GENEL - 28 Temmuz 2017 Cuma 18:06

ABD’deki Türk akademisyene Malatya’dan fahri doktora unvanı

A
A
A
ABD’deki Türk akademisyene Malatya’dan fahri doktora unvanı

MALATYA (İHA) – ABD’deki Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.

MALATYA (İHA) – ABD’deki Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Emre’ye Malatya İnönü Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi.


ABD’nin Connecticut eyaletinin New Haven kentinde bulunan özel Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Emre’ye, karaciğer nakli konusunda yaptığı çalışmalar ve Türkiye’yi yurt dışında başarılı bir şekilde temsil etmesi nedeniyle İnönü Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi. Prof. Dr. Şükrü Emre, yaptığı açıklamada, 1988 yılında Amerika’ya gittiğini ve amacının karaciğer translaptasyonu öğrenerek bu uygulamayı Çapa Tıp Fakültesinde kurmak olduğunu söyledi. Amerika’da yaptığı başarılı çalışmalardan sonra orada kalmaya karar verdiğini anlatan Emre, "Orada kaldığım zaman Türkiye’ye yardım edeceğimi çok iyi biliyordum. Bu arada Amerika’da bir çok Türk hekimine, karaciğer hastalıkları, anestezi, patoloji uzmanına yardım etme imkanım oldu” şeklinde konuştu.


Kendisini Malatya’ya bağlayan en önemli şeyin Prof. Dr. Sezai Yılmaz önderliğinde kurulan iyi bir ekibin olması olduğuna değinen Emre, “İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Karaciğer Nakil Enstitüsü sadece Türkiye’nin değil dünyanın sayılı karaciğer nakli merkezlerinden bir tanesidir. Bu da bana göre ekip çalışması öneminin en güzel örneğidir” ifadelerini kullandı.


Kendisini en çok mutlu eden şeyin karaciğer nakli konusunda Malatya’da önemli bir merkezin kurulması olduğunu kaydeden Emre, “Karaciğer Nakil Merkezi rektör bey ve Sezai Beyin destekleriyle daha iyi yerlere gelecek. Daha çok alınması gereken mesafe var. Sayı olarak iyi bir noktada ancak akademik olarak da belirli seviyelere çıkmamız gerekir. Benim yardımlarım en çok bu konuda olacak. Bunu da hem Malatya için hem de nakil grubu için seve seve yapacağım. Çünkü burada idealist bir ekip oluşturulmuş. Bunlar sadece cerrahlardan değil başka branşlarda patolojisi, anesteziyoloji, pediatrik hepatolojisi ve hepatoloji gibi bölümlerde birlikte çalışan ve bu yola baş koymuş insanlar. Ben bu ekibin akademik olarak da ileriye dönük, bilimsel değeri daha fazla olan çalışmalar yapmaları ve bu konuda da dünyanın liderleri arasına girmelerini istiyorum. Bunlar olmayacak şeyler değil. Eminim bunları da yapacaklardır. Özetlersem, emin olun ben Malatya ve ekibiyle gurur duyuyorum” dedi.



“Erken dönemde nakil merkezlerine yönlendirme önemli”


Gastroenterologların, aile hekimlerinin karaciğer hastalıkları uzmanlarının halkı bilinçlendirmeleri gerektiğini ifade eden Emre, karaciğer hastası olanların erken dönemde nakil merkezilerine yönlendirilmesi gerektiğini söyledi. Hastaların sadece karaciğer hastası olarak görülmemesini isteyen Emre, "Hastaları sadece karaciğer hastası olarak görürsek yaptığımız işlem yüzde 80 oranında bir şey ifade etmez. Hastaların vücudunda diğer organları ve bu arada bir de ruhu var. Hasta olmak kolay değil. Bu insanlarda hastalığa bağlı olarak bir de depresyon gelişebiliyor. Hastaların çevresindeki insanların bir nevi sorunları oluyor. Bunların hepsini bir bütün olarak incelemek ve hastaları ona göre tedavi etmek ideal bir sistem. Biz buna multidisipliner ekip çalışması diyoruz. Bu şekilde yaklaştığınız zaman sonuçlarınız da daha güzel oluyor” şeklinde konuştu.



"Son dakika gelen hastaların şansı düşük"


Emre, nakil merkezlerine hastalığın son döneminde gelen hastaların şansının da düşük olduğunu kaydetti. Yapılacak müdahalelerin de kısıtlı olduğunu anlatan Emre, “Bize son dakikada gönderilen hastalardaki sonuçlar biz ne yaparsak yapalım iyi olmuyor. Nedeni, hastalar bize geldikleri zaman birçok organ sistemi yetmezliği gelişmiş oluyor. Buna bağlı olarak bu hastaları hayata döndürme enfeksiyonlarını önlemek, ciddi enfeksiyonları tedavi etmek gerekir. Bazılarında karaciğer yetmezliği oluştuğu için böbrek yetmezliği gelişiyor. Bazılarında beyinde ciddi hasarlar oluşuyor. Bunları geri döndürmek tabi ki de çok çok zordur ama bu hastalar bize erken dönemde gelseler bir şekilde kontrol altına alınırdı. Hasta erken tedavi altına alındığı için iyi sonuçlar alınırdı” ifadelerini kullandı.



"Dünyanın hiç bir yerinde organ nakli yeterli düzeyde değil"


Emre, dünyanın hiçbir ülkede organ naklinin yeterli düzeyde olmadığını düşündüğünü belirterek, "Çünkü organ nakli yapabilmesi için organların olması gerekiyor. Bence kadavradan, yani beyin ölümü oluşmuş insanlardan alınan organlarla nakil yapmak çok güzel. Bu konuda ülkemiz çok geride. Özellikle batı ülkelerine göre çok daha geride. Örnek olarak, karaciğer için konuşuyorum, Avrupa’da ve Amerika’da yapılan karaciğer transplantasyonların yaklaşık yüzde 85-95’i beyin ölümü oluşmuş kadavra donörlerden yapılır. Türkiye’de ise yüzde 95’i canlıdan yapılıyor. Bu anlamda gelişmemiz gerekiyor. Bunun avantajı, canlıdan nakil çok güzel bir şey ama donörlerin de belli problemleri var. Şayet bu organların çoğu kadavradan gelecek olursa canlı donörlerin hayatlarını tehlikeye atmamış olacağız. Bu anlamda gelişmemiz gerekiyor. İkinci şık, hala ülke çapında kalite kontrollerinde belirli problemlerimiz var. Bunda tabi Sağlık Bakanlığının denetlemedeki görevi var. Bu görevlerin şu anda yeterli seviyede olduğunu düşünmüyorum. Bu kontrollerin daha da arttırılması gerekir” ifadelerine yer verdi.



"Herkes donör olabilir"


Herkesin donör olabileceğinin altını çizen Emre, "Özellikle kanser nedeniyle ölmeyen, diyelim ki bir kişi üç sene evvel mide, meme veya kolon kanseri hastalarını genelde donör olarak kullanmayız ama bir insan on beş sene evvel kanser ameliyatı geçirmiş hiçbir nüksü yok, bu insandan donör olabilir. Genellikle kanser hastalarına biz sıcak bakmıyoruz. Bunun bazı ayrıntıları var. Mesela cilt kanseri olan hastalar mutlaka donör olabilir ama cildinde melanom olan bir hasta kesinlikle donör olamaz. Bunun dışında her organ için bir tane donör bulabiliyoruz. Benim kullandığım seksen altı yaşında, doksan yaşına kadar donörler olabiliyor. Herkes donör olabilir" diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın Söke’de tohum ve kompost dağıtım töreni yapıldı Aydın’ın Söke ilçesinde organik pamuk projesi kapsamında tohum ve kompost dağıtım töreni gerçekleştirildi. Söke TARİŞ’te yapılan kompost ve tohum dağıtım törenine İyi Tarım Uygulamaları ve Organik Tarım Daire Başkanı Dr. Başak Egesel, İl Müdürü İbrahim Altıntaş, Söke Tariş Başkanı İsmail Özer, İl Müdür Yardımcısı Ali Rüstem Şanlı, bir tekstil firmasının Yönetim Kurulu Üyesi Kaan Uçak ve çok sayıda üretici katıldı. Toplantıda konuşma yapan İl Tarım Müdürü Altıntaş, “Sahip olduğumuz doğal kaynaklarımızın sınırsız olmadığı ve korumamız gerektiği gerçeğinin her geçen gün daha çok farkına varmaktayız. Hele ki tarım gibi dünyayı besleyen ve sürdürülebilirliği bu kaynakların varlığına bağlı olan sektörümüz için bu durum daha da kritik hale gelmektedir. Dünyada yükselen, kaynakları koruma ve sağlıklı yaşam bilinciyle; talep de “organik” metodlarla üretilene yönlenmektedir. Dolayısıyla tarımsal üretim şeklimizi, sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde yeniden değerlendirmemiz gerektiği gerçeği önümüzde durmaktadır. Organik tarım, toprağı besleyen, biyolojik çeşitliliği, insan sağlığını koruyan, doğal girdilerin ve tekniklerin kullanımına öncelik veren doğayla uyumlu bir yaklaşımı temsil etmektedir. 2022 yılı verilerine göre; ilimizde 10 bine yakın üretici (9 bin 566), 577 bin dekar alanda(577 bin 350) organik tarım faaliyetinde bulunmaktadır. Toplam kültür alanımızın yaklaşık yüzde 16’sında gerçekleştirilen organik tarımda 182 çeşit ürün ile Türkiye üretiminin yüzde 14’ü ilimizde gerçekleşmiştir. Ağırlıklı olarak incir, zeytin, kestanenin yanı sıra pamuk, üzüm, cevizde de organik üretim yapılmaktadır. İlimiz, Bakanlığımızca organik pamuk üretiminde pilot il seçilmiş ve Organik Pamuk Projemiz, 2022 yılında hayata geçmiştir. Projemiz, coğrafi işaretli Söke Pamuğumuzun yetiştirildiği Söke ve Didim İlçelerimizde, 107 üreticimiz ile 25 bin dekar alanda başlamıştır. 2 yılını geride bıraktığımız Projemize, STK ve özel sektör paydaşlarımız ile Üniversite ve Araştırma Enstitülerimizin desteğiyle devam etmekteyiz. Organik tarımın yaygınlaşmasında önemli katkıları olacağına inandığımız projemize öncülük eden başta Bakanlığımız olmak üzere, katkılarıyla destekleyen tüm paydaşlarımıza ve projemizin olmazsa olmazı siz kıymetli üreticilerimize teşekkürlerimi iletiyor, saygılar sunuyor ve üreticilerimize bol bereketli bir sezon diliyorum" dedi. Konuşmanın ardından üreticilere tohum ve kompost dağıtımı gerçekleştirildi.
Mersin 23 Nisan Uluslararası Çocuk Festivali gala yemeği ile sona erdi Mersin Büyükşehir Belediyesince bu yıl ilk kez düzenlenen ve 4 gün boyunca hem çocukların hem de çocukluğundaki bayramları özleyen Mersinlilerin doyasıya eğlendiği Uluslararası Çocuk Festivali, düzenlenen gala yemeği ile sona erdi. Dünyanın 14 farklı ülkesinden gelen dans toplulukları, 23 Nisan’ın kendi bayramları olduğunu festival sayesinde öğrenirken, Mersinliler de özlediği coşkulu bayram günlerini yeniden yaşadı. Türkiye’den deprem bölgesi olan Hatay ve Adıyaman’dan gelen dans toplulukları da Mersin’i tanırken, farklı dünya kültürleriyle tanışma ve kaynaşma fırsatı buldu. Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı tarafından organize edilen ve birçok daire başkanlığının destekleriyle yapılan festivalin son gününde düzenlenen gala yemeğinde, Mersin Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Serdal Gökayaz, Belediye Başkan Danışmanı İbrahim Evrim ile Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Koordinatörü, Opera Sanatçısı Bengi İspir Özdülger katılımcılarla bir araya geldi. Dans toplulukları son kez gösterilerini sergilediler. Gala yemeğinin sonunda katılımcılara Mersin’i ve festivali unutmamaları için plaket ve hediyeler verildi. Konuklar Mersin’i, kültürünü ve insanlarını yakından tanıdı 20 Nisan’da başlayan festival kapsamında merkezin yanı sıra Anamur, Silifke ve Tarsus’ta gösterilerini sergileyen yabancı dans toplulukları, Mersin’i, kültürünü, tarihini ve insanlarını yakından tanıma fırsatı buldu. Mersinlilerin cana yakın misafirperverliğinden son derece etkilenen dans toplulukları, dünyada çocuklara bayramın armağan edildiği tek ülke olan Türkiye’de dolu dolu festival yaşadı. “Hatıralarda kalacağına inandığımız güzel bir festival oldu” Uluslararası Çocuk Festivali’nin bitişi gününde gerçekleştiren gala yemeğinde değerlendirmelerde bulunan Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Koordinatörü, Opera Sanatçısı Bengi İspir Özdülger, “Çok mutluyuz, harika bir festivalin sonuna geldik. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı bir festivalle taçlandıralım istemiştik ve onun da verdiği mutluluk ve gururu yaşıyoruz. Atatürk’ün açtığı o aydınlık yolda yürüyen nesillerin gerçekten hatıralarında kalacağına inandığımız güzel bir festival oldu” dedi. 20 Nisan’da başlayan festival kapsamında yapılan etkinliklerden kısaca bahseden Özdülger, “14 ülkeden 350 misafirimiz geldi. Aynı zamanda ülkemizden Hatay, Adıyaman ve Ankara’dan misafirlerimiz vardı ve ilimizde yarışmada ilk üçe girmiş olan okullarımız da festivalimizin gösteri ekibinde yer aldı. Bugün 23 Nisan’da büyük bir gururla, bu güzel bayramda sabahtan itibaren yapılmaya başlanan etkinliklerle birlikte saat 15.00’te Özgecan Aslan Meydanı’nda bahsettiğim bütün misafirlerimizin gösterilerini sevgili vatandaşlarımızla, güzel çocuklarımızla buluşturduk” diye konuştu. “Dolu dolu geçen 3 gün yaşadık” Özdülger, gala yemeği ile festivali taçlandırmak istediklerini kaydederek, “Bu mutluluğu hep beraber bir yemekle birleştirelim ve kendilerine anı bırakacak hediyelerimizi sunalım dedik” ifadelerini kullandı. Özdülger, birçok daire başkanlığının atölyelerinin olduğu festival kapsamında ayrıca sportif etkinliklerin de yapıldığını belirterek, “Çocuklar için hazırlanan etkinlik ve oyun alanlarında çocuklarla bütünleşildi. Daire başkanlıklarımızın çocuklara atölye çalışmaları oldu. Gerçekten dolu dolu geçen bir üç gün yaşadık. Birleştirici gücü olduğu ve halkı bütünleştirdiği için biz bu festivalleri çok önemsiyoruz” şeklinde konuştu. “Tüm dünyaya bu güzel bayramı yaşatalım istiyoruz” Mersin’in tanıtımının da festivalin bir diğer artısı olduğunu söyleyen Özgülger, “Mersin’i, Akdeniz’in incisi olarak görüyoruz. Güzel mersinimizi ve güzel insanımızı da tüm dünyaya tanıtmak istiyoruz. İşte bu festivalde onlardan bir tanesi. Bu yıl ilkini gerçekleştirdik ve bundan sonra devamı gelecek. Bunu da büyük bir keyifle ve mutlulukla gururla söylüyoruz. Güzel şehrimizi, yurtdışından gelen sevgili çocuklarımıza, davetlilerimize tanıttık aynı zamanda ülkemizden katılan sevgili çocuklarımıza da şehrimizi gösterdik. Çok mutlu ve gururluyuz" dedi.
İstanbul İstanbul’da çöl tozları hayatı olumsuz etkiliyor Türkiye’ye Afrika Üzerinden gelen çöl tozları ve sıcak hava dalgası yaşlı ve çocukları etkiliyor. Çocuklar ve yaşlılar çok daha fazla etkilenirken, uzmanlar maskesiz dışarı çıkılmaması, pencereleri kapalı tutma konusunda uyarılarda bulundu. Yunanistan’ın başkenti Atina’yı turuncuya boyadı. Türkiye’de etkisini çöl tozları İstanbul’da da hayatı olumsuz etkiliyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Türkiye’de de etkili olan toz taşınımı ile ilgili uyarılarda bulundu. Libya üzerinden gelen çöl tozu Yunanistan’da gökyüzü kızıla bürünmesine neden olmuştu. Tekirdağ üzerinden Türkiye’ye giriş yaparak yurdun batı kesimini etkisi altına alan çöl tozunun etkisinin İstanbul’da 3 gün daha süreceği tahmin ediliyor. “Sağlık açısından çok zararlı” Birkaç sene önce yoğun olarak çöl tozlarının geldiğini hatırladığını ifade eden Mustafa Baran, “ Sabah kalktığımızda arabalarımızın üzeri görünmez oluyordu. Sağlık açısından çok zararlı olduğunu biliyorum. Gelince evden çıkmayacağız herhalde. Kesinlikle maske takılması gerekiyor. Sadece çöl tozları ile alakalı değil günlük hayatımızın içinde insanların yoğun olduğu yerlerde takılması gerekiyor. Ben etkilenmedim ama etkilenen dostlarımız oldu” diye konuştu. “Misafirliğe gelenler nefes alamıyorlar geri dönüyorlar” Sahilde bisikleti ile gezerken çöl tozlarından etkilendiğinin belirten Fahrettin Güden, “Ben her sabah bisiklet ile 50 kilometre yol yaparım. Akşam eve gittiğim zaman saçlarım toz içerisinde olur. İçki ve sigara kullanmadığım için öksürük problemim yok ama benim hanımımda var. Anadolu tarafından buraya misafirliğe gelenler nefes alamıyorlar geri dönüyorlar. Kızımın arabalarının üzeri bembeyaz oluyordu. İstanbul’un kirliliği çok kötü” dedi. “Sildikten sonra bende merak ettim ne olduğunu” Çöl tozlarının ne olduğunu bilmediğini ifade eden Halil Hayırlıoğlu, “Arabaların üzerinde sapsarı toz olduğunu gördüm. Ne olduğunu bilmiyorum. Arabanın üzerinde sildikten sonra bende merak ettim ne olduğunu. Benimde oldukça dikkatimi çekti” diyerek sözlerini tamamladı. “Herkesi etkiliyor, bazen nefes alırken bile zorlanıyorsun” Ailesi ile birlikte sahilde gezdiklerini çocuğunun çöl tozlarından etkilendiğini söyleyen Naim Uludağ, “Arabanın üzerinde kolaca belli oluyor. Her yıl oluyor alıştık artık. Beni fazla etkilemiyor ama çocukları etkiliyor. Çocuklarımın burnu tıkanıyor. Burnundan nefes alamıyor, ağzından alıyor. İkisini de etkiliyor zor bur durum. Kimse maske ile dışarı çıkmak istemez. Herkesi etkiliyor, bazen nefes alırken bile zorlanıyorsun” dedi.