GENEL - 19 Kasım 2017 Pazar 10:08

Balın rengi her şeyi anlatıyor

A
A
A
Balın rengi her şeyi anlatıyor

Koyu renkli balların antioksidan bakımından, açık renkli balların ise anti mikrobiyal aktivite bakımından çok zengin olduğu belirtildi.

Koyu renkli balların antioksidan bakımından, açık renkli balların ise anti mikrobiyal aktivite bakımından çok zengin olduğu belirtildi.


Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Fen Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevgi Kolaylı, Türkiye’nin dünya bal üretiminde Çin ve Arjantin’in ardından 3. sırada bulunduğunu belirterek Türkiye menşeli balların dünyada öne çıkan ve Yeni Zelanda’da üretilen “Manuka Balı’ndan daha yüksek aktiviteye sahip olduğunu söyledi.


Özellikle koyu renkteki balların antioksidan bakımından çok zengin olduğunu kaydeden Kolaylı, “Ancak ballarında kendi aralarında fonksiyonları var. Biz bunlara biyolojik aktivite diyoruz. Bu biyolojik aktivitede örneğin bir bal antioksidan bakımından zengin olabiliyor. Başka bir bal anti mikrobiyal aktivitece zengin olabiliyor. Farklı bir bal yaraların iyileşmesinde etkisi daha yüksek olabiliyor. Dolayısıyla kendi aralarında farklılıklar bulunabiliyor. Ülkemizde koyu renkten açık su rengine kadar ballarımız var. Bunların da insanlar için faydalı yönleri farklı farklı olabiliyor. Yaptığımız araştırmalar şunu gösteriyor. Koyu renkli ballar antioksidan bakımından çok zengin. Açık renkli ballarımız da anti mikrobiyal aktivitece çok zengin olabiliyor. Dolayısıyla bu balların enfeksiyon oluşturan bakterilere karşı anti bakteriyal yani antibiyotik etkileri yüksek" açıklamasında bulundu.



Hakkari çiçek balı Manuka Balı’na rakip


"En son yaptığımız araştırmaya göre, dünyada öne çıkan bir bal var; Yeni Zelenda’nın Manuka Balı" diyen Kolaylı "Bu balın kendi arasında 4-5 çeşidi var. Manuka Balı’nın dört ayrı faktörünü elde ettik. Türkiye’deki bazı öne çıkan ballarla anti mikrobiyal aktivitesi yönünden karşılaştırdık. Bu bal çok pahalıya satılıyor ve anti mikrobiyal aktivitesi de çok yüksek olduğu ileri sürülüyor. Karşılaştırdığımız zaman Türkiye menşeili balların ondan çok daha yüksek aktiviteye sahip olduğunu gördük. Kestane balları çok yüksek aktiviteye sahip. Meşe balları çok yüksek anti mikrobiyal aktiviteye sahip. Hakkari’deki çiçek balımız Manuka balından çok daha yüksek aktivite gösterdi” dedi.



"Hiç arı görmemiş bal; sahte bal"


Piyasada sahte balın tam olarak tespit edilemeyeceğine dikkat çeken Kolaylı, “Bir sahte bal furyası çıktı. Kaliteli bala bile sahte gözüyle bakılıyor. Bu çok yanlış. Pahalı bal iyi baldır? bu yanlış. Çok pahalı bal, bazen çok kötü olabiliyor. Çok ucuz bir bal da çok iyi olabiliyor. Bu tamamen pazarlama politikası. Öyle arıcılar var ki çok kaliteli ballar üretiyorlar ancak pazarlayamıyorlar, satamıyorlar. 150-200 TL satılan ballar görüyoruz. Öteki ballar kadar iyi çıkmıyor. Analizlerinde zaten şeker hemen kendini gösterebiliyor. Çay şekerinin balda hiç tespit edilememesi lazım. Balda az miktarda bile tespit edilebiliyorsa bu arıya bol miktarda şeker yedirilmiştir. Yani şekerle beslenmiştir diyoruz. Hiç arı görmemiş bala biz sahte bal diyoruz. Sahte balı vatandaş anlayamaz. Fiziksel yöntemlerle de bunu anlamak mümkün değil. Bu ancak laboratuvar ortamında anlaşılır. Bal öyle bir kompleks bileşime sahip ki her şeyi kapatabiliyor. Bal kristalize olabilir özellikle açık renkli ballar çok daha kolay kristalize olurlar. Koyu renkteki ballar zor kristallenirler. Bu da balın bileşimindeki şeker miktarıyla orantılı. Sahte bal üreticilerine karşı büyük bir mücadele olduğunu görüyoruz. Son zamanlarda sosyal medyada, reklamlarda pek görünmüyorlar. Bunlar güzel memnuniyet verici. Zaten analizlerde de sahte bal olduğu ortaya çıkıyor ve cezalar alıyorlar. Tarım Bakanlığı bunlarla mücadele ediyor” diye konuştu.



"Karadeniz, bal üretim cenneti"


Karadeniz’in bal üretim cenneti olduğunu ifade eden Kolaylı, “Bölgenin bitki çeşitliliği zengin olduğu için bal üretiminde de bölgemiz öne çıkıyor. Doğu Karadeniz Dağları, yaylaları birer bal üretim cenneti diyebiliriz. Örneğin Ege Bölgesinde, Çam Balı çok değerli bir bal. Dünya Çam Balı üretiminin yüzde 80’nini Türkiye karşılıyor. Çam Balı’nda da çok iddialıyız. Kestane de de iddialıyız. Kestane üretiminde Türkiye dünyada belki birinci yada ikinci sırada o kadar ki iddialıyız. Kestane Balımız sofralık bir bal değil. Tıbbı değeri yüksek bir bal. Bu balı hastalık yani şifa amacıyla tüketmeliyiz. Özellikle kış günü çocuklarda, yaşlılarda enfeksiyona karşı tüketilmesi tavsiye edilir. İlaç almaktansa bal şerbetinin içerisinde limon, zencefil katılabilse çok güzel bir şifa kaynağı olur. Biz buna Apiterapi diyoruz. Apiterapi arı ürünleriyle yapılan her çeşit tamamlayıcı tedavi, tıbbın bir parçası. Bizim aslında eski geleneksel tıbbımız Apiterapi. Kimyasal ilaçlar ne zamandır üretiliyor. Belki 100 yıldan fazladır üretiliyor. Ondan önce insanlar doğal ürünlerle tedavi oluyordu. Yani arı ürünleriyle tedavi oluyordu” şeklinde konuştu.



"Genellikle emekliler arıcılık yapıyor"


Arıcıların genellikle emeklilerden oluştuğuna dikkat çeken Kolaylı, son yıllarda azalan bal üretimini zirai ilaç kullanımına bağladı. Kolaylı, “Arı ölümleri çok oluyor. Bunun sebebi zirai ilaçlar. Bunun yanı sıra arıların hastalıklarıyla mücadelede kullanılan çeşitli ilaçlar arıların topluca ölümüne neden oluyor. Dolayısıyla bal rekoltesi düşebiliyor. Türkiye’deki arıcıların yaş ortalamasının yüksek olması. Emeklilikten sonra, ya öğretmenler, ya imamlar daha çok bu işe merak sarıyor. Bu meslek gözüyle değil de hobi olarak bakıyorlar. Para kazanmak amacıyla değil, hobi yan gelir gözüyle bakıyorlar. Ancak doğrusu bu değil. Doğrusu interneti, sosyal medyayı çok aktif kullanabilen gençlerin bu işi yapması gerekir. Gençlerin eğitim alarak bu işi yapmaları gerekiyor. 60-70 yaşındakiler bildiği klasik yöntemi uygular yeni bir şey kazandıramazsınız” ifadelerini kullandı.



"Deli bal tansiyon ilacı olarak kullanılabilir"


Halk arasında deli bal olarak bilinen Orman Gülü Balı’nın gelecekte tansiyon ilacı olarak kullanılabileceğini kaydeden Kolaylı, “Orman Gülü balımız halk arasında deli bal olarak anılır. Bu balın üzerine milletçe çok eğilmeliyiz. Bu balımız tıbbı değeri yüksek bir bal. Ancak tansiyon düşürüyor, kalp çarpıntısı yapıyor diye insanlar rahatlıkla tüketemiyorlar. Bu bal gelecekte ilaç olacak. Belki de tansiyon ilacı olabilecek nitelikte bir bal. Bunun yanı sıra Çam Ballarımız çok değerli. Bütün ballarımız çok değerli. Yeter ki hile katılmadan üretilsin. Bal üretiminde Çin önde. Kovan sayısı bizden çok fazla. Çin’den sonra Arjantin ve Türkiye sıralamayı alıyor” dedi.



"Araplar bala çok meraklı"


Özellikle Körfez ülkelerinden bölgeye gelenlerin bal satın aldıklarını vurgulayan Kolaylı, şunları söyledi:


“Körfez ülkelerinden gelenler, gözlemlediğimiz kadarıyla çok bal alıyorlar. Direkt olarak belki ihracatımıza yansımıyor ancak ilimize gelen turistler çok bal satın aldığını görüyoruz. Dolaylı olarak aslında yurt dışına bal ihracatımız var. Bu bakımdan özellikle turistlere bu balları çok iyi pazarlamamız lazım. Araplar’ın bizim bala çok ilgisi var. Zaten çalışmalarımızdan biri de balımızı dünya literatüre sokmak. Özellikle ballarımızın tanıtımına daha çok önem vermeliyiz."



"Anzer Balı’nın soranı çok"


Trabzon’da bal satışı yapan Erdal Şahin ise Arap turistlerin bala çok ilgi gösterdiğini belirterek "Üretilen ballarımıza genelde yerli ve yabancı turistler ilgi gösteriyor. Daha çok organik bal satıyoruz. Arapların bala daha çok ilgi gösterdiğini söyleyebiliriz.Bunun yanında yerli turistlerimiz de bala ilgi gösteriyor. Ballarımız daha ziyade tedavi, ilaç amaçlı tercih ediliyor. Bunun yanı sıra kahvaltılık ballarımıza da çok ilgi var. Fiyatlarımız 65 TL’den başlıyor 125 TL’ye kadar oluyor. Çiçek ballarımız 65 TL, Kestane balımız 125 TL. Kestane balı üretimi kısıtlı olduğundan fiyatı da ister istemez yukarı çıkıyor. 2-3 yıldır yeterli seviyede üretim yapılmıyor desek yeridir. Anzer Balı’nı soran çok oluyor. ancak fiyatı nedeniyle alanı sınırlı. En çok kestane ve çiçek balı satılıyor" diye konuştu

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Karadeniz Ereğli’de ilk çilek hasadı yapıldı Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde ilk çilek hasadı yapıldı. Tarladan pazara inen çileğin üretiminin az olması nedeniyle kilogramı 150 TL’den satılmaya başladı. Kdz. Ereğli ilçesinde demir-çelik fabrikasından emekli olan İsmet Koç eşi Ayşe Koç ile tarlasında bu yılın ilk çilek hasadını yaptı. Geçtiğimiz yıl aşırı yağışlar nedeniyle az üretilen çileğin bu yıl da kuraklık nedeniyle veriminin düşük olduğunu anlatan İsmet Koç, Osmanlı Çileğinin de çok azaldığını söyledi. Koç, "2024 çilek sezonu Kdz. Ereğlimize hayırlı olsun. Bu gün ilk hasadımızı topladık gördüğünüz gibi. Burası Kışla Mahallesi İnallı Sokak. Bu çilek Osmanlı Çileğinin kardeşi alo çileği. Allah nasip ederse 15-20 gün içinde de Osmanlı Çileği çıkar. Geçtiğimiz sene havalar hep yağmurlu gitti, böcekler yedi. Bu senede havalar kurak gidiyor. Hava yağarsa çilek bollaşır" dedi. “Bir baba çalışıp 5 kişi yiyorsa olmaz” Kendilerinin maddi olarak hiçbir ihtiyaçları olmadığı halde üretmeye devam ettiklerini ve insanlara örnek olmaya çalıştıklarını belirten Koç, “Benim maddi olarak bir şeye ihtiyacım yok. Kendim demir-çelik fabrikalarından emekliyim. İnsanları teşvik etmek için üretim yapıyoruz. Şu anda biber, patlıcan, domates dikme zamanı. İnsanlar diksin ki herkes kazansın. Devlet nereye kadar verecek. Bir baba çalışıp 5 kişi yiyorsa olmaz. Sonra çıkıp ‘o pahalı, bu pahalı’ diye bağırıyoruz. Köyde kokuyor diye ineğe bakmazsın, elinde burada köpek gezdiriyorsun. Bu nasıl olacak? Tarlanız yoksa evde mantı yapın, makarna kesin, el işi yapın" dedi. “Asıl terapi tarlada çalışıp, üretmek” İsmet Koç’un eşi Ayşe Koç da 15 yaşından beri üretim yaptığını belirtti. Ayşe Koç, üreterek elde ettiği gelirlerle iki çocuğunu da üniversitede okutup iş ve meslek sahibi olmalarını sağladığını söyledi. Koç konuşmasında şu sözlere yer verdi: "Ben bunu ihtiyacım olduğu için yapmıyorum. Eşim emekli, evim var, kira vermiyorum. Çocuklarımın ikisi de evli ve çalışıyorlar. Bu ürettiklerim sayesinde iki çocuğumu da okuttum, mühendis oldular, kendi işlerini ellerine aldılar. Evde akşama kadar televizyona bakıp bir şey öğrenmiyorum. Akşama kadar ‘O onu demiş, bu bunu demiş.’ Aslında bu bana bir terapi gibi geliyor. Geçenlerde bir düğüne gittim, ara verildi; 7’den 70’e herkesin elinde telefon. Kimse bir biriyle konuşmuyor, telefona bakıyorlar. Asıl terapi gerçekten bu. Ben bu çileği her sene ekiyorum. Gençler bunu her sene ekmez. Çünkü yağmur yağmadığında bu her sene kuruyor. Kuruduğu için Ekim aylarında biz bunu tekrar ekiyoruz. Kdz. Ereğli’de benim çocukluğumdan bu yana yetişen tek çilek Osmanlı Çileğiydi. Sonradan sepetler çabuk doluyor diye alo çileği ortaya çıktı. Osmanlı Çileği üretmeyi çok istiyorum. Fidesi kaç TL’de olsa alacağım ama kimse vermiyor yada bulamıyorum."
Adana Kebabın başkentinde levrek ve çipura da tüketiliyor Kebabın başkenti Adana’da kırmızı etin yanı sıra balık tüketimi de her geçen gün artıyor. Türkiye’de 15 Nisan itibarıyla gırgır ve troller için uygulanan av yasağı, balık çeşitlerinde azalma ve fiyat artışına neden oldu. Türkiye’deki çeşitli denizlerde başlayan yasağın ardından balık tezgahlarında çeşitlilik azalırken, fiyatlar yükseldi. Kebabın başkenti Adana’da da balık tüketimi her geçen gün artarken fiyatların yükselişi tezgahlardaki yoğunluğu azalttı. Kentte levrek ve çipuranın kilogram fiyatı 200 liradan satılırken esnaf, vatandaşların kilosu daha uygun olan tavuğa yöneldiğini söyledi. “Levrek ve çipuraya rağbet var” İhlas Haber Ajansı’na konuşan Adana Balıkçılar Çarşısı esnafından Aziz Yesar, “Sezon kapandı fiyatlar şu anda güzel gidiyor. En büyük çipura 200 lira, biraz ufağı 150 lira. Hamsi 70 lira ve istavrit 100 lira. Fiyatlar iyi şu anda. Et fiyatları yüksek olduğu için tavuk ve balığa rağbet var. Balık fiyatlarında artış bekliyorduk ama olmadı. Adana’da en çok levrek ve çipuraya rağbet var. Çok fazla balık kültürü olmadığı için en çok bu 2 tür satılıyor” ifadelerini kullandı. “2-3 hafta sonra hem çeşit azalacak hem fiyat artacak” Yunus Fidan isimli balıkçı ise fiyatların yüksek olduğunu belirterek, “En ucuz balık şu anda 100 lira. Av yasağı nedeniyle fiyatlar pahalandı. 2-3 hafta önce kilogramı 70 lira olan balıklar şuanda 100 lira oldu. 2-3 hafta sonra balıkta fiyatlar daha da artacak. Balık fiyatları ete göre ucuz. 2-3 hafta sonra balık çeşitleri de iyice azalacak” dedi. “Eti daha fazla tüketiyoruz” Balık almaya gelen Hakan Müntez isimli vatandaş ise fiyatların normal olduğunu belirterek, “Fiyatlar şu anda normal. Tavuktan ucuz ama daha uygun fiyatları gördük. Adana’da et daha ağırlıklı olarak tüketiliyor. Ben balığı çok tüketiyorum ama eti daha fazla tüketiyoruz” diye konuştu.
İstanbul “Sıtma tedavisinin gecikmesi ölümcül olabilir” Ülkemizde tanı konulan sıtma vakalarının hepsinin kaynağının başta Afrika olmak başka ülkeler olduğunu belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Songül Özer, “Sıtmanın etkin bir tedavisi olsa da, gecikilmesi halinde ölümcül olabilir. Bu nedenle sıtmanın yaygın görüldüğü yerlere seyahat edecek kişiler, o bölgelere gitmeden verilmeye başlanan koruyucu ilaçları alarak önlem almalıdır” dedi. İSÜ Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Songül Özer, 25 Nisan Dünya Sıtma günü dolayısıyla açıklamalarda bulundu. Sıtmanın tanımını yapan Dr. Öğr. Üyesi Özer, “Sıtma, anofel cinsinden dişi sivrisinekler tarafından insana aktarılan, Plasmodium cinsi kan parazitleri tarafından oluşturulan bir enfeksiyon hastalığıdır. Anofel cinsi dişi sivrisineklerin sokmasıyla insana bulaşan beş ayrı Plasmodium (kan paraziti) bulunmaktadır. Sivrisinekler tarafından vücuda giren parazitler, öncelikle kırmızı kan hücrelerini enfekte eder” diye konuştu. “Şiddetli sıtma zamanında tedavi edilmezse ölümcül olabilir” Sıtmada görülebilecek belirtilerden bahseden Dr. Öğr. Üyesi Özer, şu bilgileri paylaştı: “Paraziti alan kişide meydana gelen ilk belirtiler baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk, karın ağrısı, karın krampları ve kas ve eklem ağrısıdır. Bu tipik olmayan belirtilere daha sonra yüksek ateş, üşüme, titreme, terleme, iştahsızlık, kusma ve giderek artan halsizlik eklenir. Hastalık bu aşamada fark edilir ve tedavisine başlanırsa, ilerlemez ve kötüye gidiş olmaz. Ama fark edilmezse ve tedavi başlanmazsa vücuttaki kan parazitleri çoğalmaya devam eder. Hastalık günler hatta saatler içerisinde şiddetli sıtmaya dönüşebilir. Şiddetli sıtmada genellikle koma (serebral sıtma), metabolik asidoz, ağır anemi, hipoglisemi, akut böbrek yetmezliği, akciğer ödemi bulgularından biri veya daha fazlası gelişebilir. Şiddetli sıtma tedavi edilmezse hastaların büyük çoğunluğu kaybedilir.” “Yüksek ateş görülebilir” Sıtmalı hastanın 3-4 günde bir yükselen ateşinin olmasının tipik olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Özer, “Ateşsiz günlerde tamamen normal olan hasta, ateşin yükselmesi ile birlikte şiddetli kas ağrıları, aşırı halsizlik ve bazen kanamalarla seyreden ateşli döneme girer. Sıtmanın türüne göre değişirse de bu ateşli dönem yaklaşık 4-5 gün sürer. Sonra aşırı terleme ile birlikte ateş düşer ve yine ateşsiz dönem başlar” dedi. “Sivrisineklerden bulaşır” Sıtmanın insana nasıl bulaştığına değinen Dr. Öğr. Üyesi Dr. Özer, “Sıtma genellikle insana enfekte dişi anofel cinsi sivrisineklerin sokmasıyla bulaşmaktadır. Kanında paraziti taşıyan kişilerin kanını emen anofeller, kendi vücutlarına paraziti alır, büyütür ve başka bir insanı sokarak bu paraziti taşımış olurlar. Sivrisinekler dışında kan transfüzyonu, organ transplantasyonu, greftler ve kontamine enjektör veya iğnelerin ortak kullanımı ile de bulaşabilmektedir. Ayrıca anneden, enfekte eritrositlerin plasenta yoluyla doğum öncesi veya doğum esnasında bebeğe geçişiyle de bulaşabilir” ifadelerini kullandı. “Türkiye’de yerel kaynaklı sıtma görülmüyor” Sıtmanın, Afrika kıtasında halen çok yaygın olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Özer, şunları söyledi: “Ülkemizde, cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana yapılan etkin sıtma mücadelesi sayesinde yerel kaynaklı sıtma vakası görülmemiştir. Ülkemizde tanı konulan sıtma vakalarının hepsinin kaynağı, başta Afrika olmak başka ülkelerdir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2000 yılından beri dünya genelinde sıtma vaka sayısı ve ölümlerinde düşüş olduğunu bildirmektedir. DSÖ, 2016 yılında sıtma vaka sayısının 216 milyona, ölüm sayısının da 3 milyon 445 bine düştüğünü tahmin etse de, sıtma dünyada halen önemli bir enfeksiyon hastalığı olmaya devam etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayımlanan Dünya Sıtma Raporu’na göre 2016 yılında sıtma vakalarının yüzde 90’ı Afrika’da, yüzde 7’si Güney-Doğu Asya’da ve yüzde 2’si de Doğu Akdeniz Bölgesi’nde görülmüştür.” “Sıtmanın kan tahlilleri yoluyla tanısı kolaydır” Tanı sürecinin kolay olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Özer, “Günümüzde sıtmanın kan tahlilleri yoluyla tanısı kolaydır ve kısa sürede tanı konulabilir. Etkin bir tedavisi vardır. Sıtmanın yaygın görüldüğü yerlere seyahat edecek kişilere, o bölgelere gitmeden verilmeye başlanan koruyucu ilaçlar mevcuttur. Açık olan vücut bölgelerine sivrisinek kovucularının sürülmesi ise bir diğer korunma yöntemidir” şeklinde konuştu. “Sivrisineklerden korunmanın yolları” Sivrisineklerin, nemli ve sıcak iklim bölgelerinde, hijyen koşullarının uygun olmadığı yerlerde kolayca yuvalandıklarını ve ürediklerini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Özer, “En sık sıtma hastalığına neden olurlar. Ama sıtma dışında Dang humması, sarı humma, filaryazis (fil hastalığı), çeşitli ensefalitlere de (beyin ve beyin zarı enfeksiyonları) neden olabilirler. Sivrisineklerle mücadele yöntemlerinin başında, sivrisinek larvalarının bulunduğu bataklık gibi ortamların kurutulması, çeşitli kimyasallarla etkili ilaçlama yöntemlerinin sık aralıklarla uygulanması, sivrisineklerin sık bulunduğu ortamlarda cibinlik kullanımının yaygınlaştırılması, çalışırken vücudun açık yerlerinin ilaçlanması ve mümkünse kapalı kıyafetler veya açık renkli giysiler giyilmesi, el, kol ve yüz koruyucularının kullanılması önerilir” dedi.
Adana Prof. Dr. Taşova : “Böcekler mikropların taşıyıcısıdır” Daha önce sadece bahçelerde görünen ‘Kahverengi Kokarca Böceği’ artık evlerde de görülmeye başlanırken, Pandemi Bilim Kurulu Üyesi, Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Yeşim Taşova, böceklerin çeşitli mikropların taşıyıcı olduğunu bu nedenle önlem alınması gerektiğini söyledi. Fındık başta olmak üzere tarım ürünlerine zarar veren ancak yok edilemeyen, mücadele eksikliği nedeniyle hızla yayılan ‘Kahverengi Kokarca Böceği’ artık evlerdeki kombilerin içinde yaşamaya başladı. Daha önce sadece ürünlere zarar veren böceğin artık vatandaşlara da zarar verecek duruma gelmesi halkı vatandaşları tedirgin ediyor. Pandemi Bilim Kurulu Üyesi, Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Yeşim Taşova, böceklerin çeşitli mikropların taşıyıcısı olduğunu belirterek, “Havaların ısınmasıyla birlikte haşere popülasyonunun arttığını görüyoruz. Bu konunun ciddiyetle ele alınması gerekiyor. Zamanında yapılan müdahaleler önemlidir. Örneğin larva döneminde belediyelerimiz ve Sağlık Bakanlığımız birlikte önlem alabilir” dedi. Böceklerden rahatsız olan Mehmet Keser isimli bir vatandaş ise havaların ısınmasıyla birlikte daha önce görülmeyen böceklerin ortaya çıktığını özellikle kahverengi koroca böceğinin son dönemlerde fazla görülmeye başlandığını Sağlık Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığının bu konuyu çözüme kavuşturması gerektiğini söyledi.