- 12 Haziran 2018 Salı 14:22

İzmir’e teknoloji üssü geliyor

A
A
A
İzmir’e teknoloji üssü geliyor

İzmir’de kurulacak İzmir Teknoloji Üssü projesinin imza töreni, Başbakan Binali Yıldırım ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü katılımı ile yapıldı.

İzmir’de kurulacak İzmir Teknoloji Üssü projesinin imza töreni, Başbakan Binali Yıldırım ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü katılımı ile yapıldı. 9,5 milyon metrekare arazi üzerinde kurulacak üste, toplamda farklı ölçeklerde 800 şirketin faaliyet göstermesi ve 10 yılda 1,4 milyar lira yatırım gerçekleştirilmesi beklenirken, üssün uzun vadede 40 binden fazla istihdam sağlanmasını ve 15-20 milyar lira gayri safi yurt içi hasıla oluşturulması planlanıyor.


Başbakan Binali Yıldırım’ın 2011 yılında İzmir için 35 projesinde yer alan İzmir Teknoloji Üssü projesinin imza töreni, Başbakan Binali Yıldırım ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü katılımı ile yapıldı. İzmir Urla’da kurulacak İzmir Teknoloji Üssü’nün protokolü Başbakan Binali Yıldırım, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, Türk Patent ve Marka Kurumu Başkanı Habip Asan, TUBİTAK Başkanı Hasan Mandal ve İzmit Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Güden arasında imzalandı.


İzmir teknoloji üssü projesinin, 2011 seçimleri öncesinde İzmir için 35 proje içerisinde yer alan bir faaliyet olduğunu hatırlatan Başbakan Yıldırım, "O gün Urla’da İzmir İleri teknoloji Enstitüsü’nü ziyarette, yapılan Teknopark İzmir’i görünce buranın bir teknoloji üssü olması gerektiğine karar verdim ve bunu İzmirlilere bir vaat olarak ifade ettim. Geçen sürede Teknopark İzmir, yaptığımız teşviklerle gelişti. İzmir Teknoloji Üssü’nün alt yapısı hazır hale geldi. Bu sefer yaptığımız da İzmir Tek Üssü şirketini kuruyoruz. Daha büyük ölçekle, araştırma geliştirme, yenilikçilik konusunda büyük tarihi bir adım atıyoruz. Bilişim için teknoloji ve AR-GE faaliyetleri için İzmir bulunmaz bir şehir. Bu projenin hayata geçmesi için bugün bir adım atılıyor olmasını büyük mutlulukla ifade etmek isterim" ifadelerini kullandı.



Milli gelire 10 yılda 15 milyar dolar katkı


İzmir Teknoloji Üssü’nde uzun vadede 1 milyon metrekare üzerinde kapalı alan olacağını, burada küresel ve yerli firmaların araştırma geliştirme ve teknoloji geliştirme faaliyetlerini yapacağını dile getiren Başbakan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Bu projeyi başarılı kılacak en önemli aracımız İYTE’nin olması. Burada akademik çalışma yapan, doktora ve yüksek lisans yapan öğrencilerin olması, bu projenin geleceği için en önemli avantaj. Bu avantajı da katma değere ve ülkemizin gelecek hedeflerine en güzel şekilde dönüştürmüş olacağız. Yerli ve küresel yatırımcılar şirket kurabilecek, AR-GE ve yenilikçilik desteklerinden yararlanacaklar. Fikri mülkiyet haklarını geliştirebilecekler. İzmir Teknoloji Üssü’nün 10 yıllık bir zaman diliminde 800 şirkete çıkmasını hedefliyoruz. Aynı şekilde uzun vadede 40 bin genç beyine, akıl teri üreten araştırmacılarımıza iş imkanı sağlayacağız. Bu Türkiye için çok önemli bir şey. Her şey yolunda giderse 10 yılda 15 milyar dolar civarında milli gelire katkı sağlanacak. Üssün ne kadar hayati öneme sahip bir yatırım olduğunu tahmin edebiliriz. Bu projenin İzmir’in gelecek yılları için lokomotif bir proje olarak görüyorum.”



"Türkiye’nin güçlü olması lazım"


İleri teknoloji projelerinin durup dururken ortaya çıkmadığını kaydeden Başbakan Yıldırım, bu adımların Türkiye’nin son 16 yılda gelişen vizyonunun bir sonucu olduğunu söyledi. Başbakan Yıldırım, şöyle konuştu:


"Her anlamda olduğu gibi teknolojide de önemli atılımlar içerisindeyiz. Türkiye genç bir nüfusa sahip. Kalkınması, dinamik şekilde devam eden bir ülke. Türkiye’nin gelişen dünyada hak ettiği yeri alması lazım. Bölgedeki sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi için güçlü olması lazım. En büyük zenginliğimiz insanlık. İnsan kaynağımız sayesinde biz gelişmiş ülkeler arasındaki farkı 10-15 senede kapatabiliriz. Türkiye, Avrupa Birliği arasındaki kişi başı milli gelir farkını yüzde 30’dan yüzde 65’e taşıdı. Yani yüzde 34 artırdı. Amerika’yla aramızdaki farkı yüzde 25 kapattık. Bu tek merkezileri de aynı şeyi sağlayacak. Burada katma değerli ürünler geliştirilecek.”



“Tank, top, füze güçlü olmak için yetmiyor”


Bilginin, dünyada en büyük çağını yaşadığını dile getiren Başbakan Yıldırım, "Tank, top, füze güçlü olmak için yetmiyor. Bilgiye sahipseniz, bilgiyi üretip katma değere dönüştürebiliyorsanız o zaman güçlüsünüz. 15 yıldır yaptığımız düzenlemelerle tam zamanlı AR-GE çalışan sayısını 29 binden 137 bine çıkardık. Aynı dönemde 6 bin olan özel sektörde tam zamanlı çalışan sayısını 72 bine çıkardık" dedi.



"Türkiye’nin gelecek vizyonun öncülük edecek bir proje”


2003’te beş tane teknopark varken, 77 teknoparkımız olduğunu kaydeden Başbakan Yıldırım, "Teknoparklardaki toplam hasılat 82 milyar liraya ulaştı. İhracat 3,5 milyon dolara ulaştı. Bunları yeterli görmüyoruz. Bunlar ufak rakamlar ama bir yerden başlamak lazım. 2008 de başlattığımız AR-GE ve Tasarım Merkezi sayısı 10 yılda bin 100’ün üzerine çıktı. Bu sürede 50 binden fazla nitelikli AR-GE ve Tasarım Merkezi çalışanı bu bölgelerde istihdam edildi. İzmir Teknoloji Üssü, Türkiye’nin gelecek vizyonun öncülük edecek bir projedir. Hem başarısını kısa sürede ortaya koyacak hem de yeni adımların atılması için önemli bir vesile olacaktır" diye konuştu.



9,5 milyon metrekare arazi üzerinde


İzmir Teknoloji Üssü projesinin, İzmir’in potansiyelini, gücünü ve imkanlarını bütünleştiren, dev bir proje olduğunu vurgulayan Bakan Özlü de, "Biz bu büyük projeyle İzmir’in sahip olduğu sanayi ve teknoloji potansiyelini, bütün unsurlarıyla birlikte harekete geçiriyoruz. İzmir Teknoloji Üssü; ülkemizin teknoloji geliştirme kapasitesinin artırılmasına hizmet edecektir. Dünyada parmakla gösterileceğine inandığımız projemiz, Türk bilim ve teknoloji dünyasına da kaldıraç vazifesi görecektir. İzmir Teknoloji Üssü’nü planlarken; tüm paydaşların görüşlerini ve önerilerini aldık. İzmir Teknoloji Üssü’ne ilişkin çalışmalarımız, bir yıldan fazla bir süre önce başladı. Bu kapsamda; aralarında muhtemel yatırımcılar, üniversiteler, teknoloji geliştirme bölgeleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla istişarelerde bulunduk. Üssü, Urla’da yaklaşık 9,5 milyon metrekare arazi üzerinde inşa edeceğiz. İzmir Teknoloji Üssü; uçtan uca her şeyin yer aldığı bir ekosistem olacak. Bu ekosistemde global büyük yatırımcılar, lider Türk şirketleri, büyük ve orta ölçekli firmalarımız, laboratuvarlar, prototip atölyeleri ve sosyal donatılar yer alacak. İzmir Teknoloji Üssümüz sadece ulusal değil, aynı zamanda uluslararası bir cazibe merkezi olacak" ifadelerini kullandı.



10 yılda 1,4 milyar lira yatırım


İzmir Teknoloji Üssü’nde; toplamda farklı ölçeklerde 800 şirketin faaliyet göstermesini, uzun vadede doğrudan ve dolaylı etkileriyle beraber 40 binden fazla istihdam sağlanmasını, 15-20 milyar lira gayri safi yurt içi hasıla oluşturulmasını planladıklarını kaydeden Bakan Özlü, sözlerini şöyle tamamladı:


"İzmir Teknoloji Üssü’nün kurulumu için, bir kısmı kamu-özel-işbirliği modeliyle olmak üzere, 10 yılda 1,4 milyar lira yatırım gerçekleştireceğiz. Şirketlerin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde, hızlı bir teşvik ve destek sistemi sunacak olan, İzmir Teknoloji Üssü Teşvik ve Destek Ofisini kuracağız. Girişimcilerimizin yeterli finansmana erişebilmeleri için, bünyesinde girişim sermayesi fonlarını barındıran özel bir finansman şirketi kuracağız. Bu projeyi, Türk Patent ve Marka Kurumu, TÜBİTAK ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ortaklığı ile gerçekleştiriyoruz. Ancak şunu memnuniyetle ifade etmek isterim ki bu büyük projenin ortağı tüm Türkiye’dir, Tüm İzmir’dir, tüm bilim ve teknoloji şirketlerimizdir.”


Konuşmaların ardından, protokol tarafından İzmir Teknoloji Üssü projesi için imzalar atıldı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gümüşhane Gümüşhane’de son 10 günde kene vakalarında artış yaşanıyor Gümüşhane’de ilkbaharın gelmesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Hastalığı vakalarında artış başladı. Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Furkan Kurt, Gümüşhane’nin de içinde bulunduğu Kelkit Vadisinin en riskli bölge olduğunu belirterek son 10 günde vaka artışları yaşandığını söyledi. Türkiye’de ilkbahar mevsiminin etkisini göstermesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Hastalığı vakaları görülmeye başladı. Yılın ilk vakasının görüldüğü Gümüşhane’de ise vakalar artmaya devam ediyor. Son olarak kentte A.S. ve H.S. isimli karı koca da KKKA hastalığı teşhisiyle tedavi altına alındı. Son günlerdeki vaka artışları ile ilgili açıklamalarda bulunan Gümüşhane Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Furkan Kurt, Gümüşhane’nin de içinde yer aldığı Kelkit Vadisinin en riskli bölge olduğunu belirterek bu bölgede yaşayan insanların daha dikkatli olmaları gerektiği uyarısında bulundu. “Şu anda 3 hastaya kesin tanı koyduk” İlkbaharın gelmesiyle birlikte son 10 günde vakalarda büyük artış olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Kurt, “Hastanemize çok fazla kene sonrası başvuru olmakta ama şu ana kadar tanısını koyduğumuz 3 tane vakamız oldu. 1 tane hastamız tedavisini olup taburcu edildi, 1 hastamız hala yatıyor, 1 hastamızı da Trabzon’a sevk ettik ve durumunun iyi olduğunu öğrendik. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı keneler yoluyla bulaşmakta ve bu keneler daha çok Kelkit vadisi yani Kelkit Çayı’nın aktığı 256 kilometrelik bir hat üzerinde yoğun. Bu hat üzerinde Tokat, Sivas, Erzincan, Giresun ve Gümüşhane bulunuyor. Kenelerin aktifleştiği dönemler ilkbahar ve yaz ayları olduğu için son 10 gündür vakalarda resmen patlama var. Çok fazla başvuru oluyor hastanemize ama şu an 3 tane hastaya kesin tanı koyduk. Hastalar genellikle ateş, baş, kas ve eklem ağrısı şikâyetleri yani sanki bir üst solunum yolu enfeksiyonu gibi bulantı, kusma ve ishal şikâyetleriyle başvuruyorlar. Hastalar daha geç başvurursa bu şikâyetler kanamalarla seyredip, hastalar kaybedilebiliyor” dedi. “Gümüşhane en riskli noktalardan birisi, vatandaşlar daha çok dikkat etmeli” KKKA hastalığının kanıtlanmış bir tedavisi olmadığının altını çizen Dr. Kurt, “Bu hastalığın kanıtlanmış bir tedavisi yok. Biz destek tedavileri yapıyoruz. En önemli yol ise korunma yöntemleri. Bölgemiz de bu noktada yoğun olduğu için vatandaşların bilinçli olması gerekiyor. Riskli bölgelerde vatandaşlarımızın pantolon paçalarını çoraplarının içine koymalılar, açık renkli giyişiler giymeleri gerekiyor keneyi fark edebilmek için. Bu riskli yerlerden ayrılma durumunda hem kendilerini hem de çocuklarını kene var mı diye kontrol etmeleri gerekiyor. Kene ile karşılaşma durumunda ise eğer sağlık kuruluşuna başvurma zaman alacaksa bunun çıkarılması lazım. Çıplak elle dokunmamak kaydıyla, bir bez, bir eldiven, naylon bir poşetle kenenin vücuda tutunduğu en yakın yerden tutulup çıkarılması lazım. Kene çıkarıldıktan sonra da 10 gün boyunca hastalık belirtilerini takip ederek bunun gerçekleşmesi durumunda en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması gerekiyor. Kenenin üzerinde sigara söndürmek, kolonya dökmek, deterjan dökmek, yakmak kenenin kusup taşıdığı mikrobu daha fazla boşaltmasını sağlayacağından yapılmaması gereken şeyler. Keneyi hafife almadan tedbirli olmamız gerekiyor. Gümüşhane bu hastalık için en riskli bölgelerden birisi olduğu için burada yaşayan vatandaşların ilkbahar ve yaz mevsimlerinde çok dikkatli olması gerekiyor” diye konuştu.
Niğde ’Yılın Doktoru’ Mustafa Doğan Niğde’de Başhekim Oldu Niğde Ömer Halisdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Dr. Öğretim Üyesi Yakup Çetinkaya’nın görevden ayrılması ile başhekimlik görevine Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Doğan getirildi. Niğde’de ’yılın hekimi’ olarak seçilen Dr. Mustafa Doğan, 11 ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında Osmaniye merkez, Kırıkhan, İskenderun ve Hatay merkezde fedakârca yürüttüğü çalışmalardan dolayı yılın doktoru seçilmişti. Doğan, yine deprem döneminde Hatay Adli Tıp Grup Başkanlığı ve önceki dönemde 5 yıl süre ile Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde başhekim yardımcılığı görevlerini üstlenmişti. 3 yıldır Niğde Ömer Halisdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği görevini yapan Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Yakup Çetinkaya veda açıklaması yayınladı. Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Yakup Çetinkaya yaptığı veda açıklamasında, "Yer ve görev fark etmeksizin, devletime ve milletime hizmetin en iyisini sunmak için aralıksız çalışmaya devam edeceğim" dedi. Çetinkaya; "Yaklaşık 3 yıldır büyük bir onur ve gurur ile sürdürmüş olduğum Niğde Eğitim ve Araştırma Hastanesi başhekimlik görevimden görev süremin bitmesi nedeniyle ayrılmış bulunmaktayım. Bu süreçte herkes için en iyi hizmeti sunmak ve Niğde’mize on yıllarca hizmet edecek olan yeni hastanemizin inşasına katkı sunmak için tüm gücümüz ile çalıştık. Sağlık Bakanlığımız, birlikte çalışmaktan büyük onur ve gurur duyduğum Valilerimiz Cahit Çelik ve Mustafa Koç, milletvekillerimize, Belediye Başkanımız Emrah Özdemir, İl Sağlık Müdürümüz Dr. Koray Okur, mesai gözetmeksizin çalışan tüm hastane personelimize, başhekim yardımcılarıma, başarılı çalışma ekibime ve tüm Niğde halkına teşekkür eder, saygılarımı sunarım. Bana hep destek olan büyüklerime, dostlarıma ve birlikte çalıştığım tüm mesai arkadaşlarıma teşekkür ederim. Yer ve görev fark etmeksizin, Devletime ve milletime hizmetin en iyisini sunmak için azim, heyecan ve gayretle aralıksız çalışmaya devam edeceğim. Dualarınızı beklerim" ifadelerini kullandı.
Trabzon Hava değişimleri nedeniyle grip vakaları arttı, servisler doldu Trabzon’da havaların son günlerde bir sıcak bir serin seyretmesi ile birlikte gribal enfeksiyonların artış gösterdiği ve geçtiğimiz yıl Eylül ayından beri aktif olan grip salgının sürdüğü belirtildi. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, “Influenza salgını bir türlü bitmedi; Eylül ayında başlayan salgın halen devam etmekte” dedi. Bugünlerde havaların değişkenlik göstermesi ile enfeksiyonların da arttırdığını kaydeden Yılmaz, “Hava değişimleri zamanı enfeksiyonların en yoğun olduğu zamanlardır. Şu anda hava değişimi zamanı olduğu için enfeksiyon hastalıkları servisinde yer bulamıyoruz. Bu değişim ile birlikte her türlü enfeksiyon karşımıza çıkıyor. Influenza salgını bir türlü bitmedi; Eylül ayında başlayan salgın halen devam etmekte. Yazın inşallah olmayacağını düşünüyoruz. Koronavirüs kışın da vardı ancak Influenza’nın altında kaldı. Influenza daha ön planda karşımıza çıktı. Koronavirüs’ü yine göreceğiz ancak daha az karşılaşacağız diye düşünüyorum. Hijyen kurallarına uyulması gerekiyor, hasta olan kişi ile temasta bulunmamak gerekiyor, hasta olan kişinin maske kullanması gerekiyor. Artık dünya çok küçüldü seyahatlerin kolaylaşması ile birlikte. Hemen her yerde insan olabiliyor. Türkiye’den Çin’e giden de var, Çin’den Türkiye’ye gelenler de. Virüs çok kolaylıkla yayılabiliyor. Dünya genelinde değişik virüsler ile karşı karşıya kalınabiliyor ama toplum içinde belli bir bağışıklık oluştuğu için önceki kadar yayılmıyor, yayılanlar da o seviyede azalıyor ve kayboluyor” diye konuştu.
Bitlis Bölgenin ilk kapalı yöntemle tüp açma operasyonu Tatvan’da gerçekleştirildi Bitlis’in Tatvan ilçesinde Kadın Doğum Uzmanı Op. Dr. Mediha Kübra Ceylan tarafından bölgede ilk olan kapalı yöntemle tüp açma operasyonu gerçekleştirildi. Tatvan Devlet Hastanesinde kadın doğum uzmanı olarak görev yapan Op. Dr. Mediha Kübra Ceylan, hastane ve bölgede ilk olan bir operasyonu gerçekleştirdi. Özel hastanelerde yüksek maliyetlerle yapılan kapalı yöntemle tüp açma operasyonunu Tatvan Devlet Hastanesinde gerçekleştiren Op. Dr. Ceylan, büyük bir başarıya imza attı. Yaklaşık bir yıldır takipli hastası olan 34 yaşındaki 3 çocuk annesi H.E.’nin doğal yollarla yeniden gebe kalması için hastayla birlikte operasyon kararı alan Op. Dr. Mediha Kübra Ceylan, devlet hastanelerinde nadir gerçekleştirilebilen bir yöntemle önemli bir operasyon gerçekleştirdi. Daha öncesinde tüpleri bağlanan hastasına kapalı yöntemle tüp açma operasyonu gerçekleştiren Ceylan, hastasının yeniden doğal yollarla gebe kalmasına imkan sağlamış oldu. Gerçekleştirilen operasyon sonrası hastasını serviste ziyaret eden Op. Dr. Mediha Kübra Ceylan, yapılan operasyon ve süreçle ilgili hastasını bilgilendirdi. Yapılan operasyon ve operasyonun önemiyle ilgili bilgi veren Op. Dr. Mediha Kübra Ceylan, bölgenin kapalı yöntemle yapılan ilk tüp açma operasyonunu başarılı şekilde gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadığını ifade etti. Yapılan başarılı operasyon sayesinde son doğurduğu bebeğini kaybeden annenin yeniden doğal yollarla gebe kalabileceğini anlatan Ceylan, “Hastamız bize daha önce geçirmiş olduğu sezaryen sırasında tüplerinin bağlanması sonucu doğal yollarla çocuğu olmayacağı için başvurdu. Son doğurduğu bebeği maalesef hayatını kaybetmişti. Bebeğini kaybetmesi üzerine tekrar çocuk istemiyle bize başvurdu. Önceki sezaryenının üzerinden iki yıl geçmesi gerektiğini daha öncesinde iletmiştik. Bu hastamız benim bir yıldır kontrollerine gelen takipli hastamdı. Ardından da son sezaryenının üzerinden iki yıllık süre geçince birlikte tüpleri açma operasyonu yapmaya karar verdik. Hastamızın tüp bebek seçeneği yok muydu? Elbette vardı. Tüp bebekle de gebe kalabilirdi. Biliyorsunuz ki yardımcı üreme teknikleriyle gebe kalmak, gebeliğe bağlı bütün hastalık risklerini arttırmaktadır. Bizim yapmış olduğumuz ameliyatta da elbette riskler vardı. Çok şükür sorunsuz ve başarılı şekilde yaptık. Biz hastamıza kapalı yöntem ile tüp açma operasyonu gerçekleştirdik. Operasyon sonrası 48 saatlik sürecin ardından hastamızı taburcu edeceğiz. Altı hafta sonra belli kontrollerini yapacağız. Hastamızı bu bir yıllık süreçte de takibe devam edeceğiz. Yine iletişim halinde olacağız kendisiyle. Yapmış olduğumuz operasyon ile hastamızın fizyolojik olarak gebe kalması için tüplerini açtık. Yani tüp bebek ihtiyacını ortadan kaldırdık” dedi. “Kapalı yöntemde cerrahi riskler azalıyor, iyileşme süreci hızlanıyor” Kaplı yöntemle yapılan tüp açma operasyonunun açık ameliyatlara nazaran daha üst bir cerrahi beceri ve tecrübe gerektirdiğini kaydeden Ceylan, şöyle konuştu: “Bu ameliyat bölgede açık yöntemle çok sık yapılabilen bir ameliyat. Ancak biz bunu daha üst bir cerrahi beceri gerektiren kapalı yöntem ile gerçekleştirdik. Bu operasyonu yapmak için sadece yeterli imkan olması yetmiyor aynı zamanda cerrahi beceri de gerekiyor. Nerdeyse mikro cerrahi kabul edilebilecek bir ameliyat ve bu ameliyat cerrahi el becerisi ve tecrübe gerektiriyor. Çünkü kapalı olarak yaptığımızda orta çaplı bir damar büyüklüğünde kesilmiş bir organı yerinden tekrar açıp uç uca dikmemiz anlamına geliyor. Kapalı yöntemin önemine gelecek olursak, tabi ki açık cerrahiye göre karnın bütün kaslarını kesmemize gerek kalmıyor. Sadece küçük üç tane delikle bu ameliyatı yapabiliyoruz. Bu yöntemde hastaların operasyon sonrası iyileşme süreci çok daha hızlı oluyor. Çünkü herhangi bir kesik olmuyor, ağrıya neden olabilecek bir durum olmuyor. Bizim hastamız da ameliyattan 6 saat sonra ayağa kalktı ve yürüdü. Günümüzde artık en az kesi ile ameliyatları yapmaya çalışıyoruz. Bu hastamız için de fizyolojik olarak gebe kalması için tüplerini açtık. Yani tüp bebek ihtiyacını ortadan kaldırdık. Ameliyatı kapalı yöntem ile yapıp kesi olayını ortadan kaldırdık, ağrı ve cerrahi risklerini azalttık, cerrahi süresini azalttık. Bu imkanı bize verdiği için hastamıza ve devletimize teşekkür ediyoruz. Ayrıca, bu beceriyi kazanmamda emeği geçen İstanbul’dan Onkolog Alpaslan Kaban Hocam başta olmak üzere tüm hocalarıma teşekkür etmek istiyorum.” “Tüplerin bağlanması yumurtalık kanseri riskini azaltıyor” Tüplerin bağlanmasının yumurtalık kanseri riskini azalttığının kanıtlanmış bir durum olduğuna işaret eden Ceylan, “Normalde tüplerin bağlanmasını, tüplerin bağlanmasıyla korunmayı çok faydalı görüyorum. Sezaryenler sırasında ya da sezaryenlerden sonra ailelerini tamamlamış çiftler tarafımıza başvurarak tüplerini bağlatarak korunmayı talep ediyorlar. Bu en konforlu olanı ve üstelik çok kolay bir ameliyat. Tüpleri bağlamak neden faydalı diye soracak olursak; tüpleri bağlamanın kanıtlanmış bir şekilde yumurtalık kanseri riskini azalttığı bir gerçek var. O yüzden eğer kadınlarımız artık çocuk sahibi olmak istemiyor ve doğal yollarla korunmak zor geliyorsa tüplerini bağlatmayı tavsiye ediyoruz” diye konuştu.