SAĞLIK - 18 Nisan 2023 Salı 11:15

İstanbul İl Sağlık Müdürü’nden kan bağışı çağrısı: 'Lütfen kanlarını bağışlasınlar'

A
A
A
İstanbul İl Sağlık Müdürü’nden kan bağışı çağrısı: 'Lütfen kanlarını bağışlasınlar'

İstanbul’da sağlık üslerinin depreme dayanıklı hale getirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin bilgi veren İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, kan bağışı çağrısında da bulundu.

Kahramanmaraş merkezli depremler büyük yıkıma neden olurken yapıların depreme dayanıklılığı konusu da yeniden gündeme geldi. Binlerce vatandaşın yaralandığı 50 binin üzerindeki kişinin hayatını kaybettiği depremler sonrası sağlık hizmetinin depreme dayanıklı yapılarda verilmesi amacıyla riskli olduğu belirtilen hastanelerde de tahliye ve yenileme çalışmaları başladı. İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu da megakentte depreme dayanıklı hastaneler ve hizmete sunulması planlanan sağlık üsleri hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Memişoğlu, geçtiğimiz günlerde Türk Kızılayın ulusal kan stoklarının asgari seviyenin altına düşmesi dolayısıyla bulunduğu kan bağışı çağrısına yönelik de konuştu. Kızılay’ın çağrısının ardından yapılan açıklamada; bağış oranlarında yükseliş olduğu ancak kan bağışında dönemsel düşüşlerin önüne geçilmesi için düzenli ve sürekliliğin sağlanmasının büyük önem taşıdığı vurgulandı. Prof. Dr. Memişoğlu da sağlığı el veren tüm vatandaşları kan bağışına davet etti.

“Hastanelerimizin yüzde 70-80’ini yenilemiş durumdayız”

İstanbul’da sağlık sistemlerinde sürdürülen depreme hazırlık çalışmalarıyla ilgili konuşan İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, “Baktığınız zaman İstanbul’da zaten birçok yatırım yapıldı, hastanelerimizin yüzde 70-80’ini yenilemiş durumdayız. Bu hastanelerin birçoğu izolatörlü ve 2007’den sonra yapılmışlar. Sağlıkta hizmet anlamında çok hazır vaziyetteyiz, bunun toplumda bilinmesini istiyorum. Her bir vatandaşımızın da bu deprem bilincine ulaşması ve herkesin birbirine yardım etmesi lazım. Özellikle ilk 8 ve 48 saat dediğimiz önemli zaman dilimlerinde herkesin, sağlıkçılara da bunu öğretmeye çalışıyoruz. Otomatik hareket etmesi lazım, ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini en azından öğretmemiz ve bunu pratiklerle geliştirmemiz gerekir. Toplumda da bunun beklentisi içindeyiz, sağlıkçılarımıza da bunu ezberletiyoruz. Ailemizle ilgili bir düşüncemiz varsa onların bile hastane yakınlarında toplanma alanlarını oluşturup ilk 8 saatte nasıl hareket etmemiz gerektiğini öğretiyoruz. Sadece fiziki yapılar yetmez, toplumların ve bizlerin de düşünce yapılarını ona göre uydurmamız gerekiyor” şeklinde konuştu.

“Açılışa hazırlanan hastanelerimiz var, 80 aile sağlığı merkezimizi de yeniledik”

İstanbul’da sağlık alt yapısının önemli bir noktaya geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, açılması planlanan hastanelere yönelik bilgi vererek sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnşaatı devam eden Bağcılar’da 300 yataklı Bağcılar Eğitim ve Araştırma ile yan yana bir Çocuk ve Kadın Hastalıkları Hastanemiz var, inşallah birkaç ay içerisinde açmış olacağız. Esenyurt çok yoğun bir yer, orada da inşaatı devam eden hastanemiz var. Fizik Tedavi Hastanesi ve Seyrantepe’yi son 6 ayda devreye aldık. Haydarpaşa Siyami Ersek’te bir kampüs, Sancaktepe’de şehir hastanesi planlamamız var. Bunlar ihale aşamalarına gelmiş durumdalar, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kampüsü’nde bin yataklı bir hastane planlamamız ve çalışmalarımız var. Süreyyapaşa, Kartal Koşuyolu gibi hastanelerimiz var, Silivri, Eyüp’ün özellikle Göktürk tarafında bir hastane planlamamız dahilinde çalışmalarımız sürüyor. Tabi ki Okmeydanı, Kartal ve Göztepe’deki hastanelerimizin de ilave bloklarını yapma çalışmalarımız devam ediyor. Sadece hastane değil, birinci basamak dediğimiz aile sağlığı merkezlerimizi de yenilemek zorundayız, yaklaşık 80 tane yeniledik. Her türlü depremle ilgili çelik konstrüksiyon ve hafif çelikten binalar, bunların da sayılarını gittikçe artırmaya başladık. Aile sağlık merkezlerimizi de yenileceğiz, birçoğunu yenilemememize rağmen daha yenilemememiz gereken de var. Özel sektörde de hastanelerle ilgili de baktığınız zaman Türkiye, sağlık anlamında dünyanın sağlık üssü olmuş durumda. Biz sağlıkta hizmet anlamında önderliğimizi ispatlamış iyiliğimizi, doğruluğumuzu en iyisini yaptığımızı göstermiş durumdayız hem Covid de hem depremde de bunu yaşadık”

İstanbul İl Sağlık Müdürü’nden kan bağışı çağrısı: 'Lütfen kanlarını bağışlasınlar'

“İstanbul’da kurulacak 25 sahra hastanesinin yerleri tespit edilmiş durumda”

Beklenen büyük İstanbul depremi sonrası sağlık hizmetinin aksamaması için oluşturulacak sahra hastanelerinin planlarının yapıldığını ifade eden Prof. Dr. Memişoğlu, toplumsal olarak depreme hazırlık çalışmalarının önemine vurgu yaptı. Memişoğlu, “İstanbul’da yerleri tespit edilmiş durumda, 25 tane sahra hastanesi kurma yerimiz var. Allah korusun, afet ve deprem durumunda 25 tanesi nerede kurulmuş, ne kadarı nasıl kurulacak, hepsi planlanmış durumda. İzolatörlü hastanelerde de biz ana omurgayı oluşturarak depremde esas sağlık hizmeti üsleri olarak oraları görüyoruz. Afet planları her an değişen, her sene yenilenen ve gerektiği zaman bunlarla ilgili senede birkaç kere tatbikat yapılan bir çalışma içerisindeyiz. Öyle olunca da daha hazır gibi duruyoruz. Tabi ki deprem veya diğer afet durumlarında uyum oranı ne kadar olacak önceden onu kestirmek çok mümkün değil. İstanbul çok zor bir şehir, megapol. Sisteminizi iyi planlamanız gerekiyor. Türkiye çok iyi yerlere geldi, salgın gibi, hastalıklarla, afetlerde mücadelede daha iyi olabilir miyiz, evet, daha iyi olabileceğiz. Gece yatarken eğer deprem olursa ben nereye sığınırımı herkesin evinde düşünmesi lazım” dedi.

“Çağrıda bulunuyorum; lütfen kanlarını bağışlasınlar”

Kan bağışının önemine dikkat çeken ve sağlığı el veren herkesi kan bağışına çağıran Prof. Dr. Memişoğlu, “Kanı insanların hayatlarını kurtarmada kullanıyoruz. Ben bir cerrahım, kan her zaman ameliyatımızda hastalarımız için ihtiyaç. Bu ihtiyacı da toplumdan karşılamak durumundayız, onun için insanların ‘ben şöyle, böyle düşünüyorum’ deyip kan vermemesini anlamam mümkün değil. Ramazan ayı, deprem dolayısıyla azalmış olan stoklar için kan merkezlerine gitmelerini istiyoruz. Hastanelerimizde zaten kan alıyoruz, talimatımız şu; hiçbir kan vermek isteyen vatandaşı geri döndürmeyin dedik. Özellikle çağrıda bulunuyorum; bu kan verme, organ bağışlamak konusu, bir insanın hayatını kurtardığınızı düşünün, Ramazan Ayı’ndayız empati, birbirini anlama ayı. Lütfen kanlarını bağışlasınlar, bayramdayız herkes birbirine şeker, hediye veriyor biz sağlıkçıların en büyük hediyesi lütfen kan bağışı olsun. Özellikle yaşlılarımıza evlerine gidip ziyaret eden gençlere ellerini öptürdükten sonra kan bağışı tavsiyesinde bulunmalarını istiyorum. Elimizde kan yok demiyoruz, demeyeceğiz de ameliyatlarımızı kan yok diye ertelemeyin diye de söylüyoruz. Çünkü sonuçta hastanelerde kan verilebilir, o hasta, yakınları için verilebilir ama bu Kızılay’ın bünyesinde olan bir hizmet. Kızılay da bunu çok iyi yapıyor. Kan hizmetleri Kızılay’ın en iyi hizmetlerinden bir tanesi biz sağlıkçılar olarak bundan çok memnunuz, toplumdan destek verilmesini bekliyoruz. Dünyanın en iyi sağlık hizmetini sunuyoruz, bugün yabancı birçok insan; çok ileri ülke dediğimiz insanlar dahi ülkemize sağlık hizmeti almaya özellikle İstanbul’a geliyorlar. Toplumun hem sağlıkçıların hem de sağlık sisteminin ve alt yapısının kıymetini bilmesini istiyoruz. Sağlıkla ilgili özellikle şiddet veya kötü davranışların olmamasını bekliyoruz” dedi.

Öte yandan Türk Kızılayın sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Ulusal kan stoklarımız asgari seviyenin altına düşmüştür. Her yıl ramazan ayında yaşanan kan bağışlarındaki düşüş, afet illerimizde kan bağışı alınamaması ancak ihtiyacın sürmesi, ülkemizdeki tüm hastanelerde kan ihtiyacının artması sonucu kan stoklarının azalması nedeniyle, kan bekleyen hastalarımızın mağduriyet yaşamaması için tüm vatandaşlarımızı kan bağışına davet ediyoruz. Kızılay, ulusal güvenli kan temininden sorumlu tek kuruluştur” ifadelerine yer verilmişti. Kızılay’ın çağrısının ardından yapılan açıklamada; bağış oranlarında yükseliş olduğu ancak kan bağışında dönemsel düşüşlerin önüne geçilmesi için düzenli ve sürekliliğin sağlanmasının büyük önem taşıdığı vurgulandı.

Hasibe Karadağ - Muhammed Fırat Aksoy
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Muğla Muğla BİLSEM Türkiye’de en çok bilimsel proje hazırlayan 2’nci okul Muğla Bilim ve Sanat Merkezi (BİLSEM), bilimsel çalışmalar kapsamında Türkiye genelinde en çok proje hazırlayan ikinci okul oldu. Bu yıl Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nca 18’incisi düzenlenen Ortaokul Öğrencileri Araştırma Projeleri yarışması Ege Bölge finali Denizli’de bugün sona erecek. Ege bölgesinden yapılan 887 projeden 100 tanesi jüriler tarafından sergilenmeye değer görülerek bölge finaline davet edildi. Bölge finalinde başarılı olan projeler ise Türkiye finalinde yarışmaya hak kazanacak. Yarışmaya damga vuran Muğla Bilim ve Sanat Merkezi ise hazırladığı yetmiş proje ile Türkiye geneli en çok proje hazırlayan ikinci okul oldu. Davet edilen on üç proje ile de Türkiye geneli en başarılı dördüncü okul oldu. Ege bölgesi özelinde ise bölgeye davet edilen yüz projeden on üçüne sahip olarak Ege Bölgesinin zirvesine yerleşti. Muğla Bilim ve Sanat Merkezi Müdürü Bekir Cevizci, “Öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz bilimsel üretkenliklerini en üst seviyeye çıkararak bu yıl Türkiye’ye damgasını vurdu. Muğla’dan bir devlet okulunun bütün istatistikleri alt üst ederek bilimsel başarılarıyla Türkiye gündemine oturması bizleri çok mutlu etti. Bu başarının mimarı sevgili öğrencilerimizi ve fedakâr öğretmenlerimizi tebrik ederim. Burada 13 ekibimizde toplam 36 kişilik dev bir kadro bulunmaktayız. Buradan güzel başarılar alarak Muğla’ya dönmeyi planlıyoruz. Ayrıca tek faaliyetimiz bilimsel projeler değil, bilimsel yayınlar ve bilimsel öğrenci bildirilerinde de Türkiye gündemine oturmaya hazırız. Bize çalışmalarımızda her zaman destek veren Valiliğimize, Muğla İl Milli Eğitim Müdürümüz Emre Çay Bey’e ve yöneticilerimize teşekkür ederiz” dedi.
Samsun Yıllık işletme cetvellerinde son tarih 30 Nisan Samsun Sanayi ve Teknoloji İl Müdürü Selahattin Altunsoy, sanayi işletmelerinin ‘yıllık işletme cetvelleri’ni 30 Nisan 2024 tarihine kadar vermeleri gerektiğini hatırlatarak, verilmemesi durumunda işletmelere 8 bin 322 TL idari para cezası uygulanacağının altını çizdi. Müdür Selahattin Altunsoy, sanayi sicil belgesi sahibi işletmelerin 2023 yılına ait yıllık işletme cetvellerini 30 Nisan 2024 tarihine kadar vermeleri gerektiğini hatırlattı. Altunsoy, “Sanayi sicil belgesi alan işletmeler aynı kanunun 5. maddesine göre her yıl vermek zorunda oldukları bir yıllık faaliyetlerini gösteren yıllık işletme cetvellerini takvim yılı sonundan itibaren en geç dört ay içinde (30 Nisan tarihine kadar) bağlı bulundukları İl Sanayi ve Teknoloji Müdürlüklerine bildirmek zorundadırlar. Bu çerçevede sanayi siciline kayıt olan işletmelerin 2023 yılına ait yıllık işletme cetvellerini Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca yayımlanan SGM 2014/11 no’lu Tebliğin 11’nci maddesi uyarınca e-Devlet kapısı veya Bakanlık web sayfası Sanayi Sicil Bilgi Sistemi üzerinden (http://sanayisicil.sanayi.gov.tr) elektronik ortamda vermeleri gerekmektedir. Yoğunluk yaşanmaması için girişler son güne bırakılmamalıdır. Sistem 7 gün 24 saat açık olduğundan mesai saatleri dışında ve hafta sonları da girişler yapılabilir. Söz konusu zorunluluğu yerine getirmeyen işletmelere aynı kanunun ilgili maddeleri uyarınca 2024 yılı için belirlenen 8 bin 322 TL idari para cezası uygulanacağından, ilgililerin cezai müeyyideye maruz kalmamaları açısından 30 Nisan 2024 tarihine kadar 2023 yılı yıllık işletme cetvellerini sistem üzerinden vermeleri önem arz etmektedir. Sanayi işletmeleri tereddüt edilen hususlarda bizzat İl Müdürlüğümüz Sanayi Sicil Birimine müracaat edebileceği gibi kurum telefondan da bilgi ve yardım alabileceklerdir” dedi.
Ordu Topraksız tarım sistemiyle çilek üretimine başladılar: Yıllık kazanç hedefleri 5 milyon TL Ordu’da, aldıkları hibe desteği ile 6 dönümlük serada topraksız tarım uygulaması ile çilek üretimine başlayan çift, yıllık yaklaşık 5 milyon TL kazanmayı hedefliyor. Fatsa ilçesinde yaşayan Özge Arslan ve eşi Uğur Arslan, topraksız tarım ile çilek üretimi yapmaya karar verdi. 2021 yılında aldıkları hibe desteği ile seralarını kuran çift, yaklaşık 10 dönümlük arsa üzerine 6 dönüm çilek serası kurdu. Burada 110 bin fideden yıllık 80-100 ton arası üretim yapan çift, yıllık 5 milyon TL kazanmayı hedefliyor. “Öğretmenliğe hiç başlamadan çilek üreticisi oldum, 6 dönüm alanda 30 dönümlük üretim yapıyoruz” Üniversitenin çocuk gelişimi bölümünden mezun olan yaşındaki Özge Arslan, topraksız tarım uygulaması ile verimin 5 katı arttığını belirterek, “Öğretmenliğe hiç başlamadan ticarete başladım, öncesinde farklı sektörlerde de çalıştık, şuanda çilek üretimi yapıyoruz. Topraksız tarım olduğu için herkes su kültürüyle üretim yaptığımızı zannediyor ancak Hindistan cevizi kabuğu içerisinde yetiştiriyoruz. Toprakta olmayan bütün değerlerin tamamını biz veriyoruz ancak kesinlikle hormon ve genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) yok. Toprağa göre daha hijyenik ve verim olarak 3-5 kat arası daha verimli. Burası 6 dönümlük sera ancak 30 dönüm toprak üretimine tekabül ediyor” diye konuştu. “2 yılda kendini amorti etti, yıllık 5 milyon TL getirisi bekliyoruz” Serada bulunan 110 bin fidede yıllık 80-100 ton ürün ile yıllık 5 milyon TL getiri beklediklerini söyleyen Özge Arslan, “Getirisinden memnunuz, 2 yıl önce 7 milyon liraya kuruldu, şu an maliyetler arttı ancak bu süre zarfından kendini amorti etti. Zaten kırsal kalkınma projesinden de destek almıştık. İl Tarım ve Orman Müdürümüz Kemal Yılmaz’ın da bizlere çok desteği oldu. İlk yıl 3 milyon TL gibi bir getirisi oldu, bu yıl 5 milyon kadar bir gelir bekliyoruz. Sektör açık, bu kalitede çilek Antalya’da ihracata gidiyor, biz burada iç piyasada satıyoruz. İlerleyen günlerden Karadeniz Bölgesi’nin tamamına yaymayı hedefliyoruz” ifadelerine yer verdi. Uğur Arslan ise eşinin fikri ile topraksız tarım sistemiyle çilek üretimi yapmaya başladıklarını ve başarılı olduklarını dile getirerek, bu tür hibe desteklerinin insanları teşvik ettiğini ve üretime katkı sağladığını söyledi.