EKONOMİ - 20 Nisan 2018 Cuma 11:43

Süper teşvikten yararlanan İşadamı Saffet Arslan: “Devletimiz harç veriyorsa biz de tuğla koyacağız”

A
A
A
Süper teşvikten yararlanan İşadamı Saffet Arslan: “Devletimiz harç veriyorsa biz de tuğla koyacağız”

Proje Bazlı Teşvik Sistemi’nden yararlanacak 19 firma arasında yer alan İpek Mobilya (ÇİNKOM AŞ)Yönetim Kurulu Başkanı Saffet Arslan, “1997’lerde bir iş kurarken bile hesaba çekiliyorduk.

Proje Bazlı Teşvik Sistemi’nden yararlanacak 19 firma arasında yer alan İpek Mobilya (ÇİNKOM AŞ)Yönetim Kurulu Başkanı Saffet Arslan, “1997’lerde bir iş kurarken bile hesaba çekiliyorduk. Aradan 20 yıl geçti, devletimiz, hadi iş yapın diyor. Devletimiz harç veriyorsa, biz de tuğla koyacağız” dedi.


Bir dönemin en büyük sanayi kuruluşlarından olan Çinkur’u, zarar eder hale geldikten ve icralık olduktan sonra satın alarak 2005 yılında tekrar faaliyete açan Saffet Arslan, şimdi de Proje Bazlı Teşvik Sistemi’nden yararlanan 19 firmadan biri olarak; 5 bin kişiye istihdam ve cari açığa yaklaşık 400 milyon Dolarlık katkı sunacak biçimde, çinko madenini yerin altından çıkarıp üretmeye hazırlanıyor.



“2023’ten önce üretime geçmeyi hedefliyoruz”


Halihazırda çizilen projeyle Türkiye’de çinko ithaline son vermeyi amaçladıklarını söyleyen Arslan, proje kapsamında 2023’te üretime geçmeyi taahhüt etmelerine rağmen, 2021’de faaliyete başlamayı hedeflediklerini dile getirdi. Arslan, “Şu aşamada projemiz çiziliyor. Projemiz bitince bir rötuş pazarlık da yapacağız. Bu yılın sonuna kazmayı vurmayı planlıyoruz. 2023’e üretime geçeriz diye geniş zamanlı bir taahhütte bulunduk, fakat daha kısa sürede üretime geçmek için de 2021’de bitirmeyi hedefliyoruz. İnşallah 2023’ kalmadan üretime geçmiş olacağız” dedi.



Kayseri ve çevresinde 5 bin kişiye istihdam sağlanacak


Üretim miktarının bugünkü borsa fiyatıyla 400 milyon Dolar civarında olacağını belirten Arslan, projeyle Kahramanmaraş, Kayseri, Niğde, Adana, hatta Sivas’a kadar olan bölgelerde yaşayanları da kapsamak üzere yaklaşık 5 bin kişiye iş kapısı sağlanacağını ifade etti. Arslan, “Üretim miktarı bugünkü borsa fiyatıyla 390 milyon Dolar olacak. Yani 400 milyon Dolarlık bir cari açık katkısı verecek projemiz. Bin 20 kişi doğrudan çalışanımız olacak, fakat bu 120 bin ton üretimi sağlayabilmek için de, yer altından 1 milyon tondan fazla hammadde çıkarılacak. Bu miktardaki hammaddeyi çıkarmak için ne kadar işgücüne ihtiyaç var diye baktığımızda da; burası Kahramanmaraş, Kayseri, Niğde, Adana, hatta Sivas’a kadar olan bölgelerde yaşayan insanlarımıza iş kapısı olacak. Bu sayının da 4 bin civarında olacağını tahmin ediyoruz. Yani dolaylı ve doğrudan burası yaklaşık 5 bin kişiye ekmek kapısı olacak. 45 milyar Doları civarında bir cari açığımız var. Biz buna 400 milyon Doların üzerinde katkıda bulunacağız. Ancak 20 bin ton da ilave kurşun üretimimiz olacak. Bizimle birlikte teşvik alan diğer projeleri topladığımızda paketin tamamı 19 milyar Dolar cari açık katkısı veriyor. Yani, bu şekilde iki tane daha paket yapılsa ve hayata geçirilebilse, cari açık sorunumuz ortadan kalkmış oluyor. İnşallah da öyle olur” diye konuştu.



Firmalara vergi, enerji ve arsa desteği


Teşvik kapsamında devletin firmalara, vergi, enerji ve arsa desteğinde bulunduğunu kaydeden Arslan sözlerini şöyle sürdürdü:


“Devlet hiç para vermiyor ama alacağı vergileri almıyor, elektriği yarı fiyatına veriyor, arsayı geçici veriyor ama istihdam garantisi yaparsanız, 49 yıl sonra tapusunu veririm diyor. Alt yapı yaparım, işler hızlı yürüsün diye kanunlar yaparım diyor. Bu saydığım teşvikler de çok güzel teşvikler. Zaten bize para vermesi gerekmiyor. Para isteyen sanayici, gerçek bir müteşebbis de sayılmaz. Vergi almamak, enerjiyi yarı fiyatına vermek büyük bir ikramdır. 10 yıl bittikten sonra da o müessese hem ülkesine devamlı üretim yapacak hem de dolu dolu vergisini ödeyecek. Yani bu, kazan-kazan sistemi. Devletimiz harç veriyorsa biz de tuğlayı koyacağız, sanayimiz inşallah gelişecek.”



“97’lerde iş kurarken bile hesaba çekiliyorduk”


28 Şubat sürecinde, bir grup işadamıyla birlikte kurdukları Dost Sigorta’dan dolayı soruşturma geçirdiğini hatırlatan Arslan, aradan geçen 21 yılda devletin iş yapana destek verir hale geldiğini dile getirdi. Arslan, “97’lerde bir iş kurarken bile hesaba çekiliyorduk. Örneğin, Kayseri’deki bir grup işadamıyla beraber, Dost Sigorta adında bir ulusal sigorta şirketi kurmuştuk. 28 Şubat Sürecinde, ki Batı Çalışma Grubu’nun etkisiyle olduğunu biliyoruz, Nuh Mete Yüksel adında bir özel yetkili savcının emriyle hepimizi toplayıp götürdüler. Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde sorguya çektiler. ‘Siz, bir iş yerini neden açıyorsunuz, açamazsınız, kim açtırıyor size, yeşil sermayesiniz siz’ Sermayenin yeşili, mavisi mi olur; muhafazakar olmam bana bir anlam yüklemeni mi gerektirir Ben Türkiye için sevdalı, yaptığı işin Türkiye için ne anlama geldiğini düşünen insanlardan biriyim. Benim o gün, Dost Sigorta’yı kuran ortaklarımın hepsi de öyle. Öyle bir dönem yaşadık. Sonra işi yapmayacağımızı söyleyince davaları düşürdüler. Aradan 20 yıl geçmiş; hadi sanayi yapın lütfen, siz bir tuğla koyun biz de harcını koyalım diyen bir devlet var. Güven veriyor, yön veriyor, hedef veriyor ve nerede projeniz tıkanırsa devlet olarak biz o zorlukları aşalım ülkemize, insanımıza iş olsun, cari açık bitsin diyor” ifadelerini kullandı.



“Vatan için kim hangi mesleği yapıyorsa en iyi şekilde yapmalı”


Genç işadamlarına, mesleklerini en iyi şekilde icra etmeleri tavsiyesinde bulunan Arslan, sözlerini şöyle tamamladı:


“Türkiye bizim, Türkiye’nin devleti de bizim en büyük kurumumuz. Bu devletin sağlıklı ve sağlam olması lazım. Zaman zaman devleti yönetenler hata yapabilirler, zaman zaman bir savunucusu baskı yapıyor olabilir. Biz 28 Şubat’ta bu zulmü gördük. Gerek Meclis Araştırma Komisyonunun bizden aldığı ifadeler ve sonunda şikayetçi misiniz, davacı mısınız diye sorduklarında, ‘Hayır’ dedim. Zaman zaman da, sıfır suç ile yargılanmamamıza rağmen Avrupa Mahkemelerine neden şikayet etmediğimizi sorduklarında, ‘Türkiye’ye hiçbir mahkemenin mahkumiyet vermemesi lazım, ceza yazmaması lazım’ diye yanıt verdim. İcra ederken zulüm görmüş olabilir, o insanlar bugün yok. Niye şikayet edeyim, devlet güçlü kalmalı. Yanlış yapanlar gidiyor, yerine sağlıklı yönetimler geliyor. Genç kardeşlerimize de şunu söylüyorum; bu vatanı kendimiz için seveceğiz, örfümüz-adetimiz için seveceğiz, inancımız için seveceğiz. Çocuklarımıza, torunlarımıza iyi ve güçlü bir ülke bırakmak için, kim hangi mesleği yapıyorsa onu en iyi şekilde yapması lazım, tavsiyem budur.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Düzce Tekerlekli sandalyesiyle kapı kapı gezip oy istiyor DÜZCE (İHA) – Düzce’de yaşayan cam kemik hastası Esat Balcı, belediye meclis üyesi adayı olarak tekerlekli sandalyesiyle kapı kapı dolaşıp Balcı, seçmenlerle buluşuyor. Düzce’nin Yığılca ilçesinde ikamet eden doğuştan cam kemik hastası Esat Balcı (30), hem yaşamın içinde olmak hem de engelleri ortadan kaldırmak için farkındalık çalışmalarına imza atıyor. Üniversite eğitimini de Düzce’de tamamlayan Balcı, Yeniden Refah Partisi Belediye Meclis Üyesi adayı oldu. Tekerlekli sandalyesiyle ilçede kapı kapı gezen Balcı, seçmenlerden oy istiyor. 5 yıl önce de muhtar olmak için aday olduğunu söyleyen Balcı, "Az bir oyla kaybettim, nasip olmadı. Bu seçimlerde Yeniden Refah Partisinin yönetiminde yer almıştım. Encümen olmaya da niyetim vardı. Yönetim takdir gösterdi ve 2. sıradan belediye meclis üyesi adayı olarak listeye girdim" dedi. Esat Balcı, ihtiyacı olan herkese el uzatacağını ifade ederek, "Ben 7’den 77’ye her insanla görüşen, 7 gün 24 saat sürekli irtibat halinde olan, başkan kadar ön planda olan bir insanım. İhtiyacı olanların her türlü sorunlarını çözeceğime inanıyorum. Engelli birey olduğunuzda açılmayacak kapı olmadığını biliyorum. İlçemde de çevrem, adaylığımın çok iyi olduğunu söylüyor. Bu ilçeye katabileceğim çok özel çalışmalarım olduğunu herkes biliyor. Bizde kazanmak için çalışıyoruz" diye konuştu.
Antalya ASYOD Üyesi Prof. Dr. Özlü: "Uzayan öksürüğü ciddiye alın, bu bir alarmdır" Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği (ASYOD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, bir öksürüğün 8 haftadan uzun sürüyorsa dikkate alınması gerektiğinin altını çizerek, "Buna ‘öksürüktür geçer gider’ dememek lazım ve mutlaka sebebini araştırmak gerekiyor. Öksürük bir alarmdır, vücudumuzda bir şeylerin doğru olmadığını, yanlış gittiğini, bir yerlerde sorun olduğunu bize duyurur, bu alarmı ciddiye almak gerekir" dedi. Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği (ASYOD) tarafından gerçekleştirilen Uluslararası Katılımlı Akciğer Sağlığı Kongresi (UASK) 2024, Antalya’nın Belek Turizm Merkezi’ndeki bir otelde gerçekleştirildi. Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği (ASYOD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, uzayan öksürükler hakkında bilgiler verdi. Solunum yolu enfeksiyonu sırasında görülen öksürüklerin 3-4 hafta içinde geçmesi gerektiğine değinen Özlü, “Ama bir öksürük 8 haftadan uzun sürüyorsa bu önemlidir. Buna, ‘öksürüktür geçer gider’ dememek lazım ve mutlaka sebebini araştırmak gerekiyor. Aslında öksürük bir alarmdır. Yani vücudumuzda bir şeylerin doğru olmadığını, yanlış gittiğini bir yerlerde bir sorun olduğunu bize duyurur. Bu alarmı ciddiye almak lazım. Alarmı kapatmak yeterli değil. Yani öksürüğü tedavi edelim, bitti olmuyor. Alarmın sebebini bulmamız lazım. Neden bu alarm çalıyor? Onu bulmamız lazım ve ona yönelik tedavi yapmamız gerekiyor” diye konuştu. "Sebebi bulunup tedavi edilmeli" Uzayan öksürüklerin ciddiye alınması gerektiğinin altını çizen Özlü, “Çünkü bu öksürükler gerçekten kişinin günlük yaşam kalitesini etkiliyor. Gece uyku kalitesini etkiliyor. İnsanlar toplum içinde, bu öksürükten dolayı zor durumlara düşebiliyorlar. dolayısıyla bu öksürüklerin mutlaka dikkate alınması ve araştırılıp sonucunun sebebinin bulunması ve tedavi edilmesi gerekiyor. Bunların altında çok farklı nedenler olabilir. Alerjik bir duyarlılık olabilir. Post enfeksiyon, öksürük dediğimiz bir bronşiyel bir duyarlılaşma olabilir, bazılarında astım, reflü gibi ya da üst solunum yolu alerjileri gibi durumlar olabilir. Ama her ne olursa olsun uzayan öksürüklerin ciddiye alınması ve bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurulması ve sebebinin bulunarak tedavi edilmesi gerekir" ifadelerine yer verdi. "Bahar alerjisinin tedavisi var" Bahar mevsiminin gelmesiyle birlikte atopik bünyeye sahip olan kişilerin tozlardan etkilenmeye başladığını dile getiren Özlü, “Burunları akmaya, hapşırmaya başladılar. Geniz akıntıları, öksürükler, hırıltılı solunumlar, nefes darlık gibi semptomlar, gözlerde sulanmak, kaşıntı gibi durumlarla karşı karşıya kalıyorlar. Bahar mevsiminin gelmesiyle beraber bu mevsimsel alerjileri çok sık görüyoruz. Bu bahar alerjileri çoğu zaman polenlere bağlıdır. Bahar alerjileri, çiçek, çimen, ağaç polenlerine maruziyetle ortaya çıkar ama bazen de polen olmadan da diğer alerjenlerle de tetiklenebilir. Hava durumundaki iklimdeki, nemdeki, durumundaki değişiklikler ev tozu akarları gibi ya da mantar gibi diğer yani hava yoluyla solunan alerjenlerin yoğunluğunu artırabilir. Bunlara bağlı olarak bu tür mevsimsel alerjiler ortaya çıkabilir. Mevsimsel alerjiler kişinin yaşam kalitesini, sosyal uyumunu, gece uyku kalitesini bozar. Gece boyu öksürükten uyuyamayan hastalarımız var. Art arda 30-40 defa hapşırıyorum hocam. Kesilmiyor, hapşırık var. Sürekli genzinde bir akıntı var. Bir türlü onu koparıp atamıyorum. Geleneksel tedavi alanlar var. Bahar alerjilerinin neden olduğu bulunduktan sonra tedavileri var. Bu kişiler gayet sağlıklı, baharı doya doya yaşayabiliyorlar" dedi.
İstanbul Nadir hastalığıyla mücadele ediyordu, babasının karaciğeriyle yaşama tutundu Akraba evliliği yapan Demir çiftinin nadir olduğu belirtilen transaldolaz eksikliğiyle dünyaya gelen çocukları Hafsa Betül, babasının donör olmasıyla yapılan karaciğer nakliyle yaşama tutundu. Nakli gerçekleştiren Prof. Dr. Yıldıray Yüzer, “Aldolaz enzim defekti çok nadir görülüyor, bu bebeklerde çok erken yaşta siroz ve karaciğer kanseri gelişiyor, kanser nedeniyle de hayatlarını kaybediyorlar. Babası donör oldu, şu an çok sağlıklı, bu da son derece mutlu ediyor. Dünyada 8’nci bebek olarak geçti, mutlaka uluslararası dergilerde yayınlayacağız” dedi. Sancaktepe’de yaşayan Mustafa ve Neslihan Demir çifti 3’üncü çocuklarının olacağını öğrenince büyük mutluluk yaşadı. Akraba evliliği yapan çiftin gittiği doğum öncesi kontrollerde ise bebekte bazı problemler tespit edilirken doğum sonrası da takipler sürdü. Gelişim geriliği gibi birçok soruna neden olan genetik ve metabolik bir hastalık olduğu belirtilen transaldolaz eksikliği tanısı alan, Hafsa Betül adı verilen bebekte görülen problemler zaman içerisinde artmaya başladı. Nadir olduğu belirtilen hastalığıyla mücadele eden Hafsa Betül’ün değerleri 3 yaşına geldiğindeyse ciddi seviyelere ulaşınca karaciğer nakli kararı alındı. Donör arayışı başlarken tetkikler sonrası babanın verici olabileceği anlaşıldı, hemen ameliyat hazırlıklarına başlandı. Babadan kızına karaciğer nakli başarıyla gerçekleşirken Demir ailesi de rahat bir nefes aldı. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Yıldıray Yüzer ve Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Dilek Güller hastanın durumu ve nakil sürecine ilişkin bilgi verirken Demir ailesi yaşadıkları zorlu süreci anlattı. “Çok nadir bir hastalık olduğunu söylediler” 3 yaşındaki kızına donör olan 45 yaşındaki Mustafa Demir, “Kızımın rahatsızlığı zaten anne karnında birazcık belliydi ama müdahale edilemiyordu. Doğduktan 5 ay sonra tıbbi genetikte kan verdik, sonucunda rahatsızlığını öğrendik. Transaldolaz enzim eksikliği tedavisinin şu an için mümkün olmadığını, dünyada çok nadir bir hastalık olduğunu söylediler. En son geldiğimiz noktada karaciğer değerleri devamlı yüksek çıkıyordu. Karaciğerinde tümör ve ileri derecede siroza çevirme durumunu, nakil mecburiyetini öğrendik. Babası olarak ben karaciğer verdim. Biz bu konuda şanslıyız, şanslı olmayan aileler de var” dedi. “İkisi aynı anda ameliyata girdi, zor bir gündü” Hem kızı hem eşi için endişelendiğini, ameliyatın başarıyla tamamlanmasıyla çok mutlu olduğunu anlatan 36 yaşındaki Neslihan Demir, “Anne karnında gelişim geriliğiyle 5’nci ayından sonra takibe alındık. 37 haftalıkken doğdu, 1 ay kuvözde yattı. Sürekli gastroenteroloji takibindeydik, karaciğer enzimlerimiz yüksek çıkıyordu. Sonrasında artık karaciğer nakli olmasını önerdiler, yoksa ‘Karaciğer kanserine yol açar’ dediler. Çok şükür, zordu ama güzel bir ameliyat sürecimiz geçti. Nakil babadan oldu, babanın kan grubu uydu, benimki uysa illa ki ben de verecektim. İkisi aynı anda ameliyata girdi, benim için zor bir gündü ama 24 saat sonrasında ikisinin de uyanık ve sağlıklı bir şekilde olduğunun haberini alınca çok mutlu oldum. Ameliyata girmeden önce bile burnu kanadı, ameliyat sürecinde kanaması durmazsa nasıl olur diye çok korktum, endişelendim” diye konuştu. “Dünyada 8’nci bebek, mutlaka uluslararası dergilerde yayınlayacağız” Hafsa Betül’ün hastalığı ve nakil sonrası süreçlere yönelik bilgi veren Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Yıldıray Yüzer şöyle konuştu: “Aslında genetik bir eksiklikten bahsediyoruz. Bu tür genetik eksikliği olan çocuklar genellikle alıştığımız herhangi bir şikayetle başvurmuyor. Çocuğumuz büyümüyor, gelişmiyor, kasları çok zayıf, bir türlü kilo almıyor gibi her tarafa çekilebilecek yakınmalar oluyor. Fakat artık ülkemizde de çok gelişmiş genetik laboratuvarları var, bu bilince sahip çocuk hekimlerimiz var. Eksik olan genetik enzim ya da o maddeye sahip olan bir karaciğeri, eksik olan karaciğerin yerine koyduğunuz zaman hayat normale dönebiliyor. Bu bizim mesleğimizin en güzel olaylarından birisi. Bebeğimizde de bir kuşku üzerine araştırılınca ortaya çıkıyor. Özellikle aldolaz enzim defektinde kansere karşı ciddi açıklıkları var, karaciğerlerinde erken yaşta siroz gelişiyor. Hafsa bebeğin babası donör olmaya çok gönüllüydü, biz de onun gereken çalışmalarını yaptık. Babası donör oldu, çok problemsiz, güzel bir nakil süreci yaşadı. Bugün de kontrole geldi, çok sağlıklı, hayat dolu, bu da bizleri son derece mutlu ediyor. Metabolik genetik hastalıkların bazılarında nakil yüzde yüz, kesin çözüm olabiliyor. Bizim için en dramatik yönü; bu bebeklerde çok erken yaşta siroz ve karaciğer kanseri gelişiyor ve kanser nedeniyle de hayatlarını kaybediyorlar. Aldolaz enzim defekti çok nadir görülen bir defekt, dünyada 8’nci bebek olarak geçti. Mutlaka uluslararası dergilerde yayınlayacağız, çok nadir görülen, çok nadir tanınabilen bir olay” “Nakil yapılmasaydı çok daha kötü sonuçlar doğurabilirdi” Akraba evliliklerinde kalıtsal hastalıkların çocuklara aktarılma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade eden Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Dilek Güller, “Anne baba arasında akraba evliliği olduğu için büyüme, gelişme geriliğinden dolayı doğumdan sonra takipleri yapılırken transaldolaz enzim eksikliği tespit ediliyor. Dünyada çok nadir görülen hatta yayınlara baktığımızda neredeyse 40-50 ailede tespit edilebilen bir genetik hastalık durumu. Bize yönlendirilme nedeni; kanamalarının olması bunun yanında enzim eksikliği nedeniyle karaciğerin tutulmasına bağlı olarak sirozunun gelişmesi biz de hastayı değerlendirdik. Karaciğer nakli yapılarak daha sağlıklı olabileceğine karar verdiğimiz için nakil yaptık. Nakilden sonra yüzde 75-80 bütün problemlerinin çözülmüş olmasını bekliyoruz. Şu an kanamayla ilgili hiçbir problemi kalmadı, organı da babadan aldık, gayet iyi çalışıyor. Bundan sonra beklentimiz sağlıklı ve mutlu bir şekilde büyümesi. Nakil yapılmasaydı kanama bozuklukları, karaciğerin siroz olması, üzerine de kanser eklenmesiyle tabi ki çok daha kötü sonuçlar doğurabilirdi. Akraba evliliği, hamilelik sürecinde büyüme, gelişme geriliği gelişiyor. Doğum sonrasında yüz anomalileri, ekstremitelerde kısalık, büyüme, gelişme gerilikleri vardı, şu anda Türkiye’de bütün her yerde genetik tahliller yapılıyor. Bunların sonucunda da hastalıkların tanıları çok güzel koyulabiliyor. Bu hastalıklarda erken tanı önemli çünkü dünyada 11 aylık çocuklarda kanser tespit edilmiş. Organ bağışının artması bizim için her zaman çok önemli çünkü sırada bekleyen çocuklarımız var” şeklinde konuştu.