EKONOMİ - 15 Kasım 2017 Çarşamba 10:45

Dr. Karabaşoğlu: “Yerli otomobil, yerli ve yenilenebilir enerji kaynağı ile çalışmalı”

A
A
A
Dr. Karabaşoğlu: “Yerli otomobil, yerli ve yenilenebilir enerji kaynağı ile çalışmalı”

ABD’nin Carnegie Mellon ve Çin’in Sun Yat-Sen Üniversitelerinin ortaklaşa kurduğu mühendislik enstitüsünde Akıllı Araçlar ve Enerji Sistemleri Laboratuvarı’nın kurucu yöneticiliğini üstlenen, dünyanın önde gelen otomobil ve pil şirketlerine danışmanlık yapan ve geçen Eylül ayında Türkiye’ye dönen Dr.

ABD’nin Carnegie Mellon ve Çin’in Sun Yat-Sen Üniversitelerinin ortaklaşa kurduğu mühendislik enstitüsünde Akıllı Araçlar ve Enerji Sistemleri Laboratuvarı’nın kurucu yöneticiliğini üstlenen, dünyanın önde gelen otomobil ve pil şirketlerine danışmanlık yapan ve geçen Eylül ayında Türkiye’ye dönen Dr. Orkun Karabaşoğlu, Türkiye’nin otomobilinin “Yerli ve yenilenebilir enerji kaynağı ile çalışan” bir teknolojiye sahip olması gerektiğini söyledi.


Türkiye’nin gündemine yerleşen yerli otomobil hakkında üretim için talip olan beş büyük şirket belli olduktan sonra üretilecek aracın nasıl bir teknolojiye sahip olacağı, yakıt türü ne olursa daha verimli ve rekabetçi olacağı gibi sorulara yanıt aranmaya başlandı. Genel görüş, yerli otomobilin benzinli değil, elektrikli ya da hibrit olması yönünde yoğunlaşırken, Yaşar Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Orkun Karabaşoğlu, yerli otomobilin “yerli ve yenilenebilir enerji kaynağı ile çalışan” bir teknolojiye sahip olması gerektiğini söyledi. Karabaşoğlu, “Elektrikli araçlar potansiyel olarak tamamen yerel ve yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilebilen ucuz elektrik enerjisiyle çalışabilir. Böylece, ulaşım maliyeti, çevre kirliliği ve yabancı ülkelere olan petrol bağımlılığı azaltılabilir. Bu nedenle, elektrikli araç üretme hedefi, ulaşım ve enerji sektörü için de çok önemli stratejik bir hamle” dedi.



"Gerekli alt yapıyı da eş zamanlı sağlamak şart"


Dünya otomotiv sektöründe yaşanan dönüşüme ve büyük markalar dahil özellikle elektrikli otomobil üretimi üzerine yoğunlaşıldığına dikkat çeken Dr. Orkun Karabaşoğlu, “Elektrikli araçlarda en büyük problem batarya teknolojisi. Çünkü şu anki teknoloji ile batarya araç maliyetinin yüzde 50’sini oluşturuyor. Batarya, aracın kullanımına ve zamana bağlı olarak yaşlanarak enerji kapasitesini kaybediyor ve araçtan ilk günkü menzili almak mümkün olmuyor. Elektrikli araçlara geçişte, ara basamak hibrit veya menzili artırılmış şarj edilebilen hibrit araçlar tercih edilebilir. Doğrudan elektrikli araç da üretilebilir, ancak bunu yaparken gerekli alt yapıyı da eş zamanlı sağlamak şart. Aksi takdirde, elektrikli araçlara halkın ilgisi düşük kalabilir” diyerek uyarılarda bulundu.



"Yaygın hızlı şarj istasyonları olmalı"


Elektrikli araçların pazarda başarılı olabilmesi için şehirlerde hızlı şarj istasyonu alt yapısına ihtiyaç olduğunu vurgulayan Orkun Karabaşoğlu, “Çünkü sürücülerin elektrikli araçlar konusundaki en büyük çekincesi menzili. Yaygın bir hızlı şarj istasyonu ağı bu açıdan hayati önemde. Diğer yandan da elektrikli araçların şarj gereksinimi, elektrik şebekesi için ekstra yük oluşturacaktır. Şebekenin bu ekstra yükü karşılayabilme kapasitesinin analiz edilmesi gerekir. Yani, sadece elektrikli araç hedefi koymak yeterli değil; şarj istasyonu ağı, yerli ve yenilebilir enerji kaynaklarının etkin kullanımı ve ayrıca elektrikli araçların akıllı elektrik şebekesine entegrasyonunu da eş zamanlı hedeflemek lazım” dedi.



Bazı elektrikli otomobillerde menzilin 500 kilometrenin üstüne çıktığını belirten Karabaşoğlu, “Hedeflenen menzil, Türkiye’deki sürücülerden toplanan verilerin analizine göre belirlenmeli. Gereksiz şekilde uzun menzilli bataryalar ekstra ağırlık ve maliyet getirir. Yerli otomobilin menzil sınıfına göre üretilmesi ve bu doğrultuda fiyatlandırılması daha doğru olacaktır” önerisinde bulundu.



Yerliliğin önemi


“Teknolojilerin geliştirilmesi, yazılım, tasarım ve mühendislik konularında kesinlikle kendi içimizde çalışmalar yapmalı ve yerliliğe önem vermeliyiz” diyen Orkun Karabaşoğlu, “Türkiye, otomobil konusunda katma değerin ve kar marjının yüksek olduğu alanlara yönelmeli. Batarya sisteminin beyni olan elektronik kontrol devrelerinin tasarımı ve yazılımı tamamen Türkiye tarafından yapılabilir. Ayrıca, yine elektrikli motoru tamamen Türkiye’de tasarlayıp üretebilecek tecrübeye sahip olduğumuzu düşünüyorum” dedi.


Araçta kullanılacak batarya hücrelerinin ilk aşamada Çin’den tedarik edilebileceğini ifade eden Karabaşoğlu, “Sonraki dönemde Türkiye’de Çin ile ortak bir batarya üretim tesisi kurulabilir. Çin’de yaşarken oradaki batarya şirketlerine danışmanlık verdim ve çeşitli projeler üzerinde çalıştım. İzlenimlerime göre; elektrikli araçlar ve batarya teknolojileri alanında başarıyı yakalayabileceğimiz girişimleri Türkiye’de de yapmak mümkün. Bu konuda, yenilikçi ve düşük maliyetli çözümler bulmak için sorumluluk üstlenen firmalar, üniversitelerimizdeki araştırmacılarla işbirliğine gidebilir” diye konuştu.



İnsansız araçlar


Kısa süre önce Hindistan’da internet bağlantılı araçlar üzerine bir start-up da kuran Karabaşoğlu, otonom araç geliştirmede en büyük zorluğun görüntü işleme ve yapay zeka algoritmaları olduğunun altını çizerek, “Mekanik aksamlar işin göreceli olarak kolay ve maliyeti düşük kısmı. Burada şöyle bir hamle yapılabilir; yerli otomobilde otonom araç için gerekli olan sensörler ve mekanik aksamlar ilk günden itibaren yer alabilir. İlerleyen zamanda, yazılım güncellemesi ile araç kısmen veya tamamen otonom hale getirilebilir. Tesla da bu stratejiyi uyguluyor. Gelecekte, Türkiye’nin aracının elektrikli, otonom ve internet bağlantılı olması, ulaşım alanındaki sorunların çözümü için harika bir platform sunacaktır. Araçlardan toplanacak verilerin analizi; ulaşım planlama, optimum rota belirleme, enerji yönetimi gibi konularda da büyük avantaj sağlayacaktır” dedi.


Ülkemizin yerli otomobildeki en büyük hedeflerinden birinin de ihracat olduğunu belirten Dr. Karabaşoğlu, “Yapılan hesaplara göre elektrikli otomobillerin pazar payı 2040’da yüzde 51’e ulaşacak. Bu nedenle, yerli otomobil vizyonu, üniversitedeki araştırmacılar ve öğrenciler için de heyecan verici. Bu alanda özel araştırma fonları oluşturularak endüstri ve üniversite işbirliğine önem verilmeli. Eminim ki yıllardır ülkemizin gündeminde olan ve milli hayalimiz olan bu proje, üniversitelerimizin yaptığı çalışmalarla desteklenerek gün geçtikçe geliştirilecek ve dünya markası haline gelecektir” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Tokat Tokat depreminde 5 bina yıkıldı, 15 bina da ağır hasar aldı Tokat’ta incelemelerde bulunan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Refik Tuzcuoğlu, "Şuana kadar alınan 500 ihbardan 50 yapı incelendi, 5 yıkık, 15 de ağır hasarlı yapı tespit edildi" dedi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Refik Tuzcuoğlu, Tokat’ta 5.6 büyüklüğündeki depremin merkez üssü olan Sulusaray ilçesinde incelemelerde bulundu. Tokat Valisi Numan Hatipoğlu, Bakan Tuzcuoğlu’na deprem hasarı hakkında bilgi verdi. İlçe hükümet konağı önünde gazetecilere açıklama yapan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Refik Tuzcuoğlu, "Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız olarak da Sayın Bakanımız Mehmet Özhaseki beyin hemen talimatlarıyla biz de kendi bakanlığımızın çalışmaları açısından her türlü önlemi, tedbiri ve gayreti ortaya koyduk. Arkadaşlarımızı çok hızlı bir şekilde bölgeye sevk ettik. Gerek çevre illerden buraya transfer ettiğimiz teknik arkadaşlarla, gerekse bakanlık merkezinden buraya yönlendirdiğimiz teknik ekiplerimize, hasar tespit ekiplerimizle birlikte gerek Yozgat ve Tokat’ta çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Şu anda 20 ekip 50 teknik personelle birlikte bu çalışmalarımız yürüyor, ihtiyaç halinde yine sayın valimizin, yine AFAD’ımızın koordinasyonunda teknik ekip sayılarımızı arttırabiliriz. Birkaç gün içerisinde de inşallah bu bölgedeki tüm hasar tespitlerini de tamamlamayı düşünüyoruz." dedi. "Ağır hasar 99 öncesi yapılan binalarda" Tuzcuoğlu yaptıkları incelemede depremde ağır hasar alan binaların 1999 yılı öncesi yapılan binalar olduğuna dikkat çekip, "Gerek Tokat’ta gerek Yozgat’ta baktığımız zaman ağırlıklı olarak hasar gören yapıların yine 1999 öncesi binalar olduğunu tespit ediyoruz. Bunlar çoğunluklu olarak 40-50 yıl öncesine ait kerpiç yapılar, yığma yapılar, mühendislik ve fen hizmetlerinden yoksun olan yapılmış olan binalar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla ülkemiz bir deprem bölgesidir. Gerek kuzeyden geçen fay hatları, gerek Doğu Anadolu ve güneyden geçen fay hatları, gerekse Ege ile Ege’deki fay hatlarını göz önüne aldığınız zaman ülkemizin tamamı çok önemli bir deprem bölgesi oluyor. Himalayalardan Alp’lere kadar uzanan bu hat içerisinde bizim ülkemiz depremsellik açısından, risk açısından beşinci ülke konumunda. Öyle olunca muhakkak suretle biz yapılarımızı sağlam, sıkı ve mühendislik hizmetleri çerçevesinde inşa etmek zorundayız. Depremden çok fazla bir şey olmayabilir. Ama yapılarımız eğer ona dayanaklı değilse o zaman maalesef istenmeyen tablolarla karşı karşıya kalıyoruz." dedi. "500 ihbar geldi, 5 bina yıkıldı, 15 bina ağır hasar aldı" Tuzcuoğlu, depremin ardından 500’e yakın ihbar alındığını ifade ederek şunları söyledi. "Değerli arkadaşlar Tokat ilimizde bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmalarda 500 ihbar aldık şu ana kadar. Bu ihbarların sayısı artabilir. Özellikle şu anda hemşehrilerimizin bir kısmı evlerine giremiyorlar. Bunlar giriş yapmaya başladıkları zaman muhtemeldir ki orada birtakım ihbarlar da alınacak. Bu ihbarların sayısı artabilecek. Ve biz de yapılan her türlü ihbara teknik ekiplerimizle beraber hemen gidip yerinde inceleme, araştırma ve neticelerimizi ortaya koyacağız. Şu ana incelenen 50 yapıdan 5 tanesi yıkık görünüyor. Yine 15 tane ağır hasarlı yapı görünüyor. Az önce de bahsetmiş olduğum gibi bunların büyük çoğunluğu yine kerpiç işte yığma yapılar. Mühendislik hizmetinden yoksula yapılmış olan yapılar. Diğerlerini de yine en kısa sürede tamamlamış olacağız. Kamu binalarımızla alakalı bir hasar görünmüyor. Bu sevindirici bir şey. Aslında depremle alakalı bizi en çok teselli bulduran konu bir can olamaması" .
Erzincan Erzincan’da girişimci kadınları güçlendiren eğitimler başladı Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin 2023-2024 eğitim-öğretim yılında Topluma Hizmet Uygulaması Dersi kapsamında önemli bir proje hayata geçirildi. Erzincan Ticaret ve Sanayi Odası Kadın Girişimciler Kurulu işbirliği ile gerçekleştirilen ’Güçlü Kadın, Güçlü Toplum’ projesi çerçevesinde ’Sosyal Medya Kullanımı’ eğitimleri başladı. Eğitimler, Arş. Gör. Dr. Hamza Fatih Sapanca ve Dr. Öğr. Üyesi Çağdaş Erbaş tarafından yürütülmekte olup, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü’nden akademisyenler tarafından desteklenmektedir. Moderatörlüğünü ise öğrenciler Hasan Yılmaz ve Zilan Yegin’in üstlendiği eğitimler, her cuma Erzincan Ticaret ve Sanayi Odası Seminer Salonu’nda gerçekleşecek. Erzincan Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Rüveyda Tanoğlu, “Topluma Hizmet Uygulaması Dersi Kapsamında Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi ve Erzincan Ticaret ve Sanayi Odası Kadın Girişimciler Kurulu işbirliği ile gerçekleştirilen eğitimlere Erzincan’daki bütün kadınları davet ediyorum” dedi. Her cuma saat 9:00 ile 11:00 düzenlenecek eğitimlerde, girişimci kadınlara iletişimin çeşitli basamakları, yapay zeka ve sosyal medyanın etkin kullanımı konusunda bilgilendirme yapılarak, dijital platformlarda etkili iletişim ve pazarlama stratejileri eğitimi verilmeye devam edecek.
Çorum Nesli tükenmekte olan toy kuşlarına yönelik envanter ve izleme çalışması Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar 11. Bölge Müdürlüğü ekipleri tarafından “Toy Kuşu Eylem” planı çerçevesinde Çorum’da izleme ve envanter çalışması yapıldı. Çorum’da, 2019 yılında Doğa Koruma ve Milli Parklar 11. Bölge Müdürlüğü’ne bağlı Çorum İl Şube Müdürlüğü sınırları içerisinde gerçekleştirilen arazi inceleme çalışmalarında dünyanın uçabilen en ağır (5,6-18 kilogram) kuşlarından biri olan toy kuşu gözlemlenmişti. Toy kuşu, Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) listesine göre soyu tükenme tehlikesi büyük olan (VU) olan kuşlar listesinde yer alıyor. Tüm dünyada sayılarının sadece 44 bin ile 57 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. 2004 yılında Türkiye’de toy popülasyonunun 764-bin 250 birey arasında olduğu tahmin ediliyorken 2016 yılında gerçekleştirilen envanter çalışmalarında 504 birey tespit edilmişti. Bu zamana kadar habitat kaybı, tarım arazilerinin açılması ve avlanma gibi çeşitli nedenlerle sayıları azalan toy kuşları bütün dünyada yok olma sınırına yaklaştı. Doğa Koruma ve Milli Parklar 11. Bölge Müdürlüğü tarafından envanter ve izleme çalışmalarına ilişkin yapılan açıklamada, “Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğümüzce Toy Kuşu (Otis tarda)’na yönelik olarak hazırlanan ve uygulamaya konulan ’Toy Tür Eylem Planı’ çerçevesinde tanımlanan faaliyetlerin uygulanması her yıl yapılıyor. Eylem planı çerçevesinde, Çorum ilinde envanter ve izleme çalışması Bölge Müdürlüğümüz Avcılık ve Yaban Hayatı Şube Müdürlüğü elemanlarının katılımı ile tarihinde gerçekleştirildi. Ülkemizde 100-500 arasında birey kaldığı tahmin edilmekte olup eylem planı kapsamında envanter ve izleme çalışmaları eş tutma, üreme, kuluçka, yavru büyütme dönemi olarak yıllar itibari ile devam edecektir” ifadelerine yer verildi.