllar içerisinde C vitamini ve diğer ek gıdaların gereğinden fazla tüketildiği halde vücuda yarardan çok zararının olduğu anlaşıldı. Linus'un fikirlerinin yalnızca yanlış olduğu değil aynı zamanda çok tehlikeli olduğu da ortaya çıktı. Linus'un teorisi C vitamininin bir antioksidan olduğu üzerineydi. 1954 yılında Rochester Üniversitesi'nden Rebeca Gerschman, bu moleküllerin tehlikeli olabileceğini dile getirdi. Bu fikirler 1956 yılında Denham Harman tarafından genişletildi.

Oksijen bize hayat verirken diğer yandan da hayatımızı alabilir

1970-80'lerde bir çok fare, ki en çok kullanılan laboratuar hayvanıdır, yemeklerine veya direkt enjeksiyon yoluyla aşırı miktarda antioksidan ek gıdaya maruz bırakıldı. Genetik olarak antioksidan için geliştirilmiş bazı fareler gelişmemiş farelere göre farklılıklar gösterdi. Metodları farklı da olsa sonuçlar büyük oranla aynıydı. İspanyol araştırmacı Antonio Enriquez bu durumu, "Bu ek gıdaların farelerin ömrünü uzattığını ya da onları etkilediği kanıtlanmadı, bana sorarsanız farelerin bünyeleri ek gıdaları fazla umursamıyor." şeklinde açıkladı.

Peki ya insanlar?

Farelerden ziyade bilim adamları toplumun bir parçası olan insanları alıp laboratuara sokup onları inceleyemiyor. Bunun yerine bu testleri dışarıda şu şekilde yapıyor; İlk olarak aynı yaşta, aynı yerlerde ve aynı hayat tarzlarına sahip bir grup insanı bulup onların yarısına sizin denemek istediğiniz ek gıdayı diğer yarısına ise işleri boş haplar verilir. Bu aşamanın en önemli kısmı ise sonuçlar alınana kadar onlara hangi haptan içtiğini söylememek.

Ek gıda verilen grupta akciğer kanseri olayı \%16 oranında daha fazla gözüktü

1994 yılında 50'li yaşlarında olan ve sigara içen Finlandiyalı kişilere yapılan bu testte, ek gıda verilen grupta \%16 oranında daha fazla akciğer kanseri görüldü. Benzeri bir olay ise ABD'de kadınlar üzerinde yapılan folik asit testinde görüldü, ek gıda alan kadınlarda \%20 oranında daha fazla meme kanseri olayına rastlandı. 1996 yılında ise 1000 tane sigara tiryakisi bu teste tabi tutuldu. Ek gıda olarak beta-karotin ve A vitamini verilen kişilerde sadece 4 yılda \%28 oranında daha fazla akciğer kanseri vakası görünürken, bunların \%17'si hayatını kaybetti. Bu güne kadar yapılan ek gıda testlerinden sadece 7 tanesinde ek gıdaların insanlara faydası olduğu görüldü, 10 tanesinde ise ek gıdaların insan bünyesine herhangi bir etkisi olmadığı belirlenirken diğer 10 tanesinde de ek gıdaların son derece tehlikeli olduğu ortaya çıktı.

C vitaminin yararlı bir antioksidan olduğu ortada ancak sadece doktorunuz size önerdiği miktarda tüketmeniz şartıyla. Aksi takdirde bu vitaminlerin size yarardan çok zararı olacağı da ortada. Bu antioksidanları almanın en iyi yolu portakal gibi yiyeceklerden almak. Ek gıda şeklinde haplardan ve kimyasallardan uzak durmak gerekli.

Kaynak: BBC, Çeviri: Ömer Faruk Ekinci / Türkiye Gazetesi 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Doğadan toplanan mantarlara dikkat Doğada kendiliğinden yetişen mantarları bilinçsizce tüketenlerin yaşadığı zehirlenmelere dikkat çeken uzmanlar, “Bilinçsiz mantar tüketimi öldürüyor” dedi. İlkbahar ayıyla birlikte yaygınlaşan zehirli mantara dikkat çeken uzmanlar, "Doğada yetişenler yerine, marketlerde bakanlık onaylı taze kültür mantarları tüketilmelidir" uyarısında bulundu. Erzincan’da baharla birlikte doğada yetişmeye başlayan mantarlara ilginin çok olduğunu kaydeden uzmanlar, şu açıklamada bulundu: “Türkiye’de doğada yetişen yaklaşık 40 farklı yenilebilir mantar türü var. Ülkemizde yaklaşık 100 kadar zehirli mantar türü de vardır. Bunların birkaç tanesi şiddetli zehirlenme sonucu ölüme neden olma ihtimali yüksek mantarlardır. Zehirsiz ve zehirli mantarların kesin ayırıcı özellikleri yoktur. Zehirli ve zehirsiz mantarlar arasındaki farklar sadece dış görünüşle belirlenemez. Birbirine çok benzeyen mantar çeşitlerinden biri zehirli iken diğeri yenebilir olabilir. Mantardan kaynaklı zehirlenmeler özellikle yağışların bol olduğu mevsimlerde daha çok görülüyor. Mantar zehirlenmeleri özellikle nemli ve yağışlı bölgelerde bahçe ve açık alanlardan toplanıp kolayca tüketilmesi nedeniyle belli dönemlerde sık rastlanılmaktadır. Mantarların özellikle yabani türlerinin tüketilmesi halinde başta gastrointestinal sistem olmak üzere merkezi sinir sistemi (MSS) karaciğer ve böbrekler üzerinde toksik etkilerin oluşabilmektedir. Doğal alanlarda yetişen ve yapısında zehirli madde bulunan şapkalı mantarların, taze kurutulmuş veya konserve olarak çiğ ve pişirilerek yenmesi sonucunda gelişen ve ölümle de sonuçlanabilen ciddi zehirlenmelerdir. Mantar zehirlenmelerinin çok basit bir şekilde önlenebilecek bir zehirlenme tipi olup zehirlenmenin engellenmesindeki tek çare de doğal alanlarda yetişen mantarların kesinlikle yenmemesi. Bunun yerine kültür mantarları tercih edilebilir” Mantar yedikten sonra belirtilerden bir veya birkaçının görülmesi durumunda mutlaka zaman kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurmak gerektiğine değinen uzmanlar, "Mantar zehirlenmelerini tedavi etmek için uygulanabilecek genel bir tedavi yöntemi yoktur. Mantarın türü, yenen mantar miktarı, pişirme şekli, yeme şekli, mantarın toplandığı yer ve mantarı yiyen kişinin fiziksel özelliklerine göre zehirlenme derecesi değişmektedir. Zehirlenme belirtilerine sebep olan mantarların yenmesi durumunda, sersemlik, uykuya meyil, tansiyon düşüklüğü, bulanık görme, yüz ve boyunda kızarma, nabızda artış, ağızda metal tadı, bulantı ve kusma, terleme görülebilir. Mantarda bulunan zehirli maddenin özelliğine göre, yendikten 6 saat sonra gelişebilen zehirlenme belirtileri ise bulantı, kusma, ishal, ateş, nabız atışıyla daha sonra karaciğer ve böbrek bozukluklarıyla bu organların bozukluklarına bağlı belirtiler şeklindedir. Sonuçta koma ve ölüm de söz konusu olabilmektedir" ifadelerini kullandı.