POLİTİKA - 15 Ekim 2012 Pazartesi 13:50

MECLİS DARBE KOMİSYONU, ZAMAN GAZETESİ YAZARI GÜLERCE`Yİ DİNLEDİ

A
A
A
MECLİS DARBE KOMİSYONU, ZAMAN GAZETESİ YAZARI GÜLERCE`Yİ DİNLEDİ

Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, postmodern darbe kelimesinin 28 Şubat`ın verdiği zararları hafiflettiğini belirterek, ``Ben ``˜buz gibi darbeydi` diyorum`` dedi.
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesinde kurulan 28 Şubat-27 Nisan Alt Komisyonu, Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce`yi dinledi. 28 Şubat öncesinde ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin Refah-Yol hükümetinin nasıl düşürüleceğinin konuşulduğunu Cengiz Çandar`dan öğrendiğini anlatan Gülerce, ``Yani Türkiye`nin içindeki meseleler bağımsız değil. Sayın Barlas`ın sözü çok doğru; ``˜Türkiye`nin hiçbir iç meselesi iç mesele değildir. Hepsi aynı zamanda dış meseledir. Kürt meselesi, Alevi meselesi, laik-anti laik. Hangisinden tutarsanız tutun`` diye konuştu.
Eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan`ın Libya gezisine kendisinin de katıldığını belirten Gülerce, ``Kaddafi`nin çadırında ben de vardım. Öyle bir komplo vardı ki orada; çünkü biz yemek yemek üzere bir salona girdiğimizde bize verilen programa göre dönemin Başbakanı Erbakan ile Kaddafi resmi toplantıya geçeceklerdi. Biz yemekten çıktığımızda bahçeye alelacele bir çadır kurulmuştu ve biz o çadırın içine girdik. Çok derme çatma, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını rencide edecek şekilde, bilinçli hazırlanmış bir çadırdı. Orada yazılmayan şeyler var. Kaddafi`nin konuşmasında Türkiye`ye yazılanlardan daha ağır bir hakaret vardı; Türkiye`nin ABD`ye bağımlılığıyla ilgili. Üstelik bu konuşmayı irticalen değil, yazılı bir metinden yaptı. Yani Türkiye`ye olan hakaretlerini, Kürtlere bağımsızlık verilmesi gerektiğinden Türkiye`nin ABD`nin uydusu olduğuna kadar. Eğer ABD Dışişleri Bakanlığı`nda Refah-Yol hükümetinin düşürülmesi ile ilgili bir planlama yapılmışsa, bu işin içinde Kaddafi de var`` dedi.
Kaddafi`nin Kıbrıs harekatı sırasında Türkiye`ye silah ambargosu uygulandığında uçağa mermi ve lastik yükleyerek Türkiye`ye yardım eden bir insan olduğunu anlatan Gülerce, ``Yani bununla ilgili bir irtibattan yararlanan birileri içerdeki operasyona paralel böyle bir şey yapmış olabilirler. Çünkü bana göre Refah-Yol hükümetini düşürmek için düğmeye basılan yer Kaddafi`nin çadırıdır. Ondan sonraki Türk toplumunu medyanın etkilemesi çok hızlı artmıştır. Dolayısıyla ben sadece içerideki İttihat Terakki zihniyetinin yani ``˜halk kimi seçerse seçsin, bu ülke bizden sorulur, biz yönetiriz` diye birileri bir şey yaptıysa bunun mutlaka bir dış ayağı, bağlantısı var. O da Türkiye`nin bölgede önünün kesilmesiyle ilgilidir`` şeklinde konuştu.
Kaddafi`nin çadırından sonra 7-8 saat bekletildiklerini belirten Gülerce, ``Abdullah Gül o zaman Türkiye`de duyulmasın diye çok çırpındı`` dedi. Bu işin içinde Türkiye`nin komşuları de olduğunu belirten Gülerce, ``İran da Türkiye`nin bölgede güçlü bir ülke olmasını istemiyor. Türkiye`nin önünün kesilmesi işinde o da kendi açısından bir rol üstleniyor`` dedi.
Medyanın 28 Şubat`taki rolü ile ilgili olarak da Gülerce, ``Türkiye`deki sistem, gazeteci, işadamı, sendikacı, Silahlı Kuvvetler mensubu, medya, üniversiteler bana göre hepimizi olmamız gereken insanlar olmaktan çıkardı. Bu atmosfer hepimizi etkiledi, değiştirdi. Hala bizim şu günlerde bile siyasetçilerimizin birbirine sert laflar söylemesini ne anlayabilmiş ne de hazmedebilmiş bir insanım. Burada birbirimize nazik konuşuyoruz, o kürsüye çıkınca ne oluyor da birbirimize hakaret ediyoruz. Hepimiz başkalarının adamı mıyız yani. Yüzde 50 oy almış bir iktidara ABD`nin ajanı deniyor. Bu millet ajanları mı seçiyor yani? Ben AK Partililerin CHP`lileri, CHP`lilerin AK Partilileri tabanda dinlemesini isterim. Tabanda Meclis`teki atmosfer yok. İnsanlar birbirleriyle konuşuyor, kimse birbirine ``˜sen hinsin, ajansın` demiyor. Bu atmosfer kimin işine yarıyor? Türkiye`nin önünü kesmek isteyenlerin işine yarıyor`` ifadelerini kullandı.
``MEDYA ADETA CEPHEYE KOŞTU``
Medyayı tek başına hedefe koymak istemediğini ama 28 Şubat`ta medyanın daha önceki darbe dönemlerinden daha kötü bir şey yaptığını belirten Gülerce, ``Bir hükümeti devirme işinde adeta gönüllü cepheye koştu, her şeyi abarttı. Nijerya`ya giden bir Başbakana ``˜Yamyamlar seni yemesin, dikkat et Hoca` denir mi, bu gazetecilik midir?`` dedi.
28 Şubat`taki medyanın hatasının daha öncekilerden katmerli olduğunu ifade eden Gülerce, ``Yağma Hasan`ın böreği gibi bir atmosfer var diye, medya selden kütük kapma zihniyetiyle bankalar kurup, paralar kazanmak peşine düştü`` diye konuştu.
Türk Silahlı Kuvvetleri`nin tümünü içindeki cuntacılardan ayırmak gerektiğini belirten Gülerce, ``10-15 yıl sonrasının Genelkurmay başkanını ayarlıyor. Hala sivil iradeye bağlı değil. Şu anda TSK Anayasaya göre Başbakana karşı sorumludur. Bu sorumluluk o kadar flu bir kelime ki. Diyelim sorumluluğunu yerine getirmedi, elinizde var mı bir müeyyide? Cumhuriyet resepsiyonuna alternatif resepsiyon yaptılar, cumhurbaşkanının resepsiyonuna gitmediler. Ve bunun hiçbir müeyyidesi yok. Biz gerçekten demokrasi istiyorsak, en büyük sorumluluk parlamentodadır. Güzel bir söz duydum, ``˜Demokrasi herkesin ikinci tercihidir`, ikinci tercihi kabullenmek de fedakarlık istiyor`` dedi.
Gülerce, Refah-Yol hükümetinin kurulmasından itibaren bazı gazetelerin manşet ve köşe yazılarına bakıldığında her şeyin ortada olduğunu belirterek, ``Başka bir şey söylemeye gerek yok. 28 Şubat`ta medyanın rolünden dolayı mesleğimden utandım. Medya, yazarlarıyla, patronlarıyla durumdan vazife çıkardılar`` dedi.
``KURT KUZUYU YİYECEKSE ``˜SUYU BULANDIRIYORSUN` DER``
Yazılarının büyük çoğunluğunda Erbakan`ı ``Hükümetinize bir komplo var, Türkiye`nin ekonomisinin düzeltilmesiyle ilgilenseniz, toplumu kucaklamakla ilgilenseniz, koz vermeseniz` dedim. Böyle konuşunca Erbakan`ı eleştirdiğim söylendi. ``˜Keşke önce İran`a gitmeseydiniz. Keşke Kaddafi`nin size nasıl muamele edeceğini tahmin etseydiniz, eksen kayması tartışması açmasaydınız` dedim. Namık Kemal Zeybek, ``˜O dönemde TSK içinde iki grup vardı. Birisi darbe yapmak isteyen, cuntacılar. Bunlar açıktan darbe için çalışıyorlardı. Bir de Çevik Bir ekibi vardı. Bu ekipten de diğerleri rahatsızdılar. Yani somut olarak Refah-Yol hükümeti döneminde de ciddi tavır koyanlar vardı. Kurt kuzuyu yiyecekse ``˜suyu bulandırıyorsun` der. Yani Refah-Yol hükümeti ne yaparsa yapsın, cuntalarıyla, üniversiteleriyle, basınıyla, onlar bunu yapacaktı`` şeklinde konuştu.
``AK PARTİ 35. MADDEDE AYAK DİRİYOR``
Gülerce, MHP ve CHP`nin her gün ``˜darbelere gerekçe gösterilen TSK İç Hizmet Kanunu`nun 35. maddesini kaldıralım` dediğini, ancak AK Parti`nin ``˜ayak dirediğini` söyledi. Bunun üzerine Komisyon Başkanı Nimet Baş, 35. maddeyi okudu ve bu maddenin darbe yapmak için düzenlenmiş bir madde olmadığını söyledi. Baş, bu maddenin değişebileceğini ancak önemli olanın zihniyetin değişmesi olduğunu kaydetti. Baş, ``Darbe yapmak için hukuk maddesine gerek yoktur, darbe zaten hukuk dışına çıkmak demektir`` dedi.
Gülerce`nin üniversitelerdeki başörtüsü sorununun CHP`nin hoşgörüsü sayesinde çözüldüğüne ilişkin ifadelerine tepki gösteren Komisyon Sözcüsü İdris Şahin, bu sorunun AK Parti ve MHP işbirliğiyle çözüldüğünü söyledi.
``TUNCAY GÜNEY`İ NORMAL BİRİ OLARAK GÖRMEDİM``
Tuncay Güney ile 1996`da Zaman gazetesini ziyaretinde tanıştığını anlatan Gülerce, ``Çok havalı bir çocuktu. Yaşına göre birisinde rastlanmayacak kadar sanki rütbeli birisi gibi konuşuyordu. ``˜Şuralara girerim, çıkarım` diye. ``˜Veli Küçük paşamla birlikte çalışıyoruz` dedi. Ben kendisine ``˜Derin devlet karakteri pek oturmamış insanlarla çalışıyor` dedim. O da ``˜Tabi öyle, o tür adamlar omzunuza konan sinek gibi bir fiske ile gider` dedi. ``˜Şu anda Türkiye`de olup biteni biz yapıyoruz ediyoruz, kontrol bizde` havansında bir insandı. O konuşmasından sonra onu çok normal biri olarak görmedim. O yaşta bir gencin böyle yükseklerden uçması rahatsız ediciydi, dinlemeye gerek yoktu. Bir daha da hiç konuşmadım. Bazı yerlerde karşılaşmış olabilirim ama böyle bir konuşma bir daha aramızda geçmedi. Aramayı falan da düşünmedim. Haham olduğu söyleniyor, niye görüşeceksiniz`` dedi.
``2002`DE NE YAPTINIZ DA TEVECCÜH GÖRDÜNÜZ?``
Merve Kavakçı olayına da değinen Gülerce, Bülent Ecevit`in Kavakçı ile ilgili çıkışının ağır olduğunu ve bu sözleri savunmadığını belirterek, ``Ecevit o çıkışı yapmasa belki o gün bir darbe olacaktı. 28 Şubat`ta manevi bir baskı vardı. Ama 12 Mart, 12 Eylül gibi gençleri asmak kesmek yoktu. Önemli olan 28 Şubat`ın darbeye dönüştürülmeden geçiştirilmesidir. Nitekim yanlış yapanlar cezasını çekti ve AK Parti iktidara geldi. Yanlış yapanlara toplum o faturayı ödetiyor`` diye konuştu.
Bunun üzerine komisyonun AK Partili üyesi Feyzullah Kıyıklık Gülerce`ye, ``AK Parti yaptığı icraatlardan dolayı teveccüh gördü, 28 Şubat`tan dolayı iktidara gelmedi`` dedi. Gülerce de Kıyıklık`a, ``Sayın Milletvekili, 2002`de ne yaptınız da teveccüh gördünüz. İlk iktidara geldiğinizde icraatınız yoktu`` karşılığını verdi.
Gülerce, ``28 Şubat size göre bir postmodern darbe miydi?`` sorusuna ise, ``Postmodern kelimesi verdiği zararı hafifletiyor, Ben ``˜buz gibi darbeydi` diyorum`` dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Kavga ettiği kişinin kulağını kopartıp martının kapmasına neden olan sanığa 3 yıl 4 ay hapis cezası Büyükada’da Danyal Tolgahan Alparslan Seyrek, kavga ettiği Eyüp Çelik’in kulağını ısırarak koparmış ve kulak parçasını bir martı kapmıştı. Mahkeme, sanık Seyrek’i ‘Kasten yaralama’ suçundan 3 yıl 4 ay hapisle cezalandırdı. Olay, 29 Temmuz 2016 yılında Büyükada’da iskelede yaşandı. İddiaya göre, yanındaki kadına şiddet uygulayan Danyal Tolgahan Alparslan Seyrek’e, Eyüp Çelik engel olmaya çalıştı. Taraflar arasında yaşanan kavga sırasında Seyrek, Çelik’in kulağını ısırarak kopardı. Seyrek’in birkaç metre ileriye tükürdüğü kulağı ise bir martı kaptı. Çelik’in kulağının bir kısmının kopması ile kalıcı hasar ve görünüm bozukluğu oluştu. Taraflar birbirinden şikayetçi oldu. Adalar Adliyesi’nde Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasına müşteki sanık Eyüp Çelik katılırken sanık Danyal Tolgahan Alparslan Seyrek mazeret sunarak katılmadı. Taraf avukatları salonda hazır bulundu. Cumhuriyet savcısı mütalaasında, sanık Seyrek’in "yüzde sabit iz oluşturacak şekilde kasten yaralama" suçundan cezalandırılmasını istedi. Müşteki sanık Eyüp Çelik’in ise "basit bir tıbbimüdahaleyle giderilebilecek şekilde kasten yaralama" suçundan cezalandırılmadı talep edildi. “Gözümü hastanede açtım” Mütalaaya karşı savunma yapan Eyüp Çelik, “Kız, ‘kurtar kurtar’ diye bağırıyordu. Alelade bir tartışma olsa ben zaten müdahil olmam. Olay anında gözümü hastanede açtım. Beraatimi ve karşı tarafın cezalandırılmasını talep ediyorum” dedi. Kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanık Danyal Tolgahan Alparslan Seyrek’i ‘Kasten yaralama’ suçundan 3 yıl 4 ay hapisle cezalandırılmasına hükmetti. Katılan sanık Eyüp Çelik ise ‘Kasten yaralana’ suçundan beraat etti. “Kulağımı ısırıp, kopardı” Kararın ardından açıklama yapan Eyüp Çelik, “Verdiğim hukuk mücadelesinin bugün sonuna geldik. Mahkeme kanunlarımızı uyguladı. Şiddeti önledik. Kız arkadaşını adaya getirmişti. Burada canice dövüyordu. Ben müdahale ettim kulağımı ısırıp, kopardı. Yeni burada bir kadının darp edildiğini görsem yine müdahale ederim” dedi. “Erkeklerin yaptığı müdahalelerin cezasızlıkla neticelenmesi örnek bir karar oldu” Eyüp Çelik’in avukatı Hilal Gültepe Öztürk ise, “Bugün Eyüp Çelik’in Adalar Asliye Ceza Mahkemesinde yaklaşık 7 yıldır süren duruşmasını nihayete erdirdik. Yapılan yargılama sonunda Eyüp Çelik’in yaptığı müdahale nedeniyle hakkında beraat kararı verildi. Kadına şiddet uygulayan erkek arkadaşın Eyüp Çelik’e yönelik yaralaması nedeniyle hapis cezasıyla cezalandırıldı. Bu bütün kadınlar için hem örnek bir olay hem de bu kadınların hayatlarını kurtarmak maksadıyla erkeklerin yaptığı müdahalelerin cezasızlıkla neticelenmesi örnek bir karar oldu” diye konuştu. (EK-
Uşak Uşak Üniversitesi uluslararası iş birlikleri yapmaya devam ediyor Tunus Monastir Üniversitesine ziyaret gerçekleştiren Uşak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ekrem Savaş, bir dizi ikili anlaşmaya imza attı. Prof. Dr. Ekrem Savaş, Tunus Monastir Üniversitesini ziyaret ederek ikili işbirliği anlaşmaları için görüşmelerde bulundu. Monastir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hedi Bel Hadj Salah’ın ev sahipliğinde yapılan görüşmede iki üniversite arası öğrenci-öğretim elemanı değişimi, proje ve Ar-Ge faaliyetleri hakkında ikili iş birliği anlaşması imzalandı. DTS Tasarım Merkezi Müdürü Doç. Dr. Eren Öner’in de katıldığı görüşmelerde ayrıca Institut Superieur de la Mode de Monastir kurumu ile DTS Tasarım Merkezi işbirliklerini kapsayan anlaşma da yapıldı. Böylelikle Uşak Üniversitesi ihtisaslaşma alanı olan deri ve tekstil sektörlerine yönelik ‘Uluslararası Tasarım’ işbirliğine bir yenisini daha ekledi. Rektör Prof. Dr. Ekrem Savaş ve DTS Tasarım Merkezi Müdürü Doç. Dr. Eren Öner, Tunus’ta Monastir Tekstil Araştırma Merkezini, Monastır Üniversitesi ‘Tekstil’ temalı Neotex Teknoparkını, Total Testing Service (TTS) Uluslararası Tekstil ve Deri Test Analiz Merkezini ve Monastir Teknik Tekstil Araştırma Merkezini de ziyaret etti. Ziyaretlerde Tunus deri ve tekstil sektöründeki gelişmeler yerinde incelenerek işbirliği yapılabilecek konular ayrıntılı olarak görüşüldü. Uşak Üniversitesi DTS Tasarım Merkezi uluslararası iş birliklerine bir yenisini daha ekledi Konuyla ilgili açıklama yapan Rektör Prof. Dr. Savaş, Uşak Üniversitesinin yaptığı çalışmalarla hem yurt içinde hem de yurt dışında her geçen gün daha fazla öne çıktığını belirterek “DTS Tasarım Merkezimiz kurulduğu günden bu yana tasarımlarıyla yerli ve yabancı firmaların ilgisini çekiyor. Türkiye’deki birçok önemli kurumun ve uluslararası üretim yapan firmalarımızın tasarımlarını yapıyoruz. Ayrıca deri, tekstil ve seramik sektörlerinde önemli faaliyetleri olan ülkeleri ziyaret ediyor ve oradaki kurumlarla anlaşmalar yapıyoruz. Bu yaptığımız anlaşmalar ile DTS Tasarım Merkezimiz uluslararası tasarım iş birliklerini büyütmeye devam ediyor. Yaptığımız çalışmalarla Uşak Üniversitesinin tasarımlarını uluslararası alanda daha da görünür hale getirmeye devam edeceğiz.’’ dedi.
İstanbul İş Bankası 100. Yıl Bonosu’nun halka arzına 1,7 kat talep İş Bankası’nın 100. yılına özel halka arz ettiği yeşil finansman bonosu, gong töreniyle işlem görmeye başladı. Bankanın 100. Yıl Bonosu’nun halka arzına yaklaşık 50 bin yatırımcıdan 1,7 kat talep geldi. Türkiye İş Bankası, Türk Lirası cinsinden gerçekleştirdiği 4,5 milyar TL nominal değerli yeşil finansman bonosu ihracıyla, yeşil dönüşüm ve çevresel sorumluluk alanında önemli bir adım atarak, Türkiye sermaye piyasalarının derinleşmesine katkıda bulundu. Yapılan açıklamaya Türkiye İş Bankası’nın 100. kuruluş yıl dönümü olan 26 Ağustos 2024 vadesini taşıyan 126 gün vadeli işlem, aynı zamanda finansal piyasalardaki tarihin en büyük yeşil borçlanma aracı halka arzı olarak kayda geçti. Halka arz miktarı 3 milyar TL nominal olarak duyurulan İş Bankası 100. Yıl Bonosu’nun ihraç büyüklüğü, yatırımcıların 7,7 milyar TL nominal gibi yüksek bir talep göstermeleri sonucunda 4,5 milyar TL nominale artırıldı. Halka arza bireysel yatırımcılardan 4,8 milyar TL nominal, kurumsal yatırımcılardan ise 2,9 milyar TL nominal talep geldi. Yaklaşık 50 bin yatırımcıdan 1,7 kat talep geldi Aynı zamanda sektörde halka arz yöntemiyle gerçekleştirilen ilk yeşil ihraç olma ve tek seferde gerçekleştirilen en büyük borçlanma aracı halka arzı olma özelliğini taşıyan İş Bankası 100. Yıl Bonosu halka arzında yaklaşık 50 bin yatırımcıdan 1,7 kat talep gelmiş oldu. 100. Yıl Bonosu halka arzında ilk defa İş Bankası’nın ödüllü mobil uygulaması İşCep üzerinden de talep toplanması, ülke çapında geniş bir yatırımcı kitlesine ulaşılmasında önemli rol oynadı. Yatırımcıların halka arz taleplerinin sayısal bazda yüzde 84’ü İş Bankası dijital kanalları aracılığıyla iletildi. “Kumbara, yatırım hesabı gibi geçmişteki ilklerimizle benzerlik taşıyor” İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, gong töreninde yaptığı konuşmada, “100 yıl önce Türkiye’de tasarruf alışkanlığını kumbarayla kazandıran, yine ilkleri arasına yatırım hesabı kavramını ekleyen ve sermaye piyasalarına erişimi Bankamatikler aracılığıyla tabana yayan, sermaye piyasalarına İş Yatırım’ı kazandıran Bankanın 100. yılında çıkardığımız Bono, Kumbara ve yatırım hesabı gibi geçmişteki ilklerimizle benzerlik taşıyor” dedi. “Bono, sermaye piyasalarının tabana, geniş bir kesime erişebildiğini gösteriyor” Talep toplama sırasında en düşük limitin bin lira olduğunu, 15 bin yatırımcının bin liralık talepte bulunduğunu vurgulayan Aran, “Bunu, sermaye piyasalarının küçük tasarruf sahiplerini içine alması açısından çok kıymetli buluyorum. Biz 3 milyar lira için yola çıktık. Mevzuat yüzde 50 oranında gelen talebe göre artırmamıza imkân veriyordu. Artırdık ve 4,5 milyar liraya geldik. Ne mutlu bize ki yaklaşık 50 bin yatırımcıdan toplam 7,7 milyar liralık talep geldi. Bu talebin çok önemli bir bölümünün İşCep aracılığıyla gerçekleşmesi, 15 bin yatırımcının bin liralık tutarlarla gelmesi, yüzde 15’inin 20-30 yaş arasındaki gençlerden oluşması 100. Yıl Bonosu’nun, sermaye piyasalarının nasıl tabana ve geniş bir kesime, yatırımcı grubuna erişebildiğini gösteriyor. Bono’yu, ülkemizde 100 yıl önce kumbara ile başlanan tasarruf alışkanlığının bu kez sermaye piyasalarına bir yansıması olarak görüyorum. Hepimiz için hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum” ifadelerini kullandı. ‘100. Yıl Bonosu’ ihracından sağlanan kaynak, yeşil projelere verilen kredilerin finansmanı için kullanılacak. Ayrıca halka arza katılan her bir yatırımcı adına da TEMA’ya bir fidan bağışı gerçekleştirilecek.
Ankara TBMM’de Çocuk Zirvesi TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Sadece kötü alışkanlıklar, uyuşturucu ve benzeri alışkanlıklar, yanlış yönlendirmenin ötesinde aileyi yok sayan, aileyi değersizleştiren, aileyi dağıttığı için çocuğu kimsesiz bırakan bazı zararlı akımların insanlığın en büyük virüslerinden biri olduğunu bilmek ve ona göre tedbir almak zorundayız” dedi. TBMM Tören Salonu’nda ‘Geleceğin Dünyasında Çocuk ve Çocukluk’ teması ile Çocuk Zirvesi düzenlendi. Zirvenin açılışında konuşan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, çocuklara yapılan yatırımın en akılcı yatırım olduğunu belirterek, “Devlet olarak, kamu, özel sektör olarak yapılabilecek en güzel işlerin çocuklarla ilgili yatırımlar olduğunu biliyoruz. Çocukları risklerden, öncelikle zararlı akımlar, alışkanlıklardan korumak. Bugün dünyada nesilleri tehdit eden şeylerin en önemlilerinden biri belki de savaş, açlık, kıtlık, bunların üzerinde sayabileceğimiz zararlı akımlarla gelecekten kopartılmasıdır. Sadece kötü alışkanlıklar, uyuşturucu ve benzeri alışkanlıklar, yanlış yönlendirmenin ötesinde aileyi yok sayan, aileyi değersizleştiren, aileyi dağıttığı için çocuğu kimsesiz bırakan bazı zararlı akımların insanlığın en büyük virüslerinden biri olduğunu bilmek ve ona göre tedbir almak zorundayız” dedi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ise, çocukların hayatın güzel bir hediyesi olduğunu dile getirerek, “Hayatlarımıza sevinç, neşe ve coşku katan çocuklarımız geleceğimizin mimarlarıdır. Bu ülke kıymetli evlatlarımızın azmi, çalışkanlığı ve başarılarıyla ebediyete kadar var olacaktır. İstiklal Marşımız gök kubbede her daim yükselecek, ay-yıldızlı bayrağımız dünyanın dört bir yanında dalgalanacaktır. Bütün insanlığa rehber olan kadim medeniyetimizin taşıyıcısı çocuklarımız olacaktır. Çocukları korumak, ülkemizin değerlerini korumak, insanlığı yüceltmek demektir” ifadelerini kullandı. Göktaş, başta Gazze olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında bazı çocukların en temel ihtiyaçlarından mahrum kaldığına değinerek, “Gazze başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında en temel ihtiyaçlarından mahrum olan çocukların geleceğinden endişe duyuyoruz. Hiç kimse, hiçbir kurum, hiçbir vicdan buna sessiz kalmamalıdır. Biz Türkiye olarak çocukların bu tabii hakkını her platformda büyük bir kararlılıkla dile getirmeye devam edeceğiz. Çocuklar savaşların, krizlerin neden olduğu acıların suskun tanıkları haline gelmemelidir. Hiçbir çocuk yaşadığı coğrafyalardaki krizlerin, savaşların, çatışmaların sorumlusu değildir ve olmamalıdır” şeklinde konuştu.