GENEL - 19 Ekim 2016 Çarşamba 17:37

Stratejist Abdullah Çiftçi: “Musul’u Haşdi Şabi kontrol ederse bu Türkiye için büyük bir tehdit ve risktir”

A
A
A
Stratejist Abdullah Çiftçi: “Musul’u Haşdi Şabi kontrol ederse bu Türkiye için büyük bir tehdit ve risktir”

Musul operasyonunu değerlendiren Stratejist Abdullah Çiftçi, "Musul’u Haşdi Şabi kontrol ederse bu Türkiye için büyük bir tehdit ve risktir. Türkiye devlet yetkilileri mutlaka en uygun bir şekilde sahada yerini almak zorunda” dedi.
Stratejist Abdullah Çiftçi, Musul operasyonuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çiftçi, “Musul, pimi çekilmiş bomba gibi şuan. İslam dünyası açısından çok ciddi tahribatları olabilecek bir konumda. Nedeni de Musul’da direnenler DAEŞ’ten çok Sünniler, yani Cumhurbaşkanının daha önce belirttiği gibi Maliki hükümeti çok yanlış katliamlar yaptı. Cumhurbaşkanı yardımcısını da tutuklayacaktı. Dolayısıyla Musul halkı, kendisinin Haşdi Şabi denen Irak’taki yeni Irak devrim muhafızları konumuna geçen Şii milislerinden kurtulmak için DAEŞ’e sarıldı. Ancak bu Haşdi Şabi, Şii milisleri ile DAEŞ’in kurulma mantığı aynı. Biri Vahabi Selefi üzerinden, diğeri de Şia üzerinden İslam dünyasında bir iç savaş çıkartma projesi. Bu üst akıl ya da şeytani akıl her neyse, ikisi de aynı mantıkla kurulan bir yapı” diye konuştu.
"Bölge genelinde 3 trilyon dolara yakın bir pasta var"
“Şimdi kim, neden Musul’da diye sormak lazım” diyerek sözlerine devam eden Çiftçi, “Musul’da çok ciddi bir petrol rezervi var. Yani bölge genelinde 3 trilyon dolara yakın bir pasta var. Dolayısıyla Amerika’daki petrol lobisi, Avrupa’daki petrol lobisi bu gelirden pay elde etmek istiyor. Aynı Amerika, 21. yüzyılda doların rezerv para olarak kalması için petrolü kimin alacağından çok petrolün hangi para birimi ile satılacağı önemli. Bu nedenle Musul’daki petrolü kontrol eden, yönetimi kontrol ederek petrolün dolarla satılmasının devamını istiyor. Bu petrolün para değeri, ayrıca para cinsini belirleme açısından çok önemli. İkincisi, 21. yüzyılda dünya yeniden şekillenirken Musul’u kontrol eden aynı zamanda enerji yollarını da kontrol edecek. Yani İran için Musul’un önemi Şii boru hattı döşemek istiyor. Bu Musul’dan geçecek. Aynı zamanda İran, Irak, Suriye, Lübnan‘a kadar uzanan bir çizgide hem petrol güzergahı, aynı zamanda etki alanını genişletmek istiyor. Suudi Arabistan için ise İran’ın Pers yayılmacılığını Irak, Suriye sınırında durdurmak istiyor. Aynı zamanda kendi petrol, doğalgazı var Katar ile beraber, İran ile değil de Suriye üzerinden Türkiye ile beraber kenti petrolünü Avrupa pazarına sürmek istiyor” şeklinde konuştu.
“Eğer Musul’u Haşdi Şabi kontrol ederse bu Türkiye için büyük bir tehdit ve risktir”
Musul’un Almanya için çok önemli bir nokta olduğunu belirten Çiftçi, “Avrupa için ise, Almanya için çok önemli bir nokta burası, Almanya enerji güvenliği açısından, enerji çeşitliliği, fiyat ucuzlamasını getirecek. Aynı zamanda son 300 yıldır dünya genelinde Alman ve İngilizler’in ciddi bir savaşı var gözle görünmeyen. Nitekim Avrupa Birliği açıkladı. Eğer Musul şuan böyle DAEŞ giderse Avrupa için risk oluşturur. Nedeni de Avrupa’da DAEŞ’e katılan militanlar tekrar Avrupa’ya dönüp yalnız kurt eylemleri yaparak Avrupa’da terör eylemleri olabilir şeklinde bir açıklama yaptı. Bu süreci PHeşmerge ile beraber Peşmerge, Sünni, ama Haşdi Şabi denen Irak Şia’sını İran organize ediyor. Bunlar Afganistan, Hindistan, Pakistan, Bangladeş, o hatta toplanan çapulcu kitle. Bunlara Suriye’de, Irak’ta savaşma şartıyla İran vatandaşlık veriyor. Yani üst akıl denen yapının daha önceden paralı asker projesi vardı. Burada da İran üzerinden İslam dünyasında fitne fesat çıkartmak için böyle bir proje uyguluyor. Dolayısıyla eğer Musul’u Haşdi Şabi kontrol ederse bu Türkiye için büyük bir tehdit ve risktir. Çünkü İran’ın bir süre sonra bunları kontrol etme şansı yok. Birleşik Arap Emirlikleri’nden, Suudi Arabistan’dan Yemen’e uzanan çizgide, Bahreyn’de tümden kaynama kendini gösterecektir. Bu nedenle Türkiye için Musul hem güvenlik hem Misak-ı Milli sınırları içerisinde olması hem bölgenin zenginliğinden pay alma açısından hem de mezhep savaşını önleme açısından çok önem arz ediyor” ifadelerini kullandı.
“FETÖ darbede başarılı olsaydı biz bugün İran ile savaştaydık”
PKK’nın da Sincar, Telafer, Habur hattını kontrol etmek istediğini belirterek sözlerini sürdüren Çiftçi, “Gelişen süreç içerisinde Barzani Peşmergeleri’nin operasyondan muhtemelen duracağını, Türkiyesiz bu işin yapılamayacağını söyleyeceğini düşünüyorum. Tarihte pazarlıkla teslim alınan kaleler var, teslim alınan şehirler var. Musul’da da bir pazarlık süreci başlayacaktır. Çünkü bu Haşdi Şabi denilen Şia çapulcularının ne bir savaş kabiliyeti var, hava bombardımanı ile de Mısır’da, Suriye’de kimsenin bu işi yapmadığı görünüyor. Dolayısıyla üst akılın burada birinci niyeti petrolden daha önemli İslam iç savaşını tetiklemek. Yani eğer FETÖ darbede başarılı olsaydı biz bugün İran ile savaştaydık. FETÖ olmadığı için İran paralel devletini devreye soktular. Türkiye ile İran arasında bir savaş çıkartma projesi var. Bu da yeni bir proje değil” dedi.
"Türkiye devlet yetkilileri mutlaka en uygun bir şekilde sahada yerini almak zorunda"
"Musul’daki direniş DAEŞ direnişinden çok Sünni Müslümanlar’ın Şia’ya karşı direnişi olacak" diyen Çiftçi, “Çünkü yüzde 95’i Sünni olan bir kendi Şia’nın tarihsel değerler açısından mümkün değil. Oradaki mücadeleye karşı koymayı DAEŞ’ten çok Sünni Müslümanlar olarak ele almak lazım. Mesela Putin’in bir açıklaması oldu. ’Musul yeni Halep olacak mı’. Halep bir Sünni şehridir ve yerle bir oldu. Dolayısıyla akla burada şu soru geliyor. Amerikan emperyalizmi ile İran Pers yayılmacılığı acaba Musul’u da Halep gibi harap mı etmek istiyor. Sivil ölümleri, katliamları, binaları yıkmak mı istiyor, bu soruları sormak lazım” şeklinde konuştu.
“Fırat Kalkanı ile Türkiye Suriye’ye girdi” diyen Çiftçi, “Dolayısıyla PKK koridorunu engelledi. Yani bu küresel bir plandı. Şimdi Musul’da da Türkiye bunu çok iyi Peşmergeler Sünni’dir. Su şimdi üzerimize doğru geliyor, henüz daha bizi ıslatmadı, hele gelsin de bakarız demenin bir anlamı yok. Türkiye devlet yetkilileri mutlaka, en uygun bir şekilde sahada yerini almak zorunda. Ancak üst akıl denen şeytani aklın bir mezhep savaşı için oraya Haşdi Şabileri yığdığı da unutulmamalı. Türk ordusunun karşısında orada direnecek bir güç de yok şuan. Kara gücü olan burada kazanır. Türkiye’nin gücü karşısında aynen Suriye’de ne olmuşsa, çünkü Musul’daki halk Sünni’dir. Türkiye olmadan bu süreç tamamlanamaz. Bu da zaten görülecektir” dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya 15 metrelik uçurumdan uçtular, hayatlarını ağaç kurtardı Antalya’da yaklaşık 15 metrelik yükseklikten uçarak bir ağacın üzerine düşen otomobildeki karı koca emekli öğretmen, itfaiye ekiplerinin film gibi operasyonuyla kurtarıldı.Kaza, saat 19.30 sıralarında Kepez ilçesi Antalya Bulvarı üzerindeki seyir terası olarak bilinen noktada yaşandı. Alınan bilgiye göre, Hasan T. (68) idaresindeki 60 HF 563 plakalı otomobil, sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu önce demir bariyerlere çarptı ardından yaklaşık 15 metre yükseklikteki uçurumdan bir ağacın üzerine oradan da toprak zemine düştü. Kazayı gören vatandaşlar, araçta bulunan sürücü ile eşi Gülseren T.’yi (68) araçtan çıkardılar. Durumun 112 Acil Çağrı Merkezine bildirilmesinin ardından olay yerine itfaiye, sağlık ekipleri ve polis sevk edildi.Hastanede tedavi altına alındılarBelirtilen adrese gelen itfaiye ekipleri, kaşık sedyeye alıp halat yardımıyla yukarı çıkardı. Çifi, ambulansla kaldırıldıkları Antalya Şehir Hastanesinde tedavi altına alındı. Çiftin bilinçlerinin yerinde olduğu öğrenildi. Hurdaya dönen araç ise vinç yardımıyla bulunduğu noktadan alındı."Ağaç olmasaydı muhtemelen ölürlerdi"Kazanın görgü tanıklarından Burak Ürün, "Araba fren sıkarken aşağıya uçtuğunu gördüm. O anda yardıma gidip yaralıları çıkarmaya çalıştım. O ağaç olmasaydı araba aşağı yuvarlanacaktı. Ağaç sayesinde kurtuldular" dedi.Yaralı çifti araçtan çıkarmaya yardım eden bir vatandaş da, "Teyzeyle amcayı çıkardık sonrasında ambulans ekibi ile itfaiye ekibi geldi. Sedye ile buradan çıkarmak 2,5 saat sürdü. 5 metre ileriden uçmuş olsalardı muhtemelen ölürlerdi. Çünkü onları kurtaran ağaç oldu" diye konuştu.
Amasya Amasya’da hastanelerin temizlik malzemesi kimyacı liselilerden Amasya’da hastanelerin ihtiyacı olan temizlik malzemeleri, kimyacı lise öğrencilerinin üretimiyle karşılanıyor. Şehrin sembolü elmadan esinlenip “elma’s” markasıyla ürettikleri temizlik ile hijyen malzemelerini hastanelere ve fabrikalara satan Merzifon Mithatpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, bu yıl 3 milyon liranın üstünde gelir hedefliyor. İl Sağlık Müdürlüğü ile protokol yapıldı Kimya teknolojisi eğitimi alan öğrenciler ve öğretmenleri, okulda oluşturulan atölyede dezenfektan, sıvı el sabunu, çamaşır suyu ile kolonya gibi 25 farklı malzemenin üretimi yapıyorlar. Bu ürünlerden 15’i Amasya İl Sağlık Müdürlüğü ile yapılan protokolle ildeki hastanelere gönderiliyor. Bakanlık üretimi destekliyor Amasya Milli Eğitim Müdürü Mehmet Türkmen, Amasya’daki hastanelerin temizlik ve hijyen malzemelerinin tamamının öğrenciler ile öğretmenlerin emekleriyle hazırlandığını söyledi. Okulun yılsonuna kadar 3 milyon liranın üstünde satış yapmayı hedeflediğini anlatan Mehmet Türkmen, “Okulumuzdaki imalata Milli Eğitim Bakanlığımız gereken desteği sağlıyor. Artacak kapasiteyle birlikte satışların da büyümesini planlıyoruz” dedi. Okul müdürü Sadık Turan ve kimya teknolojisi alanı şefi Fatma Nakır’dan çalışmalarla ilgili bilgi alan Türkmen, satış sonrası ürünlerden memnun kalınmasının da kaliteli bir iş çıkartıldığının kanıtı olduğunu vurguladı. “Kimya bir slogan değil hayat tarzıdır” “Kimya bir slogan değil hayat tarzıdır” düşüncesiyle üretimde görev alan öğrencilerden 9. sınıf öğrencisi Hilal Bıcıl, çalışmalarının kozmetik alanında gelişeceğine inandığını anlatırken üniversite eğitimini kimya alanında sürdürmeyi hedeflediğini söyledi. Arkadaşı Mustafa Yusuf Töre de ürettikleri temizlik maddelerinin anneleri tarafından da beğenildiğine işaret etti.
Ankara TZOB Başkanı Bayraktar:" Sera ürünlerinde fiyatlar düşüyor" Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, "Sebze seracılığının yoğun olarak yapıldığı Antalya ve Mersin illerinde bulunan Ziraat Odalarımızdan alınan bilgilere göre, bayram sonrasında örtü altı sebze ürünlerinde önemli fiyat düşüşleri görülüyor" dedi. TZOB Başkanı Bayraktar, Türkiye’de örtü altı üretimini, sera ürünlerindeki fiyat düşüşlerini ve çiftçilerin belediyelerden beklentileri ile ilgili bir açıklama yaptı. Seracılık dünyada önemli bir sektör hâline geldiğini belirten Bayraktar şunları dedi: “Seracılık ülkemizde de son yıllarda hızla atılım ve gelişme göstermiş olup, dünyada dördüncü, Avrupa’da ise İspanya’nın ardından ikinci sırada yerini aldı. Ülkemizde 73 ilde, toplam 764 bin 207 dekar alanda örtü altı üretim yapılıyor. Örtü altı üretim alanlarının yüzde 40,7’si Antalya’da, yüzde 24,6’sı Mersin’de, yüzde 15,6’sı Adana’da ve yüzde 4,3’ü Muğla’da bulunuyor. 2023 yılında seralarda yapılan toplam üretim 8 milyon 956 bin 951 ton olup bu üretimin yüzde 89’unu sebzeler oluşturuyor. Sebze seracılığının yoğun olarak yapıldığı Antalya ve Mersin illerinde bulunan Ziraat Odalarımızdan alınan bilgilere göre, bayram sonrasında örtü altı sebze ürünlerinde önemli fiyat düşüşleri görülüyor. Bu illerde son 15 günde biber ortalama 45 liradan 15 liraya, salatalık ortalama 17 liradan 3 liraya, domates 21 liradan 15 liraya, patlıcan 27 liradan 6 liralara kadar düştü. Bu fiyatlarla çiftçilerimiz zarar ediyor. Mevsim normalleri üzerinde gerçekleşen hava sıcaklığıyla sera üretiminde artan verim ve ürünlerin erken hasat olgunluğuna gelmesiyle arzda artış görülüyor. Arzda yaşanan artışın yanı sıra, bu günlerde ihracata giden ürünün azalması ve özellikle Ramazan Bayramı nedeniyle zincir marketlerin alımlarında görülen azalmayla fiyat düşüşleri yaşanıyor.” “Çiftçinin ürettiği yok pahasına satılmaması için pazarlama sorunu çözülmelidir” “Çiftçimiz her zaman olduğu gibi üreterek ülkemizin gıda ihtiyacını karşılamak adına gereğini yapıyor. Ancak, zaman zaman ürettiği ürün çiftçilerimize sorun oluyor. Özellikle yaş sebze ve meyve çabuk bozulduğu için pazarlama sorunu daha fazla yaşanıyor" diyen Bayraktar şöyle devam etti: "Bu nedenle yaş sebze ve meyve pazarlamasının ayrı bir önemi bulunuyor. Örtü altı üretimin yaygın olduğu illerde yaş sebze ve meyve pazarlanmasına yönelik üretici birlikleri ve kooperatifler mevcut olsa da, bu birliklerin piyasayı etkileyecek ve düzenleyecek gücü bulunmuyor. Hatta kurulan bazı birlikler ne yazık ki varlığını sürdüremeyerek, kapandı. Ürün pazarlamaya yönelik örgütlerin mali ve idari yönden güçlenmesi ve tarımsal pazarlamada etkin olması için mevzuatlarda gereken düzenlemeler yapılmalıdır.” “Semt pazarlarında üreticilere daha fazla yer ayrılmalı, üretici pazarları her ilçede kurulmalıdır” Çabuk bozulabilen sebze ve meyvelerde arzda dönemsel yaşanan yoğunluklarda çiftçilerin zarar etmemesi ve yetiştirilen ürünlerin heba olmaması için, belediye adına alımlar yapılması gerektiğini vurgulayan Bayraktar şu değerlendirmeyi yaptı: "Pazar Yerleri Hakkında Yönetmelik hükümlerinde pazar yerlerinin en az yüzde 20’sinin özel satış yeri olarak üreticilere ayrılması hükmü bulunuyor. Ürettiği ürünü doğrudan semt pazarında satmak isteyen üreticimize tüm belediyeler yer ayırmalı ve ayrılan alan yüzde 20 ile sınırlandırılmamalıdır. Bu sınırlama özellikle ürün arzındaki artış nedeniyle kendi ürününü pazarda satmak isteyen üreticilerimize engel teşkil ediyor. Yine belediyelerce belirlenecek günlerde sadece üreticilerimizin ürettiği ürünü halka doğrudan sunabileceği üretici pazarlarının her il ve ilçede kurulması sağlanmalıdır. Gıda fiyatları üzerinden haksız kazanç elde etmeye yönelik hareketler konusunda belediyelerde denetimlerini artırmalı, piyasa üzerinde bozucu etkisi olanlara ceza uygulamalıdır.” “Belediyeler ilinde ilçesinde üretim yapan çiftçisine destek vermelidir” Yerel seçimler öncesi 6360 Sayılı Kanunla Büyükşehir belediyelerinin tarım sektörüne yönelik sorumluluklarının arttığını, çiftçilerin belediyelerden beklentileri olduğunu dile getirdiklerine dikkat çeken Bayraktar, "Bugün tekrar ifade etmek istiyorum ki Belediyeler ilinde ilçesinde üretim yapan çiftçisine her türlü desteğini yapmalıdır” diye konuştu. Bayraktar, çiftçilerin ana başlıklar halinde belediyelerden beklentileri ise şöyle sıraladı: "-Tarım arazileri ve mera alanları korunmalı, her ne gerekçeyle olursa olsun bu alanların imara açılmasına izin verilmemelidir. -Kırsalda genç nüfusu tutabilmek için sosyal alanlar artırılmalıdır. -Belediyeler ve Ziraat Odaları birlikte hareket etmelidir. -Pazarlama kooperatiflerinin kurulmasına destek olmalıdır. -Girdi, tarım alet, fide, fidan vb. destelerini düzenli olarak vermelidir. -Kırsal Alanlara altyapı hizmetleri artırılmalıdır. - Belediyeler, DSİ ile birlikte hareket ederek tarımsal sulama kanallarının bakım ve temizliği konusunda destekte bulunmalıdır. -Tarımsal ürün işleme tesisleri kurulmalıdır. -Yenilenebilir Enerji kaynaklarının kurulmasına destek olmalıdır. -Kırsal Turizm ile kırsalda gelirin artırılması sağlanmalıdır.”