EĞİTİM - 29 Mayıs 2015 Cuma 12:38

YÖK’ten araştırma görevlilerine ilişkin karar

A
A
A
YÖK’ten araştırma görevlilerine ilişkin karar

YÖK Genel Kurulu, 50/d’li araştırma görevlilerinin 33/a maddesine aktarılıp aktarılmaması konusunda ilkesel olarak üniversitelerin yetkili kurullarının karar vermelerine karar verdi.

YÖK Genel Kurulu, araştırma görevlilerinin 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 50/D maddesinden 33/A maddesine geçişlerine dair karar aldı. YÖK Genel Kurulu’ndan yapılan yazılı açıklamada, devlet üniversitelerinde araştırma görevlilerinin iki farklı statüde, 2547 sayılı kanunun 50/d maddesine ve 33/a maddesine göre istihdam edildiği belirtilerek, "Bunun dışında yine 33. madde kapsamında Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’nda (ÖYP) istihdam edilen araştırma görevlileri bulunmaktadır. Ülkemiz üniversitelerinde çalışmakta olan araştırma görevlileri sayısı (her gün değişmekle birlikte, bu kararın alındığı tarih itibariyle) 42245’tir. Bunun 6650’si 50/d maddesine bağlı olarak çalışanlardır. Bu da yüzde 16’lık bir dilime tekabül etmektedir. Geri kalan yüzde 84’lük dilimin karşılığı olan 35 bin 595 kişi ise 33/a ve ÖYP kapsamında çalışmaktadır. Çalışmamıza konu olan 6650 kişilik grubun fakülte veya enstitülerde istihdam edilmesi oranı ise birbirine yakın bir orandadır. Fakültelerde çalışanlar 3 bin 391 kişi ile yüzde 51’lik bir dilimi, enstitülerde çalışanlar ise 3 bin 259 kişi ile yüzde 49’luk dilimi oluşturmaktadırlar" ifadelerine yer verildi.

Üniversitelerde 2547 sayılı Kanun’un 50/d maddesine bağlı olarak çalışan araştırma görevlilerinin 33/a maddesine geçişleri ile ilgili Başkanlığa iletilen şikayet, görüş ve taleplere ilişkin olarak Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından bir çalışmanın başlatıldığına dikkat çekildi. ’Sorun Üreten Değil, Sorun Çözen YÖK’ başlığı altında düzenlenen toplantıların ilkinin 50/d’li araştırma görevlilerine ayrıldığı belirtilen açıklamada, "31.03.2015 tarihinde Başkanlığımızda düzenlediğimiz toplantıya on altı üniversitemizin 50/d’li araştırma görevlisi temsilcileri ve buna ilaveten eğitim sendikalarına üye araştırma görevlisi temsilcileri katılmıştır. Yapılan toplantıda araştırma görevlileri durumlarını ve konuya ilişkin görüşlerini Başkanlığımıza sunmuşlardır. Sürecin ikinci aşamasında ise, 02.04.2015 tarihinde Başkanlığımız tarafından üniversitelerimizden 50/d’li araştırma görevlileri ile ilgili sayısal veriler ve 33/a maddesine geçişler hakkındaki kurumsal görüşleri talep edilmiştir. Yeni YÖK’te yaptığımız çalışmalarda, değişikliklerde ve iyileştirmelerde üniversitelerimizin görüşlerini ve çözüme aktif bir şekilde katılmalarını arzu etmekte olduğumuzu sürekli tekrarlamaktayız. Doktorasını bitiren 50/d’li araştırma görevlilerinin 33/a maddesine aktarımı konusunda üniversitelerdeki uygulamalar farklılık göstermektedir. Bu istikamette üniversitelerden gelen görüşler de farklılık arz etmiştir. Bir kısım üniversiteler ilke olarak, 50/d’li araştırma görevlilerinin 33/a maddesine aktarmamakta ve statülerini sonlandırmaktadır" denildi.

Bu üniversitelerce dünya çapında yapılan sıralamalarda üst seviyelerde bulunan üniversiteleri örnek alan bu uygulama ile inbreedingin (içten beslenme) engellenmesinin amaçlandığı vurgulanan açıklamada, "Bununla birlikte doktorasını bitirenler yurtiçi ve/veya yurtdışında farklı üniversitelerde, araştırma kurumlarında, çeşitli projelerde çalışma şartını sağladıktan sonra tekrar aynı üniversitesine öğretim üyesi olarak dönebilmektedir. Böylelikle yenilenmenin, dinamizmin önünün açıldığı belirtilmektedir. Bu üniversitelerimizin başarıları (ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi vb.) kendilerinin bu tutumlarına dair gerekçelerini dikkate almamızı icap ettirmektedir. Başkanlığımız bu tutumu değerlendirirken üniversitelerimizin kendi marka değerlerini oluşturmada söz haklarının bulunduğu düşüncesindedir. Bir kısım üniversitelerin de herhangi bir şart, kriter olmadan doktora programının herhangi bir aşamasında (yeterlilik aşaması sonrası, tezin teslimini müteakiben vb.) tüm 50/d’lilerin 33/a maddesine aktarım yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu daha önce yapılan planlamanın sonucu ise doğru, tasvip edilebilir mahiyette olduğu; planlamadan yapılan tüm geçişlerin ise daha sonraki yıllarda olumsuz neticelere sebebiyet vereceği, mevcut sistemi tıkayacağı aşikardır" ifadeleri kullanıldı.

Diğer bir kısım üniversitelerin ise geçişler için çalışmaya teşvikin ötesine geçen ve yıldırıcı olan kriterler koyduğu, yine bir kısım üniversitelerin de araştırma görevlilerinin adalet duygularının zedelendiği yönündeki şikâyetlerini haklı kılan kişiden kişiye farklılık gösteren tasarruflar ve uygulamaların görüldüğü belirtilen açıklamada, "Yükseköğretim Kurulu olarak konuya ilişkin yaklaşımımızın temelinde (a) doktorasını bitirmiş bilim insanı namzetlerinin mağdur edilmeden sistemin içinde kalması, (b) bölümlerde personel yığılmalarının önüne geçilmesi, (c) üniversitelerimizin kendi kimliklerini oluşturma yolundaki çağdaş uygulamaları örnek alan tercihlerine itibar edilmesi, (d) uygulamalarda meşruiyetin yanı sıra adil olunması ve fırsat eşitliğinin gözetilmesi, (e) nesnel ve teşvik edici kriterlerin konulması, kriter konulurken makuliyet sınırının aşılmaması, (f) üniversitelerimizin akademik personel planlamasında her halükarda verimliliğin esas alınması prensipleri yer almaktadır. Başkanlık olarak 50/d maddesinden 33/a maddesine geçişlerde çeşitlilik prensibinden hareket ile üniversitelerimizin farklı uygulamalarına imkân tanımaya, üniversitelerimizin kendi kurullarının görüşlerini ve taleplerini dikkate almaya ne denli önem veriyorsak, o denli dikkat ettiğimiz bir husus da bu aktarmalarda planlama, adalet ve fırsat eşitliği ilkelerine de uyulmasıdır. Bir üniversitede aktarma/geçiş yapılacak ise de yapılmayacak ise de bunun araştırma görevliliği süreci daha başlamadan, adaylık sürecinde üniversite tarafından beyan edilmesi ve adaylar tarafından anlaşılmasının sağlanması gerekir. Aktarma yapılacak ise her üniversitenin kendisine özgü şartlar koyabilmesine imkân tanınmalı, ama bu şartlar adil, nesnel ve denetlenebilir olmalıdır. Ayrıca bu kriterlerin yardımcı doçentlik şartlarından aşağıda olması gerektiği düşünülmektedir. Ayrıca, üniversitelerimizin geleceğinde, bilim hayatımızda yani ülkemizin istikbalinin inşasında temel bir unsur olarak gördüğümüz araştırma görevlilerimizin keyfi ve adil olmayan uygulamalar sebebiyle sistem dışında kalması arzu etmediğimiz bir durumdur. Bu, yeni açılan üniversitelerimizde öğretim üyesi ihtiyacı olduğu bir dönemde yetişmiş insan gücünün israfı anlamına da gelmektedir" denildi.

28.05.2015 tarihli Genel Kurul’da alınan kararlar şöyle:

"1. 50/d’li araştırma görevlilerinin 33/a maddesine aktarılıp aktarılmaması konusunda ilkesel olarak üniversitelerin yetkili kurullarının karar vermelerine, aktarılması yönünde karar alan üniversitelerimizin bu tercihlerini açık ve anlaşılır bir şekilde Araştırma Görevlisi ilanlarında belirtmelerine,

2. Fakültelerde bu geçişlere imkan tanıyacak üniversitelerimizin, öğretim üyesi planlamasına dikkat ederek adil, nesnel ve ölçülebilir kriterler ile bunu sağlamalarına ve bu kriterleri ilgili üniversitelerin web sayfalarında ilan etmeden bu geçişlerin yapılmamasına,

3. Enstitülerde bu geçişe imkân tanıyacak üniversitelerimizin Yükseköğretim Kurulu’ndan izin almaları uygulamasına devam edilmesine, fakat bu geçişler için adil, nesnel, ölçülebilir şartların ve kriterlerin aranmasına ve bu kriterlerin üniversitelerin web sayfalarında ilan etmelerine ve Başkanlığımıza göndermelerine,

4. Geçişler için konulan kriter ve aranan şartların adil, nesnel ve ölçülebilir olmalarının yanı sıra, caydırıcı olmamasına ve ilgili üniversitelerin yardımcı doçentlik için aranan şartların altında olmasına,

5. Planlama ve koordine için aktarma yapmayacak üniversitelerimizin yetkili kurullarından istihsal edecekleri kararlarını; aktarma yapma yönünde karar alacak üniversitelerimizin de aynı şekilde üniversite yetkili kurulları tarafından belirlenecek ilke ve kriterlerini 13.07.2015 tarihine kadar Başkanlığımıza göndermelerine,

6. Tezlerini başarılı bir şekilde tamamlayan, fakat üniversiteleri ile ilişkisi kesilenlerin kendi rızaları olduğu takdirde öğretim üyesi ihtiyacı olan üniversitelerimize mevzuata uygun bir şekilde yönlendirilmelerine,

7. Bu kararların 01.09.2015 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmasına karar verilmiştir."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Teknoloji ve Yetkinlik Buluşmaları’nın ikincisi gerçekleştirildi Savunma Sanayii Akademi koordinasyonunda ve ASELSAN’ın destekleriyle gerçekleşen Teknoloji ve Yetkinlik Buluşmaları’nın ikincisi, savunma sanayiinde çevik dönüşüm teması ile gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) koordinasyonunda kurulan Savunma Sanayii Akademi tarafından düzenlenen etkinlik, Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün, Savunma Sanayii Başkan Yardımcıları Prof. Dr. Hakan Karataş, Prof. Dr. İhsan Kaya, Mustafa Murat Şeker, Hüseyin Avşar, SSB Daire Başkanları ve sektör temsilcilerinin katılımları ile Bilkent Otel’de gerçekleştirildi. SSB Başkanı Görgün, etkinlik kapsamında gerçekleştirdiği konuşmasında şunları kaydetti: “Savunma sanayiimizdeki insan kaynaklarının sürdürülebilirliği açısından başlattığımız olduğumuz ‘Millî Yetkinlik Hamlesi’ ile sektörümüzün yeni dönemdeki gelişiminde salt rekabetten ziyade ekosistemimizdeki tüm paydaşlarımızın yetenek, yetkinlik, performans, potansiyel ve kapasite olarak birbirlerini tamamlamalarını hedefliyoruz." Bu yeni yaklaşımla; verimsizlik, mükerrerlik, yanlış önceliklendirme, yetenek birikmesi, odak kayması, uzmanlık açığı gibi temel problemleri de en aza indirmeyi hedeflediklerini belirten Görgün, "Bu yetkinlik hamlesi ile birlikte; savunma sanayii ekosistemindeki çalışanların, aday çalışanların ve üniversite öğrencilerinin yetenek mimarisi, yetkinlik inşası, uzmanlaşma, kritik deneyim ve beceri transferi konularında geliştirilmesini önemsiyoruz" ifadesini kullandı. ‘Milli Yetkinlik Hamlesi’ kapsamında tüm firmalarımızın; stratejik planında beslenen, teknoloji yol haritası ile hizalanan, yetenek yönetimini inşa eden, performans yönetimini kurgulayan, yetkinlik geliştiren ve değişimi yöneten insan kıymetleri fonksiyonlarının oluşturulmasını amaçladıklarını aktaran Görgün, "Bugün tüm yönleriyle ele alacağımız çevik proje yönetim yaklaşımı ve insan kaynakları süreçlerinde çevik yaklaşımlar, bu alanda etkin bir network (iletişim ağı) oluşumunu tetikleyecektir" diye konuştu. Görgün çalıştay sonrası ortaya konacak olan fikirleri ve saptamaları yakından takip edeceklerini de ifade etti.
Antalya Çöl tozu 30 Nisan’a kadar temizlenecek Çevre Mühendisleri Odası Antalya Şubesi, Antalya, Burdur ve Isparta’da etkisini gösteren Çöl tozu taşınımı konusunda uyarıda bulundu. Çöl tozu taşınımının bölgede olan yoğunluğuna dikkat çekilen açıklamada, “Çöl tozunun solunum yolu, kalp ve akciğer hastalıkları olan bireyler başta olmak üzere hassas ve alerjik tepki veren vatandaşlarımızda olumsuz etkiler gösterebilir. Ayrıca, görüş mesafesinde düşmeye sebep olabilir. 25 Nisan 2024 tarihinden itibaren çöl tozu etkisinin azalması beklenirken, yere çöken tozun tekrar havalanarak olumsuz etki oluşturması muhtemeldir” denildi. Bugün, Antalya, Isparta ve Burdur çevrelerinde yoğun bir şekilde gözlenen çöl tozu taşınımı ile ilgili Çevre Mühendisleri Odası Antalya Şubesi, yazılı bir açıklama yayınlayarak uyarıda bulundu. Çöl tozu taşınımının çeşitli sağlık, çevre ve ekonomik etkilere neden olabileceğine dikkat çekilen açıklamada, oda olarak kamuoyunu bilgilendirme ve önlemlerin alınması gerekliliği konusunda uyarı yaptıkları belirtildi. Çöl tozunun solunum yolu, kalp ve akciğer hastalıkları olan bireyler başta olmak üzere hassas ve alerjik tepki veren vatandaşlarda olumsuz etkiler gösterebileceği aktarılan açıklamanın devamında, “Ayrıca, görüş mesafesinde düşmeye sebep olabilir. 25 Nisan 2024 tarihinden itibaren çöl tozu etkisinin azalması beklenirken, yere çöken tozun tekrar havalanarak olumsuz etki oluşturması muhtemeldir. Genellikle çöl tozu geçtikten en geç 2 gün içerisinde yağış ile birlikte atmosferden temizlenirken, bu sefer 30 Nisan 2024’e kadar bölgemizde yağış beklenmemektedir” denildi. Bu süreçte çöl tozu taşınımının etkilerini en aza indirmek için vatandaşlara önlem olarak önerilerin de belirtildiği açıklamanın sonunda, şu ifadelere yer verildi: "Çocuklar ve kronik sağlık sorunları olan bireyler dış ortamda uzun süre vakit geçirmemelidir. Göz yanması gibi rahatsızlıkların yanı sıra mevcut hastalıkların tetiklenme riski bulunmaktadır. Görüş mesafesinin aniden azalabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Karayolunda seyahat ederken çöken toz sebebiyle takip mesafeleri uzatılmalıdır. Vatandaşlarımızın T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından işletilen hava kalitesi izleme istasyonları verilerini takip ederek gerekli önlemleri almalarını rica ederiz (https://sim.csb.gov.tr/Services/AirQuality). Çevre Mühendisleri Odası olarak, çöl tozu taşınımının etkilerini azaltmak ve halkın sağlığını korumak için tüm ilgili kurum ve kuruluşların işbirliği içinde hareket etmesi gerektiğini vurgulamaktayız.”