ÇEVRE - 22 Ağustos 2016 Pazartesi 11:18

(Özel Haber) Yeşil deniz kaplumbağalarından dolayı dünyanın gözü Kazanlı’da

A
A
A
(Özel Haber) Yeşil deniz kaplumbağalarından dolayı dünyanın gözü Kazanlı’da

Dünyada deniz kaplumbağalarının en önemli üreme alanlarından biri olan Mersin’in merkez Akdeniz ilçesine bağlı Kazanlı sahilinde, bu yıl bin 500 yuvaya ulaşılarak en yüksek seviye elde edildi. MEÜ DEKUYAM Müdürü Prof. Dr. Serap Ergene, "Şu anda bütün dünyanın gözü Kazanlı’nın üstünde. Çünkü yeşil deniz kaplumbağası için en önemli üreme alanı ve sürekli olarak Avrupa’dan bize sorular soruyorlar, Kazanlı’da durum nedir diye. Şu anda Kazanlı’da durum son derece iyi gidiyor. Bin 500 yuvadan yaklaşık 10 bin yavru çıkmasını bekliyoruz. Tabi bunlarda bin yavrudan bir tanesi ancak hayatta kalabiliyor. Eğer her şey yolunda giderse buradan çıkan 10 kaplumbağa, 25 yıl sonra buraya bu sefer yumurtlamaya gelecektir" dedi.
Deniz kaplumbağalarının üremesiyle ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Mersin Üniversitesi (MEÜ) Deniz Kaplumbağaları Uygulama Araştırma Merkezi (DEKUYAM) Müdürü Prof. Dr. Serap Ergene, deniz kaplumbağalarının üremesinin Haziran ayında başladığını, Ekim ayının başına kadar sürdüğünü söyledi. Haziran-Temmuz aylarında anaç kaplumbağalarının kumsala çıkıp yumurta bıraktığını belirten Ergene, yavru kaplumbağalarının da 2 ay sonra yumurtadan çıkıp denize döndüğünü söyledi. Yavruların Temmuz sonundan başlayarak Ekim’in ilk haftasına kadar yumurtadan çıktığının altını çizen Ergene, "Şu anda halihazırda Mersin’de Davultepe, Alata, Kazanlı sahillerinde yumurtlama hemen hemen bitti, çok az kaldı. Ancak yavru çıkışları son hızıyla devam ediyor. Yavru çıkışlarının en yoğun yaşandığı dönemdeyiz. Bu yıl Kazanlı’da çok yüksek sayıda yuva tespit ettik. Bu bizim için çok sevindirici olay. Özellikle yıllardan beri takip ettiğimiz bu alan bu sene en yüksek noktayı buldu. Şu anda bütün dünyanın gözü Kazanlı’nın üstünde. Çünkü yeşil deniz kaplumbağası için en önemli üreme alını ve sürekli olarak Avrupa’dan bize sorular soruyorlar, Kazanlı’da durum nedir diye. Şu anda Kazanlı’da durum son derece iyi gidiyor. Çünkü bin 500 yuvayı bulmak bizim içinde sürprizdi açıkçası. Oldukça güzel bir gelişme. Bu yıllardır yapılan bir yatırım sonucunda bunu elde ettik. Biz uzun yıllardır çalışıyoruz. Bu yıl oraya çıkan tablo, uzun yıllardır çalışmamızın bir ürünü diye düşünüyoruz. Davultepe’de 120 yuva sayısına ulaştık. Davultepe için oldukça iyi bir rakam. Alata’da yuva sayısı 250’yi buldu" diye konuştu.
"Her şey yolunda giderse 10 tane anaç kaplumbağa 25 yıl sonra tekrar bu sahillere gelecektir"
Mersin’de 2 tür deniz kaplumbağası türü bulunduğunu söyleyen Ergene, "Biri caretta caretta, diğeri ise chelonia mydas. Chelonia mydas’a yeşil deniz kaplumbağası, carette carettaya iri baş deniz kaplumbağası diyoruz. İri baş deniz kaplumbağası etçil besleniyor, yeşil deniz kaplumbağası ise otçul besleniyor. Oldukça uysal hayvanlardır. Bu alanlarda en önemli özellik de her iki deniz kaplumbağasının da bu kumsallara yuva yapıyor olmasıdır. Türkiye’de toplam 21 üreme alanı vardır ve bunlardan 5 tanesi Mersin’de bulunur. Bu anlamda baktığımızda bu canlının korunmasında Mersin’in tutumu, Mersin’in koruma stratejisi oldukça önemlidir. Bu hayvanlarda bin canlı yavrudan ancak bir tanesi hayatını sürdürebiliyor. Dolayısıyla Kazanlı’da şu anda bin 500 yuva var. Her yuvada ortalama 100 yumurta bulunuyor. Ancak bunların hepsinden canlı yavru çıkmıyor. Çok büyük bir kısmı balıklar, kuşlar, yengeçler, köpekler tarafından yeniliyor. Bin yavrudan bir tanesi 25 yıl sonra bizim kumsallarımıza dönecektir. Çünkü bunlarda bir kumsal sadakati vardır. İç güdüsel olarak mutlaka doğmuş oldukları kumsallara geliyorlar. Bu anlamda baktığımızda önemli noktalardan bir tanesi şu. Bin 500 yuvadan yaklaşık olarak, eğer her şey yolunda gidecek olursa 10 tane anaç 25 yıl sonra tekrar sahillerimize bu sefer yumurta bırakmak için dönmüş olacak" şeklinde konuştu.
"Kaplumbağaların yuvalarının bulunduğu bölgeleri koruyalım"
Vatandaşlara ve özellikle balıkçılara bir çağrıda bulunan Ergene, "Kumsallarımızı, denizlerimizi kirletmeyelim. Eğer bir deniz kaplumbağasının yumurtladığı alanda bulunuyorlarsa, oralarda tabelalar göreceklerdir. O yuvalara kafesler konuluyor. Dolayısıyla o yuvaların korunması gerekiyor. O yuvaların üstünden geçmek, ıslatmak veya kumun sıkılaşması canlının çıkmasını önler. Kumsallara araç girmemesi gerekir. Işık kirliliği yavru kaplumbağalarının aksi istikamette gitmesine sebep oluyor. Işıkların belli saatten sonra kapatılması gerekiyor. Özellikle yazlıkta olanlar, sahillerde etkinlikler düzenleyenler ışığı çok seviyorlar ama bu yavru kaplumbağalara için maalesef çok zor bir şey. Çünkü ışıktan dolayı ters yöne gidip hayatlarını kaybedebiliyorlar. Köpekler de bu yavrulara zarar verebiliyor. O yüzden belediyelerin belli dönemlerde köpekleri toplaması gerekiyor. Balıkçılara çağrıda bulunuyoruz. Hem anaç açısından hem yavrular açısından çok önemli. Anaçlar sahile geliş ve gidişlerde balıkçıların ağlarına takılabiliyorlar. Canlıyı ağdan çıkardıklarında onu kontrol etmesi gerekiyor. Biz balıkçılara zaman zaman bunun eğitimlerini veriyoruz yada bizleri arayıp haberdar etmesi gerekiyor. Balıkçılar lütfen darp etmesinler. Çünkü ağa takıldığında bazen balıkçıda korkuyor büyük olduklarında yada ağını yırtığından dolayı balıkçılarımız kızabiliyor. Lütfen darp etmesinler. Çünkü kaplumbağa yoksa balıkta olmayacaktır. Dolayısıyla bu bir besin zincirine bağlı olarak gelişiyor. Bazı balıkçılar kıyıya yakın ağ atıyor. Yavru kaplumbağalar da bunlara takılıyor. Özellikle bu dönem içerisinde sahile yakın bölgelere ağ atmasınlar" ifadelerini kullandı.
Bir yavrunun yumurtadan çıkmasının epey bir zaman aldığının altını çizen Ergene, sözlerini şöyle tamamlandı:
"2 aylık bir kuluçka süresi var. Bu 2 aylık kuluçka süresinin bitiminde canlı yaklaşık 70 santimetre derinlikten, yukarıya doğru çıkıyor. Bu 3-4 santimlik bir canlı için olağanüstü bir macera, olağanüstü bir enerji gerektirir. Canlı yukarıya doğru çıkıyor ve yavaş yavaş denize yol alıyor. Bir yavrunun gece başlayıp, gün doğumuna kadar yumurtadan çıkışları gerçekleşebiliyor. Çıktıktan sonra kumsaldan deniz yürüyerek gitmeleri gerekiyor. Bazen insanlar, elimize alalım biz denize bırakalım, yoruluyorlar, toplu bir şekilde denize bıraksak olmazı mı gibi şeyler diyorlar. O canlı o mesafeyi kat etmesi gerekiyor. Yürümesi gerekiyor ki kaslar açılacak, akciğer açılacak, üyeler gelişecek, karın kısmındaki yumurta kokusu gidecek ve içgüdüsel olarak o kumsalın yapısını anlayacak ki tekrar gelebilsin. Özellikle elimize almıyoruz."
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Elazığ Elazığ’da gençlerin ’ruh sağlığına’ odaklanan uluslararası buluşma Avrasya Gençlik Gelişim Derneği ve Elazığ Şizofreni Dayanışma Derneğinin işbirliğiyle başlatılan "Zihin ve Beden Hareket Halinde: Ruhsal Bozukluğu Olan Gençler İçin Alternatif Eğitim Yöntemleri Geliştirme Erasmus+ Eğitim" Projesi, 8 ülkeden 29 kişinin katılımıyla Elazığ’da başladı. Proje dahilinde uzmanlar, ruhsal sağlık sorunları yaşayan gençlere fiziksel aktivite, sanat ve sporla ilgili terapi uygulamalarını gözlemleyecek ve alternatif eğitim modelleri üzerine çalışacak. Avrasya Gençlik Gelişim Derneği ve Elazığ Şizofreni Dayanışma Derneği’nin işbirliğiyle hayata geçirilen "Zihin ve Beden Hareket Halinde: Ruhsal Bozukluğu Olan Gençler İçin Alternatif Eğitim Yöntemleri Geliştirme Erasmus+ Eğitim” Projesi, Elazığ’da büyük bir heyecanla başladı. Proje çerçevesinde 8 ülkeden 29 katılımcı, ruhsal bozukluğu olan gençlere terapi aracı olarak fiziksel aktivite, sanat ve sporla ilgili çeşitli uygulamaları gözlemlemek üzere bir araya geldi. Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Polonya, Slovakya, Malta, Makedonya ve Bulgaristan’dan gelen uzmanlar, 8 günlük süre boyunca alternatif eğitim modelleri üzerine yoğun bir çalışma gerçekleştirecek. Bu süre zarfında, zihinsel sağlık sorunları yaşayan gençlere yönelik eğitimlere katılacak olan uzmanlar, aynı zamanda ilgili kurum ve kuruluşları ziyaret ederek yerinde incelemelerde bulunacak. ’’Çalışmalardan oldukça etkilendim’’ Proje hakkında bilgi veren Avrasya Gençlik Gelişim Derneği Başkanı Meriç Tahan, ’’Zihin ve Beden Hareket Halinde: Ruhsal Bozukluğu Olan Gençler İçin Alternatif Eğitim Yöntemleri Geliştirme” Erasmus Eğitim Projesi için Elazığ’dayız. Elazığ Şizofreni Dayanışma Derneği ile iş birliği halindeyiz. Alternatif eğitim modelleri üzerine zihinsel sağlık problemi yaşayan gençlerimize sağlayabileceğimiz bu modeller üzerine bir projedeyiz. 8 ülkeden 29 katılımcı ile Elazığ’da gerçekleşiyor. Bu proje boyunca sanat ve spor bazlı terapi modellerini paylaşıyoruz ve dergi çıkartacağız. 8 gün boyunca çeşitli kurum ziyaretleri ve iyi uygulama ile gözlem etkinlikleri yaptık. Aynı zamanda Belçika’dan Hollanda’dan, Malta’dan, Makedonya’dan Slovakya ve Polonya’dan ve çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen uzmanlar da kendi deneyimlerini paylaştılar. Ayrıca Elazığ’daki iyi uygulamaları incelediler ve bu başarılı uygulamalardan çok etkilendiler” dedi. Belçika’da bir terapi merkezinde uzman olan Sam Lambin, ’’Elazığ’daki çalışmalardan oldukça etkilendim. Belçika ve Türkiye’de yapılanlar oldukça birbirine yakın. Beklentimin çok üstünde modeller uygulanıyor. Elazığ’daki özellikle Ruh Sağlığı Hastanesi’ndeki uygulamalar çok iyi. Özellikle aile ziyaretleri konusunda ben de benzer çalışmalar yapıyorum ve buradaki ziyaretlerde de benzer etkinlikler gözlemledim. Farklılıklar da var bunları da paylaşmak için buradayız” şeklinde konuştu. Toplum Ruh Sağlığı Merkezi çalışanlarına teşekkür ederek konuşmasına başlayan ve verimli bir proje gerçekleştirdiklerini ifade eden Elazığ Şizofreni Dayanışma Derneği Başkanı Çiçek Tutuş, ’’Projemiz beden ve zihinsel hareketleri konuları hakkında farklı ülkelerden gelen katılımcılarla birlikte bir hafta boyunca kamu kurum ve kuruluşlarını da ziyaret ederek çeşitli eğitim ve sosyal çalışmalar yapmaktayız. Derneğimiz bir çok ulusal ve uluslararası projeler yürütmekle beraber halen devam eden etkinliklerimiz, faaliyetlerimiz de Kültürhane Kitap Kafe adı altında devam etmektedir” diye konuştu. Hollanda’dan gelen katılımcılardan Rüstem Demir ise ’’Her şeyden önce Elazığ’ı çok beğendik. Bilmediğimiz bir şeyleri burada fark ettik, Elazığ’da Türkiye’de olan üç kurumdan birinin burada kurulduğunu ve yüzüncü yılında olduğunu da öğrendik. Çok değerli çalışmalar yapıldığını gördük. Bu ziyaretimizde Türkiye uyruklu olmayan, yabancıları da getirdik. Farklı ülkelerden katılımcılarla gelmeye çalıştık ve onlar da çok mutlular. Türkiye’nin farklı bir resmini gösterme imkanı bulduk” dedi. Polonya’da PDR uzmanı olarak çalışan Viktoria Pandelova da Elazığ’daki uygulamalardan oldukça etkilendiğini, birçok şey öğrendiğini ve kendi uygulamalarını da paylaşmaktan memnun olduğunu dile getirdi.
Antalya Antalya’da deniz manzaralı 3 bin 500 yıllık 800 metre uzunluğunda sütunlu cadde keşfedildi Antalya’nın tarihi sembollerinden Hıdırlık Kulesi’nde gerçekleşen arkeolojik kazılarda, Roma dönemine ait 3 bin 500 yıllık 800 metre uzunluğunda sütunlu cadde keşfedildi. Şu ana kadar 100 metresinin gün yüzüne çıkarıldığını belirten Antalya Büyükşehir Belediyesi Etüt Proje Şube Müdürü Ezgi Öz, "Kaleiçi’nin önemli bulgularından biri. Üçkapılar’a kadar uzanıyor ve denize kadar olan bağlantısını bulduk" dedi Antalya Müze Müdürlüğü ve KUDEB denetiminde Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen ’Hıdırlık Kulesi Çevresi Arkeolojik Kazı ve Seyir Terası Projesi’nde hummalı çalışma sürüyor. Tarih ve manzarayı buluşturacak projede teknik çalışmalar ilerlerken, yeni arkeolojik keşifler de gün yüzüne çıkarılıyor. Büyükşehir Belediyesi’nin, Antalya’nın kültürel mirası ve tarihi yapılardan Hıdırlık Kulesi’ni kültürel ve turistik çekim merkezi haline getirmek için 2020 yılında Koruma Kurulu kararı doğrultusunda başlattığı arkeolojik kazı çalışmaları sonunda bölgede antik dönem kalıntıları ve yapıları ortaya çıkmıştı. Sütunlu cadde gün yüzüne çıkarıldı Proje kapsamında tarihi kalıntıların konservasyon çalışmaları devam ederken, arkeolojik kazı çalışmaları da titizlikle sürüyor. Son olarak kulenin güney kısmında tarihe ışık tutacak sütunlu bir cadde gün yüzüne çıkarıldı. Caddenin Roma Dönemi’ne ait 3 bin 500 yıllık olduğu belirtilirken, uzunluğunun 800 metre olduğu değerlendiriliyor. “Yaz ortalarında bitmesi planlanıyor” Daha önceki kazı çalışmalarında hamam, Girit Buz Fabrikası ve villa mozaiklerinin ortaya çıkarıldığını aktaran Antalya Büyükşehir Belediyesi Etüt Proje Şube Müdürü Ezgi Öz, bu eserlerin sürdürülebilir kullanımı ve korunması için projeler ürettiklerini kaydetti. Projenin bitimiyle birlikte Türkiye’nin en büyük seyir terasını hayata geçireceklerini belirten Öz, “Çalışmalar sonlandığında önemli çıkan yapılar cam kaplamalardan sergilenecek, diğer alanlarda da ahşap yürüme alanları olacak. Kamusal anlamda önemli bir iş yapıldı. Burada işgal altındaki alanlar söz konusuydu, biz bu işgalleri tekrar kamuya kazandırmak için işgallerden arındırıp bu alanda çalışmalarımızı tamamlayıp projemizi 2023 yılında uygulamaya başladık. Yaz ortalarında bitmesi planlanıyor. Konservasyon çalışmaları hızla ilerliyor, bunun akabinde de terasla ilgili çalışmalar gerçekleşecek” dedi. “100 metrelik kısmına ulaştık” Yapılan çalışmalar esnasında Roma Dönemi’ne ait 3 bin 500 yıllık sütunlu bir cadde bulunduğuna dikkati çeken Öz, şu bilgileri paylaştı: “Kaleiçi’nin önemli bulgularından biri. Üç Kapılara kadar uzanıyor. Burada da denize kadar olan bağlantısını bulduk. Aslında o caddeyi ayağa kaldırıyoruz. 3 bin 500 yıl önce Roma Dönemi’ne ait. Kültür Bakanlığımız devamının olduğunu öngörüyor, tahmini 800 metre olduğunu düşünüyoruz. Şu ana kadar yaklaşık 100 metrelik kısmına ulaştık.” Buz fabrikası Öz, ortaya çıkan yapılardan Girit Buz Fabrikası’nın genç Cumhuriyet Dönemi’ne ait olduğunu belirterek, “Hemen yanında bir kanal açılmış. Tabii burası Antalya ve havalar sıcak. Yiyecek ve içeceklerin korunmasıyla ilgili kurulmuş önemli bir tesis. Geçmişteki sanayileşmeyle ilgili de bize done veriyor” ifadelerini kullandı. “Bizim için koruyarak kullanmak çok önemli” Proje kapsamında Hıdırlık Kulesi’nin dışının konservasyonu ve yenilenmesiyle ilgili de çalışmalar yaptıklarını da sözlerine ekleyen Öz, “Bizim için koruyarak kullanmak çok önemli. Bu anlamda tarihe önem veren bir başkanla çalışmak bizim için çok güzel” dedi.
Adana Çocukluğunda izlediği müsabakalardan esinlenip boksa başladı, Avrupa 3.’sü oldu Adana’da çocukken izlediği boks müsabakalarından esinlenerek boksa başlayan 18 yaşındaki milli boksör Hüseyin Ege Tekdemir, Hırvatistan’da düzenlenen Gençler Avrupa Şampiyonası’nda Avrupa 3.’sü oldu. Adana’dan dünya şampiyonu olarak çıkmayı hedefleyen Tekdemir, Olimpiyatlarda Türkiye’yi temsil etmenin hayalini kuruyor. Hırvatistan’ın Porec kentinde düzenlenen Gençler Avrupa Boks Şampiyonası’nda mücadele eden 2006 doğumlu milli sporcu Hüseyin Ege Tekdemir bronz madalya kazandı. Çocukluğundan bu yana boks maçlarını ilgiyle seyrettiğini anlatan Tekdemir, bu spora mahallede boks ile ilgilenen büyükleri sayesinde başladığını söyledi. Mücadele sporu olması nedeniyle boksu kendisine çok yakın bir spor olarak hissettiğini belirten Tekdemir, ilk uluslararası turnuvasında Avrupa 3.’lüğü elde etmesiyle de dikkat çekti. "İnşallah Dünya Şampiyonası’nda şampiyonluk nasip olur" Boks ile 4 senedir ilgilendiğini belirten Tekdemir, geçen sene Muğla’da düzenlenen Türkiye şampiyonasında 3. olduğunu bu sezon ise Mersin’de Türkiye şampiyonu olarak Avrupa Şampiyonası’na katılmaya hak kazandığını söyledi. Bu yıl kazandığı Türkiye Şampiyonluğu ile milli takıma seçildiğini ve Gençler Avrupa Şampiyonasında mücadele ettiğini kaydeden milli boksör Tekdemir, "Geçen sene Türkiye Şampiyonası’nda 3. olurken, bu sene ise şampiyon oldum. Sonrasında ise milli takıma seçilerek Avrupa Şampiyonası’na gittim. İlk uluslararası şampiyonamdı. 3.’lük nasip oldu orada. Eksiklerimizi gördük. İnşallah ekim ayında düzenlenecek olan Dünya Şampiyonası’na daha iyi hazırlanıp şampiyon olacağım" şeklinde konuştu. Avrupa Şampiyonası’nda yarı finale gelene kadar Çekya, Romanya ve Ukraynalı sporcularla karşılaştığını belirten Tekdemir, “Yarı finalde maçı Ukraynalı rakibime kaybettim. Güzel bir tecrübe oldu. Hedefim inşallah ilk önce Avrupa ve Dünya şampiyonu olmak. Daha sonra Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil etmek istiyorum" ifadelerini kullandı. "Boksu kendime yakın olarak gördüm, tam mücadele sporu" Boks ile tanışma hikayesini anlatan Tekdemir, “Adana’da bizim mahallede boks ile ilgilenen abiler vardı. Ben de onların peşinden giderek salona yazıldım. Boksu kendime yakın olarak gördüm. Tam mücadele sporu, bu nedenle sevdim. Çocukluktan beri televizyonda boks maçlarını izliyorum. Oradan heveslenmiştim boks maçlarıma. 3 senedir de Serdar hocamın yanındayım. Beni çok destekledi" diye konuştu. Serdar Beycioğlu: "Hüseyin’i ekim ayında dünya şampiyonu olarak görmek istiyoruz" Hüseyin Ege Tekdemir’in antrenörü Serdar Beycioğlu ise, "Hüseyin yaklaşık 3 yıldır yanımızda çalışıyor. Hırvatistan’da düzenlenen Gençler Avrupa Şampiyonasında 86 kilogramda Avrupa 3.lüğü elde etti. Bununla ilgili de gerekli çalışmaları burada fazlasıyla yaptık. İlk şampiyonası olduğu için biraz heyecan da oldu. Ona istinaden de 3’lük madalyası aldı" sözlerini kaydetti. Hüseyin’in bu sene Türkiye Şampiyonası’nda çok ciddi başarılar elde ettiğine dikkat çeken Beycioğlu, "5 maçtan 4 tanesinde ilk rauntta nakavt ile bitirdi. 5. maçı da yalnızca 3 raunt oynadı. Büyük bir gelişim sağladı. Biz Avrupa şampiyonluğu bekliyorduk. Ama bundan sonra ekim ayında Dünya Şampiyonası var. İnşallah dünya şampiyonu olarak görmek istiyoruz" dedi. Hüseyin’in ilerleyen yıllarda büyük başarılar kazanarak Adana’yı gururlandıracağını düşündüğünün altını çizen Beycioğlu, "Hüseyin Türkiye ile birlikte Adana’yı da temsil ediyor. Biz Hüseyin’i sadece Adana’da değil, değişik illerde de mücadele ederek tecrübesi artsın diye maçlara gönderiyoruz. Neticede de böyle bir başarı elde ettik" şeklinde konuştu.