Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı ve AK Parti Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, "Avrupa’nın en büyük ve tehlikeli sorunu ırkçılıktır, yabancı düşmanlığıdır. Ayrımcılık ve İslam karşıtlığıdır" dedi.
AKPM Başkanı Mevlüt Çavuşolu, Hitit Üniversitesi, Çorum Valiliği ve Çorum Belediyesi’nin katkıları ile düzenlenen "Dünyadaki Demokratik Gelişmelerde Avrupa Parlamentosu ve Türkiye’nin Rolü" konulu konferansa katıldı. Konferansta bir konuşma yapan Çavuşoğlu, Avrupa’da yaşanan gelişmeler ve AKPM’nin yaptığı çalışmalar hakkında bilgi verdi.
Avrupa’nın yaşadığı kriz nedeniyle ülkelerin batmaya başladığını belirten Çavuşoğlu, kriz nedeniyle Avrupa’nın demokratik kurumlarının derinden sarsıldığını, Avrupa’da seçilmiş hükümetlerin yerini teknokratların aldığını, bu durumun da demokrasi açısından sakıncalı olduğunu söyledi. Çavuşoğlu, "Avrupa’nın bir diğer en büyük sorunu ise ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık ve İslam karşıtlığıdır. Bu Avrupa’da had safhaya geldi. Avrupa meclislerine bakın, ırkçılık artmaktadır. Somut şekilde artan ırkçılığı
görüyoruz. Fransa geçen yıl Avrupa’nın en garip vatandaşlarını, Romanları siyasi propaganda ile sınır dışı etti. Bunun nedeni desteğini kaybetmiş Sarkozy’inin o ırkçı partiler gibi davranmaya başlamasıdır. Ilımlı partiler de ırkçı partilerin söylemleri ve eylemleri içerisinde olmaya başladı. Arkasından minare yasağının referanduma götürülmesi. Yine Fransa’da insanları baskı altında tutabilmek için kılıf kıyafet düzenlemesi getirilmesi. Öyle bir noktaya geldi ki bu iş, Norveç’te olduğu gibi teröre vardı. Bu
konuda tedbir almazsak, bu tehlikenin önüne geçemezsek o zaman Avrupa Konseyi’nin kurtuluş amacı ortadan kalkar. Avrupa Konseyi niçin kurulmuştu; bir savaşlar olmasın diye. Eğer bir şey olmaz diye sessiz kalırsak İkinci Dünya Savaşı’ndan beter hale geliriz. Yabancı düşmanlığı, İslamafobi ile ilgili kararlarımız var. İnsanlara bu tehlikeyi anlatamazsak aldığınız kararların bir anlamı olmaz. Irkçılıkla, yabancı düşmanlığı ile mücadelede en etkili yol, kültürler arası diyaloğu artırmak. Bunun dinin boyutuna
önem vermek. Bunun için AKPM olarak çalışmalar yaptık" diye konuştu.
Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi’nin savaşlar bittiği zaman Avrupa’yı değerler etrafında birleştirmek için kurulan bir kurul olduğunu dile getiren Çavuşoğlu, bu değerlerin insan hakları ve demokrasi olduğunu belirtti. AKPM’nin her türlü ideoloji, din, ırk, kültür ve dili temsil eden bir meclisten oluştuğunu dile getiren Çavuşoğlu, meclisin denetleme gibi diğer çalışma alanları hakkında bilgi verdi. Türkiye’nin AKPM’nin kurucusu olmasına rağmen 2004 yılına kadar denetlendiğini hatırlatan Çavuşoğlu, 2004
yılında denetimi kaldırılan Türkiye’nin ikinci sınıf ülke hüviyetinden çıkarak birinci sınıf ülke olduğunu belirtti.
Ortadoğu’da yaşanan "Arap Baharı" ve AKPM’nin yaptığı çalışmalar hakkında bilgi veren Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
"Biz iş başına gelince Kuzey Afrika, Ortadoğu, Orta Asya ülkelerine yardımcı olmak istedik, ortaya vizyon koyduk. Bunun için de o ülkeleri Avrupa değerlerine yaklaştırabilmek için üyelik statüsü geliştirdik tam üyeliğin dışında. Arap Baharı başlayınca bize sordular, ’daha önceden bunu bildiğiniz için mi bu çalışmayı başlattınız’. ’Hayır’ dedik. ’Dünyanın bütün bölgesinde bu değişim yaşanacaktı ama biz kardeş ülkeler yanımızda olsun istedik’ dedik. Arap Baharı başladıktan sonra ülkelerde yardımcı olmamız
gerekiyordu. Tunus’a yardımcı olduk. Seçimlerin demokratik ortasında gerçekleşmesini sağladık. Bize üye olan ülkeleri şimdi destekliyoruz. Bu ülkelerde demokratik süreci gerçekleştiremezseniz ve ekonomik sorunları çözemezseniz şuandaki süreç sıkıntıya girer. Bugün Mısır’da hâlâ askerin ağırlığı vardır. Diktatör halkına güvenmiyorsa, seçimlere gitmiyorsa, o gücün başında olmak istiyorsa o zaman birisinden destek alacak. Destek alacağı en büyük müessese askerdir. Biz burada askere karşı değiliz. Suriye’de
bugün Başar Esad, ülkeyi yöneten yüzde 12’nin tekelindedir. Bunun içerisinde askeri güç de vardır, mezhepçilik de vardır. Esad bugün Türkiye’nin, Arap Birliği’nin, İslam dünyasının ve Batı’nın yardım çağrılarına cevap vermemiştir. Burada kontrol ordudadır. Yüzde 12’yi temsil eden Baasçılarladır. Dolayısıyla Esad bunları kullanmaktadır. Demokratik kurumların güçlenmesi lazım, seçimlerin şeffaf olması lazım, ekonomik sorunların da kaldırılması lazım. Türkiye olarak bu ülkelerde demokrasinin
gerçekleştirilmesi için üzerimize düşen görevi yapıyoruz. Amerika Irak’ı işgal etmeden önce Saddam’ı uyardık, dinledi. Libya’da yaşanan olayların ardından Başbakanımız Kaddafi’yi aradı. Artık bu ülkede kendilerinin yönetimin başında kalamayacağı anlatıldı. Yardımcı olabileceğimizi anlattı. Ama ne Kaddafi ne oğulları bunu dinlemedi. Ne olursa olsun insan hakları ve onuru için yola çıktıysanız herhangi bir kişinin sokak ortasında linç edilmesi kabul edilebilir durum değil."