SAĞLIK
Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi 25 Nisan 2024 Perşembe - 22:26:35 Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.
25 Nisan 2024 Perşembe - 22:16 Bolu’da 7’nci Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi 7’nci Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi, Bolu’da düzenlendi. Yoğun katılımın olduğu kongrede Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.
25 Nisan 2024 Perşembe - 17:32 Türkiye’nin İlk ve Acil Yardım öğrencileri ALKÜ’de kıyasıya mücadele etti Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi (ALKÜ) ev sahipliğinde, Antalya İl Sağlık Müdürlüğü paydaşlığında düzenlenen 16 farklı üniversiteden 26 ekip; 9 farklı etaptan oluşan “VIII. Ulusal Tralli Travma Rallisi"nde kıyasıya yarıştı. Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi (ALKÜ); bünyesinde bulunan bölümlerle ilgi sempozyum, panel, konferans gibi çeşitli etkinlikler düzenlerken aynı zamanda uygulamalı eğitimlere ev sahipliği yapmaya da devam ediyor. Antalya İl Sağlık Müdürlüğü paydaşlığında, ALKÜ ev sahipliğinde düzenlenen ve 16 farklı üniversitenin 102 öğrencisinden oluşan 26 ekip; 9 farklı etapta “VIII. Ulusal Tralli Travma Rallisi"nde gerçeği aratmayan görüntülerle kıyasıya mücadele etti. ALKÜ Yaşam Merkezi yanında saat 09.00’da başlayan yarışma; araç içi trafik kazası, motosiklet kazası, otobüs kazası, yüksekten düşme vakası, KBRN yanığı vakası, ileri yaşam desteği, dar alan (enkaz), bilgi ve taşıma teknikleri etaplarında gerçekleşti. Öğrencilerin zaman, hız, bilgi ve doğru müdahale ile ter döktükleri yarışmayı, katılımcılar ve sağlık sektörünün öncüleri takip etti. Uzman hakemlerin değerlendirdiği yarışma sonrası ALKÜ Alev Alatlı Konferans Salonu’nda ödül töreni gerçekleşti. Yarışma ve ödül törenine ALKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atıf Bayramoğlu, dekanlar, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. “Her an hazırız” Yarışma sonrası ödül töreninde konuşan, aynı zamanda Acil Tıp Uzmanı olan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atıf Bayramoğlu, Türkiye’de son yıllarda paramedik sayısının hızla arttığından vakalara anında müdahale edildiğine vurgu yaptı. Türkiye’de 1993 yılında 9 Eylül Üniversitesinin girişimiyle paramedik mesleğinin eğitimlerine başlandığını hatırlatan Prof. Dr. Atıf Bayramoğlu, “Günümüzde Sağlık Bakanlığına bağlı 112 acil sağlık hizmetlerimizin ülke genelinde toplam istasyon sayısı 3 bin 402’ye, il sağlık hizmetlerinde kullanılan kara ambulans sayısı ise 5.738’e ulaşmış durumda. Paramedik; dağ, taş, köy, göl, sokak, yol, ev demeden yardım etmeye koşan, işini aşkla heyecanla en iyi şekilde yapmaya çalışan 112 çalışanlarıdır. Vatan için, millet için, bayrak için ve tabii ki sizler için ülkemizin dört bir yanında hep en iyisini yapmayı hedefler. Yılmadan, bıkmadan çalışmaya devam eder. Paramedik siren sesiyle, tepe lambasıyla, vakanın stresiyle yaşamaktan mutludur. İsimsiz kahramanlarımız yerinde, zamanında ve yeterli ekipmanlar ile hizmet vermeye her an hazırdır. Gözünüz arkada kalmasın, acil sağlık hizmetleri paramediklere emanet. Türkiye’nin Acil Sağlık Hizmetlerindeki gücü tartışılmaz. Bu gücün paydaşı olan paramediklerin özverisi hayranlık uyandırıcı. Her biriyle gurur duyuyor, VIII. Ulusal Tralli Travma Rallisi sebebiyle kendilerine şükranlarımızı sunuyoruz. Bu vesileyle siz kıymetli öğrencilerimize ve tüm paramediklere başarılar diliyorum” dedi. Ödül töreninde yarışmaya katkı sunan Alanya Belediyesine, Özel Anatolia Hospital’a, Syedra Policlinic’e, yarışmayı düzenleme kurulu üyelerine ve hakemlere teşekkür plaketi takdim edildi. En iyisi olmak için mücadele ettiler 9 etabın her birinde yarışan öğrenciler hünerlerini, uygulamaya dökerek gösterdi. Heyecan dolu yarışmada ekipler gerçeği aratmayan bir mücadele sergiledi. Soluk soluğa geçen yarışmada öğrencilerin etaplarda gösterdikleri performanslar uzman hakemlerce değerlendirildi. 9 etabın sonucunda genel derecelendirmede birinci, ikinci ve üçüncü olarak kupa alan üniversiteler ise şu şekilde: Ankara Gazi Üniversitesi Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Giresun Üniversitesi /Şebinkarahisar SHMYO Yarışmanın 9 etabında birincilik, ikincilik ve üçüncülük farklı üniversiteler arasında paylaşıldı: Motosiklet Kazası: Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gazi Üniversitesi Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Araç İçi Trafik Kazası: Ankara Gazi Üniversitesi İstanbul Rumeli Üniversitesi Ankara Gazi Üniversitesi Dar Alan (Enkaz): Ankara Gazi Üniversitesi Ankara Gazi Üniversitesi Giresun Üniversitesi /Şebinkarahisar SHMYO Yüksekten Düşme: Giresun Üniversitesi /Şebinkarahisar Shmyo Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Mersin Üniversitesi Taşıma Teknikleri: Giresun Üniversitesi /Şebinkarahisar SHMYO Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Gümüşhane Üniversitesi Kelkit MYO Triyaj: Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gümüşhane Üniversitesi Kelkit MYO Ankara Gazi Üniversitesi / Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi İleri Yaşam Desteği (Bilgi): Konya Selçuk Üniversitesi Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Giresun Üniversitesi /Şebinkarahisar SHMYO KBRN Yanık: Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Eğirdir SHMYO Ankara Gazi Üniversitesi Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Yetişkin İleri Yaşam Desteği: Ankara Gazi Üniversitesi Konya Selçuk Üniversitesi Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi
Malatya Diş Hekimleri Odası’nda Miraç İnanmaz güven tazeledi
22 Nisan 2024 Pazartesi - 15:30 Malatya Diş Hekimleri Odası’nda Miraç İnanmaz güven tazeledi Malatya Diş Hekimleri Odası’nın 19. Olağan Genel Kurulunda başkanlığa yeniden Miraçhan İnanmaz seçilerek güven tazeledi. Malatya Ticaret ve Sanayi Odası 15 Temmuz meclis salonunda gerçekleşen ve tek liste halinde gidilen genel kurulda mevcut başkan Miraç İnanmaz yeniden göreve seçildi. Kongre sonrası bir konuşma yapan İnanmaz, yeni dönemin tüm meslektaşlarına hayırlar getirmesini dileyerek katılan üyelere teşekkür etti. Oda olarak buruk bir seçim geçirdiklerini belirten İnanmaz, 6 Şubat 2023’te yaşanan asrın felaketinde Malatya’da birçok diş hekiminin iç yerlerini kaybettiğini söyledi. Zorluğa rağmen diş hekimlerinin Malatya’yı terk etmeyerek kentte kaldığının da altını çizen İnanmaz, “O süreçte şehirde kalarak memleketlerini terk etmeyen diş hekimlerimize canı gönülden teşekkür ediyorum. Şuanda birçoğu konteyner işyerlerinde hizmet vermeye devam ediyor. Bizler de oda olarak üyelerimizin biran önce yeni işyerlerine taşınması adına sürecin yakın takipçisi olacağız” dedi. Konuşmasında Malatya TSO Başkanı Oğuzhan Sadıkoğlu ve Meclis Başkanı Hakan Er’e de meclis salonunu genel kurul yapılması adına kendilerine tahsis ettikleri için minnettar olduklarını ifade eden Başkan İnanmaz, insan sağlığında önemli bir yer tutan diş sağlığı noktasında oda olarak bundan sonra da çalışmalarına ara vermeden devam edeceklerinin altını çizdi. Tek liste halinde gidilen seçimlerde Başkanlığa Miraç İnanmaz yeniden seçilirken 19. dönem Malatya Diş Hekimleri Odası yönetimi ise şu isimlerden oluştu, “Miraçhan İnanmaz, Mikail Yanık, Ozan Orun, Bilal Turgut ve Gökhan Öztürk”
Doktordan uyarı: "Ortak kullanım alanlarından mantar bulaşabilir"
22 Nisan 2024 Pazartesi - 14:16 Doktordan uyarı: "Ortak kullanım alanlarından mantar bulaşabilir" Vajinal mantar enfeksiyonun kadınlarda sık karşılaşılan bir durum olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Nigar Allahverdiyeva, “Vajinal mantarlar cinsel yolla bulaşabildiği gibi, tuvalet, hamam, sauna gibi ortak kullanım alanlarından da bulaşabilir. Hastanın şikâyetleri ve muayene bulgularına göre vajinal mantar enfeksiyonlarını teşhis etmek kolaydır. Tedaviye dirençli ve tekrarlayan mantar enfeksiyonlarında ek laboratuvar ve kültür testleri yapılabilir” dedi. Liv Hospital Samsun Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzm. Opr. Dr. Nigar Allahverdiyeva, vajinal mantar hakkında bilgilendirmelerde bulundu. En sık candida albikans isimli mantar hücrelerinin neden olduğu vajinal mantar enfeksiyonunun kadınlarda sık karşılaşılan bir durum olduğunu ifade eden Dr. Allahverdiyeva, “Normal vajinal flora bakteriler açısından zengindir, burada bulunan lactobacillus bakterileri diğer bakteri ve mantarların sayısını dengede tutar. Bu denge bozulduğunda, mantar enfeksiyonu oluşur. Kendini genital bölgede yanma, kaşıntı, kızarıklık, şişlik, yoğun beyaz vajinal akıntı, ilişki sırasında ağrı, idrar yaparken yanma şikâyetleri ile gösterir. Akıntı çok spesifik olup, beyaz peynir kesiği gibi pütür pütür olur” diye konuştu. "İlaç tedavisi yeterli olabilir" Şikâyetlerin bazen kendiliğinden tedavi olmadan da geçebileceğini söyleyen Op. Dr. Allahverdiyeva, “Çoğu zaman ilaç tedavisi yeterli olabilir. Fakat gebelik, diyabet, uzun süreli antibiyotik kullanımı, bağışıklık sisteminin zayıf olması ve stres gibi durumlarda sık tekrar etme eğilimindedir. Kronik hal aldığında kadınların yaşam kalitesini düşürmektedir. Vajinal mantarlar cinsel yolla bulaşabildiği gibi, tuvalet, hamam, sauna gibi ortak kullanım alanlarından da bulaşabilir. Hastanın şikâyetleri ve muayene bulgularına göre vajinal mantar enfeksiyonlarını teşhis etmek kolaydır. Tedaviye dirençli ve tekrarlayan mantar enfeksiyonlarında ek laboratuvar ve kültür testleri yapılabilir” şeklinde konuştu. “Şikâyetlere göre tedavi planı değişebilir” Tedavi yollarının şikâyetlerin şiddeti, süresi ve tekrarlama durumuna göre değişebileceğini dile getiren Dr. Allahverdiyeva, “En sık tercihler antifungal haplar, fitiller ve kremlerdir. Destek olarak bitkisel tedaviler de eklenebilir. Vajinal mantarlar idrar yolunu da etkilediği için bol sıvı tüketilmesi önemlidir. Diyabet hastalarında kan şekeri düzeyi kontrollerinin düzenli takibinin yapılması, bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde bağışıklığı desteklemek, stres faktörünü uzak tutmak mantar tedavisini kolaylaştırmaktadır” ifadelerini kullandı. "Gebelikte vajinal mantara yatkınlık olabilir" Gebelerde özellikle hormonal değişim sonucu vajinal floranın etkilendiğini ve bu durumun vajinal mantara yatkınlık oluşturduğunu belirten Dr. Allahverdiyeva, “Gebelerde tedavi seçenekleri fitil veya kremlerle sınırlıdır. Tedaviye yanıt genelde ilk 2-3 gün içerisinde başlar, 7-10 gün içerisinde tam yanıt alınmış olur. Vajinal mantar oluşumunu engellemek için birkaç detaya dikkat etmek gerekir; sıkı olmayan ve pamuklu iç çamaşırlar tercih edilmesi, hijyen kurallarına uyulması, vajinal duş yapılmaması, düzenli spor ve dengeli beslenme, kontrolsüz antibiyotik kullanılmaması, ıslak mayolarla uzun süre kalınmaması gibi. Mantar bulguları olan kadınların mutlaka bir doktora başvurarak zamanında tedavi edilmesi gerekir” açıklamasında bulundu.
Bağışıklığı düşüren polen alerjisine dikkat
22 Nisan 2024 Pazartesi - 13:16 Bağışıklığı düşüren polen alerjisine dikkat Kepez Belediyesi Sağlık Merkezi Dahiliye Uzmanı Dr. Mehmet Gözeten, bağışıklığı düşüren polenlere karşı uyarıda bulundu. Polenlerin sebep olduğu alerjik reaksiyonlara karşı gözlerin güneş gözlüğü ve şapka, solunum yollarının maske, cildin ise uzun kıyafetlerle korunabileceğini bildirdi. Bahar mevsimin gelmesiyle birlikte artan polenler vücutta alerjik reaksiyonlara sebep oluyor. Bağışıklık sisteminin aşırı tepkisi sonucu ortaya çıkan ve insan hayatını olumsuz etkileyen alerjenlerden korunmak ise mümkün. Kepez Belediyesi Sağlık Merkezi Dahiliye Uzmanı Dr. Mehmet Gözeten, gözde konjektivit, burunda rinit, solunum yollarında astım ve ciltte ürtiker dermatit şeklinde görülen alerjik reaksiyonlara karşı korunma yöntemlerini anlattı. Polenlere karşı alerjik reaksiyon gösteren kişilerin alması gereken önlemleri sıralayan Uzm. Dr. Gözeten, “Gözle ilgili şikayetleri olanlar, polen miktarının yoğun olduğu dönemlerde güneş gözlüğü veya şapka takabilirler. Burun ve solunum yolları şikayeti olanlar ise maske kullanabilirler. Polenler genellikle sabah saatlerinde, kuru ve rüzgarlı havalarda yoğunlaşır, bu yüzden mümkün olduğunca bu saatlerde dışarı çıkmamak ve çim biçilen yerlerden uzak durmak önemlidir" dedi. Dengeli beslenilmeli ve bol sıvı alınmalı Bağışıklığı düşüren polenlere karşı dengeli beslenmeyi öneren Dahiliye Uzmanı Dr. Mehmet Gözeten, “Bağışıklık sistemini güçlendirmek için dengeli beslenmek ve bol sıvı tüketmek önemlidir. Özellikle ciddi astım ataklarına yol açabilen alerjik reaksiyonları olan kişiler, polen miktarının yoğun olduğu saatlerde dışarı çıkmamalıdır. Evlerin havalandırılması da bu saatlere dikkat edilerek yapılmalıdır. Ciltle ilgili şikayetleri olan kişiler, uzun kollu kıyafetlerle korunmaya çalışabilirler” diye konuştu.
Uzmanından önemli uyarı: İşte aşı olmayanların yaydığı o hastalıklar
22 Nisan 2024 Pazartesi - 13:10 Uzmanından önemli uyarı: İşte aşı olmayanların yaydığı o hastalıklar Dünyada aşılamanın henüz istenilen düzeye gelmediğini söyleyen Çocuk Enfeksiyon Hekimi Uzm. Dr. Esra Çakmak Taşkın, "Dünyada yaklaşık 20 milyon eksik aşılı veya aşılanmamış çocuk bulunmaktadır. Özellikle son birkaç yıldır dünyada kızamık, difteri, boğmaca ve diğer bazı aşı ile önlenebilen hastalıklarda salgınlar yaşanmaktadır" dedi. Kocaeli Şehir Hastanesi Çocuk Enfeksiyon Hekimi Uzm. Dr. Esra Çakmak Taşkın, 22-28 Nisan Dünya Aşı Haftası dolayısıyla önemli bilgilendirmelerde bulundu. Amaçlarının dünyada aşılamaya daha fazla katılım sağlayarak toplumun sağlığını ve refahını iyileştirmek olduğunu dile getiren Dr. Çakmak Taşkın, "Aşılama, dünyanın en başarılı ve uygun maliyetli sağlık müdahalelerinden biridir. Aşılar, 200 yılı aşkın süredir bizi hastalıklara karşı korumaktadır. Ülkemizde 1981 yılından bu yana yürütülen ’Genişletilmiş Bağışıklama Programı’ sayesinde boğmaca, difteri, tetanoz, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, verem, çocuk felci, hepatit B, hepatit A, zatürre ve suçiçeği aşısı, Aile Sağlığı Merkezinde tüm bebeklere ücretsiz olarak uygulanmaktadır. Rahim ağzı kanseri, rotavirüs ishali, menenjit ve cavid-19’a karşı aşılar da ülkemizde mevcut olup, risk gruplarındaki erişkinlere de tetanoz, boğmaca, grip, zatürre aşıları uygulanmaktadır. Özellikle gebelere yapılan bu aşılar sayesinde yenidoğan bebekleri de korumamız mümkün olmaktadır" diye konuştu. "Dünyada yaklaşık 20 milyon eksik aşılı veya aşılanmamış çocuk bulunmaktadır" Geçmişte büyük salgınlara ve ölümlere yol açan pek çok hastalık aşıların sayesinde artık görülmemekte olduğunu vurgulayan Dr. Çakmak Taşkın, "Çiçek hastalığı 1977 yılından itibaren aşılama sayesinde tamamen yok edilmiş, sonrasında ihtiyaç kalmadığından çiçek aşılaması tüm dünyada durdurulmuştur. Çocuk felci de aşılar sayesinde sınırlı sayıda ülkede görülmektedir. Aşılama alanındaki tüm gelişmelere rağmen, maalesef dünyada aşılama henüz istenen düzeye gelmemiştir. Dünyada yaklaşık 20 milyon eksik aşılı veya aşılanmamış çocuk bulunmaktadır. Özellikle son birkaç yıldır dünyada kızamık, difteri, boğmaca ve diğer bazı aşı ile önlenebilen hastalıklarda salgınlar yaşanmaktadır. Ülkemizde kızamık eliminasyon programı kapsamında gerçekleştirilen yoğun aşılama çalışmaları sayesinde kızamık vakalarında olan önemli düşüş, son zamanlarda eksik aşılı veya aşılanmamış kişilerin göç, savaş gibi nedenlerle küresel dolanımının artması ve aşı karşıtlığı gibi sebeplerle artışa geçmiştir" şeklinde konuştu. "Hem çocuklarımız, hem de kendimizi korumak için aşı şart" Aşı karşıtlığı iletişim araçlarının artması ile daha geniş kitlelere yayılarak ciddi bir sorun oluşturduğuna dikkat çeken Dr. Taşkın “Bu durum aşıların etkinliği, koruyuculuğu ve yan etkilere ilişkin yanlış ve yetersiz bilgilerden kaynaklanmaktadır. Aşılar, hastalığın bireyler arasında bulaşıcılığını önleyerek toplumu koruduğundan, aşısız her birey toplum sağlığını da tehlikeye atmaktadır. Aşılama hizmetlerinde kısa sürelerle de olsa bir aksama olması, aşı ile önlenebilir hastalıkların salgınlarına neden olabileceğinden hizmetlerin devamlılığının sağlanması büyük önem taşımaktadır. Aşı ile önlenebilir hastalıklardan korunmak her bireyin ihtiyacı ve hakkıdır. Aşılanmak bireyin önce kendi bedenine sonra da topluma karşı sorumluluğudur. O nedenle hem çocuklarımız, hem de kendimiz için haydi herkes aşı olmaya" ifadelerini kullandı.
Muğla’da 3’üncü Acil Tıp sempozyumu
22 Nisan 2024 Pazartesi - 11:33 Muğla’da 3’üncü Acil Tıp sempozyumu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi (MSKÜ) Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı ev sahipliğinde Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Denizli Pamukkale Üniversitesi, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, İzmir Bakırçay Üniversitesi, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ve Uşak Üniversitesinin katılımıyla Akyaka Yücelen Otel’de 3. Muğla Acil Tıp Sempozyumu düzenlendi. Sempozyuma MSKÜ Rektörü Prof. Dr. Turhan Kaçar, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Ali Sülün ile Prof. Dr. Celal Ateş, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman Cüneyt Karakuş, Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Yalçın Gölcük, Genel Sekreter Vekili Çetin Haliloğlu, dekanlar, öğretim üyeleri, acil tıp asistanları ve sağlık çalışanları katıldı. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan MSKÜ Tıp Fakültesi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Yalçın Gölcük, “Acil Tıp, sektörünün dinamik ve kritik bir alanı olup, sürekli değişen ve gelişen bir yapıya sahiptir. Acil tıp asistanları ve uzmanları, sağlık sektörünün vazgeçilmez unsurlarıdır. Bu profesyonellerin rolü hayati önem taşımaktadır. Bu sempozyum acil tıp asistanlarının mesleki gelişimine katkıda bulunacaktır. Bu etkinlik, acil tıp alanında çalışan akademisyenlerin aralarındaki iş birliğini teşvik etmeyi hedeflemektedir. Mesleki girişimi desteklemek için bir araya geldik” diye konuştu. Dekan Karakuş “Acil tıp candır” Acile başvuran çoğu hastanın şikayetlerinin acil nitelikte olmadığını vurgulayan Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman Cüneyt Karakuş ise, “Acil tıp, tıp biliminin hem en eski hem de en yeni anabilim dallarından biri. Eski, çünkü tarih boyunca kazalar, savaşlar, afetler ve bunların sonucunda oluşan yaralanmalar, hastalar için tıbbi girişimler yapılmıştır. Yeni, çünkü tıpta bir bölüm olarak resmen kabulü ancak 1900’lü yıllara dayanmaktadır. Başvuranların büyük bölümünün şikayetinin acil nitelikte olmaması ve gereksiz başvurular kalp krizi, inme, trafik kazası gibi anında müdahale gerektiren hastaların mağdur olmasına yol açmaktadır. Acil tıp uzmanı, beklenmeyen bir sağlık probleminde hastayı tanımak, tedavi vermek, sakatlık ve ölümden korumakla görevlidir. Acil tıp, candır” dedi. Roma tarihçisi olarak imparatorların hekimi olan Galenos’un hikayesini katılımcılarla paylaşan MSKÜ Rektörü Prof. Dr. Turhan Kaçar, “Galenos’un yaşadığı dünya antibiyotiğin ve klinik numunelerin veya “case study”lerin dünyası değildi ve modern tıp bu hasta merkezli yaklaşıma ne kadar uygun bunu değerlendirmek gerekli. Galenos’u da yaşadığı dönemde bırakalım diyeceğim ama onun bilhassa bu hasta merkezli yaklaşım modeli, yaşadığı dönemden yüzlerce yıl sonra bile etkili olmaya devam etmiş. Bu vesileyle sempozyumun düzenlenmesine ön ayak olan arkadaşlarımızı, dekanımızı ve acil tıp Ana Bilimdalı Başkanı Yalçın Hocayı gönülden kutlarım. Hocalarımızın öncülüğü olmasaydı farklı kurumlardan gelen arkadaşlarımızın bu bilgi ve deneyim paylaşım platformuna dahil olmaları mümkün olmazdı. Akademik metin hazırlamanın çok da kolay olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu etkinliğin hem bilgi şöleni olarak hem de keyifli geçtiğine inanıyorum” dedi. Konuşmaların ardından program oturumlar halinde gerçekleştirildi.
Op. Dr. Onur Oğan: “Yorgun yüz, asosyal yapıyor”
22 Nisan 2024 Pazartesi - 11:30 Op. Dr. Onur Oğan: “Yorgun yüz, asosyal yapıyor” Son yıllarda özellikle iş ve özel yaşantısında yorgun yüz ifadeleri nedeniyle doktorlara başvuruların sayısının arttığını söyleyen Plastik, Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Onur Oğan, yorgun yüz ifadesi nedeniyle kişilerde asosyalliğin arttığı ve iş hayatında da benzer sıkıntıların yaşandığını ifade etti. Yorgun bakışın psikolojik etkisi hakkında konuşan Plastik, Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Onur Oğan, yüz hareketleri ve mimiklerimizin insan ilişkilerinde ilk göze çarpan bölge olması sebebiyle oldukça önemli olduğunu anlattı. Op. Dr. Oğan, “Yer çekimi, mimik kaslarının etkisi ve güneş ışınları yaşlı bir görüntünün en önemli nedenlerindendir. Yer çekiminin etkisiyle yüzü yerinde tutan bağlarda gevşeme, deri esnekliğinin zamanla azalmasıyla da sarkmalar oluşur. Özellikle yanak alt yüz bölgesindeki sarkma kişiyi yorgun ve yaşlı gösterir. Estetik cerrahi bu probleme yüz germe adı altında toplanan ameliyatlarla çözüm bulmuştur. Birçok farklı teknik tanımlansa da temel amaç sarkan dokuları tekrar eski yerine getirmektir” dedi. “Sosyal etkileşimden kaçınmaya sebep” İnsan ilişkilerinde yüzün en dikkati çekici alan olduğunun altını çizen Plastik, Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Onur Oğan, “Yüzde yaşlanmanın etkileri; derinin elastikiyetini kaybetmesi veya azalması, hacim kaybı ve sarkma olarak üç mekanizmayla anlatılabilir. Karşı tarafa ilk izlenimi veren hemen hemen her zaman yüzümüzdeki ifade ve mimiklerimizdir. Aynaya her gün baktığında yorgun, bitkin, enerjisi düşük bir yüzle karşılaşan kişinin kendisini hissettiği yaş ne olursa olsun artık yaşlandığı hissine kapılmasına bazı sosyal etkileşimlerden kaçınmasına sebep olabilir” diyerek uyardı. “Bitkin yerine taze ve enerjik bir yüz pozitif etki oluşturuyor” Bu tip durum yaşayan kişilerde genellikle yaşlanmaya ikna olmayla beraber sosyal çekilmenin de meydana geldiğini belirten Op. Dr. Oğan, “Yaş alırken vücut ve yüzündeki değişikliklere karşı tepkiler kişiden kişiye değişkenlik gösterse de; bu durumdan rahatsız olmak da oldukça doğal karşılanması gereken bir durumdur. Yüzde canlı, dinamik, taze, sevecen bir bakış karşı tarafa iletişime açık olduğumuz, enerjik olduğumuz fikri verir. Bu sebeple yorgun bitkin bir yüz yerine daha taze ve enerjik görünen bir yüz günlük ilişkilerimizin pozitif sürmesi iş hayatında da daha enerjik bir görünüşe sahip olmak verimliliğinizi artıracaktır” dedi. “Yüz gençleştirme işleminde doğallık korunmalı” Yüz gençleştirme işlemi için genellikle iş ve özel hayatında mizaç sertliği ya da yorgunluğundan şikayetçi kişilerin kendilerine başvurduğunun altını çizen Op. Dr. Oğan, sözlerine şöyle devam etti: “Yüz gençleştirme planlanırken doğallıktan kaçılmadan, kişinin yüz bütünlüğü bozulmadan, daha taze ve enerjik görünüme sahip olmasını hedeflemek kritiktir. Bu sayede kişide meydana gelen değişiklik sosyal çevresinde pozitif geribildirimler almasına, artan özgüvene dönüşüp kişinin hem kendisini sayması, sevmesini hem de çevresi tarafından daha çok kabul görmesine imkan sağlar.”
Pelvik konjesyon sendromuna karşı uzmanlar uyarıyor: "Gizli hastalık olarak biliniyor, hastalar adım atmakta bile zorlanır hale geliyor"
22 Nisan 2024 Pazartesi - 11:08 Pelvik konjesyon sendromuna karşı uzmanlar uyarıyor: "Gizli hastalık olarak biliniyor, hastalar adım atmakta bile zorlanır hale geliyor" Toplumda kadınlarda gizli hastalık olarak bilindiği belirtilen pelvik konjesyon sendromuna zor tanı konulsa da tedavisinde yüz güldürücü sonuçlar alındığını söyleyen Kalp ve Damar Cerrahı Op. Dr. Fatma Tuğba İlal Mert, “Halk içinde yumurtalık varisi olarak da adlandırılır. Sıklıkla doğurganlık çağındaki bayanları etkileyen, 6 aydan uzun süreli karnın alt kısmında şiddetli ağrıyla gözlemlenebilen bir durum. Tedavisi olunmadığında hastalar adım atmakta bile zorlanır hale geliyor. Tıkaç yöntemiyle bu varisleri kapatmaktayız, toplumda gizli hastalık olarak da bilinir, gizli, çözümsüz hastalık olmaktan kurtulmakta, hastalar korkmamalı” dedi. Yumurtalık ve rahim etrafındaki toplardamarların varisleşmesi ile karakterize bir durum olarak belirtilen pelvik konjesyon sendromu birçok kadını etkiliyor. Özellikle doğum yapmış kadınlarda, kronik ve şiddetli alt karın ile kasık ağrısı gibi belirtileri olan kimi zaman tanı konmasının zor olduğu ifade edilen sendromun toplumda gizli hastalık olarak anıldığını söyleyen uzmanlar uyarıyor. Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü İdari Sorumlusu Op. Dr. Fatma Tuğba İlal Mert de sendroma ilişkin bilgi verirken tedavi sürecini anlattı. Hastalığa yönelik kadın doğum bölümünden ayrıntılı değerlendirme ve tanı sürecinde tıbbi görüntüleme yöntemlerinin önemini aktaran Op. Dr. İlal Mert, gizli hastalık olarak ifade edilse de hastalığın tedavisinde yüz güldürücü sonuçlar alındığını söyledi. "Sıklıkla doğurganlık çağındaki bayanları etkiliyor” Hastalığa yönelik bilgi veren Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü İdari Sorumlusu Op. Dr. Fatma Tuğba İlal Mert, “Pelvik konjesyon sendromu toplumda sıklıkla doğurganlık çağındaki bayanları etkileyen özellikle 2’den fazla doğum yapmış bayanlarda, 6 aydan uzun süreli karnın alt kısmında şiddetli ağrıyla seyreden gözlemlenebilen bir durumdur. Halk içinde yumurtalık varisi olarak da adlandırılır. Yetmezlik gelişmesi sonrasında yumurtalık etrafındaki damarların genişlemesine ve burada kan birikmesine sebep olur. Bu da hastanın alt kadranında ağrıya neden olmaktadır. Daha çok sıklıkla sol tarafta görmekteyiz. Sebebi de sol tarafta yumurtalık toplardamarı böbrek toplardamarına dökülmektedir. Hastalara tanı koymak önemli. Pelvik konjesyon sendromundan şüphelenildiğinde kendi bölümümüzde kadın doğum konsültasyonu istiyoruz, bu bölümde tecrübeli hekimlerce bu hastalara doppler ultrason yapılıyor. Sonucunda pelvik damarlarda yetmezlik, yumurtalık varisleri gözlemlenen hastaların ultrason bulguları bize iletiliyor" şeklinde konuştu. "Tıkaç yöntemiyle bu varisleri kapatmaktayız" Tedaviye yönelik açıklamalarda bulunan Op. Dr. İlal Mert, “Tanı ve tedavi sürecinin ilerlemesiyle biz de bu tedavileri uyguluyoruz. İşlem hafif bir anestezi eşliğinde yapılıyor, varislerin yerine göre ya kasık ya boyun damarından giriliyor. Tıkaç yöntemiyle bu varisleri kapatmaktayız. Hastalara 1 gün yatış öneriyorum. İlk 10 gün kendilerini çok zorlamamalarını istiyoruz, 10 gün sonra kontrole çağırıyoruz. 1 ay sonrasında tekrar kadın doğum kontrolüne yönlendiriyoruz. Şimdiye kadar işlem yaptığımız hastaların yüzde 95’inde bu damarların tamamen tıkandığını gördük. Tedavisini olmadığımızda bu ağrı tıpkı bacak varislerinde olduğu gibi yumurtalık varislerinde de gün geçtikçe daha da genişlemeye sebep oluyor. Ağrı hiç dayanılmayacak düzeyde artmaya başlıyor, hastanın günlük yaşam kalitesini çok kötü etkiliyor. Hastalar yürüyüş yapmakta, 2 adım atmakta bile zorlanır hale geliyorlar, psikolojik boyutu da var, depresyona sebep olabiliyor. İşlem yaptığımız hastalarda şimdiye kadar bir tekrarlama görmedik ama egzersizlere devam etmesi, hastanın çok dar elbiseler giymemesi, yaşam kontrolü sağlaması tekrarının önlenmesi açısından önemli. Hastanın bu işlemden sonra yaşam tarzı değişikliği yapması şart. Bu hastalık toplumda gizli hastalık olarak da bilinir, son senelere kadar bu hastaların birçok merkeze başvurduğu, ağrılarının olduğu fakat neden olduğunun belirlenmediği gözlemlenmişti. Bu gizli hastalık ortaya çıkmakta, gizli, çözümsüz hastalık olmaktan kurtulmakta. Çok doğum yapmış, zayıf bayan hastalar, ağrıları gün içinde artan akşama doğru ciddi bir şekilde artan hastalar, kasık ağrısı şikayetleri olan hastalar bir kalp damar cerrahisi bölümüne muayene için başvurmalıdırlar. Pelvik konjesyon tanısı almışlarsa eğer tedavi edilmekten korkmamalı, kaçınmamalıdırlar" diye konuştu. “Varisi düşünmüyordum, kalp ve damar cerrahisine gelme düşüncem yoktu" Rahatsızlığının kalp ve damar cerrahisi bölümüyle ilgili olacağını düşünmediğini söyleyen 3 çocuk annesi 39 yaşındaki Sema Taş, “Kasık ağrılarım çok vardı, yürüyüş sırasında aşırı ağrılarım vardı. Kadın doğum bölümüne geldim, oradan yumurtalık varislerim olduğunu söylediler, Tuğba Hoca’ya yönlendirdiler. Geçen sene bugün birinci işlemi yaptık, çok da güzel, başarılı geçti. Yürüyüş yaptığım zaman ağrı bel, ayak, bacaklarıma vuruyordu, şimdi yok. Bel fıtığına bağlıyordum ama öyle bir şey değil varislerdenmiş. İlk önce varis diye bir şey düşünmüyordum, kalp ve damar cerrahisine gelecek düşüncem de yoktu. Özel hastaneden hiçbir farkı yok çok teşekkür ederim” dedi. “Ağrılardan yatamıyordum şu anda çok iyiyim" Ağrıların çok artması üzerine doktora başvurduğunu söyleyen38 yaşındaki Hatice Bulan, “Kadın doğum doktoru yumurtalıklarımda varis olduğunu söylemişti. Ağrılarım çok var, yürüyemiyordum. Ağrılardan yatamıyordum şu anda çok iyiyim, memnunum, ağrılarım kalmadı. Tedavim hala devam ediyor, doktorumuz sağ olsun bir, iki ayda bir bizi çağırıyor” ifadelerini kullandı.