GENEL - 15 Temmuz 2018 Pazar 23:31

FETÖ’yü deşifre eden emniyet müdürünün raporundan detaylar

A
A
A
FETÖ’yü deşifre eden emniyet müdürünün raporundan detaylar

Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’nı (FETÖ/PDY) 20 yıl önce deşifre eden Kırıkkale İl Emniyet Müdürü Mahmut Çorumlu, raporun detaylarını sosyal medya hesabından paylaştı.

Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’nı (FETÖ/PDY) 20 yıl önce deşifre eden Kırıkkale İl Emniyet Müdürü Mahmut Çorumlu, raporun detaylarını sosyal medya hesabından paylaştı.


Kırıkkale Emniyet Müdürü Mahmut Çorumlu, sosyal medya sitesi Twitter’dan yaptığı paylaşımında “15 Temmuz şanlı direnişinin ikinci yıl dönümü vesilesiyle Türkiye’de ilk Fethullahçılar ile ilgili raporu hazırlayan Ankara İstihbarattaki ekipten biri olarak, emniyet teşkilatındaki bu direnişin ve uyanışın öncülerinden biri olarak ve de bu örgütün fikri, teolojik, ideolojik, sistematik, tipolojik yapısını en iyi bilen bir avuç insandan biri olarak yazacaklarımın bir katkı olsun isterim” dedi.


“Emniyet teşkilatında 1975 yılında örgütlenmeye başladılar”


Çorumlu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’nın (FETÖ/PDY) polis teşkilatında ilk olarak 1975 yılında örgütlenmeye başladığını belirterek “80’li yıllarda sonuç almaya başladılar. 90’lı yıllarda personel, özel kalem, bilgi işlem birimlerini kontrol altına almışlardı. Fetullahçıların emniyette ilk fark edilişi 1991 yılındaki Polis Akademisi mezuniyet töreninde kura çekiminde çift torba vardı. Ünal Erkan o zaman Emniyet Genel Müdürüydü. İhbar yapılmış geldi bastı suçüstü iki kura torbası olduğunu yakaladı. Ancak bu olayda ismi konulmadı, dosya yok edildi, kısa sürede kapatıldı. 1999 yılında Ankara İstihbarat Şubesinde çalışırken devlet için ne kadar büyük bir tehdit ve tehlike olduğunu yapmış olduğumuz çalışmalarda resmi olarak raporlaştırdık. Çünkü FETÖ’yü her şeye benzetebilirsiniz ama en önemlisi bir İKK sorunudur. Bizi esas motive eden budur, yani sinsi bir şekilde Devleti ele geçirme ve dinin içi boşaltılmak suretiyle önce devletimiz, sonra ülkemiz sonra İslam alemi büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaydı ve bizde neyle karşı karşıya olduğumuzu biliyorduk. Başımıza neler gelebileceğini de” ifadesini kullandı.


“Telekulak iftirasıyla tasfiye edildik ve 17 yıl sürdü”


Çorumlu, şunları kaydetti:


"Bunun akabinde 99 yılının Mart ayında Fethullah Gülen yurt dışına kaçtı. Haziran ayında Gülen’in o malum kaseti çıktı. Biz de telekulak iftirasıyla tasfiye edildik. Sonradan Gülen hakkında DGM’de iddianame açıldı, bizim ise zorlu hayatımız başladı. Sürgünler, cezalar, mahkemeler dönemimiz başladı ve 17 yıl sürdü. 99 raporu örgüt açısından çok önemliydi. Çünkü ilk kez resmi olarak maskeleri düşmüştü. ’Din motifli siyasi bir terör örgütü’ oldukları tespit edilmişti. Bu raporun hem devletçi bir dille hem de dini literatüre hakim bir şekilde yazılması yani ’din-ü -devlet’ anlayışıyla ele alınması, maskelerinin düşmesi ilk ve ağır bir darbeydi. Raporun hem dini kaygıyla hem de devlet kaygısıyla ve istihbaratçı anlayışıyla yazılması ve de ilk kez tanımlama yapılması çok önemli idi. Herkesin durduğu yerden değerlendirdiği bu yapıyı biz görmüştük ve tehlikenin de farkındaydık".


“Dünyan’ın en büyük mafyasıdır”


Çorumlu, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:


“FETÖ İslam tarihi ve Türk tarihinde hatta tarihte örneği olmayan ve benzeri görülmemiştir. Hiçbir tipolojiye uymaz. Kısmen Haşhaşilere, kısmen opüsdei, kısmen sol örgütlere, kısmen Cizvitlere, kısmen daha bir sürü örgütlere benzer. FETÖ dini olarak bir tarikat olmayıp ancak tasavvufun ritüellerini sıkça kullanır, alışılmış dini cemaatlere benzemez, Kadiyanilğine, masonlara en çok Hasan Sabbah grubuna Haşhaşileri andırır. Dünyanın en büyük mafyasıdır. En büyük casus örgütüdür. En büyük kara para aklama şirketidir. En büyük kapalı örgüttür. En tehlikeli mistik örgüttür. O yüzden zor anlaşılmıştır. 99’da bizi tasfiye eden FETÖ akabinde Emniyet içindeki milli unsurları istihbarat ve KOM birimlerinden hızla tasfiye etti. 2006’ya gelindiğinde Emniyet içindeki tasfiyenin bittiğini zannettiler. TSK içindeki milli unsurları ise Ergenekon iftirasıyla tasfiye etmeye çalıştılar. Yargı içindeki milli unsurları ise 2010 Anayasa Değişikliği ile tasfiye etmeye çalıştılar. 2009’da ise diğer cemaatlerin, tarikatların, mezheplerin içine sızmaya başladılar”.


“Artık bütün hedefleri Cumhurbaşkanımızdı”


“Sayın Cumhurbaşkanımızı hiç sevmediler. Baştan beri hiç sevmediler. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız her şeyin farkındaydı. Önlerindeki en büyük engel de Sayın Cumhurbaşkanımızdı. Emniyeti, Orduyu, Yargıyı ele geçirdiklerini düşünüyorlardı. Ama Cumhurbaşkanımız direniyordu. MİT Başkanına yapılan operasyon Cumhurbaşkanımıza yönelik yaptıkları ilk büyük operasyondu. Bu fark edilip boşa çıkarılınca Polis ve Yargı marifetiyle yargı içindeki hainler marifetiyle Sayın Cumhurbaşkanımızın çevresini dinleyerek ona ulaşmak istediler. Artık bütün hedefleri Cumhurbaşkanımızdı.”


“FETÖ’yü raporlaştıran ekipten birisiyim”


“17 Aralık’ta boşa çıkınca gezi olaylarıyla denediler. Hiçbir seçimde umduklarını bulamayınca TSK içindeki hainlerle 15 Temmuz’u denediler. 15 Temmuz’un darbe girişiminin tek hedefi vardı Cumhurbaşkanımızı ele geçirmek. Ama hesap etmedikleri bir şey vardı. Allah’ın iradesi, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın cesareti ve feraseti, bu asil millet, ordu içindeki, emniyet içindeki ve adliye içindeki milli unsurlar. Böyle bir komplike örgütü ilk tespit eden, resmi olarak raporlaştıran ekipten biri olarak uzun yıllar her türlü sıkıntıya rağmen elbette görevimizi yapmanın rahatlığını ve onurunu yaşadık. Ancak emniyet içinde bu mücadelenin sembol isimleri biz olmamıza rağmen bu mücadelenin gerçek sahibi önce Allah, sonra Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. Allah Sayın Cumhurbaşkanımıza uzun ömür versin ve başımızdan eksik etmesin”.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bolu Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.