GENEL - 06 Ocak 2012 Cuma 10:30

MALATYA MİLLETVEKİLİ VELİ AĞBABA: "RADAR SİSTEMİ, TÜRKİYE VE MALATYA`NIN YARARINA DEĞİL"

A
A
A
MALATYA MİLLETVEKİLİ VELİ AĞBABA: "RADAR SİSTEMİ, TÜRKİYE VE MALATYA`NIN YARARINA DEĞİL"

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, füze kalkanı projesi kapsamında Malatya Kürecik’e konuşlandırılacak radar sisteminin Türkiye ve Malatya açısından iyi olmayacağını savundu.
Füze kalkanı projesi kapsamında Malatya Kürecik’e konuşlandırılmak istenen radar sisteminin TBMM’nin onayı alınmadan yürürlüğe konulması açısından söz konusu anlaşmanın yasal dayanaktan yoksun olduğu, olası bir saldırı halinde yöre insanının zarar görmesi noktasında yeterli güvencenin alınıp alınmadığı, Türkiye’nin hangi çıkarlarını korumak için böyle bir anlaşmaya taraf olunduğu iddiaları konularının ele alınması amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Genel Görüşmesi
yapılmasını arz ve teklif ettiklerini bildiren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, 21 milletvekiliyle birlikte TBMM’ye verdikleri genel görüşme taleplerinin gerekçesini şöyle dile getirdi:
"Önce bir ABD projesi olarak tasarlanan füze kalkanı projesi yıllar geçtikten sonra bir NATO projesi olarak realize edilmeye çalışılmaktadır. Basında yer alan bilgilerden, füze kalkanı projesi kapsamında tasarlanan radarların Malatya Kürecik’te konuşlanmasına ilişkin anlaşmanın ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ile Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır. Füze kalkanı konusundaki sürecin basından izlenmesi, konunun hem kamuoyunun hem de TBMM’nin
bilgisinden kaçırıldığı ve Türkiye’nin bir oldu bitti ile karşı karşıya bırakılmak istendiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’yi olası bir çatışmanın tarafı ve cephesi haline taşıyabilecek kadar önemli bir konunun, TBMM’den saklanmasının demokrasiyle bağdaşmadığı açık bir gerçektir. ABD ile Türkiye makamları arasında imzalanan mutabakat belgesi yasal dayanaktan yoksundur ve Anayasa’nın 92. maddesine açık aykırılık taşımaktadır. Anayasa’nın 92. maddesinde, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin
verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu mutabakat yasal dayanaktan yoksun olduğu kadar, Türkiye’nin güvenlik ihtiyacına cevap vermemekte ve Türkiye’nin çıkarlarıyla bağdaşmamaktadır. Türk halkı olası bir füze saldırısında kendisinin zarar görüp görmeyeceğini bilmemektedir. Kaldı ki, bu konuda teknik bir güvence verilemeyeceği de açıktır. Anlaşmanın Türkiye’nin çıkarlarına hizmet noktasında neler kazandırdığı konusu da kamuoyunca bilinmemektedir. Bu konu hakkında Türk halkına hiçbir açıklamanın
yapılmaması, siyasi iktidarın kendi iktidarını korumak için, dış politikada ödün verdiği izlenimini ortaya koymaktadır. Yazılı ve görsel basında ABD’li diplomatların, bu sistemin İran’a karşı kurulduğu ve amacının İsrail’i korumak olduğuna ilişkin açıklamaları yer almıştır. Söz konusu açıklamalar da sistemin Türkiye’nin çıkarlarından başka amaçlara hizmet ettiğini ortaya koymaktadır. Başbakanın çelişkili açıklamaları bu görüşleri doğrulamaktadır. Bu projeyle ilgili Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
’NATO’nun üyesi olarak bu kapsamda atılacak bir adım ve bu işin komutasının kime verileceği hususu, ki bunun özellikle topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa, zaten kesinlikle bu bize verilmeli, aksi takdirde bunun kabulü mümkün değildir’ açıklamasına rağmen füze kalkanı kontrolünün Avrupa Yüksek Kuvvetler Komutanlığı’na verileceği ifade edilmektedir. Füze kalkanının Malatya Kürecik Bölgesine kurulmasının dünyada kutuplaşmalara yol açacağını gelişmeler ortaya koymaktadır. Bu da güvenlik
tehdidini ikiye katlayacaktır. Bölgede daha önce kurulu bulunan radar tesislerinin ve kurulması planlanan Füze kalkanının insan sağlığına zararları da bilimsel çalışmalar ile ispatlanmıştır. Konunun yasal dayanağını, Türk halkının olası tehlikelerden nasıl korunacağını, bu sistemin konuşlandırılmasının Türkiye’nin hangi çıkarına hizmet edeceği konularını ele almak üzere Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılması doğru olacaktır."
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bolu Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.