GENEL - 16 Eylül 2018 Pazar 11:02

Nesilden nesle gelen ’atmaca’ tutkusu

A
A
A
Nesilden nesle gelen ’atmaca’ tutkusu

Rize’de atmaca besleme tutkusu nesilden nesile taşınıyor.

Rize’de atmaca besleme tutkusu nesilden nesile taşınıyor. Çocukları gibi sevdikleri atmacaları kollarından bir an olsun indirmeyen sahipleri, onları et ve organik yumurta ile besliyor.


Rize’de tutulması büyük sabır isteyen atmacalar, daha sonra bıldırcın avında kullanılıyor. Bölgede sertifika ile atmaca yakalayabilen avcılar, yılda sadece iki tane yakalayabiliyor. Sezon boyunca iki tane atmaca yakalayan avcılar, sezonun sonunda ise birini doğaya salmak zorunda kalıyor.


Dededen toruna bir kültür olarak gelen atmacacılığın sadece bıldırcın avlamak için olmadığını, birçok insanın atmacasını çocuğu gibi beslediğini dile getiren emekli öğretmen Cavit Kızılkaya, “Atmacacılık bir kültürdür. Biz bu kültürü yaşatmak için yıllardır süregelen bu avcılığı yapmaya çalışıyoruz. Kolay değil, arazilerimiz uygun değil, düz alan gerekiyor. Bizim Doğu Karadeniz engebeli araziye sahip. Ata sporudur, bizi kahve kültüründen alıkoyuyor, dostlukları pekiştiriyor, bizde bununla meşgul oluyoruz. Bunları çok seviyoruz. Kendimiz et yemeyiz, atmacalarımıza yediririz. Köy yumurtası yediririz. Kimseye bir zararı yok, atmacaların ölmesini, zarar görmesini asla istemeyiz. Gözümüz gibi bakarız. 2001’de çıkan bir yasa ile belgeli bir şekilde iki tane atmacayı sezonunda yakalayıp, sezon sonunda bir tanesini doğaya bırakıyoruz. Diğerini bir sonraki sene kullanmak üzere kışlatmak isteyen kışlatıyor” ifadelerini kullandı.



"Atmacanın bir çocuk gibi masrafı var"


Atmacanın masrafının bir çocuk büyütmek kadar pahalı olduğunu ama sevgisinin bu masrafa değdiğini dile getiren Kızılkaya, “Bir çocuk kadar masrafı var. Herkesin besleyebileceği bir şey değil. Yılda nereden bakarsanız bir küçük danayı yiyor. Benim atmacam mesela 3 yaşında ve ben 3 yıldır besliyorum onu. Zannediyorum herhalde bir 100 kilogram et yemiştir. Fedakarlık istiyor. Biz atmacayı sevmesek bunu kolda taşımak diye bir lüks olamaz” dedi.


Kızılkaya, atmacanın zorlu yakalanma serüvenini ise, “Böcekle başlıyoruz, ğaço kuşu tutuyoruz. Daha sonra ğaço ile atmacayı yakalıyoruz. Atmaca ile de sezon içerisinde sıra gelirse bıldırcını yakalıyoruz” sözleri ile anlattı.



"Eşim doğum yaparken ben atmaca beklemeye gittim"


Eşinin doğum yapacağı gün atmaca tutkusu yüzünden kendisinin atmaca sürüsünün geçmesini beklediğini anlatan Orhan Özdemir ise, “Gece rüyamızda, gündüz hayatımızda, işimizde, aşımızda hep bu var. Ben daha nasıl anlatayım. Mesela eşim doğum yaparken ben atmaca beklemeye gittim. Bu işin aşığıyım. Beşikteyken yanımda atmaca bağlıydı, öyle devam etti, öyle gidiyor yani. 6 yaşında bir oğlum var, onun da kolunda atmaca geziyor” şeklinde konuştu.


Henüz 14 yaşında olan ve doğduğundan beri atmacalar ile uğraştığını dile getiren en küçük atmacacı Efe Özkan da, “Atmacacılık hevesi bana babamdan geçti. Babam atmacalarla uğraşıyordu, bende onu görerek heves yaptım. Atmacalar çok güzel, ben yürümeye başladığımdan beri atmacalar ile uğraşıyorum” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer Belediyesi ’Belediye Kütüphaneleri Bölge Semineri’ne ev sahipliği yapıyor Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü’nün ev sahipliği yaptığı iki gün sürecek olan ‘Belediye Kütüphaneleri Bölge Semineri’ başladı. 10’u aşkın ilden belediye kütüphanelerinden temsilcilerin katıldığı seminerde yapılan çalışmalar ve hedefler ele alınıyor. Nilüfer Belediyesi ev sahipliğinde Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, Goethe Institut-Ankara Kütüphaneciler Derneği ve Günışığı Kitaplığı işbirliğiyle düzenlenen ‘Belediye Kütüphaneleri Bölge Semineri’ başladı. Nâzım Hikmet Kültürevi’nde gerçekleşen ve 2 gün sürecek seminere İstanbul-Ankara-Eskişehir başta olmak üzere 10’u aşkın ilden belediyelerin kütüphane yetkilileri bir araya geldi. Türkiye’de kütüphaneciliğin geldiği nokta, projeler ve hedeflerin ele alındığı seminerde yapılacak sunumlarla ortak çalışmalar ele alınıyor. ‘Belediye Kütüphaneleri Bölge Semineri’nin açılışını yapan Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürü Şafak Baba Pala, Nilüfer Belediyesi olarak organizasyona ev sahipliği yapmanın heyecanını yaşadıklarını ifade etti. Nilüfer Belediyesi’nde kütüphaneciliğin yerinin ayrı olduğunu belirten Pala, “Nilüfer kütüphaneleri olarak her zaman farklı illerdeki kütüphanelerle yakın işbirliği içerisindeyiz. Bursa önemli bir kent kütüphaneciliğin değerini ortaya koymak adına çalışmalarımız hız kesmeden devam edecek. Bu etkinlikte hedeflerimiz ve işbirliklerimiz adına çok katkı sağlayacak” dedi. Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Yılmaz da halk kütüphaneleriyle 2006 yılında başlayan bölge seminerlerinin hızla geniş bir yapıya büründüğünü açıkladı. Belediye kütüphanelerinin projeye katılmasıyla seminerlerin öneminin arttığını belirtti. Bülent Yılmaz seminerde paylaşımcılık ve ortak çalışma olgusunun geliştiğini söyleyerek, Nilüfer’de verimli ve keyifli bir çalışmaya imza atacaklarını belirtti. Günışığı Kitaplığı ve Yayın Yönetmeni Mine Soysal da organizasyonun önemine çekti. Son yılarda belediyelerin kütüphanecilik konusunda verdiği önemin memnuniyet verici olduğuna değinen Soysal, Nilüfer Belediyesi’nin kütüphanecilik hizmetlerinin de Türkiye’ye örnek olduğunu belirtti. Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal da seminerin halk kütüphanelerinde değişime katkı sağladığını ifade etti. Seminerin etkileşime ve gelişime fayda sağladığını belirten Kartal, yapılacak sunumların proje ve hizmet noktasında ufuk açacağını söyledi. Açılış konuşmalarının ardından Bülent Yılmaz, ‘Kütüphane Hizmetlerinde Mesleki Etik yaklaşımlar ve Uygulamalar’ üzerine sunum yaptı. Semireni ilk gününde katılımcı belediyelerin temsilcileri, ‘Nilüfer’de kütüphanecilik hizmetleri ve etkinlikleri’, ‘Kütüphaneler için kapsayıcı yaklaşımlar’, ‘Çocukların bilgiye erişimi nasıl sağlanır?’, ‘Belediye kütüphanelerinde iyi uygulama örnekleri’ konu başlıklarında sunumlar yaparak bilgi ve birikimlerini paylaştı. Etkinliğin ikinci gününde de halkla ilişkiler persfektifinin değerlendirilmesi, mesleki sorunlar ve değerlendirmeler ele alınacak. ‘Belediye Kütüphaneleri Bölge Semineri’ ikinci günde Nilüfer Kütüphaneleri gezisiyle sona erecek.
Denizli 29 haftalık doğan Erkan bebek, 75 günlük yaşam mücadelesinin ardından ailesine kavuştu DENİZLİ(İHA) – Denizli Devlet Hastanesi’nde 29 haftalık prematüre doğan ve erken doğuma bağlı olarak solunum yetmezliği sıkıntısı yaşayan Erkan Enes Bektaş bebek, Yenidoğan Yoğum Bakım Ünitesi’nde 75 gün süren yaşam mücadelesini kazanarak ailesine kavuştu. 29 haftalık hamileyken erken doğum eyleminin başlamasıyla birlikte Denizli Devlet Hastanesi Kadın Doğum Servisine başvuran Güler Bektaş 950 gram ağırlığında bebeğini dünyaya getirdi. Doğumdan sonra solunum sıkıntısı, kalp yetmezliği gibi şikâyetlerle Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’ne alınan ve 75 gün boyunca tedavi gören Erkan Enes bebek Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanları Dr. Cem Becerir ve Dr. Tevhide Derya Sarılar tarafından yapılan müdahalelere olumlu sonuç vererek sağlığına kavuştu. “75 gün sonunda annesinin kucağına bebeğini teslim ettik” Yenidoğan Yoğun Bakım Uz. Dr. Cem Becerir, Erkan Enes bebeğin 75 gün süren yaşam mücadelesini anlattı. Erken doğan bebeklerde birçok sağlık sıkıntısı görülebileceğini anlatan Becerir, “29 haftalık 950 gram doğan Erkan Enes bebeğimizin erken doğmanın etkisiyle birçok sağlık sıkıntısı vardı. Solunum sıkıntısı, akciğerlerinin gelişmemesi, kalp ve beslenmesiyle ilgili problemimizi basamak basamak hallettik. 75 günün sonunda 2 kilo 400 gram olarak sağ ve sağlıklı bir şekilde annesinin kucağına bebeğini teslim ettik. Prematüre doğan bebeklerin özellikle yenidoğan yoğun bakım ünitesinin olduğu ve yeni doğan uzmanlarının olduğu birimlerde doğması sağlıklı ve nörolojik gelişmeleri açısından çok önemli ve yaşam şanslarını arttırmakta. Erkan Enes bebeğimiz de hastanemizde doğum yaptıktan sonra yeni doğan yoğun bakım ünitemizde emin ellerde birçok badireyi hızlı bir şekilde atlattı ve sağlığına kavuştu” dedi. Anne Güler Bektaş da 75 gün süren zor bir süreci geride bıraktıklarını ve bebeğini kucağına aldığı için çok mutlu olduğunu söyleyip, emeği geçen tüm sağlık çalışanlarına teşekkürlerini iletti.
Aksaray ASÜ’de 12 dönümlük alana farklı türde 350 adet fidan dikildi Bahar döneminin gelmesiyle birlikte Aksaray Üniversitesinde (ASÜ) yürütülen ağaçlandırma ve yeşillendirme faaliyetleri hız kazandı. Yedinci etap kampüs altyapı çalışmaları kapsamında 12 dönümlük alana farklı türde 350 adet fidan dikildi. Rektörlük otoparkı karşısında oluşturulan ağaçlandırma sahasında gerçekleştirilen fidan dikme etkinliğinde konuşan ASÜ Rektörü Prof. Dr. Alpay Arıbaş, hem yeni dönem peyzaj çalışmaları hem de kampüsün genelindeki yeşil alan varlığı hakkında bilgiler verdi. Yedinci etap kampüs altyapı çalışmalarının farklı faaliyetleri içerdiğini, bunlardan birisinin de 12 dönümlük alanı ağaçlandırmak olduğunu dile getiren Arıbaş, “Bir süredir bu alanı ağaçlandırmak için saha hazırlama çalışmalarımız devam ediyordu. Bu kapsamda 80 santimetre yüksekliğinde, bitki yetiştirmeye müsait bir dolgu zemin oluşturuldu. Sahanın hazırlanmasının ardından ‘Kampüse Bahar Geldi’ sloganıyla harekete geçtik ve hem öğrencilerimizin hem de akademik ve idari personelimizin emekleriyle fidanları toprakla buluşturduk. Çok verimli bir çalışma oldu” dedi. Yıl sonunda kişi başına düşen ağaç sayısı 2,11 olacak Kampüsteki yeşil alan varlığının 520 bin metrekareye ulaştığını, bunun 360 bin metrekaresini çim, 160 bin metrekaresini de ağaçlandırma alanlarının oluşturduğunu dile getiren Prof. Dr. Alpay Arıbaş, “Yeşil alanlarımızda toplam 40 bin ağaç bulunmakta olup, kişi başına düşen ağaç sayısı ortalaması 1,83 seviyesindedir. Ağaç sayısını ve yeşil alan varlığını arttırmak için belli bir program dahilinde çalışmaya devam ediyoruz. Bu yıl içerisindeki hedefimiz 6 bin 250 adet yeni fidanı daha toprakla buluşturmak. Yıla ilişkin çalışmalarımız tamamlandığında kampüsümüzde kişi başına düşen ağaç sayısı ortalaması 2,11’e yükselecek” dedi. ASÜ Rektörü Arıbaş, konuşmasının son bölümünde çalışmalara katkı sunan herkese teşekkür etti ve bitki yetiştirme açısından zor bir toprak yapısına sahip olmalarına rağmen samimiyet ve sabırla yeşillendirme faaliyetlerini sürdüreceklerinin altını çizdi. Yapılan açıklamanın ardından leylandi, mavi servi, sedir, akçaağaç, ıhlamur, akasya, dişbudak, kavak, iğde ve çeşitli meyve fidanlarının dikimi gerçekleştirildi. Can sularının verilmesinin ardından fidanların üzerine, diken kişilerin isimlerinin yazılı olduğu plakalar asıldı.