SAĞLIK - 22 Kasım 2017 Çarşamba 11:36

Doğum Eğitmeni Ebe Çavuş: “Doğum öncesi söylentilere aldanmayın”

A
A
A
Doğum Eğitmeni Ebe Çavuş: “Doğum öncesi söylentilere aldanmayın”

Anne adayının çevresinden ve yakın akrabalarından duyduğu doğum hikayelerinin sağlıklı doğumun seyrini olumsuz etkilediğini söyleyen Doğum Eğitmeni Ebe Gözde Çavuş, olumsuz düşüncelerin fizyolojik bir olay olan doğumu zora soktuğunu anlattı.

Anne adayının çevresinden ve yakın akrabalarından duyduğu doğum hikayelerinin sağlıklı doğumun seyrini olumsuz etkilediğini söyleyen Doğum Eğitmeni Ebe Gözde Çavuş, olumsuz düşüncelerin fizyolojik bir olay olan doğumu zora soktuğunu anlattı.


Anne adayları sosyal medya, dijital dünyada duyduğu doğum hikayeleri nedeniyle kafasında birçok soru işaretiyle doğum sürecini geçirmek zorunda kalıyor. Bu hikayelere bir de ‘Allah kurtarsın’, ‘Benim ilk doğumum sancılı olmuştu’ gibi yakın akrabalarının söylemlerinin eklendiğini belirten Çavuş, “Anne adayı dışarıdan gelen bu kadar çok olumsuz düşünce nedeniyle doğumdan korkmaya başlıyor. Anne ve baba adayı, anneyi ve bebeğini olumsuz etkileyecek bu süreçten uzmanların yardımıyla alacağı eğitimle kurtulup, sağlıklı bir doğumun yolunu açabilir” dedi.


Doğumun kaslar tarafından gerçekleştirilen fizyolojik bir eylem olduğunun altını çizen Çavuş, “Kalbimiz, böbreklerimiz çalışırken ağrı yapmaz. Ama kadın doğururken ağrı yaşıyor. Bu fizyolojik olarak mümkün değil. Rahim kasları iki ayrı sistemden yönetiliyor. Biri parasempatik sistem diğeri ise sempatik sistemdir. Parasempatik sistem gün içerisinde keyifli olduğumuz ve her şeyin uyumlu olduğu sistemdir. Örneğin kalp atışımız. Bu sistem içerisinde güvendeyizdir. Sempatik sistem ise bizi korur, ayakta kalmamızı sağlar. Örneğin savaş anlarında acıkmayız, susamayız. Anne adayı çevresinden duydukları, okuduğu bilgiler veya izlediği görüntülerin etkisinde kalarak doğumdan korkuyor. Bu noktada sempatik sistemler devreye giriyor. Doğum kaslar sempatik ve parasempatik sistem tarafından yönetilir. Çizgisel kaslar parasempatik tarafından yönetiliyor. Çizgisel kaslar bebeği çıkartmak için elinden geleni yapar. Bebeği yukarıdan aşağıya doğru iter. Dairesel kaslar ise o itmeye karşılık açılır. Bu kaslar birbirinin aksi yönde ve uyum içinde çalışır. Önce dairesel kaslar süreci yönetir. Çizgisel kaslar bebeği tutar. Daha sonra çizgisel kaslar bebeği itmeye başlar. Hamilelik sürecinde çizgisel kaslar gevşek dairesel kaslar kasılmış haldedir. Doğum anında çizgisel kaslar kasılır, dairesel kaslar ise gevşemeye başlar. Ama doğum yapan kişi korktuğu zaman sempatik sistemin etkisiyle dairesel kaslar açılamaz ve bununla birlikte orada bir savaş başlar” diyerek bu nedenle kadının doğum eylemini bir türlü gerçekleştiremeyeceğini ifade etti.



“Anne ve baba adayı bilinçlendirilmeli”


Doğumu sağlayan kas sisteminin sağlıklı olarak çalışabilmesi için kadının ve eşinin doğum hakkında bilinçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Çavuş, “Kadının kendine, bedenine ve bebeğine güvenmesi gerekiyor. Bunun için kadınların bilinçlendirilmesi gerekiyor. Sosyal medyanın bilinçlendirilip pozitif doğum hikayelerinin okunması, doktorlarına güven vermeleri gerekiyor. Çünkü bu korku ile doktorlarına gidiyorlar ve bu da doğum sürecinin sancılı geçmesine sebep oluyor. Doğum sonrası kadına sütün gelmesinden bebekle bağına kadar birçok şeyi etkiliyor. Doğum hikayelerini anne dinlemezse kas sistemi normal şekilde çalışır ve ağrısız, sağlıklı bir doğum gerçekleşir” diye konuştu.



Nefes egzersizlerinin önemi


Verdikleri eğitimlerde anne ve baba adaylarının sağlıklı bir gebelik, doğum ve doğum sonrası bir süreç geçirmelerini sağladıklarını anlatan Çavuş, “Anne adayının bilinçaltının gevşemeyi öğrenmesi gerekiyor. Gevşemeyi bilecek ki doğum esnasında zihnini durduracak bir şeye ihtiyaç var. Nefes sayesinde kadın zihnini meşgul tuttuğu için zihin düşünemediği için beden direkt görevini yapıyor. Hayvanlar bu yüzden doğuruyorlar. Ceylan, aslan sesini duyduğu anda kaçar ama kendini güvenli bir alana aldığında doğumunu yapar. Aynı böyle içgüdüsel haldeyiz aslında. Kadının o an düşünmesini engellersek doğumda bir o kadar kolay olacak. Tabi ki kadının ortamına hazırlayıcı bir dil kullanılması gerekiyor” dedi.



“Gevşeme egzersizi ile dışarıdan gelen seslere kulağınızı kapatın”


Anne adayının atması gereken adımları sıralayan Çavuş, şunları söyledi:


“İlk önce kadının doğurabileceğine inanması gerekiyor. Her lafa ve söze kulaklarını tıkaması gerekiyor. Bu çok da kolay değil. Ama sürekli gevşeme ve nefes çalışmaları yaparsa bir süre sonra dışarıdan gelen seslere kendini kapatacaktır. Diğer kadınların aslında bir suçu yok. Onlar da ne yapacaklarını bilmiyorlar. Pozitif olduklarını sanıyorlar. İyi niyet şiddeti diyoruz biz buna. Kadının annelik sürecinde doğurabileceğine kadın inanırken, çevresindekilerin de inanması gerekiyor. Ya da onların sınırlarını ihlal etmemesi gerekiyor. Anneanneler ya da babaanneler farkında olmadan kendi doğumlarından tecrübelerini aktarıyorlar. Ama her kadının ve her doğumu farklıdır. O sebeple onun annesi ya da anneannesiyle aynı şartları yaşayacak diye bir kaide yok. Zihin öyle bir zihin ki nasıl kodlarsan öyle devam ediyor. Korkuyla kodlarsa gevşeyip açılmıyor. Korkuyla kodlamazsan gevşeyip açılıyor. O sebeple tüm Tükiye’deki kadınların doğum hikayelerini paylaşmamaları gerektiği konusunda uyarıyoruz.”



Baba adaylı doğum provası


Doğuma hazırlık eğitimlerinde doğum provasını eşle birlikte yaptıklarını kaydeden Çavuş, “Bu eğitimler sonucunda doğru bilgiyi almakla kalmıyorlar, o anı aslında prova etmiş oluyorlar. Provalar sayesinde o anı canlandırmaya başlıyorlar. Ve o an için çözüm üretmeye başlıyorlar. Dışarıdan bizim anlatmamız yeterli değil ne zaman o anı görüyorlar o zaman çözüme gidiyorlar. Birçok kadın sezaryen olup sonrasında eğitime geliyor. Amacımız sezaryen sürecini yaşamadan neler gelecek neler gelmeyecek bunları verip tercihlerini yapıyorlar. Doğum canlandırmaları, sezaryen canlandırmaları ki ona da hazırlıklı olsunlar. Kadının bir doğumdan çıktığında bebeğin geldiği yola saygı duymaları gerekiyor ve sezaryen olması gerekiyorsa o şekilde doğumun gerçekleşmesi gerekiyordur. Her iki doğum sistemine de hazır olmalarını sağlıyoruz” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul BTM girişimi Almanya’dan yatırım aldı Otomotiv endüstrisinde kalite kontrolü yapay zeka destekli kameralarla sağlayan Academic Sight, otomasyon sektörünün önde gelen firmalarından Alman Robodex’ten yatırım aldı. Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi (BTM) girişimlerinden Academic Sight’a Almanya’dan yatırım geldi. Otomotiv endüstrisinde gerçekleştirilen manuel insan gözlemine dayalı kalite kontrol sistemlerini, yapay zeka ile insan gözleminden kamera gözlemine taşıyan program geliştiren Academic Sight’a Almanya’da otomasyon sektöründe faaliyet gösteren Robodex firması yatırım yaptı. Yatırım tutarı hakkında bilgi verilmezken, Robodex ile gerçekleştirilen işbirliğinin, maddi yatırım ve Academic Sight’ın Almanya’da yeni bir marka oluşturmasını kapsadığına dikkat çekildi. Alınan yatırım hem maddi hem de ayni olarak gerçekleşeceğini belirten Academic Sight Kurucu Ortağı Bünyamin Bingöl de yaptığı açıklamada, “Ayni yatırım yeni marka oluşturulması ve Almanya’daki tüm operasyonel maliyetlerin karşılanmasını kapsıyor. Bu işbirliği sayesinde Almanya başta olmak üzere Avrupa’daki varlığımızı güçlendirecek ve yapay zeka destekli dijital dönüşüm teknolojileri alanında daha fazla firmaya ulaşabileceğiz. Bu yatırım hem Academic Sight’ın büyüme yolculuğunda bir dönüm noktası hem de Almanya’daki endüstriyel firmaların kalite kontrol süreçlerine dijital bir çözüm sunma imkanı oluşturuyor” dedi. BTM sayesinde birçok yatırımcı ulaştı BTM kapsamında daha fazla network ve iş olanağının kendilerine ulaştığını kaydeden Bingöl, “Bu kapsamda çok değerli görüşmeler sağladık ve işimizi tanıtma konusunda BTM’nin bize çok fazla desteği oldu. Almanya menşeili teknoloji firması Robodex ise vizyonumuzu ve potansiyelimizi tanıyarak bize önemli bir yatırım yaptı” diye konuştu. Academic Sight’ın geliştirdiği program, presten çıkan parçaların yüzeylerinde bulunan çizik, göçük ve yırtık gibi yüzey kaynaklı kalite kusurlarının insan gözüyle değil, yapay zeka destekli kameralarla tespit edilmesine olanak sağlıyor.
Sakarya SETA Genel Koordinatörü Duran: “Terörün tamamen biteceği bir sürece girdik” ’Küresel Belirsizlik Çağında Türk Dış Politikası’ konulu söyleşiyle SUBÜ Konuşmaları’nın 71’inci konuşmacısı olan SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Türkiye ve Irak arasında yeni bir dönemin başlayacağına işaret etti. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ Konuşmaları’nın 71’inci konuşmacısı ‘Küresel Belirsizlik Çağında Türk Dış Politikası’ konulu söyleşiyle Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran oldu. Moderatörlüğünü SUBÜ Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Esen’in üstlendiği söyleşide; bölgesel bazlı yaşanan çatışma ve gerilimler, sürekli değişen dengeler, siyasi konjonktürdeki dalgalanmalar ve Türkiye’nin yürüttüğü diplomatik müzakereler ile dış politikasındaki muhtemel rotalar konuşuldu. “Hem sert hem yumuşak güç” Dünyada belirsizlikler ve bir dizi krizle boğuşulan bir süreçten geçildiğini kaydeden Duran, “Özellikle pandemiden sonra Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş durumu Batı ve Rusya arasındaki gerginliği artırdı. Amerika Birleşik Devletleri ve Çin başta olmak üzere büyük güçler arasındaki rekabetler hızlandı. Aralarında Türkiye’nin de olduğu yükselen güçler ise kendi inisiyatiflerini oluşturdu. Böyle bir dönemde çok sayıda kriz ve çok sayıda riskin olması, dünyadaki düzenin bozulmuş olmasının başlıca faktörleri. Dış krizlerle boğuşan ve aynı zamanda iç türbülanslara cevap vermeye çalışan Türkiye, dünyadaki değişeme de güçlü bir şekilde adapte oldu. Bundaki en önemli etken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü liderliğidir. Türkiye hızlı hareket edebildiği için krizlere etkili cevaplar verebiliyor. Bu durumu örnekleyecek olursak; Türkiye, Suriye ve Irak’ta tampon bölge oluşturdu. Yine Libya’da iç savaşı durduran askeri bir varlığı oldu. Somali’de Türkiye bir askeri varlık göstererek oranın istikrarına ve ticaretine katkı vermeye çalışıyor. Bu örnekleri ortaya koyduğumuzda şu görünüyor ki Türkiye sert gücünü ve yumuşak gücünü aynı anda kullanabilen bir ülke. Türk Hava Yolları, Yunus Emre Enstitüsü, Türk İş Birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı (YTB) gibi kuruluşlarıyla yumuşak gücünü de kullanıyor. Bu şekilde Türkiye ‘Akıllı Güç’ denilen bir konumu üretmeye çalışıyor” dedi. “PKK’yı bitirecek bir sürece girdik” İzleyicilerden gelen “Cumhurbaşkanı ile Savunma Bakanı Güler’in, yaz aylarında terörün biteceğine yönelik ifadelerini nasıl değerlendirebiliriz?” sorusunu cevaplayan Duran, “Türkiye 2016’dan sonra PKK’nın Suriye ve Irak’ta bir terör koridoru oluşturmasını engellemekle ilgili çok açık ve net bir proaktif politika izliyor. Bu politika akabinde Türkiye’de terör olaylarının ortadan kalktığı, terörün varlığının çok büyük ölçüde yok edildiği bir döneme geldik. Özellikle Irak ve Suriye’deki askeri varlığımız ve operasyonlarımızla bu süreci destekledik. Bu sadece bizim çabamızla olacak bir şey değil. Biz 10-12 kilometrelik bir derinliğe girdik. 30-40 kilometre daha girmemiz gerekecek ama bu da yetmiyor. Çünkü biz girdikçe terör örgütü geri çekilerek konumlanıyor. Bu konuyla ilgili hem Bağdat hem Erbil ile görüşmeler devam ediyor. Bu görüşmelerin sonucunda terör örgütünün ortadan kalkacağı bir düzlem oluşturulmak isteniyor. Terörün yanı sıra Türkiye ve Irak arasında kalkınma ve ekonomik odaklı iş birliklerinin de yürütüleceği bir döneme girdik” diye konuştu.
Van Van Gölü’ne dökülen Karasu Çayı eski günlerine kavuştu Van Gölü’ne dökülen Karasu Çayı, bu yıl yağışların bol olması nedeniyle eski günlerine döndü. Van Gölü’nü besleyen 102 derenin arasında bulunan Karasu Çayı, bu yıl yağışların bol olması nedeniyle eskisi gibi akmaya başladı. Birçok yabani kuşa ev sahipliği yapan çay, inci kefali göçünde önemli bir yere sahip. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan küresel ısınma sonucu kuruyan Karasu Çayı’nın bu yıl bol yağış almasıyla eski günlerine dönmesi uzmanları sevindirdi. Konuyla ilgili açıklama yapan an YYÜ Su ürünleri Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş, “Ülkemizde özellikle 2020 yılından sonra yağışların azalmasına bağlı olarak çok ciddi kuraklık yaşadıklarını söyledi. Bu noktada Van Gölü havzasının kırılgan bir yapıya sahip olduğunu ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Akkuş, “Van Gölü havzası kapalı bir havza. Dışarıdan hiçbir su girdisi yok. Son 4 yıldır yaz mevsimlerine geldiğimiz zamana kadar su debilerinde ciddi bir oranda üşüş yaşanıyordu. Bazı akarsular Van Gölü’ne ulaşmakta zorluk çekiyordu. Şuanda Karasu Sulak alanındayız. Bu havzasın suyla doluluğunu yıllardır hiç görmemiştik. Son kar yağışı ve yağmurla beraber akarsuyun taşması neticesinde tekrar burası suyla buluştu. Özellikle Karasu Çayı’nın debisinin düşük olması nedeniyle hemen etrafında birçok tarla oluştu. Fakat akarsu tekrardan taştı buraları geri aldı. Bizler akarsulara yakın yerlerde ne yaparsak yapalım akarsu bir gün kendisine ait olan yeri geri alacak. Şu anda bunu bariz bir şekilde görüyoruz. Akarsu yatakları suyla dolduğu zaman güzel. Hem balıklar için hem de etrafımızdaki birçok canlı için. Umut ediyoruz ki bu sene geçen yıllara göre suyun bolluğu bereketi devam eder" dedi.